Tarih dersi müfredatı hazırlandığında müfredata yönelik bir eleştiri yazısı kaleme almış ve ilgililere göndermiştim. Ama maalesef dikkate alınmadı ve müfredata göre tarih kitabı hazırlandı.
Konu güncelliğini koruduğundan yazdığım bu eleştiri yazısının özetini burada yayınlıyorum. Orijinal eleştiri 13 sayfadan oluşmaktadır.
Olaylar, olgular, kişiler, yer ve zaman tarihin unsurlarıdır. Taslak programın kazanım ve açıklamalarında olaylar ve kişilere bazen çok az yer verilip, bazen de hiç yer verilmeyip olgular üzerine yoğunlaşmıştır.
Tarihi kronolojik sıra gözetilmeden öğrencinin ön bilgisinin yetersizliği dikkate alınmayıp sanki o süreci biliyormuş gibi (yüksek lisans-doktora gibi) olgulara yoğunlaştırılması öğrenci seviyesi üzerinde olmuştur.
Taslak programda bir diğer dikkati çeken ve ön plana çıkartılan konuların daha çok felsefi/sosyolojik kavramsal düzeyde ele alınmıştır. Seviye dikkate alındığında öğrencilerin bunları neredeyse imkansızdır.
Kronolojinin az yer verilmesi öğrencide olay/zaman bağlantısını koparacaktır. Bu nedenle az da olsa siyasi kronolojiye yer verilmesi olayların oturmasını sebep – sonuç ilişkisinin kurulmasını sağlayacaktır.
İslam tarihine az yer verilmesi de göze çarpan bir eksiklik olmuştur. Peygamberimizin savaşlarına ve dört halifeye değinilmemiştir. Ayrıca Emevi ve Abbasi devletleri çok kısa geçtiği gibi, Abbasilerde sadece Türklerin Müslümanlaşması noktasında değinilmiştir.
Tema ağırlıklı işlenmesine rağmen, temalar kitap içerisinde serpiştirilmesi konu tekrarına yol açtığı gibi, öğrencinin konular arasında bağlantı kurmasını da zorlaştıracaktır. Bu durum dersin öğrenilmesi ve öğretilmesi noktasında ciddi bir sıkıntıya ve zorluğa yol açacaktır.
Zaman ve Kronoloji çok geride kalmıştır.
Osmanlı Tarihinde siyasi tarih, olayların içine serpiştirilmiştir. Bu anlayış, öğrencilerin siyasi tarihi algılamalarını zorlaştıracağı gibi; bir Fatihi, Yavuzu, Abdulhamid’i tanımadan mezun olmalarına neden olacak, Padişahların örnekliği yok olacaktır. Bunun yerine özet bir siyasi tarihin, padişahların anlatıldığı ünite eklenmelidir.
Evrensel hukuk ilkelerinin anlatıldığı kadim medeniyetler bölümünde Roma, Justinyus ve Cengiz Yasaları anlatılırken, İslam hukukuna yer verilmemiş olması büyük bir eksikliktir.
Yer yer tarihten çıkılıp felsefeye girilmiştir. Böylece alan sınırlamasının dışına çıkılmıştır. Bir aydınlanma dönemi, akımları ve filozoflarına bu kadar detaylı girmek yanlıştır. Çünkü bu konu felsefede zaten işlenecektir.
Kadim bilim anlayışında mutlak hakikat arayışı diye bir kazanım bulunmaktadır. Hakikat arayışı konusu felsefenin ve din dersinin konusudur. Tarih dersini amacından saptırmaktadır.
Türklerin İslamiyeti kabulü anlatılırken ilk Müslüman Türk boyu olan İtil Bulgarlarına değinilmemiştir.
10. sınıf tarih kitabında Osmanlı Devletinin kuruluşu ile ilgili çeşitli nazariyelerin karşılaştırılması istenmiştir. Bu konu akademik düzeyde olup Üniversite öğrencisine hitap etmektedir. Onuncu sınıf seviyesine uygun değildir.
Fethin sadece maddi sebepleri üzerinde durulmuş, manevi dinamikler göz ardı edilmiştir. Halbuki İstanbul’un fethinin motive edici gücün Peygamberimizin ilgili hadisidir. Bu konuya da özellikle yer verilmelidir. kazanımın d maddesinde İstanbul’un fethinin sonuçlarına değinilirken “saltanata dönüşmesi”nden bahsetmektedir. Bu tarihsel olarak yanlış bir ifadedir. Çünkü Osmanlı Devleti kurulduğundan beri babadan oğula geçen bir saltanat rejimi ile yönetilmekteydi. Sanırım kast ettiği imparatorluğa dönüşmesidir. Yanlış ifadelendirilmiştir. Bilimsel verilere uymadığı için bu şekilde değiştirilmelidir.
safevilerin Alevilik inancının gök tanrı uzantılı olduğundan bahsedilmektedir. Bu konunun tartışılması tarihin içinde değil, din dersinin içinde olmalıdır. Safevilerin veya Aleviliğin inanç kökenlerini tartışmak ne derece konumuza ve ülkemizin konjüktürüne uygundur. Ayrıca, bu konu ne derece bilimseldir. Safevi – Osmanlı mücadelesini Alevilere karşı yapılan bir mücadele anlatımına yol açar ki mücadelenin asıl amacı siyasi olduğu bilgisi unutulmuş olur. Halbuki Yavuz döneminde sadece Safevilerle değil, Sünni ve üstelik Abbasi Halifeliğini himayesine alan Memlüklerle de yapıldı. Bu da mücadelelerin dini değil, siyasi olduğunu göstermektedir.
İktidar ve muhalefet üniseti kazanımlara uymamış.
Ekonomik ilişkiler üniteler arasında hep dağıtılmış durumda. Bunun yerine ekonomik sorunlar, ticaret ve para tek bir üniteye toplanması öğrencilerin konuyu daha iyi kavramasını sağlayacakları gibi, öğretmene de üniteler arası geçişte zorluk yaşamasını önlemiş olur.
Bence askeri gelişmelerin tümü tımar ve daha sonraki reform çalışmalarının hepsi tek bir ünitede toplanmış olsaydı öğrenci eski ve yeniyi bir arada görme ve kıyas etme imkanını elde etmiş olurdu.
Onbirinci sınıfta lale ve barok adlı bir ünite bulunmaktadır. Bu isim bence uygun olmamıştır. Bunun yerine Modern dönem veya Osmanlıda yineleşme/ıslahat dönemi gibi isimler konulabilirdi. Ayrıca bu bölümde yenilik arayışında ismi verilen kişiler hem yeterli olmamış ve hem de bir çok kişi eksiktir. Ayrıca bölüme modernizim ve oryantalizim ekseninde yenileşme çabaları da eklenebilir.
Şark meselesi ve denge siyaseti adıyla bir ünite kurulmuştur. Bu oryantalist bir bakış açısıdır. Batılaların bize yaklaşımıdır. Halbuki biz batılı değil, şarkın kendisiyiz. Her ne kadar batı literatüründe bizi anlamlandırmak ve sömürmek için oluşturulmuş bir kavram olsa da sömürülenlerin efendilerin kendilerine verdiği bir ismi benimsemeleri doğru değildir. Biz de karşı reaksiyon olarak garp meselesi diye bir başlık açıp onların saldırı, sömürü ve Hristiyanlaştırma faaliyetlerini işleyebiliriz. Sonuçta tarih ilmi devletlerin çarpıştığı bir sahadır.
Onbirinci sınıfın son iki ünitesi yeniden düzenlenmelidir. Yani zorunlu askerlik ve topyekun harp ile tekno bilim ve ideoloji üniteleri.
Burada kazanım ile ünite başlıkları arasında uyumsuzluk olduğu gibi değinilen konular diğer ünitelerde parçalı olarak geçti. Bu durum sık sık tekrara düşmeye yol açmıştır.
8. Sınıf İnkılap Tarihinin ikinci ünitesinin adı “Milli Uyanış, Bağımsızlık Yolunda Atılan Adımlar” olarak düzenlenmiştir. Bu bilgi yanlıştır. Çünkü biz hiçbir zaman bağımsızlığımızı yitirmedik. Sömürge olmadık. Sadece savaşı kaybettik ve işgale uğradık. Yani Bağımsızlık yolunda atılan adım yerine “Milli Mücadele Yolunda Atılan Adım” olması tarihi gerçeklere daha uygun olacaktır.
Kurtuluş Savaşı’nın gerçekleştirilmesinde rol oynayan kişileri tek bir kazanım olarak ayrı bir bölümde anlatmak yerine, olayların gerçekleştiği süreç içeresinde o olaylarla ilgili rolleri çerçevesinde işlenerek kitap içerisinde dağıtılması daha iyi olur. Böylece öğrencinin bu kişileri daha yakından tanıması ve önemlerini görmesi sağlanır.
7 ve 8. Ünite konuları Çağdaş Türk Dünyası konuları ile paralellik arz etmektedir. Bu iki dersin birleşmesi veya Çağdaş Türk Dünyası konularının hafifletilmesi açısından İnkılap Tarihinde değinilen konuların orada bir daha anlatılmaması uygun olur. İnkılap Tarihinde anlatılan paralel konuların da daha genel ve dilinin daha evrensel olacak şekilde anlatılması iyi olur.
İkinci dünya savaşı konusu burada çok kısa geçmiştir. Bu konu zaten Çağdaş Türk Dünyası dersinde çok ayrıntılı işlenmiştir. Bu nedenle aynı konunun burada anlatılması bilgi tekrarı olmuştur. Ya Çağdaş Türk Dünyasındaki bu konu İnkılab’a taşınmalı veya İnkılap Tarihindeki konu oraya taşınmalıdır.
Sonuç olarak, Tarih ve İnkılap tarihi konusunda ciddi bir metodoloji oluşturulmadığı gibi kafa karışıklığı da olduğu gözlenmektedir. Tarih dersi ve müfredatının yeniden oluşturulması gerekmektedir.
İbrahim halil er
Tüm ifadeler:
Nurettin Özer, Emin Kırbayır ve 15 diğer kişi