Biz çok şey tartışıp az iş yapan bir toplum olduk. Bu nedenle az tartışalım ve çok iş yapalım. Türkiye’nin 200 yıllık sorunlarını tespit edip bunlara kısaca neşter vurmalı, belli başlı çözüm önerileri sunmalı ve gündem oluşturmalı, kalan bölümler gündemdeki tartışmalarla şekillenmelidir. Yoksa her konuyu enine boyuna tartışırsak biz yıllarca sadece konuşan bir topluluk oluruz. Hareketin şekillenmesi ve büyümesi, eylem yani aksiyonla birlikte olur.
Ben ilk gündemimizdeki konu hakkında kısaca düşüncelerimi derleyeceğim ve bu konudaki ayrıntıları sonraki çalışmalara bırakacağım.
Anayasa
Osmanlı aydınlarının düştüğü en büyük yanılgıya biz de düşmek üzereyiz. Tüm sorunlarımızın anayasasızlık veya anayasadaki aksaklıklardan kaynaklandığını düşünmekte, mükemmel bir anayasa hazırladığımızda sorunlarımızın çözüleceğini sanmaktayız. Bu yanlış eksik bir bilgi. Mükemmel bir anayasa olmadığı gibi tüm dertlerimize deva olacak bir anayasa da bulunmamaktadır. Bu nedenle biz oturup yeni bir anayasa yazmayı denemek yerine anayasada olması gereken unsurları ve anayasa modeli üzerinde konuşmalıyız. Az laf çok iş üretmeliyiz.
Yeni bir anayasa yazılmalıdır. Bu anayasa kısa ve öz olmalı, bir A4 sayfası veya 50 maddelik bir anayasa yapmalı, gelecek kuşaklara deli gömleği giydirilmemelidir. Devletin niteliği, rejimi ve yönetim şekli gibi konuları kapsamalı, özgürlükler ve haklar konusunu kapsamalı, tuzak maddeler olmamalı, devleti vatandaştan koruma ya da belli bir fikri empoze edici olmamalıdır. Diğer konular kanunlara havale edilmelidir.
Adalet ve İnsan Hakları
İnsan haklarına vurgu yapılmalı, insan haklarına aykırı düzenlemeler ortadan kaldırılmalıdır. İnsanlarda adalet duygusu güçlendirilmeli, bu amaçla yargı sistemimiz yeniden ele alınmalı, davalar hızlı ve seri çözülmeli, hapis cezalarını öngören kanunlar başka şekle dönüştürülmeli, hapishanelere insanları doldurmak yerine topluma yeniden kazandıracak mekanizmalar oluşturulmalıdır.
Sistem
Ülkemiz, 200 yıldır sistem arayışında olan ve neredeyse tüm klasik ve modern sistemleri deneme yanılma yoluyla uygulayan bir devlet olmuştur. Günümüzün en önemli meselesi sistem meselesidir. Biz 1000 yıllık geleneği olan bir millet ve 1400 yıllık bir altyapısı olan ümmetiz. Hâlâ sistem konusunda konuşuyorsak bu bizim cahilliğimizdir. Çünkü bütün sistemleri bir şekilde denedik veya bunlar hakkında bir fikre sahibiz. Günümüz Türkiye’si için sistem arayışına bazı katkılar sunmalıyız.
Sistemin yeniden revize edilmesi, tam başkanlık sistemi yerine yarı başkanlık sistemine geçilmesi, başkanın yanında parlamento ve hükümetten sorumlu yetkisi azaltılmış bir başbakan makamı bulunmalıdır. Başbakanlık makamının adı cumhurbaşkanı yardımcısı olarak düzenlenebilir. Fakat başbakan cumhurbaşkanı ile birlikte seçilmelidir. Başbakan veya hükümetten sorumlu cumhurbaşkanı yardımcısı başkanın üzerindeki yüklerden bir kısmını alacağı gibi parlamentonun daha işlevsel çalışmasını sağlayacak, ‘yasama’nın bağımsız olmasına veya daha etkili olmasına yol açacaktır.
Bunun için birkaç öneride bulunacağım.
- Başkanlık sistemi, yarı başkanlığa dönüştürülmelidir.
- Bu başbakan makamı isim olarak geçmişi çağrıştırdığı için hoş görülmeyecekse buna cumhurbaşkanı yardımcısı adı verilebilir. Ama cumhurbaşkanı yardımcısı da seçimle gelmeli ve seçimle gitmelidir.
İdare
Ülke şu anda idare edilemiyor görüntüsü içerisindedir. Bürokrasi ve hatta bakanlıklarda bir otoritesizlik, boşluk ve korku egemen olmuştur. Çünkü kimse yetkisini kullanamamakta, tüm kararlar külliyede veya belli bir merkezden verilmektedir. Bu durum, alt birimlerin çalışmasını aksatmakta ve hatta hiç çalışmamalarına yol açmaktadır. Liyakat ve performans kriterleri getirilmeli ve yükselmek için bu kriterler göz önünde bulundurulmalıdır. Devlette görev alan yetkililerin performans kriterleri tanımlanarak atama ve görevde yükselme buna göre yapılmalıdır. Ayrıca iç denetim mekanizması ve yolsuzluğa karşı mücadele sistemi oturtulmalı, ahlaklı ve dürüst yönetimin altyapıları oluşturulmalıdır.
- Bürokraside yükselme ve ilerleme kuralı ortadan kalktığı gibi, yeni mezun kişiler uygun torpil bularak en yüksek makamlara gelmekte, devlet mekanizmaları liyakatsiz ama arkası güçlü kişilerin eline geçmektedir.
- Bürokrasiyi güçlendirmek için yükselme kriterleri iyi oturtulmalı, makamlarda bekleme yükselme kuralı konulmalıdır. Örneğin bir daire başkanı olmak için önceden şef veya müdürlük yapmış olma kuralı konulmalı, en azından 35 yaşından gün alması gerekmektedir. Genel müdür olmak için de daire başkanı olma, sahasında uzman olma ve en az 40 yaşından gün alma kuralı getirilmelidir.
- Bu makamlara gelen kişiler de istisnai durum olmadığı sürece 5 yıllığına kalmalı ve hayatlarını buna göre tanzim etmelidir.
- İnsanların görevden almaları bir kişinin veya bakanın bir gecede karar verecek şekilde değil, belli gerekçelerle olmalıdır.
- Devlet memurları da partilere üye olabilmeli, il veya ilçe başkanı olabilmelidir. Fakat bu görevlere geldiklerinde memuriyet görevinden geri dönebilme koşuluyla ayrılmalıdırlar.
Yönetim
Yönetim şeffaf, sade ve israftan kaçınacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.
- Büyükşehir olan illerdeki merkez ilçe belediyelikleri kaldırılmalı, İstanbul’da Anadolu ve Avrupa olmak üzere belediyeye bölünmelidir.
- 100 binin altındaki iller ilçe, 50 binin altındaki ilçeler belde, 20 binin altındaki beldeler kasabaya, 5 binin altındaki kasabalar nahiyeye, 2 binin altındaki nahiyeler köylere dönüştürülmelidir. Belde ve kasabalarda belediye olmamalı, bağlı olduğu belediyeden bir belediye vekili ile yönetilmelidir.
- Bu şekilde yapılacak düzenlemeler, birçok israfı ve gereksiz makamları kaymakamlıkları da ortadan kaldıracak, tasarruf getirecektir.
- Köyler hariç, tüm muhtarlıklar kaldırılmalıdır.
- Belediyelerin yaptıkları bazı işler çevre bakanlığına devredilebilir.
- Çöp ve temizlik işleri özel firmalara verilebilir.
- Belediye encümenlikleri kaldırılmalı, yerine şehir meclisi kurulmalı ve buraya mahalle ya da bölge temsilcilikleri oluşturulmalı, yani muhtarlar için yapılacak seçim, bir anlamda şehir meclisleri için yapılmalı, her şehir meclisi üyesi bir bölgenin temsilcisi olmalı ve o bölgede ofisi olmalıdır.
- Şehri meclisine şehrin yönetiminde etkili olan kurum ve STK’lardan kontenjanlar ayrılmalıdır.
Siyaset
Siyasi partiler kanunu değiştirilmeli, yüzde on kuralı kaldırılmalıdır. Cumhurbaşkanının partili olma kuralı kaldırılmalıdır. Çünkü bu durum ülkemizi komünist partisi yönetimine yakınlaştırmaktadır. Parti yöneticileri kendilerini bulundukları ildeki mülki amirlerden daha üst düzeyde görebilmektedirler. Çünkü doğrudan cumhurbaşkanıyla muhatap olmaktadırlar. Bu durum hem başkanın hakem olma vasfını ortadan kaldırmakta ve hem de ona oy vermeyen geri kalan kitlenin tepkisine neden olmaktadır. Aynı zamanda başkan, başkanlıkla ve parti başkanlığı gibi iki görevi yaptığından iki görevden de gerektiği şekilde verimli olamayacaktır. Bu durum başkanlık makamının ihmal edilmesine ve partinin öne çıkması sonucu parti devleti konumuna ülkeyi itecektir. Partili cumhurbaşkanı nedeniyle, il ve hatta ilçe başkanları vali ve kaymakamdan daha üstün pozisyona gelmesine yol açacaktır. Çünkü bir valinin başkan ile görüşmesine imkân olmazken ilçe başkanı bunu elde edebilecektir. Lise mezunu bir esnafın başkanı olduğu bir ilçe veya il başkanı vali veya belediye başkanına hükmetmeye başlayacaktır.
Parti teşkilatlarına üye olmak için memur engeli kalkmalı, il veya ilçe başkanlıkları müteahhitlerin veya avukatların rant aracı olmasından çıkartılmalı, daha nitelikli kişilerin geldiği yerler olmalıdır.
Yasama
Meclisi daha işlevsel hale getirmeliyiz. Seçilme yaşını 30 yaşına çıkararak milletvekili kalitesini artırmalıyız. Milletvekillerinin geldikleri ilde de vatandaşlarının işini takip edebilmeleri için ofis kurulmalı ve ayın belli dönemlerinde seçim bölgelerinde çalışmaları gerekmektedir. Ayrıca milletvekillerini bir nevi denetim ve teftiş mekanizması haline de getirmeliyiz.
Kadın ve Aile
Aileyi öne çıkarmalı, aileyi güçlendirici çalışma yapılmalıdır. Aile bireylerinden birisini diğerine karşı tutarak aile mefhumunun yok olmasına neden olmaktayız. Bu minvalde aile bakanlığı kaldırılmalı, bir genel müdürlüğe dönüştürülmelidir. İstanbul sözleşmesi feshedilmelidir. Kadının beyanı esastır ilkesi, sınırız nafaka, eşini uzaklaştırma cezaları ortadan kaldırılmalıdır. 18 yaşın altındaki çocukların evliliklerine de ebeveynlerin rızası şartı konulmalıdır. Taciz ve tecavüz suçları yeniden tanımlanmalı, sözlü sataşma veya tecavüz fiilinin işlenmemesi durumunda buna tecavüz cezası verilmemelidir. Tecavüz cezası için bu fiilin işlenmesi gerekir. Suça uygun ceza verilmelidir. İftira ve şantajlara meydan verici kanuni düzenleme yapılamaz. İddia sahibi iddiasını ispatlamakla yükümlüdür.
Aile mahkemelerinin yanında aile danışmanları, din adamları, psikologlar vb.. da görevlendirilmeli, buradaki davalar bu uzman heyetine yönlendirilmeli, gerekirse hakem heyetler oluşturulmalı, boşanma değil, sorunu çözmeye odaklanmalıdır.
İbrahim Halil ER