Zeki Velidi Togan, 10 Aralık 1890 tarihinde Başkurdistan’ın İsterlitamak’a bağlı Küzen köyünde doğdu. Medrese tahsili sırasında Rusça derslerini de alarak bu dile tam hakim oldu. Öğretmen olan annesinden Farsça öğrendi. 1902 yılında orta tahsil için Ütek’e bulunan dayısı Habib Neccar’ın medresesine gitti. Buradaki öğrenimi sırasında Arapça dersleri alarak dil bilgisini geliştirdi. Eğitim hayatını tamamlayan Togan, Kazan’a gelerek Üniversitede hocalık ve ilmi araştırmalar yaptı.
Zeki Velidi Togan, Rus Millet Meclisi Duma’da Ufa Müslümanlarının temsilcisi olarak bulunmak üzere Petersburg’a gitti. Bilimsel çalışmalarına siyasî çalışmalarını da eklemiş oluyordu.
Şubat 1917 İhtilali patlak vererek değişik siyasî ve milli güçler etkinliklerini artırdığı dönemde Ahmet Zeki Velidi liderliğindeki Başkurtlar, Tatar aydınlarının kültürel milli muhtariyet tezine karşı çıkarak, tek başlarına “Küçük Başkurdistan” kurma faaliyetlerine girişti. Bunu gerçekleştirmek için başta Bolşevikler aleyhindeki çarlık taraftarı güçlerin lideri General Kolçak’la işbirliği yaptılar. Kazak milli hareketi “Alaş Orda” da bu işbirliğine katılmıştı. Bolşevik İhtilâli’nden 22 gün sonra 29 Kasım 1917 tarihinde Başkordistan ilinin özerkliği ilan edildi. Fakat 7 Haziran 1918 yılında burayı işgal eden Bolşevikler onu tutukladılar. O da Türkistan kaçmak zorunda kaldı. Böylece “Küçük Başkurdıstan” hayali yıkılmış oldu. İç savaştan başarılı çıkan Bolşevikler de çok geçmeden “Tatar-Başkurt Sovyet Cumhuriyeti” yerine 1919’da Başkurdistan, 1920’de Tataristan Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerini ilan ettirdiler. Togan,Türkistan, Türkistan’a kaçarak Basmacı Hareketi’ne katıldı ve buradaki bağımsızlık hareketlerini destekledi. 1920-23 yıllarında Türkistan’da Ruslara karşı bir mücadeleye girişti ise de başarılı olamadı. Zeki Velidi Togan, Türkistan Millî Birliği’nin kurucusu ve ilk başkanı oldu. 1925 yılında Türkiye’ye gelerek İstanbul Üniversitesinde akademik çalışmalar yaptı.
Ahmet Zeki Velidi Togan, Paris, Londra ve Berlin’deki bir çok Orta-Asya tarihçisi onunla çalışmak istemesine rağmen, devrin Türkiye Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi, Fuad Köprülü, Rıza Nur, Yusuf Akçura’nın istekleri sayesinde Türkiye’den davet aldı. Türkiye’deki uzun süren akademik çalışmaları bütün dünyada yankı buldu. 26 Temmuz 1970 tarihinde İstanbul’da vefat etti.
Başkurtistan
Kıpçak kökenli bir Türk Devleti olan Başkortostan (Başkırt, Başkurt), Kazan Hanlığı sınırlarında yaşamış olup 1552 yılında Kazan Hanlığı’nın yıkılmasından sonra Tatarlarla birlikte Ruslara karşı ayaklanmış,18. yüzyılın sonlarında (1774) Rus egemenliğine girmişlerdir.
Rusya’da İdil-Ural bölgesinde Başkurtluk diye bir mesele doğmuştur. Bu mesele Tatarlarla Başkurtlar arasında baş gösteren bir ayrılıktır. başkortlar, Tatarlarla iç içe yaşamışlardır. Başkurtça daha çok konuşma dilinde kullanılmıştır. İlk Başkurtça kitap 1926’da yayımlanmıştır. Etnik yapı olarak Tatarlara yakındırlar. 1917 Bolşevik İhtilali’nden önce İdil-Ural’da “Başkurtluk” meselesi diye bir problem yoktu. Çünkü Tatarlarla Başkurtlar arasındaki, (bu adların bin yıl önce bu yöre halkları için kullanılıp kullanılmadığı kesin olarak bilinmemektedir) iktisadî ve siyasî temaslar belki de bundan bin yıl önce başlamış olup, bu iki Türk boyu aynı hanlığın sınırları (Kazan Hanlığı) içinde yaşamış, Rus istilasının acısını birlikte çekmişler, başta siyasî daha sonra ise sıkı içtimaî ve medenî sahalardaki işbirliği onların tamamen kaynaşmasına sebep olmuştu. Asırlar boyu kaynaşmış olan iki Türk topluluk Tatar ve Başkurtları hem siyasî hem de kültürel yönden parçalamada da Sovyet yönetiminin arzuları, yani “böl ve idare et” prensibi yatmaktaydı. Çünkü en azından dört asırlık bir devirde Tatarlarla Başkurtlar birbirleriyle tamamen kaynaşmışlar, din, ahlak, tabiat, örf, adet, gelenek, dil ve kültür bakımından birbirine gereği gibi tesir etmişlerdi. Bu kaynaşma ve karşılıklı tesirler sonucunda müşterek yazı dili ve edebiyatı gelişmişti. Fikir ve bilim adamları medreselerde okuyanlar arasında yetişiyordu. Kazan ilindeki medreselerle, Başkurt ülkesindeki Orenburg, Kargalı, Ufa, Troyskiy, İsterlibaş vb. şehir ve kasabalardaki medreseler arasında eğitim ve öğretim usulleri bakımından hiçbir fark yoktu. İhtilalden önce, yukarıda da belirttiğimiz üzere, bütün Başkurtlar, Tatarca eğitim görmekte idiler. Sovyet hakimiyetinden sonra 1920’lerde artık bu bölgede Türkler için iki ayrı şivede eğitim başlatılmış oldu. 1966/1967 ders yılında 7 ayrı dilde eğitim yapılmakta ve 762 Başkurt, 1070 Tatar ve 2085 Rus okulu mevcuttu. Sovyet yönetimi Başkurdıstan’da okuma-yazma probleminin çözüldüğünü belirterek okuma-yazma oranının Başkurtlarda %98,9 Tatarlarda 99,1 ve Ruslarda 98,6 olduğunu belirtmekteydi.
Başkurdıstan’da yöneticiler her fırsatta Tatar-Başkurt ayırımını yapmakta Cumhuriyetteki oranları hayli düşük olmasına rağmen onlardan daha fazla sayıda öğrenciyi yüksek okullara kabul etmekte, ilmî kadrolara getirmekte, Tatarlar ile Başkurtlar arasında haksız bir rekabet yaratarak, bu iki kardeş boyu bir birine düşürmeye çalışmaktadırlar. İlk ve ortaöğretimde bu nevî bir ayırım yapmak hayli zorsa da yüksek tahsilde bunu uygulamak daha kolaylaşmaktadır. Tablo 8 ve 9’daki istatistiki rakamlar bu durumu daha bariz gözler önüne serecektir.
1552’de Kazan Hanlığı’nın yıkılmasından sonra bu iki Türk boy müşterek düşmanları Ruslara karşı birlikte ayaklanmışlardı. Başkurtların daha yoğun olduğu bölgelerde ayaklanmalar XVIII. yy.’ın sonlarına kadar sürmüş olup, en büyük ayaklanma 1774’te vukuu bulmuştu. Fakat sonunda güçsüz düşen Başkurtlar da Rus hakimiyetine boyun eğmek zorunda kaldılar. Başka bir ifade ile Müslüman Başkurt-Tatarlar, Hıristiyan Rusların hakimiyetini büyük karşı koymalardan, büyük kayıplar sonra kabul etmek zorunda kaldılar. Fakat Sovyet tarihçileri bu gerçeği nedense görmezlikten gelmekte.
Bugün Başkurdıstan’ın başkenti olan Ufa XVIII. yüzyıldan itibaren Rusya’nın Avrupa bölümündeki Türklerin dini merkezi olmuştur. II. Katerina tarafından 1789’da kurulan müftülük 1943 yılında tekrar organize edilmiştir. Kısa süre öncesine kadar Ufa “Sovyetler Birliği Avrupa bölümü ve Sibirya Müslümanlarının Ruhani İdare”sinin merkezi idi. Aslında bir zamanlar Ufa, yüzlerce caminin ve mescidin olduğu bir merkezdi. Ancak gerek Çarlık Rusyası ve gerekse Sovyetler Birliği döneminde, camilerin neredeyse tamamı yıkılmış ve yok edilmiş, geriye sadece sembolik amaçlı bu cami kalmış.
Asırlar boyunca çeşitli baskılara ve asimilasyon çalışmalarına maruz kalan Başkurtlar, her şeye rağmen millî kimliklerini ve İslam inançlarını korumaya çalışmışlar. Özellikle 90’lı yıllarda Sovyetler Birliğinin yıkılmasıyla birlikte, dinî değerlere ve geleneksel milli kültüre olan ilgi de önemli ölçüde artmış…
Şubat 1917 İhtilali patlak vererek değişik siyasî ve milli güçler etkinliklerini artırdığı dönemde Ahmet Zeki Velidi liderliğindeki Başkurtlar, Tatar aydınlarının kültürel milli muhtariyet tezine karşı çıkarak, tek başlarına “Küçük Başkurdıstan” kurma faaliyetlerine giriştiler. Bunu gerçekleştirmek için başta Bolşevikler aleyhindeki çarlık taraftarı güçlerin lideri General Kolçak’la işbirliği yaptılar. Kazak milli hareketi “Alaş Orda” da bu işbirliğine katılmıştı.
Ancak Rus Kozaklarının lideri Dutof ve Kolçak’la uzlaşmaya varılamayınca Zeki Velidi bu sefer Lenin ve Stalin’le işbirliği yapmak zorunda kaldı. Ancak Bolşevik rejiminin milletler komiseri (bakanı) olan Stalin başta “Tatar-Başkurt Sovyet Cumhuriyeti’ni” ilan etmiş ve Ahmet Zeki Velidi’yi azletmişti. Neticede, O Türkistan dolaylarına kaçmak zorunda kaldı. Böylece “Küçük Başkurdıstan” hayali yıkılmış oldu. İç savaştan başarılı çıkan Bolşevikler de çok geçmeden “Tatar-Başkurt Sovyet Cumhuriyeti” yerine 1919’da Başkurdıstan, 1920’de Tataristan Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerini ilan ettirdiler.
23 Mart 1919’da RSFSC’ye dahil olarak kurulan Başkurt Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin (MSSC) başkenti Ufa olup, toplam nüfusu 3.943.113’dü. (1989). Yüzölçümü 143.600 km2dir. Başkurt Cumhuriyet’i Güney Ural’dan batıya doğru Belaya (İşimbay) ve Kama nehirlerine kadar uzanır. Ülkenin batı kısmının yarısı vadilerle bölünmüş yaylalardan ibaret olup, bu bölüm verimli “kara toprakla” örtülüdür ve burada başlıca buğday yetiştirilir. Bozkırlarda ise hayvancılık yapılır. Doğuya Ural’a doğru olan kısımlar ise sık ormanlıklarla kaplıdır.
Millî şuurlarını korumaya çalışan Başkort’lar, Bolşevik ihtilalinin oluşturduğu ortamda Zeki Velidi Togan önderliğinde millî hareketlerine yeniden başladılar. Başkortların millî mücadelesinin simge ismi olan Zeki Velidi, 1890’da doğdu. Bolşevik İhtilâli’nden 22 gün sonra 29 Kasım 1917 tarihinde Başkordistan ilinin özerkliği ilan edildi. Fakat 7 Haziran 1918 yılında burayı işgal eden Bolşevikler onu tutukladılar.
Togan,Türkistan Millî Özerk Hükûmeti’nin bastırılmasından sonraki Basmacı Hareketi’ne katıldı. 1919 yılında Başkenti Ufa olan Başkortostan, 1920’de de Tataristan Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olarak kuruldu. Zeki Velidi Togan; 1920-23 yıllarında Türkistan’da Ruslara karşı bir mücadeleye girişti ise de başarılı olamadı. Zeki Velidi Togan, Türkistan Millî Birliği’nin kurucusu ve ilk başkanı oldu. 1925 yılında Türkiye’ye gelerek İstanbul Üniversitesinde akademik çalışmalar yaptı.
1990’larda Sovyetlerin dağılmasından sonra Başkortlar, bağımsız olma gücünü gösterememiş, 11 Ekim 1991 yılında Rusya Federasyonuna bağlı Başkortostan Özerk Cumhuriyetini kurmuşlardır.
İbrahim Halil ER
BAŞKURDİSTAN VE ZEKİ VELİDİ TOGAN
Orta Asya’da bir Türk topluluğu ve günümüzde de Rusya’ya bağlı özerk bir Cumhuriyet olan Başkurdistan’dan ve onların Ruslara karşı milli mücadelelerinden bahsedeceğiz. Türkiye’de çoğu kişinin hakkında fazla bir bilgi sahibi olmadığı ve isminin Kürdistan’ı çağrıştırmasından dolayı temkinli yaklaştıkları hatta Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi Kitabında Kürdistan’ı çağrıştırmaması için isminin tahrif edilerek Başkortostan diye yazıldığı Türk topluluğunu ve mücadelelerini kısaca anlatacağız.
23 Mart 1919’da RSFSC’ye dahil olarak kurulan Başkurt Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin (MSSC) başkenti Ufa olup, toplam nüfusu 3.943.113’dü. (1989). Yüzölçümü 143.600 km2dir. Başkurt Cumhuriyet’i Güney Ural’dan batıya doğru Belaya (İşimbay) ve Kama nehirlerine kadar uzanır. Ülkenin batı kısmının yarısı vadilerle bölünmüş yaylalardan ibaret olup, bu bölüm verimli “kara toprakla” örtülüdür ve burada başlıca buğday yetiştirilir. Bozkırlarda ise hayvancılık yapılır. Doğuya Ural’a doğru olan kısımlar ise sık ormanlıklarla kaplıdır.
Kıpçak kökenli bir Türk Devleti olan Başkurdistan, Kazan Hanlığı sınırlarında yaşamış olup 1552 yılında Kazan Hanlığı’nın yıkılmasından sonra Tatarlarla birlikte Ruslara karşı ayaklanmışlardır. Ruslara karşı en büyük ayaklanma 1774 yılında gerçekleşmiş, fakat Ruslara karşı başarılı olamayarak Müslüman Tatarlar ve Başkurtlar büyük kayıplar sonucu (1774) Rus egemenliğine girmişlerdir. İşin ilginç yanı, Rus tarihçileri Tatar ve Başkurtları kendi istekleri ile Rusya’ya katıldığı bilgisini uydurmuşlardır. 1774 yılındaki ayaklanmada Rus halkı da Çarlığa karşı isyan etmiş, Başkurtlar ve Rus halkı Çarlığa karşı birlikte mücadele etmişlerdir. Bu dönemde isyancıların liderlerinden olan Salavat Yulay oğlu (Yulayev)’ın mücadelesi ve hatırası halkın zihninde ayrı bir yer edinmiş ve ulusal bir kahramana dönüşmüştür. Salavat, hem şair ve hem de okumuş bir aydındı. İsyan bastırılınca Savat esir edilip Baltık Denizi sahiline sürülmüş ve orada 26 yıl kaldıktan sonra vefat etmiştir. Fakat hatıraları ve şiirleri halk arasında yayılmış, şarkı ve türküler söylenmiştir. Rus yönetimi Salavat’ın ölüsünden de korkmuş, Savat isminin çocuklara verilmesini yasaklamış (bu yasak 1917’de kaldırılmıştır) ve Yayık nehrinin adı da akıllarda bu ayaklanmayı çağrıştırmaması için Ural nehri olarak değiştirildi.
Başkurtlar dindar olup Başkentleri Ufa, Rusya’nın Avrupa bölümündeki Türklerin dini merkezi olmuştu. Burası, zamanında büyük dini merkezlerin ve okulların olduğu yerdi. II. Katerina tarafından 1789’da kurulan müftülük 1943 yılında tekrar organize edilmiştir. Kısa süre öncesine kadar Ufa “Sovyetler Birliği Avrupa bölümü ve Sibirya Müslümanlarının Ruhani İdare”sinin merkezi idi.
Başkutlar ile Tatarlar aynı kökten gelmelerine ve birlikte Ruslara karşı mücadele etmelerine rağmen Rusların böl-yönet taktiği sonucu aralarında Başkurt ve Tatar ihtilafı çıkmış ve bu ihtilaf iki toplumu birbirinden ayırmıştır. Böylece İdil-Ural’da Başkurtluk diye bir sorun ortaya çıkmıştır ki bundan bin yıl önce Başkurt, Tatar ve benzeri isimlerin olduğu bile şüphelidir. Asırlardır birlikte yaşamış, kaynaşmış ve Ruslara karşı mücadele etmiş bu iki topluluk Rusların başarılı çalışmaları sonucu birbirinden ayrılmıştır.
Başkurtlar ve Tatarlar uzun süre birlikte yaşamış ve bu süreçte kaynaşarak aralarında ortak bir yazı ve kültür dili gelişmişti. Başkurt bölgesinde eğitim dili Tatarca, konuşma dili Başkurtça idi. Kazan ilindeki medreselerle, Başkurt ülkesindeki Orenburg, Kargalı, Ufa, Troyskiy, İsterlibaş vb. şehir ve kasabalardaki medreseler arasında eğitim ve öğretim usulleri bakımından hiçbir fark yoktu. İhtilalden önce, yukarıda da belirttiğimiz üzere, bütün Başkurtlar, Tatarca eğitim görmekte idiler. Sovyet hakimiyetinden sonra 1920’lerde artık bu bölgede Türkler için iki ayrı şivede eğitim başlatılmış oldu. İlk Başkurtça kitap 1926’da yayınlanmıştır.
1990’larda Sovyetlerin dağılmasından sonra Başkurtlar, bağımsız olma gücünü gösterememiş, 11 Ekim 1991 yılında Rusya Federasyonuna bağlı Başkurdistan Özerk Cumhuriyetini kurmuşlardır.
Yüzyıllardır çeşitli baskı ve asimilasyon politikalarına rağmen Başkurtlar milli birliklerini ve dini hayatlarını muhafaza etmeyi başarmışlardır.
Zeki Velidi Togan (1890-1970)
Zeki Velidi Togan, 10 Aralık 1890 tarihinde Başkurdistan’ın İsterlitamak’a bağlı Küzen köyünde doğdu. Medrese tahsili sırasında Rusça derslerini de alarak bu dile tam hakim oldu. Öğretmen olan annesinden Farsça öğrendi. 1902 yılında orta tahsil için Ütek’e bulunan dayısı Habib Neccar’ın medresesine gitti. Buradaki öğrenimi sırasında Arapça dersleri alarak dil bilgisini geliştirdi. Eğitim hayatını tamamlayan Togan, Kazan’a gelerek Üniversitede hocalık ve ilmi araştırmalar yaptı.
Zeki Velidi Togan, Rus Millet Meclisi Duma’da Ufa Müslümanlarının temsilcisi olarak bulunmak üzere Petersburg’a gitti. Bilimsel çalışmalarına siyasî çalışmalarını da eklemiş oluyordu.
Şubat 1917 İhtilali patlak vererek değişik siyasî ve milli güçler etkinliklerini artırdığı dönemde Ahmet Zeki Velidi liderliğindeki Başkurtlar, Tatar aydınlarının kültürel milli muhtariyet tezine karşı çıkarak, tek başlarına “Küçük Başkurdistan” kurma faaliyetlerine girişti. Bunu gerçekleştirmek için başta Bolşevikler aleyhindeki çarlık taraftarı güçlerin lideri General Kolçak’la işbirliği yaptılar. Kazak milli hareketi “Alaş Orda” da bu işbirliğine katılmıştı. Bolşevik İhtilâli’nden 22 gün sonra 29 Kasım 1917 tarihinde Başkurdistan ilinin özerkliği ilan edildi. Fakat 7 Haziran 1918 yılında burayı işgal eden Bolşevikler onu tutukladılar. O da Türkistan kaçmak zorunda kaldı. Böylece “Küçük Başkurdistan” hayali yıkılmış oldu. İç savaştan başarılı çıkan Bolşevikler de çok geçmeden “Tatar-Başkurt Sovyet Cumhuriyeti” yerine 1919’da Başkurdistan, 1920’de Tataristan Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerini ilan ettirdiler. Togan, Türkistan’a kaçarak Basmacı Hareketi’ne katıldı ve buradaki bağımsızlık hareketlerini destekledi. 1920-23 yıllarında Türkistan’da Ruslara karşı bir mücadeleye girişti ise de başarılı olamadı. Zeki Velidi Togan, Türkistan Millî Birliği’nin kurucusu ve ilk başkanı oldu.
Ahmet Zeki Velidi Togan, Paris, Londra ve Berlin’deki bir çok Orta-Asya tarihçisi onunla çalışmak istemesine rağmen, devrin Türkiye Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi, Fuad Köprülü, Rıza Nur, Yusuf Akçura’nın istekleri sayesinde Türkiye’den davet aldı. Türkiye’deki uzun süren akademik çalışmaları bütün dünyada yankı buldu. 26 Temmuz 1970 tarihinde İstanbul’da vefat etti.
https://www.istiklal.com.tr/kose-yazisi/baskurdistan-ve-zeki-velidi-togan/436602