Annem artık yavaş yavaş unutmaya başlıyor… Özellikle yakın geçmişi unutuyor.. Daha çok eski anılar ve geçmiş aklında..
Örneğin çocuklarının daha çok eski halini hatta çocukluk hallerini hatırlıyor… Benim çocuklarım elini öpmek istediklerinde yabancı erkek sandığından elini vermedi de onların kendi torunu olduğunu anlatıp hatırlatıncaya kadar çok uğraştık bu sefer de ne kadar büyüyüp yakışıklı olduklarını söyleyip mutlu oldu…
Akşam hava karardığında İbrahim nerede? niye eve gelmedi? o daha küçük birisi onu kaçırır, çabuk gidin arayın diye ortalığı bir birine katar ve ancak beni görünce teskin olurdu…
Çünkü onun zihninde hala benim çocukluk zamanındaki anılarım vardı..
Yine birgün benim kaybolduğumu düşünüp isteyince eşim geldi elimi tutup yanına götürdü…
– Anne bak İbrahim’i buldum getirdim, kaybolmamış…
Ben onun elini öperken o, bana tuhaf tuhaf bakıp
– İbrahim sen büyümüşsün dedi…
– Evet anne büyüdüm
– Eee büyüdün de ne oldu?
– Bilmem, hiç bir şey olmadı, keşke hep çocuk kalsaydım..
– Saçların da mı dökülmüş?
– Evet anne saçlarım dökülmüş
– Halbuki babanın saçları hiç dökülmemişti…
– Evet onun saçları dökülmemişti…
– Demek ki sen dedene çekmişsin
– Evet anne dedeme çektim…
– Senin sakalların da uzamış, bu kadar uzatma karın genç..
– Olur anne
– Sakalların da beyazlaşmış
– Evet anne
– Niye beyazladı sakalların
– Bilmem, hayat işte..
– Sen nerdeydi?
– İşteydim
– Ne iş yapıyorsun?
– Öğretmenim
– Güzel meslek… Allah bağışlasın..
Bu minvalde konuşmalarımız devam ediyor, bir anlamda annemle yeniden tanışıyoruz. Bu konuşma ve yeniden tanışma ortalama her hafta sürüyor… Bazen de konuşma onun yine eski anılardan anlattığı şeylerle ya da sorularla sürüyor..
Bazen de bu şekilde beni aradığı sırada yanına gittiğimde eşim
– Anne bak İbrahim burada
– Yok ben diğer İbrahimi arıyorum
– Bunun İbrahim olduğunu bilmiyor musun?
– Ben onun İbrahim olduğunu biliyorum ama ben küçük İbrahimi arıyorum…
Evet anne, o küçük ibrahimi ben de arıyorum ama artık bulamıyorum…
Arkamdan eşime büyümüş o der, ardından ne iş yaptığımı sorar…
Bazen de babamı soruyor…
– Baban nerede? hiç aramıyor?
– Babam hac’da anne… (öldüğünü hatırlamıyor, biz de artık hac’da olduğunu söylüyoruz. Çünkü vefat ettiğini söylediğimizde bu sefer sanki yeni vefat etmiş gibi günlerce üzülüyor ve bu acı her hafta tekrar ettiği için artık hac’da olduğunu söylüyoruz.)
– Niye beni aramıyor?
– Seni hep arıyor ama aradığında sen uyuyordun uyandırma dedi.
– Ne zaman gelecek
– Yakında
– Baban çok oldu gideli evlenmiş olmasın
– Yok biz hep görüşüyoruz.. Babamı bilirsin haca diye gider sonra dünyanın öbür ucundan çıkar..
Konuşmalar böyle devam ediyor..
Her ne kadar büyük halimi unutup çocuk halime takılıp kalsa da ve benim kaybolduğumu düşünüp yanına çağırsa da beni gördüğünde tanıyor ve sevgi ile merhametle bana bakıyor.. Onun o tanıyan ve muhabbetle ve sevgiyle bakan gözleri benim için büyük bir ödül…
En büyük korkum birgün bana baktığında beni tanımaması ve o sevgi ile bakan gözlerini kaybetmem… birgün tamamen unutması en zor olacağı zaman olacaktır..
İbrahim Halil ER