İslami ilimlerin hepsinde sened sistemi vardır.
Hatta okuduğumuz Kur’an’ın okunuş şeklinin bile bir senedi vardır ve bu sened Resulullah’a kadar ulaşır.
Bu şekilde okuduğumuzda Resullah’ın okuduğu gibi okumuş oluruz.
Örneğim ülkemizde okunan kıraat şekline Asım kıraatı denir.
Kıraatı Asım’ın isnad zinciri şöyledir:
1. Hafz
2. Asım
3. Ebu Abdurrahman
4. Ali b. Ebi Talib (ra)
5. Resulullah (sav)
Âsım kıraati, özellikle Hafs’ın rivayetinin müslümanlar arasında bu kadar yaygın olmasının sebeplerini şöyle özetleyebiliriz:
- Bir kaç kelime hariç kaide dışı okunuşların bulunmayışı
- Özel bir iki kelime hariç imale, taklil, teshil gibi Arap lehçelerinde bulunan ama Arap olmayanların uygulamada zorluk çekebileceği hususların olmayışı
- Tüm kıraatlerde idğam edilmesi vacip olan harfler hariç diğer harflerin birbirine ulanmaması
- Senedinin sağlamlığının yanı sıra rivayetinin sadeliği önemli bir etken olabilir.
Peki Bu Raviler Kimlerdir?
- Hafs b. Süleyman: 90 (709) yılında Kufe yakınlarındaki Gadiri bölgesinde doğdu. Kur’ân-ı Kerîm kıraatini Âsım’dan öğrendi ve Kur’an’ı ona defalarca okudu. Hafs, Asım’ın talebesi olmasının yanı sıra onun üvey oğludur. Bir ara Bağdat’a giden Hafs burada bir süre Âsım’ın kıraatini okuttu. Daha sonra Mekke’ye geçip burada da Âsım’ın kıraatini öğretti. Alkame b. Mersed, Kesîr b. Zâzân, Ebû İshak es-Sebîî, Ebû İshak eş-Şeybânî, Simâk b. Harb, Âsım b. Behdele, Abdülmelik b. Umeyr gibi kişilerden hadis rivayet etti. Kendisinden de Hüseyin b. Muhammed el-Mervezî, Hamza b. Kāsım el-Ahvel, Amr b. Sabbâh, Ubeyd b. Sabbâh, Süleyman b. Dâvûd ez-Zehrânî ve daha pek çok kişi arz ve semâ yoluyla kıraat öğrenirken Ubeyd b. Sabbâh, Muhammed b. Bekâr b. Reyyân, Ali b. Hucr el-Mervezî, Muhammed b. Harb el-Havlânî, Hişâm b. Ammâr ed-Dımaşkī ve diğerleri hadis rivayetinde bulundular. Hafs’ın rivayetleri Tirmizî ve İbn Mâce’nin sünenlerinde yer almış, Nesâî ise Müsnedü ʿAlî adlı eserinde ondan nakilde bulunmuştur.
- Asım b. Behdeli: Muâviye döneminde (661-680) Kûfe’de doğdu ve hayatını burada geçirdi. Esed b. Huzeyme kabilesinin kollarından olan Cezîme (Cüzeyme) oğullarının mevlası olduğu için el-Kûfî nisbesiyle birlikte el-Esedî diye de anılır. Âmâ olan Âsım’ın gözlerini ne zaman kaybettiği bilinmemektedir. Gençlik yıllarında muhtemelen buğday ticareti veya ölülere ilâç ve güzel koku sürme işiyle meşgul olduğu için “hannât” olarak tanındığına göre (Enderâbî, s. 96) anadan doğma kör olmadığı anlaşılmaktadır. Âsım kıraat ilmi sahasında temayüz etti; çok güzel sesi ve tilâvetiyle dikkati çekti. Hz. Osman’ın Kûfe’ye gönderdiği resmî mushafa göre Kur’an öğretmekle görevlendirilen Ebû Abdurrahman es-Sülemî’den Ali b. Ebû Tâlib’in kıraatini aldı. Zir b. Hubeyş el-Esedî’den de İbn Mes‘ûd’un kıraatini öğrendi. Yine bu iki hocasından ve Ebû Vâil, Mus‘ab b. Sa‘d b. Ebû Vakkās gibi tâbiî neslinin ileri gelenlerinden hadis rivayet etti. Kendisinden de hocaları arasında yer alan Atâ b. Ebû Rebâh ve Ebû Sâlih es-Semmân başta olmak üzere Süleyman et-Teymî, Ebû Amr b. Alâ, Süfyân es-Sevrî, Süfyân b. Uyeyne, Ebû Bekir Şu‘be b. Ayyâş ve daha birçok âlim rivayette bulundu. Ebû Abdurrahman es-Sülemî’nin vefatı üzerine kıraat hocası olarak onun yerini aldı. Ebû Bekir b. Ayyâş, Hafs b. Süleyman, Süleyman el-A‘meş, Halîl b. Ahmed, kırâat-i seb‘a imamlarından olan Ebû Amr b. Alâ ve Hamza ez-Zeyyât kendisinden bu ilimde faydalandı. İbn Hacer el-Heytemî, Ebû Hanîfe’nin de kıraat ilmini Âsım’dan öğrendiğini zikreder. Ebû Abdurrahman es-Sülemî’den öğrendiği kıraati Hafs’a, Zir b. Hubeyş’ten öğrendiğini de Ebû Bekir b. Ayyâş’a öğrettiği bizzat Âsım’dan rivayet edilmiştir. Kaynakların ittifakla dildeki fesahatine işaret ettikleri Âsım, bazı sûrelerin başlarında yer alan طه، كهيعص، حم، الم gibi hurûf-ı mukattaayı müstakil birer âyet olarak kabul etmemiş, bu anlayışı ise Kur’an’daki âyet sayısının tesbitinde Kûfeliler’in değişik sonuca ulaşmalarının sebepleri arasında zikredilmiştir.
- Ebu Abdurrahman es-Sulemi: Hz. Peygamber’in vefatından önce doğduğu bilinmektedir. Babası sahâbî olup kendisi Kûfeli tâbiîlerin ikinci tabakasında yer alır.Kur’ân-ı Kerîm’in tamamını Hz. Osman’dan dinlemiş, Kur’an’la ilgili sorularının devam etmesi sebebiyle Hz. Osman’ın ona, “Sen benim halkın işleriyle meşgul olmamı engelliyorsun, Zeyd b. Sabit’e git” dediği için Zeyd’den ders almaya başlamış ve tam on üç yıl süre ile (veya on üç defa) Kur’an’ı ona arzetmiştir. Kur’an ve kıraat ilimlerinde ayrıca Hz. Ali, Übey b. Ka’b. Abdullah b. Mesu’ud’dan faydalanmıştır.
Hz. Osman’ın mushaf nüshalarını çoğalttırmasından sonra Kûfe’ye gönderilen nüshaya uygun olarak bu şehirde Kur’an öğretimiyle görevlendirilen ilk âlim olduğu anlaşılan Ebû Abdurrahman Kûfe Mescidi’nde kırk yıl Kur’an dersleri vermiştir.
KUR’AN KIRAATİ
İngilizce’nin, Fransızca’nın İstanbul lehçesi /ağzı yok iken
Arapça’nın ve Kur’an’ın İstanbul lehçesi/ağzı nerden çıktı?
Kur’an 7 harf üzerine nazil olmuştur (bazıları 7 Arap lehçe olduğunu söylüyor bu 7 harften kast edilenin) denirken, bunların arasında Türkçe lehçesi – ağzı olduğu söylenmiyor…
Not
Bundan sonra ben de İngilizce’nin Ankara lehçesinde ısrarcı olacağım 🙂
Ayrıca, Kur’an okumanın Diyarbakır lehçesi neden korunmuyor 🙂
EK
Kur’an okunuşları da rivayetle bize gelmiştir. Bu rivayet zinciri Sahabeler üzerinden Resulullah (sav)’e uzanır. Biz Türkiye’de Asım kraatine göre okuyoruz ve bu kıraatte İstanbul ağzı diye bir şey yok…
İstanbul ağzı aslında Arapça’ya dili dönmeyenlerin uydurduğu bir şey…
Böyle bir okunuşun senet zinciri yok…
KUR’AN-I İYİ OKUYAN SAHABELER
Peygamber Efendimiz (asm)’in Kur’an’ı tertil üzere ve güzel sesle okuyanları övdüğüne dair haberler nakledilmiştir. Bir defasında Resûl-i Ekrem, “Ümmetimin en iyi okuyanı Übey’dir.” buyurmuş (Buhârî, “Fezâ’iIü’l-Kur’ân”, 8) bizzat Übeyb. Kâ’b’a, “Allah bana Kur’an’ı sana okutmamı emretti.” deyince Übey’in, “Allah beni sana isim olarak söyledi mi?” sorusuna da “Evet!..” cevabını vermiştir.(Buhârî, “Tefsir”, 98; Tirmizî, “Menâkıb”, 33)
Buhârî’de yer alan bir rivayete göre, Peygamber Efendimiz (asm), Hz. Abdullah İbn Mesud’dan kendisine Kur’ân okumasını istemişti. Bunun üzerine İbni Mes’ud Hazretleri:
“Ey Allah’ın Resûl’ü! Kur’ân sana indirildiği hâlde ben mi sana okuyacağım?!” diye sordu. Peygamberimiz de:
“Evet, onu başkasından dinlemek benim hoşuma gider!” diye cevap verdi.
İbni Mes’ud okumaya başladı. “Her ümmetten bir şahit gönderdiğimiz zaman durumları ne olacak?” mealindeki âyete kadar geldiğinde, Resûlullah:
“Şimdilik yeter.” dedi; o anda gözlerinden yaşlar boşanıyordu…(Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân: 32-33)
Hz. Ebubekir ve Ebu Musa El-Eşari’de güzel Kur’an okuyanlardandır.
ASIM KIRAATI
Ülkemizdeki Kur’an kıraatı Asım kıraati olup Hafz rivayetini esas alır.
Asım bin Behdele, Ebu Abdurrahman es-Sülemi, Ebu Amr Şeybani ve Zi’r bin Hubeyş’den kıraat ilmini öğrendi. Üçü de Abdullah bin Mes’ud’dan o da Resulullah efendimizden öğrendi. İmam-ı Asım’ın hocası bu kıraatini hz. Ali’ye de okumuş, bir anlamda onun kıraatini de almıştır.
Ebu Abdurrahman es-Sülemi’den sonra Kufe’de kıraatte reislik Asım bin Behdele’ye intikal etti. İmam-ı Asım’ın kıraat usulü iki talebesi vasıtasıyla yayılmıştır.
Bunlar, Ebu Bekr Şube ve Hafs bin Süleyman’dır. Hafs, kıraati doğrudan doğruya İmam-ı Asım’dan almıştır. Bugün yeryüzünde bulunan Müslümanların çoğu, İmam-ı Asım kıraatinin Hafs rivayeti üzere okumakta, mushaflar da bu kıraat üzerine basılmaktadır. İmam-ı Asım’dan kıraat ilmini öğrenenler sadece bu iki kimse olmayıp, onun tedris halkasında yetişip başkalarına ilim öğretenler pek çoktur.
Asım bin Behdele sesi çok güzel olup, çok tatlı Kur’an-ı kerim okurdu. Her kelimenin ve her harfin hakkını verirdi. Kur’an-ı kerimin belagat ve fesahatını, yüce manasını canlandırmak hususunda öyle güzel bir edası, öyle bir okuyuş tarzı vardı ki, eşine çok az rastlanırdı. Çok fasih konuşurdu. Güzel ahlak sahibi, ibadetlerine çok düşkün, gayet alçak gönüllüydü. İlim öğrenmeye ve öğretmeye aşıktı. Bu hususta talebesinin ayağına bile giderdi. Nitekim talebesi olan Süfyan-ı Sevri’ye gider, bazı hususlarda onun fetvasına baş vururdu. Ömrünün sonuna doğru gözlerini kaybetmiş ama olmuştu.
i.halil er