Evlilik, tek olmak, bir olmak demektir. Yani iki kişinin tek bir potada erimesi ve yeniden doğmalarıdır.
Çok heyecanlıydı. Evleniyordu artık. Büyümüştü. Sevmişti. Sevilmişti ve şimdi de yeni bir dünyanın eşiğine adım atmak üzereydi. Hayatın tüm aşamalarını tadına vara vara yaşamak istiyordu. Evlilikle mutluğu yakalayacaktı. Dostları ve akrabaları da onunla birlikte seviniyor, eğleniyorlardı.
Evlendiğinde tüm sevgisiyle mutlu olacağını hayal ediyordu. Ama bunun böyle olmadığını anlaması uzun sürmedi. Sevdiği kız gitmiş, yerine hayatına hükmeden birisi gelmişti. Evlenirken kendisiydi. Şimdi yok olmuştu. İki kişiyken bir kişi olmuşlardı.
Aslında her şey ilk geceden başlarmış. Sabah, korkunç bir kabus ve baş ağrısıyla uyanmıştı. Yeni bir hayatın eşiğinde mutlu olması gerekirken korkunç bir girdapta hissediyordu kendisini. Elini yüzünü yıkadı. Fakat o sırada gözü aynaya ilişti. Birken acı gerçeği gördü.
Aynadaki kendisi miydi? Yok ya nasıl olur? Aynadaki sevgili eşiydi. O, böyle değildi. Ama aynadaki eşiyse kendisi neredeydi….Bakındı sağına soluna bulamadı. Kendisini
Sanki yer yarılmış içine girmişti. Yok olmuştu. Bedeni yoktu. . O, sevdiği kanının bedeninde tekrar can bulmuştu. Yıllardır okuduğu tasavvuf kitaplarındaki varlıkta birlik, kesrette vahdet felsefesini şimdi yaşıyordu. Bir olmuşlardı. Ama bir olurken, yok olan kendi bedeniydi. Tekrar sevdiğinin bedeninde can bulmuştu. Can dostuydu. Şimdi canı olmuştu.
Ne ilginç bir paradostu bu… Hayatın bir aşaması evlilik. Ama aslında geri kalan tüm hayatı içine alan bir aşama. O gece, yok olur tüm erkekler kadın bedeninde. Artık kendi bedenleri yoktur. Vahdeti vücud dedikleri bu olsa gerekir…
Çırpındı. Sarsıldı. Kabullenemedi yok olmayı. Sevdiğinin gözlerinde ve bedeninde bile olsa yok oluş gibiydi. Ama işte bedeni yoktu. Varlığı sevdiği kadınla birlikteydi. Tıpkı akrepler gibi. Ama ben neredeyim.
Yok oldum onun beninde. Benim kişiliğim değil artık hareket eden onun kişiliğiydi. Demek ki her erkek, yok olurmuş bir kadın bedeninde. Tıpkı bir kadın bedeninde can bulup doğdukları gibi… Bunu anlaması için evlenmesi gerekiyordu. Düğününde sevinenlerde belki bir yoldaş kazandım diye bayram ediyorlardı. Artık kendisinin özelleri yoktu. Ne varsa onundu. Yaşaması onun için. Nefes alması onun içindi. O, kendisinin varlık sebebiydi. Onun yok olması kendisinin de yok olması demekti.
İbrahim Halil ER