وَكُلَّ إِنسَانٍ أَلْزَمْنَاهُ طَآئِرَهُ فِي عُنُقِهِ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كِتَابًا يَلْقَاهُ مَنشُورًا İsra Suresi 13.
Bu ayeti bazı kişiler “Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık” şeklinde tercüme etmektedirler. Halbuki bu tercüme yanlıştır. Ayetleri fikirlerimize göre çeviremeyiz. Her kelimeyi Arap dil kuralları ve o dönem Arapların verdiği anlamı düşünerek çevirmeliyiz. Tevil veya tefsir yapılacaksa da bu temel dayanaktan hareket etmeliyiz. Tamamen kendi fikrimize göre eğip bükemeyiz.
Ayetin doğru meali şu şekildedir: “Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.” Bu çeviri herkesin ittifak ettiği bir çeviri iken birisi kendi dünya görüşüne dayanak oluşturması için anlamını değiştirerek çevirmiştir. Böyle herkes kafasına göre ayetleri çeviremez. Ehli Kur’an denilen kişilerin ulaşacağı nokta bu olmamalıydı.
Ayette üzerinde tartışılan kelime taire yani kuş kelimesidir. Kuş kelimesi tüm müfessirlerce amel olarak tanımlanmasına rağmen yeni yetme müçtehitler bunu kader olarak tanımlamışlardır. Halbuki burada kast edilen kişinin yaptıklarıdır. Yani kader değil. Zaten, ayetin devamı da bir anlamda oradaki kuş kelimesini açıklıyor. Yani kıyamet gününde bu yaptıklarını önlerine koyar ve hesaba çekeriz ifadesi bunun amel olduğunu açıklıyor. Kader ise takdir edilen anlamında olup, daha çok yaşamla alakalıdır. Bu sorunu çözmenin kestirme yolu, Arapların bu tarz deyim ve ifadelerdeki kastını araştırmamızdır.
Ayetin tüm tefsir alimlerine göre meali ve tefsirini kısaca sizlere sunalım. Böylece kader konusundaki tartışmanın ayetleri eğip bükmeye kadar gittiğini görmüş oluruz.
Vehbe Züheyli Tefsir kitabında şöyle açıklamaktadır ayeti: “Yüce Allah, hayır yahut şer türünden olan amellerden sorumluluk ilkesini söz konusu ederek şöyle buyurmaktadır: “Her insanın işlediklerini boynuna dolarız.” Yani bizler her insanın amelini hayır ise gerdanlığın boyundan ayrılmayışı gibi; şer ise boynundan çözülmesi imkânsız olan zincirler gibi insandan ayrılmaz kıldık. Ayet-i kerimede geçen tâir (kuş) den kasıt, insanın yaptığı işlerdir. Araplar bir şeyin bir şeyden ayrılmamasını ifade etmek için “boyuna koyulma” tabirini kullanırlar. O bakımdan “Bunu senin boynuna bıraktım” derken “Ben seni bu işle görevlendirdim, ona gereken şekilde dikkat göstermeni istedim.” demek istenir.
Yapılan amelin insandan ayrılmayışı kesin bir iş ve bilinen ilâhî bir hükümdür. Bu da Yüce Allah’ın eşyaya ve insandan sadır olacak amellere dair ezeli bilgisine uygun olarak cereyan eder. Ancak bu insanın cebr altında olduğunu (seçme hürriyeti bulunmadığını) ve sevap ile cezanın esas sebebini teşkil eden seçme hürriyetinin bulunmadığını ifade etmez. Her insan güzel bir sevabı gerektiren hayrı yahut da kötü bir cezayı gerektiren şerri seçmekte muhayyerdir, serbesttir.
“Kıyamet gününde ona açılmış bulacağı bir kitap çıkartırız…” Yani kıyamet gününde her bir insana önünde açılmış olarak göreceği bir kitabı karşısına çıkar¬tacağız. Onda hayrıyla, şerriyle bütün amelleri kaydedilmiş olacaktır.”
Elmalı da benzer sözler söylemektedir: “Bu geniş açıklama cümlesinden olmak üzere: Her insanın da amelini kendi boynuna taktık. Yani şans ve kaderini, gayb âleminden uçup gelecek olan iyi veya kötü nasibini kendi zimmetine bağladık. Sorumluluğu kendi istek ve ameline tahsis ettik veyahut vebalini kendi nefsine bağladık. Ve ona kıyamet gününde bir kitap, amellerini kaydeden ve hesabını gösteren bir defter çıkaracağız ki, o kitap açık olarak, veyahut neşrolunarak ona şöyle çatacak: Kitabını oku! Bugün hesap görme bakımından sen kendine yetersin. Onun için insan, dünyada da her gün kendini okumalı, hesaba çekilmeden önce kendini hesaba çekmelidir. Nitekim bir hadis-i şerifte: “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz.” buyurulmuştur.”
Eski tefsircilerden Taberi de aynı görüştedir: “Biz, her insanın amelini kendi boynuna taktık. Kıyamet gününde onun için bir kitap çıkaracağız. O, kitabını açık bulacak. Allah teala bu âyet-i Kerimede, insanoğlunun amelinin zaptedildiğini, gece gündüz bütün yaptıklarının yazılıp tesbit edildiğini, bunların, kıyamet gününde bir kitap halinde önüne serileceğini, böylece herhangi bir itiraza imkân kalmayacağım beyan ediyor.
Bu hususta diğer âyetlerde de şöyle Duyuruluyor: “O gün, insana, yaptığı ve yapmadığı herşey haber verilir. Daha doğrusu insan, özürlerini ortaya koysa bile, kendi yaptığını gözüyle görür.
İsra 14’de de zaten durumu daha iyi açıklıyor. “O gün insana “Kitabını oku. Bugün hesap görme bakımından sen, kendine yetersin.” denilir.” Kıyamet gününde insana, “Dünyada işlemiş olduğun amellerin yazıldığı kitabı bizzat kendin oku. Senin kendi hesabını yapman sana kâfirdir.” Denilir. Bu da kitap ve amel ilişkisini göstermektedir.
Bu ayeti ve kuşu kader olarak tarif etmek tek kelime ile meal değil kendi görüşümüze göre Kur’an ayetlerini eğip bükmektir.
İbrahim Halil ER
Murat Arslan
Allah Tebâreke ve Teâlâ razı olsun hocam
Ramazan Kurtoğlu
Bizde de şöyle bir deyim vardır bir kimse başka kimseye bir söz verdirmek isterse benim vebalim senin boynunadir derler
Husmenaga Foto
Tercüme edeyim, uydurukçu İslamoğlu kısaca, işkembeden sallıyor sıkça yaptığı gibi..
Aliseydi Acar
Allah razı olsun hocam
Adem Arslan
En hafif tabiri ile bu yapılan hatalı meal Kuran’ın kelimelerini tahrif edemeyeceklerini anlayanların onun anlamını tahrif etmeye çalışmasına katkıda bulunmaktır. Gördüğümüz yerlerde elimizden geldiğince düzeltmeye çalışsak da sosyal medyada genelde arapçası olmaksızın kısa görsellerle çoğu zaman da bilinçsizce paylaşılıyor. Malum kesim kaderin imanın şartlarından olmadığı şeklindeki yanlış fikirlerine ayetten delil bulamayınca, İsra suresi 13. ayete yanlış meal vererek bu yanlış fikirlerini temellendirmek istiyor sanıyorum. Ne diyelim Allah şerlerinden muhafaza eylesin.
Uğurcan Yildirim
Allah razı olsun hocam.
Bu kişiler kendilerine verilen görevi yerine getiriyorlar.
Rabbim bizlere basiret versin.
Nazım Özkan
Allah razı olsun hocam
Serdar Cengiz
Allah razı oldun hocam.
Hocam şu ‘72 huri’ konusuna da açıklık getirmeniz mümkün mü? Bildiğiniz gibi, ‘huri’ kelimesi üzüm tanesi’ anlamına da geliyor.