O gün balkonunda çayını yudumlayan Husameddin, kedilerin aşağıda birbirleriyle dalaşmalarına dikkat kesildi. Kediler, bir kemik parçası için kavga ediyorlardı. Çıkardıkları sesler, çocuk ağlamasına benziyordu.
Husameddin, onların ekmek kavgalarına dikkat kesildi. Kavga şiddetliydi. Ne de olsa ekmek kavgası zordu.. Sonunda güçlü olan kedi tüm rakiplerini etkisiz hale getirip kemik parçasının sahibi oldu. Onu zafer kazanmış bir komutan gibi alıp çalıların arasına, kimsenin kendisini rahatsız etmeyeceği yere götürüp yemeye çalıştı.
Savaşı kaybeden kediler, melul melul etrafı turlarken, olayı cep telefonu ile kaydeden Husameddin ile göz göze geldiler.
Hüsameddin onların hal dilinden açlıklarını ve hayat mücadelesinin zorluklarını gördü ve o anda yüreği yaralandı…
Kendisi için bu bir eğlence iken, onlar için hayat mücadelesiydi.. Kiminin hayat mücadelesi başkası için eğlence olmamalıydı. Bunları aklından geçiren Husameddin, elbiselerini giyip dışarı çıktı.
Tanıdığı kasap Hayri’nin yanına gitti. Mahallesindeki aç kedileri beslemeyi düşündüğünü, kendisindeki artık sakatat ve kullanılmayan etleri almak istediğini söyledi. Hayri, yeni bir maden keşfetmiş gibi sevindi ve Husameddin’e çok güzel iltifatlar etmeye başladı. Ne de olsa artık daimi bir müşteri kazanmıştı.
Kasap Hayri böyle yardımsever insanların taleplerine alışkındı. Her ne kadar adı Hayri olsa da onda hayır yapacak göz yoktu…. Mesleki icabı bu tür hayır yapmayı kafasına koymuş emekli insanlarla muhatap olmaya alışkındı. Onlar da olmasa zaten bu kadar kazanamazdı. Hatta sattığı etler ve tavuklardaki işe yaramayan kısımları kesip önündeki sepete atarken bıçağın ucunu fazla kaçırıp çok kesmeye de gayret ederdi. Ne de olsa ek parasıydı bu iş… Hayri, kasaplığın getirdiği duygusuzlukla elinde bu işler için ayırdığı etler olduğunu ve bunları da evinde hayvan besleyen insanlara sattığını beyan ederek, bir anlamda “parasını verirsen neden olmasın” şeklinde Husameddin’in vereceği cevabı bekledi.
Husameddin kararlıydı… hayrı ve verdiği kararı sürdürmeyi kafasına koymuştu.. Kasap Hayri’nin verdiği mesajı anladı. Para konusunda yapılan pazarlık sonucu anlaştılar.. Artık Kasap Hayri, Husameddin için de her gün siparişleri ayırıyordu…
Husameddin için yeni bir keyif ve iş çıkmıştı… Yani o bu hayır işini artık keyifle yapıyordu. Hayvanları beslemek ve onları korumak onun için bir tutku haline gelmeye başladı. Allah’ın mahluklarına sahip çıkmanın dinimizin emri olduğunu düşündü. En büyük sahabinin adının Ebu Hureyre olduğu aklına geldi. Zaten zamanla mahalleli de ona Ebu Hureyre adını vermeye başladı… Kedisi olan bir peygamberin ümmetiydi ve kedileri korumayı üzerine aldı.
Artık mahalle kedilerini himayesine almış, onları her gün balkonun altında besliyordu.
Husameddin’in kedileri beslediğini duyan kedi milleti de her gün balkon altında kahvaltıya konuk oluyorlardı. Husameddin, kendisine mudavim olan kedileri artık tek tek tanıyordu, hatta onların tek tek resimlerini çekiyor, hasta olanlarla ilgileniyor, yavrusu olanları himayesine alıyordu…
Kedi milleti de Husameddin’in balkonunu keşfetmenin hazzını yaşarken, Husameddin de her gün balkon konferansı vermenin zevkini yaşıyordu..
Husameddin’in profesyonel bir fotoğrafçıydı ve bu kedileri de fotoğraflayarak kalıcı hale getiriyor, sosyal medyada paylaşıyordu. Belki de bir kedi albümü çıkarırdı… Kedilerini seviyordu..
İbrahim Halil ER