CUMHURİYETİN DİNE BAKIŞI VE İSLAMI PROTESTANLAŞTIRMA
Cumhuriyeti kuran elit kadronun Kur’an meali üzerine yoğunlaşmasının temel mantığı batılı bir eğitimden yetişmiş olmaları, batı sosyal ve dini değerlere bakarak kendi ülkelerini anlamaya çalışmalarından kaynaklanmaktadır.
Onlar, Fransız ihtilali ile siyasi yapıyı değiştirme ilhamını alırken, reform hareketiyle de dini yapıyı düzenleme ilhamını almışlardır. Onlar, batıdaki gibi dinde yapılacak bir reformla kitleleri geri bırakan unsurların ortadan kalkacağını ve ülkelerinin batıdaki gibi bir terakkiye geçeceğini hayal etmektedirler. Bu arada batının reform sürecine coğrafi keşifler ve rönesanstan sonra geçtiğini de unutmuş gözükmektedirler.
Bu nedenle Martin Luther’in incili nasıl Almancaya çevirip de dinin egemenliğini yok etmişse, Kur’an’ın da Türkçeye çevrilerek aynı şekilde dinin egemenliği yok edileceği gibi, geri bırakan unsurlar da ortadan kalkacaktır.
Onlar, Arapça olan Kur’an’ın Türkçe’ye çevrildiğinde insanların büyük bir hayal kırıklığına uğrayacağını ve dinin kötü olacağını görüp bundan uzaklaşacağını hayal etmişlerdir. Onlar, din adamlarının halkın dinin kötülüklerinden ve gerçeklerinden haberdar olmaması için özellikle Türkçeye çevirmediklerini düşünmüşlerdir.
Onlar, Kur’anın Türkçe’ye çevrilmesi ile sorunların sihirli değnek deymiş gibi çözüleceği hayaline kapılan bir avuç hayalperes kişilerdir. Onlar batı etkisinde kalmış, batılı gözlüklerle doğuyu yani kendi anayurtlarını çözümlemeye çalışan insanlardır.
Ama Kur’an Türkçeye çevrilmiş olsa da mucizeliğini ve insanları etkilemeyi sürdürmüştür.
ATATÜRK’ÜN MEAL ÇALIŞMASINDAKİ ASIL AMACI
14 Ağustos 1923 yılında Maarif Programı’nı tesbit edecek Heyet-i İlmiye şerefine Ankara Türk Ocağı’nda verilen çay ziyafetinde Mustafa Kemal Atatürk, “Kur’an-ı Kerim’i Türkçe’ye aynen tercüme ettirmek” meselesini ortaya atar. Bu projenin namazların Türkçe kılınmasına kadar götüreceğini gören Kazım Karabekir, Atatürk’e itiraz edince, tartışma başlar.
Karabekir, “Bir devlet reisinin din işlerini kurcalamasını doğru bulmadığını, ilim ehlinden mürekkeb bir heyetin toplanarak bu Kur’an’ın tercüme mi, tefsir mi edilmesi lazım geldiğine karar verebileceğini” söyler.
Buna karşılık “Din adamlarına lüzum olmayıp doğrudan doğruya tercüme ettirmenin daha muvafık olacağı” şeklinde bir fikir ortaya atılarak kendisine itiraz edilir.
Karabekir “Devlet otoritesinin yıpranacağı böyle bir projeden hayır çıkmayacağını belirtince” Atatürk hiddetle şöyle der:
“Evet Karabekir! Arapoğlunun yavelerini Türkoğullarına öğretmek için Kur’an’ı Türkçe’ye tercüme ettireceğim ve böylece de okutacağım. Ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler.”
CUMHURİYET DÖNEMİNDEKİ İLK TÜRKÇE MEALLER DE FETVA İLE SAKINCALI BULUNDU!
Cumhuriyet döneminde 1924 yılında ilk Türkçe Meal çalışması gerçekleşecekti.
İlk mealler şunlardır:
1. Seyyid Süleyman el-Hüseyni tarafından Kur’an-ı Kerim Tercemesi adıyla İstanbul’da basıldı.
2. Şeyh Muhsin-i Fani tarafından yine İstanbul’da yayınlanan Nur’ul Beyan isimli tercümesi
3. Cemil Said tarafından İstanbul’da basılan Türkçe Kur’an-ı Kerim tercümesi
Fakat bu mealler, sahip oldukları tercüme hataları nedeniyle şiddetli eleştiriye maruz kalır.
Bunun üzerine Diyanet İşleri Reisliği (Rıfat Börekçi) tarafından Şeyh Muhsin’in ve Cemil Said’in tercümeleri aleyhine fetva yayınlanır.
Bu fetvada Müslüman halkın bu çevirilere aldanmamaları tavsiye edilir.
CUMHURİYET DÖNEMİNİN TÜRKÇE İBADET PROJESİ NEDEN BAŞARILI OLAMADI?
Cumhuriyet döneminde din alanındaki nihai hedefin ibadetlerin Türkçe yapılamısıydı.
Fakat yapılan bu çalışmalardan sadece ezan, hutbe ve Kur’an’ın Türçeleştirilmesi çalışması nisbeten başarılı oldu. Ama genel manada ibadetlerin Türkçeleştirilmesi başarılı olmadı.
Bunun temel nedeni elde güçlü bir Türkçe Kur’an mealinin bulunmamış olmasıdır.
Bu nedenle Atatürk’ün isteği üzerine Mehmet Akif’den Türkçe Kur’an meali yapması istenir.
AKİF VE KUR’AN MEALİ
Atatürk’ün isteği üzerine Mehmet Akif’den Türkçe Kur’an meali yapması istenir.
Aslında onların istediği meal, ibadetlerde kullanılacak formatta olmasıdır. Yani şiir diline uyarlanmış bir meal olmasıdır.
Mehmet Akif, meal çalışmasına başlar. Fakat yapacağı bu meal çalışmasının asıl amacının Arapça ibadetin yerine Türkçe ibadet için kullanılacak olması olduğunu anladığından çalışmasını bitirmez ve var olanı da yok eder.
Gerçi son yıllarda Mehmet Akif’in Türkçe mealinin bir kısmı bulunup basıldı. Ama bu Mehmet Akif’in çalışmasını ilgili ekibe vermediğini gösterir.
Akif bir anlamda yapılacak olan dinde reform olayına alet olmak istememiştir.
Peki Akif, böyle bir çalışmadan imtina etmesi üzerine neden başka bir kimseye meal siparişi verilmedi?
Bunun temel nedeni de Akif’in güçlü bir şair olmasının yanında iyi bir Arapça ve Kur’an bilgisine de sahip olmasıdır. Çünkü yapılmak istenen sadece bir meal değildir. İbadetlerde de kullanılacak şekilde şiirsel bir mealdir. Bunu da Akif’den başkası yapamazdı.
i. halil er
İbrahim Halil er