MAKÂLE-İ SÂNİYE
Kavaid-i Fıkhiyye Beyanındadır.
MADDE 1. İlm-i fıkh mesâil-i şer’iyye-i ameliyyeyi bilmekdir.
MADDE 2. Bir işden maksad ne ise, hükm âna göredir. Ya’nî bir iş üzerine terettüb edecek hükm, ol işten maksad ne ise ona göre olur.
MADDE 3. Ukûdda i’tibâr makâsıd ve meâniyedir; elfâz ve mebâniye değildir. Binâen alâ zâlik bey’ bi’l-vefâda rehn hükmü cereyân eder.
MADDE 4. Şek ile yakîn zâil olmaz.
MADDE 5. Bir şeyin bulunduğu hâl üzre kalması asldır.
MADDE 6. Kadîm kıdemi üzre terkolunur.
MADDE 7. Zarar kadîm olmaz.
MADDE 8. Berâet-i zimmet asldır. Binâen alâ zâlik bir kimse birinin mâlını telef edib de, mikdârında ihtilâf etseler, söz mütlifin olub, mâl sâhibi iddiâ etdiği ziyâdeyi isbâta muhtâc olur.
MADDE 9. Sıfat-ı ârizada asl olan ademdir. Meselâ şirket-i mudârebede kâr olup olmadığında ihtilâf olunsa, ademi asl olduğuna binâen, söz müdâribin olub, sâhib-i sermâye kâr olduğunu isbâta muhtâc olur.
MADDE 10. Bir zemânda sâbit olan şeyin, hilâfına delil olmadıkca, bekâsıyla hükmolunur. Binâen alâ zâlik, bir zemânda bir şey bir kimsenin mülkü olduğu sâbit olsa, mülkiyeti izâle eden bir hâl olmadıkca, mülkiyetin bekâsıyla hükmolunur.
MADDE 11. Bir emr-i hâdisin akreb-i evkâtına izâfeti asıldır. Ya’nî hâdis olan bir işin sebeb ve zemân-ı vuku’unda ihtilâf olunsa, zemân-ı baîde nisbeti isbât olunmadıkca, hâle akreb olan zemâna nisbet olunur.
MADDE 12. Kelâmda asl olan ma’nâ-yı hakikîdir.
MADDE 13. Tasrîh mukâbelesinde delâlete i’tibâr yokdur. MADDE 14. Mevrid-i nassda ictihâda mesâğ yokdur.
MADDE 15. Alâ-hilâfi’l-kıyâs sâbit olan şey, sâire makîsün-aleyh olmaz.
MADDE 16. İctihâd ile ictihâd nakzolunmaz.
MADDE 17. Meşakkat teysîri celbeder. Ya’nî suûbet sebeb-i teysîr olur ve darlık vaktinde vüs’at gösterilmek lâzım gelir. Karz ve havâle ve hacr gibi pek çok ahkâm-ı fıkhiyye bu asla müteferri’dir ve fukahânın ahkâm-ı şer’iyyede gösterdikleri ruhas ve tahfîfât hep bu kâideden istihrâc olunmuşdur.
MADDE 18. Bir iş zıyk oldukda müttesi’ olur. Ya’nî bir işde meşakkat görülünce ruhsat ve vüs’at gösterilir.
MADDE 19. Zarar ve mukâbele bi’z-zarar yokdur.
MADDE 20. Zarar izâle olunur.
MADDE 21. Zarûretler memnû’ olan şeyleri mübâh kılar.
MADDE 22. Zarûretler kendi mikdarlarınca takdîr olunur.
MADDE 23. Bir özr için câiz olan şey, ol özrün zevâliyle bâtıl olur.
MADDE 24. Mâni zâil oldukda memnu’ avdet eder.
MADDE 25. Bir zarar kendi misliyle izâle olunamaz.
MADDE 26. Zarar-ı âmmı def’ için zarar-ı hâs ihtiyâr olunur. Tabîb-i câhili men’ etmek bu asldan teferru’ eder.
MADDE 27. Zarar-ı eşedd zarar-ı ehaff ile izâle olunur.
MADDE 28. İki fesâd teâruz etdikde, ehaffi irtikâb ile, a’zâmının çâresine bakılır.
MADDE 29. Ehven-i şerreyn ihtiyâr olunur.
MADDE 30. Def’-i mefâsid celb-i menâfi’den evlâdır.
MADDE 31. Zarar bi-kaderi’l-imkân def’ olunur.
MADDE 32. Hâcet umûmî olsun, husûsî olsun, zarûret menzilesine tenzîl olunur. Bey’ bi’l-vefânın tecvîzi bu kabildendir, ki Buhârâ ahâlisinde borç tekessür etdikde, görülen ihtiyâc üzerine bu muâmele meriyyü’l-icrâ olmuşdur.
MADDE 33. Iztırâr gayrın hakkını ibtâl etmez. Binâen alâ zâlik bir adam aç kalıb da, birinin ekmeğini yese, ba’dehu kıymetini vermesi lâzım gelir.
MADDE 34. Alması memnû’ olan şeyin, vermesi dahi memnû’ olur.
MADDE 35. İşlenmesi memnû’ olan şeyin, istenmesi dahi memnû’ olur.
MADDE 36. Âdet muhakkemdir. Yani hükm-i şer’îyi isbat için örf ve âdet hakem kılınır; gerek âmm olsun ve gerek hâs olsun.
MADDE 37. Nâsın isti’mâli bir hüccetdir ki ânınla amel vâcib olur.
MADDE 38. Âdeten mümteni’ olan şey hakîkaten mümteni’ gibidir.
MADDE 39. Ezmânın tegayyürü ile ahkâmın tegayyürü inkâr olunamaz.
MADDE 40. Âdetin delâletiyle ma’nâ-yı hakîkî terk olunur.
MADDE 41. Âdet ancak muttarid yahut gâlib oldukda mu’teber olur.
MADDE 42. İ’tibâr gâlib-i şâyi’adır, nâdire değildir.
MADDE 43. Örfen ma’rûf olan şey, şart kılınmış gibidir.
MADDE 44. Beyne’t-tüccâr ma’rûf olan şey, beynlerinde meşrût gibidir.
MADDE 45. Örf ile ta’yîn, nass ile ta’yîn gibidir.
MADDE 46. Mâni’ ve muktazi teâruz etdikde mâni’ takdîm olunur. Binâen alâ zâlik bir adam borçlusu yedinde merhûn olan mâlını âhara satamaz.
MADDE 47. Vücûdda bir şeye tâbi’ olan, hükmde dahi ona tâbi’ olur. Binâen alâ zâlik bir gebe hayvan satıldıkda, karnındaki yavrusu dahi tebe’an satılmış olur.
MADDE 48. Tâbi’ olan şeye ayrıca hüküm verilemez. Meselâ bir hayvanın karnındaki yavrusu ayrıca satılamaz.
MADDE 49. Bir şeye mâlik olan kimse ol şeyin zarûriyyâtından olan şeye dahi mâlik olur. Meselâ bir hâneyi satın alan kimse ona mûsıl olan tarîka dahi mâlik olur.
MADDE 50. Asıl sâkıt oldukda fer’ dahi sâkıt olur.
MADDE 51. Sâkıt olan şey avdet etmez. Yani giden geri gelmez.
MADDE 52. Bir şey bâtıl oldukda onun zımnındaki şey dahi bâtıl olur.
MADDE 53. Aslın îfâsı kâbil olmadığı halde bedeli îfâ olunur.
MADDE 54. Bizzât tecvîz olunmayan şey bi’t-teba’ tecvîz olunabilir. Meselâ müşteri, mebî’i kabz için bâyi’i tevkîl etse câiz olmaz. Amma iştirâ eylediği zahîreyi ölçüb koymak için bâyi’a çuvalı verib, o dahi zahîreyi çuvala vaz’ edicek, zımnen ve tebe’an kabz bulunur.
MADDE 55. İbtidâen tecvîz olunmayan şey, bekâen tecvîz olunabilir. Meselâ hisse-i şâyiayı hibe etmek sahîh değildir. Amma bir mâl-ı mevhûbun bir hisse-i şâyiasına bir müstehık çıkıb da zabtetse, hibe bâtıl olmayıb, hisse-i bâkiye mevhûbun lehin mâlı olur.
MADDE 56. Bekâ ibtidâdan esheldir.
MADDE 57. Teberrû’ ancak kabz ile temâm olur. Meselâ bir adam birine bir şey hibe etse, kable’l-kabz hibe temâm olmaz.
MADDE 58. Raiyye, yani teb’a üzerine tasarruf maslahata menûtdur.
59. Velâyet-i hâssa, velâyet-i âmmeden akvâdır. Meselâ, mütevellî-i vakfın velâyeti, kâdının velâyetinden akvâdır.
MADDE 60. Kelâmın i’mâli ihmâlinden evlâdır. Ya’nî bir kelâmın bir ma’nâya hamli mümkin oldukca ihmâl, ya’nî ma’nâsız i’tibâr olunmamalıdır.
MADDE 61. Ma’nâ-yı hakikî müteazzir oldukda mecâza gidilir. MADDE 62. Bir kelâmın i’mâli mümkin olmaz ise ihmâl olunur. Yani bir kelâmın hakîkî ve mecâzî bir ma’nâya hamli mümkin olmaz ise o hâlde mühmel, ya’nî ma’nâsız bırakılır.
MADDE 63. Mütecezzi olmayan bir şeyin ba’dını zikretmek küllünü zikr gibidir.
MADDE 64. Mutlak ıtlâkı üzere câri olur. Eğer nassen yâhud delâleten takyîd delîli bulunmaz ise.
MADDE 65. Hâzırdaki vasf lağv ve gâibdeki vasf mu’teberdir. Meselâ, bâyi’ meclis-i bey’de hâzır olan bir kır atı satacak olduğu hâlde “Şu yağız atı şu kadar bin kuruşa satdım” dese, îcâbı mu’teber olub, yağız ta’bîri lağv olur. Ammâ meydânda olmayan bir kır atı, yağız deyu satsa, vasf mu’teber olmakla bey’ mün’akid olmaz.
MADDE 66. Sü’âl cevâbda iâde olunmuş addolunur. Ya’nî tasdîk olunan bir sü’âlde ne denilmiş ise, mucîb onu söylemiş hükmündedir.
MADDE 67. Sâkite bir söz isnâd olunmaz. Lâkin ma’râz-ı hâcette sükût beyândır.
MADDE 68. Bir şeyin umûr-ı bâtınada delîli, ol şeyin makâmına kâim olur. Ya’nî hakîkatine ıttılâ müteassir olan umûr-ı bâtınada delîl-i zâhiresi ile hükm olunur.
MADDE 69. Mükâtebe muhâtaba gibidir.
MADDE 70. Dilsizin işâret-i ma’hûdesi lisân ile beyân gibidir.
MADDE 71. Tercümânın kavli her husûsda kabûl olunur.
MADDE 72. Hatâsı zâhir olan zanna i’tibâr yokdur.
MADDE 73. Senede müstenid olan ihtimâl ile hüccet yokdur. Meselâ bir kimse veresesinden birine şu kadar kuruş borcu olduğunu ikrar ettiği takdirde, eğer maraz-ı mevtinde ise, diğer verese tasdik etmedikçe bu ikrarı hüccet değildir. Zira diğer vereseden mal kaçırmak ihtimali maraz-ı mevte müsteniddir. Amma hâl-i sıhhatde ise ikrarı muteber olur ve ol halde olan ihtimal mücerred bir nev’i tevehhüm olduğundan ikrarın hücciyyetine mâni olmaz.
MADDE 74. Tevehhüme i’tibâr yokdur.
MADDE 75. Bürhân ile sâbit olan şey, ıyânen sâbit gibidir.
MADDE 76. Beyyine müddeî için ve yemin münkir üzerinedir.
MADDE 77. Beyyine hilâf-ı zâhiri isbât için ve yemin aslı ibkâ içindir.
MADDE 78. Beyyine hüccet-i müteaddiye ve ikrâr hüccet-i kâsıradır.
MADDE 79. Kişi ikrârıyla muâheze olunur.
MADDE 80. Tenâkuz ile hüccet kalmaz, lâkin mütenâkızın aleyhine olan hükme halel gelmez. Meselâ, şâhidler şahâdetlerinden rücu’ ile tenâkuz etdiklerinde şahâdetleri hüccet olmaz. Lâkin evvelki şahâdetleri üzerine kâdı hükmetmiş ise bu hükm dahi bozulmayıb, mahkûmün bihi şâhidlerin tazmîn etmesi lâzım gelir.
MADDE 81. Asl sâbit olmadığı hâlde fer’in sâbit olduğu vâriddir. Meselâ bir kimse filanın filana şu kadar kuruş deyni vardır, ben dahi ona kefîlim dese ve asîlin inkârı üzerine dâyin iddiâ etse, meblâğ-ı mezbûru kefîlin vermesi lâzım gelir.
MADDE 82. Şartın sübûtu ındinde ona muallak olan şeyin sübûtu lâzım olur.
MADDE 83. Bi-kaderi’l-imkân şarta mürâat olunmak lâzım gelir.
MADDE 84. Va’dler sûret-i ta’lîki iktisâ ile lâzım olur. Meselâ “sen bu malı filan adama sat eğer akçesini vermez ise ben veririm” dese ve malı alan akçeyi vermese bu va’di eden kimsenin akçeyi vermesi lâzım gelir.
MADDE 85. Bir şeyin nef’i damânı mukâbelesindedir. Ya’nî bir şey telef olduğu takdirde hasarı kime âid ise onun damânında demek olub, ol kimsenin bu vechile damânı ol şey ile intifâ’a mukâbil olur. Meselâ hıyar-ı ayb ile reddolunan bir hayvanı müşteri kullanmış olmasından dolayı bâyi’ ücret alamaz. Zîrâ kable’r-red telef olaydı hasarı müşteriye âid olacakdı.
MADDE 86. Ücret ile damân müctemi’ olmaz.
MADDE 87. Mazarrat menfeat mukâbelesindedir. Ya’nî bir şeyin menfeatine nâil olan, onun mazarratına mütehammil olur.
MADDE 88. Külfet ni’mete ve ni’met külfete göredir.
MADDE 89. Bir fiilin hükmü fâiline muzâf kılınır ve mücbir olmadıkca âmirine muzâf kılınmaz.
MADDE 90. Mübâşir, ya’nî bizzât fâil ile, mütesebbib müctemi’ oldukda, hükm ol fâile muzâf kılınır. Meselâ, birinin tarîk-ı âmda kazmış olduğu kuyuya diğeri birinin hayvanını ilkâ ile itlâf etse o zâmin olup kuyuyu hafr eden kimseye damân lâzım gelmez.
MADDE 91. Cevâz-ı şer’î damâna münâfi olur. Meselâ, bir adamın kendi mülkünde kazmış olduğu kuyuya birinin hayvanı düşüp telef olsa damân lâzım gelmez.
MADDE 92. Mübâşir müteammid olmasa da zâmin olur.
MADDE 93. Mütesebbib müteammid olmadıkca zâmin olmaz.
MADDE 94. Hayvânâtın kendiliğinden olarak cinâyet ve mazarratı hederdir.
MADDE 95. Gayrın mülkünde tasarrufla emretmek bâtıldır.
MADDE 96. Bir kimsenin mülkünde onun izni olmaksızın âher bir kimsenin tasarruf etmesi câiz değildir.
MADDE 97. Bilâ-sebeb-i meşru birinin mâlını bir kimsenin ahz eylemesi câiz olmaz.
MADDE 98. Bir şeyde sebeb-i temellükün tebeddülü, ol şeyin tebeddülü makâmına kâimdir.
MADDE 99. Kim ki bir şeyi vaktinden evvel isti’câl eyler ise mahrûmiyetiyle mu’âteb olur.
MADDE 100. Her kim ki kendi tarafından temâm olan şeyi nakzetmeye sa’y ederse, sa’yi merdûddur.
İbrahim Halil ER