2 thoughts on “BİR KADININ SERENCAMI -1

  1. Boşanma
    Kadın boşanmaya karar vermişti. Bu kararında da dirençliydi. Mahkemeye başvurmuş, avukat tutmuş, kocasını donuna kadar soymaya karar vermişti.
    Fakat kocası da beklediğinden daha inatçı ve dirençli çıkmıştı. Mahkeme, istediği gibi gitmiyor, üstelik uzuyordu. Halbuki kendisinin bir an önce önüne bakması gerekiyordu ve bunun için de bu davayı sonuçlandırmalıydı.
    Sonunda Avukatı Netice Hanım’ın da onayı ile erkekle görüşmek istedi. En azından onu ikna edip bir anlaşma yapıp süreci hızlandırabilirdi. Ama aslında onu görmek bile istemiyordu, fakat son kez bu çileye katlanmalıydı. Çünkü kendisine büyük bir firmadan çok cazip iş teklifi gelmişti. Şirket genel müdürü oluyordu ve bu görevi kocasının sabote etmesinden korkuyordu. Bu iş, yıllardır özlemini çektiği bağımsızlık, para ve zenginlik demekti. Alacağı ihalelerle kısa zamanda zenginleşecek, kendisi ve çocukları altın çağlarını yaşayacaklardı. Şirket görevlilerinin anlatımına göre her yapacağı bağlantı ve iş üzerinden yüklü miktarda komisyon alacaktı. Ayağına kadar gelen bu fırsatı eski eşinin kaprislerine ve aşk sözcüklerine kaptıramazdı. Bu onun kırk yıllık düşüydü ve bu şirket onun bu düşü yaşamasına fırsat verecek, hatta iş bağlantıları için yurt dışına bile çıkmasını sağlayacaklardı.
    Hemen eşine mesaj yazdı,
    – Seni AVM’de bekliyorum, oturup konuşalım.
    Erkek, eşinden gelen bu ani görüşme teklifiyle sevindi. Nihayet aşkı, yanlış yaptığını anlamış ve geri dönmek için teklifte bulunuyor diye düşündü. Ama yine de sordu:
    – Neyi konuşalım?
    – Boşanmayı! ben anlaşma metnini hazırladım. Gel imzala, haftaya anlaşarak boşanalım.
    Erkek bu teklif karşısında yıkıldı yine. Demek ki düşledikleri değil, kabuslarıydı karşısındaki. Üzerine bir yorgunluk ve bitkinlik çöktü. Her ne kadar bir yıldır göremediği aşkını görebilme fırsatını yakaladığı için heyecanlansa da böyle buyurgan ve emr eder şekildeki uslüp hoşuna gitmedi
    – Bugün çok işim var, yoğunum. Bu nedenle başka bir zaman görüşelim.
    – Ne demek başka bir zaman, ya şimdi gelirsin ya da mahkemelerde boğuşursun.
    – Mahkemelerde sürünmekten korkmuyorum. Ama senin böyle acele etmen hoşuma gitmedi. Yarın görüşmeyi kabul edersen olur, yoksa sen bilirsin.
    Kadın bu direnç karşısında şaşırdı. Her zamanki eşi değildi sanki karşısındaki. Normalde hemen koşup gelmesi gerekiyordu. Elindeki kölenin davranışlarını çözmüş olduğunu düşünmüştü ama yanılmıştı. Onu, erkeğin bu asi tavrı sinirlendirdi. Oyuncağı artık elinden alınmıştı. Buna rağmen ipleri koparmamak için
    – Tamam, yarın akşam görüşelim.

    ——
    Erkek randevu saatine zamanında geldi. Fakat kadından hala haber yoktu. Mesaj yazdı, daha evden yeni çıktığını söyledi kadın. Erkek, yine her zamanki gibi geç gelme ve bekletme alışkanlığı diye düşündü. Neden böyle yapacağını düşünmedim ki, bu onun huyuydu. Ama böyle bir görüşmeye de gecikeceğini hiç düşünmemiştim.
    Nihayet kadın iki saatlik bir gecikmeyle randevu yerine geldi. Erkek, sanki sevgilisiyle ilk buluşmasına çıkmış genç gibi heyecanlıydı. Bir yıldır göremediği tek aşkıyla başbaşa olacaktı. Her ne kadar sorunlu bir konuşma olsa da nihayetinde onunla görüşecekti.
    Kadın toplantıya asabi ve sert bir yüzle geldi. Elini bile uzatmadı. Sadece elinde yazdığı sözleşme taslağını uzattı.
    – Çok konuşmak istemiyorum, bunu kabul et aramızdaki bu süreç bitsin. Sen de kendi hayatına ben de kendi hayatıma bakayım dedi.
    Erkek, güldü.
    – Bunlar kolay şeyler, sen önce ne yapıyorsun? nasılsın? bana bunları anlat
    – Onlar seni ilgilendirmez, dedi kadın
    – Çocuklarımın annesinin herşeyi beni ilgilendirir.
    – O eskidendi
    – Eskisi yenisi yok. Sen bana neden bizim evliliğimizin yürümediğini ve bu noktaya geldiğini bir anlat…
    – Anlatacak bir şey yok, o senin kabalığın
    – Anlatacak bir şey yoksa, sen neden başka erkeklerle görüştün ve telefonlaştın?
    – Bunları konuşmak istemiyorum. Metni oku ve kabul et.
    – İyi de bu metinde herşeyi istiyorsun. Evi, arabayı, çocukları, nafakayı, mehri bir ben kalmışım istemediğin onu da alsan sorun çözülmüş olur.
    – Bana bak! ya bu metni kabul et, ya da ben seni donuna kadar soyarım
    – İstediğin donum olsun… sorun değil…
    – Peki sen ne istiyorsun?
    – Hiçbirşey, sadece seni
    – Onu kaybettin, başka
    – Telefon kayıtlarını istiyorum. Bunu kabul edersen diğerlerini de ben kabul ederim.
    – Bırak geçmişi kurcalamayı, git kendi hayatını yaşa, gez, bir kadını sev, yeniden aşık ol, ondan çocuklar yap. Geçmişi karıştırdıkça kokusu çıkar…
    – Benim uzmanlık alanım tarih ve ben geçmişi karıştırırım dedi gülerek erkek….

    – Anlaşıldı, seninle anlaşamayacağız… bu işi yıllarca sürüncemde bırakırım. Hem sen bedava tuttuğun avukadına güvenip de benimle baş edebileceğini mi sanıyorsun?
    – O bizim dostumuz ve bizim aramızda paranın hükmü yok..
    – Sen hep böyle ütopyalarla yaşa. Hayata hep bu pencereden bak. Halbuki dışarda paranın hükmü geçerli.. Eşini bile bu ütopik düşünceden dolayı kaybetmedin mi?
    – Ben onu kaybetmedim, o zaten kaybolmuştu ve hala kendine gelemedi…
    – Ben gidiyorum, metni sana bırakıyorum. Pazartesi gününe kadar bunu onayla, hafta içi bitirelim bu işi…

    Kadın bunları söyledi ve gitti. Erkek yine kendisiyle ve aşkıyla başbaşa kalmıştı.
    Ama bu görüşmede gördüğü tek şey aslında artık aşık olduğu kişi ölmüştü, karşısındaki sadece onun suretindeki bir cesetti ve onu sevmemişti. Onun aşkı artık gönlündeydi ve onu da bulamazdı.

  2. BİR KADININ SERENCAMI -2
    Şahit

    Sevda hanım artık kendini boşanmış ve dul bir kadın gibi görmesine rağmen, toplumdaki statüsünü kaybetmemek ve eşinin sosyal çevresinden ve siyasi itibarından yararlanmak için kimseye bunu söylemiyordu. Hele siyasi çevresi bunu bilmiyordu, bilselerdi o gördüğü itibarı elde edemezdi…
    Buna rağmen kendisini dul ve bağımsız birisi gibi görüyordu…
    Yılların birikimini ve özlemini yaşıyordu. Neydi o yıllardır çocuk büyüt, koca derdi çek…
    Hayat ve dışarısı ne kadar da güzeldi.
    Hem dışardaki erkekler de öcü değildi, hepsi nazik, yardımsever ve kibar insanlardı. Çocukluğundan beri yabancı namahrem olan erkekler hep öcü gibi anlatılmıştı. Bunlar ne kadar boş laflardı. Erkek egemenliği ve kadının köle olması için uydurulmuş şeylerdi.
    Buna gelenek diyorlardı, din diyorlardı ama aslında bunların hepsi kadına paranga vurmak için geliştirilmiş süslü laflardı.
    Sevda hanım bütün bu düşüncelerini kadim dostu Fatma’ya anlatıyordu.
    Fatma, ondaki bu hızlı değişimden daha doğrusu ürkmüştü. Kendisi de duldu ama bu onun tercihi değildi, kocası kalp krizinden vefat etmiş ve ona iki yetim bırakmıştı. Onun yaşaması ve yanında olmasını her şeyden daha çok istiyordu. Sevda’nın kendi hayatına ve bağımsız yaşamasına özendiğini seziyordu ve bu konuda ona kötü örnek olduğu için de doğrusu üzülüyordu.
    – Yanlış yapıyorsun, diye söyledi
    Sevda şaşırmıştı. İlk kez birisi yaptığının yanlış olduğunu söylüyordu. Halbuki konuştuğu herkes onu teşvik etmişti hele siyasi ortamlarda tanıştığı erkekler ona “bacım senin gibi bir bayana koca mı yok? seni anlamayan erkeği ne yapacaksın, paraya ihtiyacın olursa söylemen yeterli, biz senin kardeşleriniz?” diyen sözleri kulağında yankılanıyordu.
    – Bak arkadaşım, sen kabak çekirdeği gibi açıldın, dünya o kadar iyi değil ve o insanlar da aslında dostun değil. Dost acı söyler ve dostunu uyarır. Gittiğin yol yol değil. Bu günler çabuk geçer ve kendini birden yalnızlığın koynunda bulursun.
    – Sen zaten benim iyiliğimi istemiyorsun, mutlu olmamı kıskanıyorsun, diye tepki gösterdi.
    Fatma, acı acı gülümsedi dostuna. Aklının artık başından gittiğini ve hayatın acımasızlığını yaşamadan öğrenemeyeceğini anladı. Ham bu dostum diye düşündü. Yanmalı ve pişmeliydi.

    – Peki çocukların ne diyor? diye sordu Fatma
    Sevda bu sorudan irkilmişti. Doğrusu yaşadığı hızlı hayattan dolayı çocuklarını unutmuştu. Hiç onlar aklına gelmiyordu. Halbuki eskiden onlardan bir saat bile ayrı kalsa, seslerini duymasa aklı başından gidiyordu. Şimdi kendisinden başka hiç kimseyi düşünmüyordu.
    – Ha çocuklar! diye isteksizce cevap verdi. Ne bileyim ben, babalarıyla mutlular herhalde, hiç arayıp sormuyorlar.
    – Peki sen arıyor musun?
    Doğrusu o da aramıyordu, çünkü onları terk etmiş kendi hayatını yaşamaya çalışmıştı. Bu nedenle suçlanacağını yada küçük oğlunun “anne nerdesin? niye gelmiyorsun? seni özledim” çığlığını duyacağını düşünmüştü. Ama arkadaşı sorunca birden içinde bir boşluk oluştu. Çocukların özlemi depreşti… Ama yine de arkadaşına karşı güçlü gözükmek için çaktırmamaya çalıştı.
    – Aslında çocuklara da kızıyorum, babaları onları bana karşı dolduruyor…
    – Tabi ki dolduracak, çünkü adam onlara aynı zamanda annelik de yapıyor, ne yapsın, senin yokluğunu onlara nasıl anlatsın ki…..

    Arkadaşı da haklıydı ama artık onun böyle akıl vermesi de sıkmaya başlamıştı. Hem o kim oluyordu bu şekilde hayatına müdahale etme hakkını kendinde görüyordu. Yıllardır bir köle gibi yaşadığı hayattan kurtuluyordu halbuki o yıllardır yalnız yaşıyor ve istediğini yapabiliyordu.

    – Ben bu konuşmadan sıkıldım biraz dolaşalım mı? diye sordu.
    – Tamam
    Arkadaşın arabasına atlayıp şehrin insan seline kendilerini kaptırdılar. İki dul kadın, ama iki ayrı dünyaların kadını bir arabadaydı. Birisi kaybettiğine ağlıyor, diğeri kaybetmek için uğraşıyordu. Birinin döndüğü yerden, diğeri gitmek istiyordu… Aynı arabadalar ama ayrı ayrı yönlere götürüyordu hayat onları….

    Uzun bir süre sessizce yol aldılar, sonunda sessizliği Menekşe bozdu.
    – Mahkemede bana şahitlik yapmanı istiyorum
    – Nasıl yani, ben ne biliyorum ki evliliğiniz hakkında…
    – Çok şey bilmene gerek yok, benim söylediklerimi söylesen yeterli
    – Ne yani, yalancı şahitlik mi yapacağım, hayatta olmaz. Hem ben eşinin senin için ne kadar fedakarlık yaptığını bizzat gördüm.
    – İşte o gördüklerini fedakarlık olarak değil de baskı ve kıskançlık olarak anlatacaksın…
    – Anlamadım
    – Yani kocası ona sürekli baskıda bulunuyordu, sürekli ensesindeydi. Yalnız bir yere gitmesine izin vermiyordu, aşırı kıskançtı falan gibi…
    – Ben böyle bir şey yapmam
    – Neden yapmazsın yoksa senin kocamla ilişkin mi var?
    – Ne dediğini kulağın duyuyor mu senin?
    – Tabi ya sürekli kocamla mesajlaştığınızı bilmiyor muyum? sanki…
    – Sen iyice paranoyak olmuş, uçmuşsun…
    – Hadi hadi, bana bile mesajları göstermiştin…
    – O mesajlar kocanın seninle olan ilişkinizi düzeltmek için benden yardım istemesiydi. Bu nedenle aranızdaki sorunların sebeplerini anlatıyor ve benden seninle barıştırmamı mı istiyordu…
    – Belki de öyle ama bana yardım etmesen ben de herkese kocamda gözü vardı ve aramızı o bozdu diye anlatırım.
    – Sen ne kadar alçalmışsın…
    – Hayır hayatı öğrendim…
    – Tek bir şartla anlatırım. Sadece gerçekleri anlatırım, detaylı bir şey vermem, yalan söylemem.
    – Tamam, bu da bir şey…
    Sevda, en etkili silahını kullanmıştı. Genelde kocasının tanıdığı tüm arkadaşlarını böyle bir iddia ile yola getiriyordu. Onlar da kuru bir iftiraya uğramamak için hemen pes ediyorlardı. Hatta kocası, yaptıklarını ablasına anlattığında ablasını da bu şekilde tehdit etmişti. Eğer, kocasının tarafını tutarsan enişteme kocamla mesajlaştığını ve ilişkisinin olduğunu söylerim diye tehdit etmişti ve doğrusu tehdidi tahmin ettiğinden daha büyük etki yaratmış, ablası eniştesini telefonunda engellediği gibi, kocasının telefonunda bile engellemişti. Artık insanları kullanmayı ve onlara istediğini yaptırmayı öğreniyordu. Kadınsal zehrin tadına yeni varıyordu.

    Sevda bu sözü aldıktan sonra arabadan indi. Kendi bilinmezliğine doğru yol alırken, Fatma arkasından acıyarak bakıyordu. Artık arkadaşını tanıyamıyordu ve onu kaybettiğini anlamıştı. Kurtarabilir miydi? Zor. Bu kadın yaşamadan ve yıkılmadan doğrulamazdı.

    Sevda hanım bir şahit bulmanın sevinci ile arabadan indi. Şimdi ikinci şahidi bulmalıydı. Kimi şahit göstersem diye düşünürken birden aklına alt komşusu Melek hanım geldi. Evet Melek hanım komşu olduğu için iyi bir şahit olurdu. Hem de feminist bir kadın olduğu için severek kabul ederdi. Zaten kocasıyla kavga ettikleri zamanlarda onun evine kaçıyor ve kocasının kendisine zulm ettiğini, dövdüğünü söyleyip kendisini acındırıyordu. Halbuki dayak yoktu sadece eve geç saatlerde geldiği için kocasının kızmalarına dayanamıyordu. Olsun, sonuçta komşusu onun kocasından sürekli dayak yiyen, zulüm gören mazlum bir kadın olarak görüyordu. Bu durumu şimdi fırsata çevirebilirdi. Hemen eve doğru yöneldi.

    – devam edecek-

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir