Bir savaşın içerisindeydik ve savaşıyorduk…
Derken Türk
– Ben artık yoruldum, dedi ve ve istirahata çekildi
ama bu istirahat uzun sürdü…
– Şimdi uyku zamanı mı? bırak dinlenmeyi, deseler de boştu çünkü o yorulmuştu…
Kendisine Tanrı’nın kırbacı deniliyordu, “Tanrı’nın Türk adlı ordusu vardı ve cezalandırmak istediği kavme onu gönderiyordu” öyle deniliyordu masallarda…. Ama şimdi o yorulmuştu. Çünkü Türk kendisine yüz vermeyen bir dilbere vurulmuştu. Başkalarını cezalandırmak için kullanılan Türk’ü cezalandırmak için de bir dilber yeterliydi…
Savaş sürüyordu ve Türk uyuyordu…
Bu arada düşman tüm kaleleri zapt etmiş, tüm tersaneleri almıştı. Yöneticiler de gaflet, delalet ve hatta hıyanet içerisindeydi. Bu ahval ve şerait içerisinde dahi Türk uyuyordu.
Türk uyurken bütün bunlar yaşanmıştı…
Halbuki Türkün görevi savaşmaktı ama o yorulmuştu…
Derler ki Türk ne zaman uykudan uyanırsa bu durum tersine döner, İslam dünyasının kalelerine girmiş yabancı habis urlar tasfiye olur…
Yine derler ki tüm sorun Türk’ün dinlenmek istemesi ve bu arada uyukuya dalmasından kaynaklanmıştır….
Düşman, Türk’ün uyanmaması için her türlü önlemi almaktadır ve hatta başında ninni bile söylemektedir..
Her kavmin bir alameti farikası vardır;
örneğin Almanlar mühendis kafalıdır, İngilizler stratejist düşünürler, Araplar Felsefik, İranlılar Edebi, Hindliler Mistik, Fransızlar Zevkperest, Ruslar Küstah, Çinliler Bilimsel kafalıyken Türkler de savaşçıdırlar. Ama her millet kendi benliklerinden gelen özelliklerini sergilerken Türkler bunu bıraktılar ve olanlar oldu…
Bütün olanlar sen uyurken oldu ve sen uyurken yeni bir dünya oluştu…
Uyan gözlerim, gaflet uykusundan uyan/ Uyan uykusu derin gözlerim….
ihe