Yahudiler, tarih boyunca diğer milletlerin baskısıyla karşı karşıya kalmışlardır. Olayların gelişimi bizim Yahudilerin İran’ın bölgeyi ele geçirmesini sevinçle karşıladıklarını ve bir nevi destek olduklarını göstermektedir. Herakliyus’un İran’ı yenip tekrar bölgeyi Bizans’a bağlaması üzerine büyük olasılıkla Herakliyus’un onayı ile Yahudilere baskı ve şiddet arttı. Hatta Eyle halkı onların şehri olan zengin Makna’yı da ele geçirmiş olmalıdırlar. Çünkü Eyle Piskoposu ile Resulullah (sav)’in yaptığı antlaşmada Makna ile ilgili olarak “Makna halkını, kendi ülkesine gönderiz” maddesi onların topraklarının Eyle halkı tarafından ele geçirildiğini ve Makna halkının da bölgeden sürüldüğünü göstermektedir. Antlaşma kabul edildiğine göre ve herhangi bir sorun iletilmediğine yurtlarına geri dönmüş olmaları gerekir.
Peki Resulullah (sav) bölgede Hristiyan ve Yahudiler arasında yaşanan böylesine lokal bir olaydan nasıl haberdar olmuş olabilir? Ayrıca, bu duruma Yahudiler lehine neden karışabilir?
Peygamberin Eyle halkına gönderilen barış metni bir barış metininden ziyade ültimatom niteliğini göstermektedir. Böyle sert bir uslupla Resulullah (sav) şimdiye kadar hiçbir mektup göndermemişti. Bu da olayın ciddiyetini gösterdiği gibi, Resulullah (sav)’in bir anlamda taraf olduğunu gösterir. Peki Neden?
Resulullah (sav) büyük bir ordu ile Tebuk’e gelmesi ve Bizans’a kafa tutması haliyle bölgedeki dengeleri sarsmış, kabileler ve yerel yöneticiler sahneye yeni çıkan bu güçle anlaşma veya pozisyon belirleme yoluna başvurmuşlardır. Büyük olasılıkla Bizans’tan baskı gören Yahudi kabileler, Resulullah (sav) ile önceden görüp anlaşmaya varmış, onun desteğini talep etmiş ve sorunun çözülmesini istemişlerdir. Hatta Müslümanları Eyle bölgesine yönlendirme ve yol gösterme vazifesini de üstlenmiş olabilirler. Yahudiler, sahneye çıkan bu yeni güç sayesinde eski topraklarına kavuşmanın yoluna bakıyorlardı.
Zaten Mekna halkıyla yapılapılan antlaşma metnine baktığımızda “Elçileriniz bana geldiler ve köyünüze geri döndüler. Bu mektup size ulaştığı zaman güvende olacaksınız. Allah ve Resûlü’nün güvencesi sizinledir. Muhakkak ki Allah’ın Resûlü, sizin hatalarınızı ve günahlarınızı affedicidir. Sizler Allah ve Resûlü’nün zimmetindesiniz. Size ne zulmedilecek ve ne de saldırılacaktır. Şüphesiz ki Allah’ın Resûlü, kendi nefsi için istemediğini sizin için de istemeyecektir.” da bir elçilik heyetinin Resulullah (sav)’e geldiğini ve onun, Makna halkına güvence verdiği gibi onlara bir nevi yardımcı olacağını da anlaşılmaktadır. Bu antlaşma ile de Makna Yahudileri, İslam Devleti’nin hakimiyetini kabul ettikleri anlaşılmaktadır. Devamındaki verilecek olanlar, bir nevi vergi olarak düşünmek doğru olur. Bu ürünleri vermekle bir nevi baş vergisi olan cizye ve haraçtan’da muaf oldular. Yahudiler, Hristiyanlara ve komşularına karşı güvende olmak üzere Müslümanlarla antlaşmış oldular. Antlaşma adil ve reel politik şartlar ekseninde hazırlanmıştır.
Bu durum, Müslümanları hep Yahudilerin düşmanı olarak niteleyen batılı yazarların aslında yanıldıklarını veya kasıtlı bir propaganda olduğunu göstermektedir. Müslümanların ilk dönemlerinden itibaren Yahudilere sırf Yahudi oldukları için bir düşmanlık beslenmediğini yapılan savaş ve çatışmaların dönemin hakimiyet mücadelesinden öte bir anlam olmadığı anlaşılmaktadır. Yani Resulullah (sav) sırf kendisine iman etmedikleri için onlarla savaşmamış, bölgede kalıcı olmak, içerideki bir tehditi ortadan kaldırmak gibi tamamen güvenlik ve hakimiyet eksenli mücadele vermiştir.
Bu açılardan hem Eyle ile ve hem de Makna ile yapılan antlaşmalar ciddi bir siyasi dehanın ürünü olduğunu gösterdiği gibi Resulullah (sav)’in İslam’ı yaymada diplomatik ilişkilerden de iyi yararlandığını göstermektedir.
Resûlullah (s.a.v.), Mekna Yahudilerinden olan Beni Cenbe ve Mekna halkına mektup gönderdi. Mektubun İbn Saad’daki (İbn Sa’d, Tabakatü’l-Kübra, c. 1, s. 221) rivayeti şu şekildedir:
“Elçileriniz bana geldiler ve köyünüze geri döndüler. Bu mektup size ulaştığı zaman güvende olacaksınız. Allah ve Resûlü’nün güvencesi sizinledir. Muhakkak ki Allah’ın Resûlü, sizin hatalarınızı ve günahlarınızı affedicidir. Sizler Allah ve Resûlü’nün zimmetindesiniz. Size ne zulmedilecek ve ne de saldırılacaktır. Şüphesiz ki Allah’ın Resûlü, kendi nefsi için istemediğini sizin için de istemeyecektir. Resûlullah (s.a.v.) ve onun elçisinin size bıraktıkları hariç ev eşyalarınız, köleleriniz, silahlarınız ve hayvanlarınız Resûlullah’ındır. Eğer işitip itaat ederseniz iyi insanlarınıza iyilik, kötü insanlarınızı da affetmek Resûlullah (s.a.v.)’a aittir.
Bundan sonra, hurmalarınızın dörtte biri, balıklarınızın dörtte biri ve kadınlarınızın eğirdiği ipliklerin dörtte birini ödemekle yükümlüsünüz. Bunları yaptıktan sonra her türlü cizye ve ücretsiz çalışmaktan (angarya) muaf tutulacaksınız. Mekna’nın mümin ve Müslümanlarından kim hayır işlerse, onun için hayırlı olur. Kim şer işlerse, onun için de şer olur. Ayrıca, emiriniz ya sizden veya Resûlullah’ın ehlinden olacaktır. Vesselam.”
İbrahim Halil ER
Resulullah (sav) Mektupları ve Diplomasi, Mevsimler Kitap