MEZHEP İMAMLARI DİLEDİKLERİ HÜKÜMLERİ İPTAL ETMİŞLER MİDİR?
Mezhep düşmanlarının mezheplere yönelik en büyük eleştirisi mezhep imamlarının diledikleri hükümleri iptal ettikleri şeklinde olmuştur. Bu mezhepleri bilmemek anlamına gelir. Çünkü mezheplerin böyle bir yetkileri olmadığı gibi Peygamberden başka hiçbir kulun hüküm koyma veya iptal etme yetkisi bulunmamaktadır. Görünüşte mezheplere göre helal veya haram olan konular, mezhep imamlarının kendi kafalarından oluşturdukları şeyler olmayıp, naslara dayanmaktadır. Bir mezhebin helal dediği, başka mezhebin haram demesi de kendi kafalarından olmamış olup bu konuda gelen çeşitli nakillerin çelişmesi veya bir mezhep imamının sahih kabul ettiği bir rivayete dayanarak haram sayarken, diğer mezhep imamının bu rivayeti sahih kabul etmemesi üzerine helal sayması gibidir. Buna Çekirge yenilmesi, deniz ürünlerinin durumu gibi… Her mezhebin naslardan hüküm çıkarma yöntemleri bulunmaktadır. Bu yöntem ve usüle göre karar vermektedirler. Hiçbir mezhep veya müçtehid bir hükmü iptal etmemiştir. Bazı hükümler nesh edildiği için bu şekilde anlaşılabilmektedir.
BİR MEZHEBİN HELAL DİĞERİNİN HARAM DEMESİ
SORU: Bir mezhebin helal diğerinin haram demesi doğru mudur? Veya nasıl anlamalıyız?
Mezhep karşıtlarının en çok kullandıkları kavramlardan birisi de budur. Ama aslında burada islam’ı ve usulu bilmediklerinden kaynaklanmıştır. Çünkü bir mezhep kendi kafasından helal veya haram demez. Yani daha doğru bir ifade ile kendileri helal veya haram koymazlar. Bu konuda gelen nasların çatışması veya naslardan çıkardıkları hükme göre karar verirler. Bazen farklı rivayetler geldiğinde bunlardan birisini tercih eder veya ikisinin ortak noktasını bularak karar verirler.
NOT Bir mezhebin naslardan bir konuda çıkardığı hükümün başka bir mezhepte farklı olması kötü değil, bilakis bizim için ruhsat anlamına gelmektedir. Biz ihtiyacımız durumunda diğer içtihada tabi olabiliriz. Mezhepler, tek görüş, anlayış ve yorumun olmadığı farklılıkların olduklarını olabileceğini bize göstermektedir. BAZI KONULARDA TAKVA VE RUHSAT ANLAYIŞINA GÖRE BENİMSENMİŞTİR.
BİR MEZHEBE GÖRE CENNETLİK, DİĞERİNDE CEHENNEMLİK Mİ OLUNUYOR?
İslam düşmanlarının mezheplere yönelik eleştirilerinden birisi de budur. Bir mezhebe göre yapılan günahlardan cehennemlik olunurken başkasına göre ise olunmaz demektedirler. Bu konu aslında iftiradır. Çünkü büyük günah işleyen herkes eğer Allah af etmezse günahlarının cezasını çektikten sonra cennete girerler. Burada sanırım hariciler kast etmektedirler. Çünkü onlar büyük günah işleyenleri cennete almazlar. Fakat haricilerin bu görüşü hem ümmetin kabul ettiği bir görüş olmamış ve hem de naslara dayanmayan tamamen zanni delile dayanmaktadır. Yani ehli sünnetin genel anlayışı iman varsa kişinin yaptığı günahlardan eğer töbe etmemişse Allah dilerse af eder, dilerse cezalandırır. Tövbe etmişse olay başka… Fıkhi furuattaki ihtilaflarda ise olay tamemen içtihadi durum arz eder. Yani konu ihtilaflı olduğundan müslümana bu konuda ruhsat verilir. Eti yenen hayvan, kurbanın vucubiyeti gibi konular… Yani bu görüşlerden hangisi benimserse onun için bir kurtuluş olur… kişi bir içtihada tabi oldugunda sorumluluktan kurtulur. İçthad yanlış bile olsa böyledir.
İbrahim Halil ER
Herkes Bir Mezhebe Tabi Olmak Zorun da mıdır?
Her Müslüman, İslami ilimlerde uzman olamaz. Arapça’ya hakim olamaz. Kur’an ve hadisleri bilemez. Bu nedenle bir müçtehidin içtihadına uyması gerekir. Sahabeler bile daha büyük sahabelerin görüşlerine, içtihatlarına uyarlardı. Bugün bizler hukukçu veya doktor olmadığımızdan hastalandığmızda güvendiğimiz bir doktorun önerisine uyarken, mahkemede işimiz olduğunda konunun uzmanı bir avukatı görevlendirmiyor muyuz? Ayrıca, bir mezhebe uymak demek sadece ahvali şahsi dediğimiz kişisel durumlarımızla ilgili kararlar değil, devlet yönetimi, yargı ve siyasi işlerin de bir bütünlük içerisinde olmasına neden olur. İlk dönem İslam devletleri işte ilmi ve bilgisiyle kendilerini kabul ettirmiş olan bu alimlerin görüş ve içtihatları üzerinde kararlar vermiş ve bir anlamda devleti oluşturmuşlardır. Bunların en önemlileri dört halifedir. Dört halife hem devlet adamı ve hem de aynı zamanda müçtehidtirler. Daha sonraki dönemlerde alimler ve uzmanların görüşleri üzerine siyasi, sosyal ve yönetim işleri bina edilmiştir. Bu işlerdeki alimlerin kararları da aslında bir içtihat yani mezheptir. Belli alimlerin görüşlerinin etrafında toplanmasıyla mezhepler oluşmuştur.
Peygamberimiz Zamanında Mezhep Var mıydı?
Genellikle mezhebe karşı çıkanların en önemli savunmaları veya dayanakları “Peygamberimiz zamanında mezhep var mıydı?” itirazıdır. Aslında bu itirazları onların ne kadar cahil ve bilgisiz olduklarını anlıyoruz. Çünkü dinin peygamberi bizzat hayatta iken insanların oturup ona rağmen başka görüşler ortaya koyması diye bir şey olur mu? Her sorunuzun cevabını alabileceğiniz kişi yanınızda iken başka şeylerle oyalanır mısınız? İnsanlar, bir sorunla karşılaştıklarında doğrudan Resulullah’a götürüyorlardı. Bazen o sorunla ilgili bir ayet de inebiliyordu. Sonunda Peygamberin söylediği son söz oluyordu. “Deki; ‘Eğer siz Allah’ı seviyorsanız, hemen bana uyun ki, Allah da sizi sevsin.” Başka bir ayet-i kerime ise: “Peygamber size ne emretmişse alın, neyi yasaklıyorsa ondan da kaçının…” Ama peygamberimiz zamanında içtihadlar yani sahabe içtihatları vardı. Onları ilgili başlık altında anlatacağız. (Bu konudaki en büyük delil Muaz (ra)’nın hadisidir) Bu içtihadlar, farklı yorumlara peygamberimiz zamanında izin verildiğini göstermektedir. Bu yorumların aslında ana ilkesi fetva/takva ölçüsüdür. ileriki yazılarda örnekleriyle anlatacağız inşallah.
Mezhepler Ortaya Çıkması Yararlı Olmuş mu?
Mezhepleri ve İslam tarihini incelediğimizde, içtihat ve yorumlarını ön plana alan, dini taasup yapmayan ve bölgelerindeki Müslümanların sorunlarına çözüm bulmaya çalışan mezhepler yararlı olmuştur. Fakat Harici ve Gulatı Şia gibi mezhepler aşırı siyasallaşarak Müslümanlar için sorun yaratmışlardır. Bunun dışında aşırı kelami konulara dalan, bidaatçı ve hurafeci mezhepler de sorun olmuşlardır. Fakat günümüzde mezhep denilince genelde fıkhi mezhepler anlaşıldığından onlar, insanların karşılaştığı gündelik sorunlara İslami çözümler üretmesi açısından faydalı olmuş, İslamın insanların gündelik hayatına hakim kılmasını sağlamışlardır. Bu anlamda mezhepler oluşmasaydı günümüz insanları kişisi sayısı kadar farklı görüşlere dalarlardı. Bugün dini ve fikri alanımız daha karmaşık olurdu. Çünkü bu mezhepler, naslardan hüküm çıkarma yöntemlerini geliştirdiler. Usul konusunu koydular. Herkesin kafasına göre yorum yapma değil, belli ilkeler doğrultusunda yorum yapmalarını ve yorum/hüküm çıkarma yöntemini ortaya koydular. Belli konuları zamanında tartışıp çözerek, günümüzde aynı konuların sürekli tartışmasını engellediler. Böylece, fikir dünyamız berraklaşmış, daha başka sorunları çözmeye çalışmamıza vesile olmuş oldular. Mezhepler, nasların sistemleşmesini ve uygulanabilirliğini, bir model ve devlet sistemi haline gelmesini sağladılar. Mezhepler denildiğinde sadece ibadetler anlaşılmamalıdır. Onlar aynı zamanda hukuk, iktisat, devlet yönetimi ve uluslararası ilişkileri de kapsamaktadır. Bu alandaki sorunları çözdükleri gibi, bu konularda da doktrinler geliştirerek islamın bir devlet yönetimi haline gelmesini sağladılar. Mezheplerin yararları saymakla bitmez…