Bugün ülkemizde Kürt milliyetçiliğini hortlatan veya geliştiren unsurların başında ilkokullarda okunan andımız olmuştur.
Hiçbir doğru hedefi olmayan tamamen 12 Eylül döneminin icadı olan bu Kemalist yemini her sabah küçük bebelere soğuk-sıcak demeden okutmak eski totaliter ve faşist dönemi uygulamasıdır. Komünist Rusya’ya özenmedir.
Demokratik ülkelerde sabahları sıraya girip bu tür yeminler edildikten sonra ders başı yapmak olmadığı gibi, herkes okula sadece ders almaya gelir ve doğrudan sınıfa girer. Bu işlere tekrar tevessül edilmesi ülkemizi geriye götüreceği gibi çatışma zemini de yaratacaktır.
Bu uygulama nedeniyle özellikle Kürtlerin devletle olan ünsiyetlerinin yok olması hedeflendiği gibi merhum Erbakan’ın dediği gibi “Sen ne mutlu Türküm diyene diye söylersen, başkası da ne mutlu Kürdüm/Arabam/Çerkezim der” diyerek sorunun ülkemizin etnik yapısını harekete geçireceği ve aidiyet duygusunu yitirip milliyetçilik ekseninde yeniden konumlanacağına dikkat çekmektedir. Ama ülkemizin Ortadoğu ülkeleri gibi etnik çatışmaya sürüklemek isteyen güçler sürekli bu tür hassas konuları gündeme getirmektedirler.
Bu faşist uygulama iktidar tarafından gündemden kaldırıldı fakat şimdi yeniden okunması için bir lobi oluşturulmaktadır ve onların temel argümanı Türk kelimesinin bir ırkı değil vatandaşlığı simgelediğidir gibi akla ziyan bir yaklaşım sergilemektedir.
Bence bu tarz faşist uygulamaları yeniden getirmek, ülkemizin milli birlik ve beraberliğini bozacağı gibi bunu gündeme getiren veya uygulamasını isteyen herkes de aslında bölücüdür.
Artık Türkiye eski Türkiye değildir ve böyle bir uygulama toplumsal dirençle karşılaşacaktır. Karar vericilere bu konuda hassas olmalarını tavsiye ediyorum. Bölücülere fırsat verilmesin.
ANDIMIZ SÖZLERİ
Metin, 1933 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip tarafından yazıldı. İlk defa 1933 yılının 23 Nisan kutlamaları sırasında bizzat kendisi tarafından Ankara’da bir törende toplanan çocuklara hep bir ağızdan söylettirildi.
O tarihte yaptığı konuşmada Başbakan Erdoğan şunları söylemişti:
“Andımız olarak bilinen metnin yazarı son derece tartışmalı isim olan Reşit Galip’ti. Reşit Galip, Türkçe ezan zulmünün mimarlarındandır. Aynı Reşit Galip insanları kafataslarına göre sınıflandıran sözüm ona bir bilim insanıydı. Ant uygulamasının cumhuriyetimizle uzaktan yakından ilgisi yoktur. (…) 30’larda Hitler ve Stalin gibi toplumu formatlamak için bu tür uygulamalar yapılıyordu. Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde çocuklar içtimaa dizildiği, ırkçı sloganlar okunan metinler göremezsiniz.”
1933
Türküm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak,
yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir.
Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
1972
Türküm, doğruyum, çalışkanım. Yasam, küçüklerimi korumak,
büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk: açtığın yolda,
kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Ne mutlu Türküm diyene.
1997
Türküm, doğruyum, çalışkanım,
İlkem: küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm: yükselmek, ileri gitmektir.
Ey Büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türküm diyene!
“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE”
Mustafa Kemal Atatürk tarafından ilk kez 10. Yıl Nutkunda kullanılan sözdür. Daha sonra 1972 yılında Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı tarafından öğrenci andına eklenmiştir. Siyasi miting ve eylemlerde bir slogan olarak da kullanılmaktadır. Türkiye’deki ve KKTC’deki birçok dağ ve tepede de bu sözü görmek mümkündür. Zaman zaman bu sözün etnik ayrımcılığa yol açtığı iddiasıyla çeşitli eleştirilerde de bulunulmuştur.
Andımız ve Kürtler
Bir özel grupta andımız tartışılıyordu ve birileri onun tekrar getirilmesini savunuyordu.
Biz, andımızın özellikle doğudaki Kürtler açısından doğru olmayacağını, devletle olan ünsiyetlerini yitireceklerini söyledik. Çünkü orada “Ne mutlu Türküm diyene” ibaresi vardı ve aynı şekilde bir Kürt de “Ne mutlu Kürdüm” diyebilirdi. Bu ülkemizin birliğini bozacak bir sürece yol açar, dedik.
Sen misin böyle diyen?
Bir anda bana hain terörist muamelesi yapıldı. Bayrak ve Türk ifadelerine karşı saygısızlık yaptığımı söyleyen çıktı.
Neye uğradığımı şaşırdım.
Etnik köken olarak Laz’da olabilirdim ve Laz’da Arap’da hatta Türk’de olsa bu konudaki görüşüm değişmezdi. Çünkü ben hayata kavmiyet ekseninde değil ümmet ekseninde bakıyordum. Dayatmalar bizi birbirimizden koparacaktı ki bu dönemde en çok ihtiyacımız olan dayanışma ve birlikti. Bu ülkede Türküm diyerek diğerlerine saldıran herkes bölücüdür ve ülkenin menfaatlerini istemiyordur.
İslam tarihindeki ilk ayrılık da aslında bu tür kavmiyetçilikten doğmuştur. Rivayete göre Hz. Osman dönemindeki Basra valisi Sa’d b. As bir toplantıda etrafında toplanmış olan Basra’nın ileri gelenlerine “Bütün devlet Kureyşin çiftliğidir” diye söyler. Oradakiler itiraz ederler ve aralarında kavga çıkar, hatta valiyi tartaklarlar. Bunların başında daha sonra hz. Ali’nin sadık taraftarı olan Eşter vardır.
Vali bunu bir isyan olarak görür ve onları tutuklayıp hz. Muaviye’ye gönderir. Hz. Muaviye’de onları sürgüne gönderir. Fakat bu kitle, Kureyş’in bu devleti kendi malları olarak görme olayını tepki gösterirler ve olay büyür, daha sonra iş hz. Osman’a isyana kadar götürür ve etkisi günümüze ulaşan olaylar zincirine yol açar.
İslam tarihindeki ilk kavmiyetçilik olayı budur. Çoğu Müslüman olayların sebeplerini bilmediğinden tarihi olayları yorumlamaktan aciz olur ama hiçbir şey durup dururken meydana gelmez.
Demem odur ki; Türkiye’yi seven insanın ülkenin birliğini sağlamaya yönelik çaba sarf etmesi gerekmektedir, kavmiyetçiliği tahrik edecek söylemlerden uzak durması gerekir.
Andımızın Yazarı Reşit Galip Kimdir?
“Reşit Galip, ya da Mustafa Reşit Baydur, 1893 yılında Rodos‘ta doğmuştur. Babası mahkeme reislerinden Mehmet Galip Bey, annesi Rodoslu Münevver Hanım’dır. Diplomat Hüseyin Ragıp Baydur’un kardeşidir. İlk ve ortaokulu Rodos’ta okudu. Lise eğitimi sırasında İzmir‘e geldi İzmir’deki St. Jean Babtiste Kolleji’nde okudu. İzmir’deki Fransız Koleji’nden 1911 yılında mezun olduktan sonra İstanbul Darulfünuna bağlı Mekteb-i Tıbbiye’ye giderek oradan doktor olarak 1917 yılında mezun oldu. Mezun olduktan sonra aynı fakültede asistan olarak çalıştı.
Reşit Galip, Rodoslu, eski İttihatçı, Şeyh Sait’i astıran İstiklal Mahkemesi’nin hukukçu olmayan üyesi.
Danıştay 8. Dairesi öğrenci Andı’nın kaldırılmasına ilişkin verdiği ‘hukuksal temele dayanmıyor’ kararından sonra daha önce kaldırılan andımız yeniden gündeme geldi. Peki andımızı kim yazdı? Andımız ne zaman okullarda okutulmaya başlandı? Reşit Galip kimdir? Reşit Galip andımızı neden yazdı? Andımızın yazılış hikayesi…
Birinci Türk Tarih Konferansı’nda Türk ırkının özelliklerini “uzun boylu, uzun beyaz simalı, düz veya kemerli ince burunlu, muntazam dudaklı, çok kere mavi gözlü ve göz kapakları çekik değil, badem gözlü bir ırk” olarak tanımlamış. Biraz daha ileri giderek “Müslümanlık: Türk’ün milli dini” adlı tezinde, Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Hz. Muhammed’in Türk olduğunu iddia etmiş.
Prof. Afet İnan ‘Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler’ adlı eserinde onu şöyle anlatıyor: “1933 yılının 23 Nisan Çocuk Bayramı idi. O, heyecanla Çankaya Köşkü’ne geldiği vakit, Atatürk’ün yanında bana bir kağıt uzattı ve şunları anlatmaya başladı. ‘Sabahleyin ilk bayramlaşmayı kızlarımla yaptım. Onlara bir şeyler söylemek istediğim vakit, bir and meydana çıktı. İşte Cumhuriyetimizin 23 Nisan çocuklarına armağanı’ dedi…”
Adam kızlarına bir 23 Nisan sabahı aşka gelerek yazdığı manzumeyi, daha sonra bütün öğrencilere mecburi olarak okutmak için 1933 yılında bir genelge yayımlatmış. 1972 yılında, yine bir genelgeyle ‘Andımız’a eklemeler yapılmış. And, 29 Ağustos 1972 ve 1997 yılında ikinci defa değiştirildi. “Öğrenci Andı”nın günümüzde söylenmekte olan metni, Millî Eğitim Bakanlığı Tebliğler Dergisinin Ekim 1997 tarih 2481 sayısında yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 10. Maddesiyle belirlenmiştir.” (yeniakit)
İbrahim Halil ER