Bütün gün Anaokulunda çalışan Elif, artık kendisinde çalışacak derman bulamıyordu.
– Çabuk pes ettin Elif, diye seslendi Hatice
– Bugün gerçekten çok yoruldum. Ama şimdi eve gideceğim, hemen kendimi televizyonun karşısındaki kanepeye atıp uzanacağım. Hiçbir güç beni yerimden kımıldatamaz…
– Hayaller Paris, gerçekler Somali…
– Ne dedin…
– Yok bir şey… evdekiler seni özlemiştir diye düşündüm…
– Ben anlamam… bekle beni kanepem….
Bu arada akşam olduğu için veliler çocuklarını almaya geliyorlardı. Akşama kadar kendilerinin baktığı çocukları anneleri veya babaları şimdi ilgileneceklerdi ki çoğu zaten yorgun argın olduğundan yarım saat bile tahammul edemiyorlardı… Hatta bazı velilerin çocuklarını arabaya bindirirken “Kapat şu kapıyı ahırda mı doğdun?” “Bi çakarım sana, bi de yer çakar ” dediğini duyuyor ve çocuklar açısından üzülüyordu. Anne ve babalar gün boyu çocuklarını görmedikleri halde akşam oldukça gergin ve asabi oluyorlardı. Bunu da çocuklarına yansıtıyorlardı.
Çocuklarla konuşurken onların annelerini şikayet ettikleri aklına geldi. Genelde “Git fırçala dişlerini leş gibi kokmuş ağzın” “Sen adam olacaksın da biz göreceğiz ha” gibi çocuğun motivasyonunu düşürücü, özgüvenini zedeleyici sözleri söylemeleri onları yaralıyordu. Gün boyu bir taraftan onları eğitiyor, diğer taraftan annelerinin sözlerini tevil ediyordu… Bazı insanların anne ya da baba olmalarını yasaklamak gerekirdi.. topluma sağlıklı bir nesil değil, sorunlu ve problemli bir nesil armağan ettikleri için…
Her akşam yaşadığı bu seramoni de genelde her akşam aynı düşünceler zihninde canlanırdı ve sonunda ben böyle bir anne olmayacağım diye kendi kendine söz vererek bitirirdi içindeki kavgayı…
—-
İşten yorgun argın gelen Elif, eve kendisini zor attı.
– Ne bu halin kızım?
– Anne bugün çok yoruldum, keşke benim yerime siz yorulsanız…
– Bu nasıl laf şimdi… sanki ben evde yorulmuyorum.. tüm evi temizledim, yemek yaptım… bir dakika bile dinlenmedim… sen ne yaptın? Akşama kadar laklak … Hem sen evlensen nasıl yapacaksın?
– Niye evlenince yorulmayacak mıyım?
– Yorulmayacaksın tabi ki… dışarıda çalışacak, sonra da eve gelip yemek yapacak, evi toplayacaksın… Çocuk olunca bir de ona bakacaksın…
– Peki ben hem dışarıda çalışacağım ve hem de akşam eve geldiğimde evin tüm işlerini yapacağım, bu arada evlendiğimiz herif ne yapıyor olacak?
– Büyük olasılıkla eline kumandayı alıp televizyon izliyor olacak, hatta bu arada senden yorgunluk kahvesi ya da ince belli bardaktan çay bekliyor olacak…
– Olur mu öyle şey?
– Olur olur..
– Hani nerede paylaşmak, yol arkadaşlığı?
– Paylaşıyor ya… senin yerine de televizyon izliyor, yorum yapıyor…
– Aman ne kadar adaletli bir paylaşım..
– Ahaaa
– Yani sen şimdi bu evliliğe hayat arkadaşlığı mı diyorsun? Çalışmayan bir bayan olsam haklı, ama çalışıyorsam iş bölümü yapmamız lazım..
– Walla kızım öyle birisini bulursan kaçırma, ama emin ol onun yapacağı işi bir süre sonra istemiyor olacaksın…
– Ahaaa…. Haklısın.. düşünsene mutfakta yemek yapıyorum deyip tüm tabakları kirletecek, ortalığı karıştıracak
– Şimdi anlamaya başladın. Mutfak biz kadınların deşarj olduğu ve aynı zamanda bizden başkasının da karışmasını istemediğimiz mahrem alanımız
– Ama yine de bulaşık yıkatırım ben
– Walla sen yaparsın, yamansın…
– Neyse anne ben odama geçiyorum…
——–
– Elif kız kalk sen de sofrayı kur… diye seslendi annesi.
Elif, televizyonun karşısındaki kanepede yayılmıştı ama daha doğrusu yorgunluktan uyuya kalmıştı. Tıpkı gündüz arkadaşına dediği gibi, şekerleme yapıyordu. Fakat aslında uyumuyordu, iş yapmamak için uyuyor numarası yapıyordu. ama annesi yemezdi bu ucuz numaraları…
– Elif! Uyumadığını biliyorum, bak kalkmazsan üzerine su dökerim..
Elif artık numarasını sürdürmeye karar vermişti, ama annesinin de inadından vaz geçmeyeceği belliydi.. Biraz sonra yüzüne fırlatılan bir bardak soğuk suyun etkisiyle yataktan fırladı.
– Anne sen ne yapıyorsun? Diye haykırdı…
– Kalk bakalım tembel kız… diyen hiçbir şey olmamış gibi davranan annesinin sesi onu daha da sinirlendirdi. Emin olun ölsem, annem kalp masajı yapıp yine beni uyandırıp iş yaptırır… bu kadından kurtuluş yok…
– İyi iyi kalkıyorum işte, ne kızıyorsun… diye söylene söylene mutfağa girdi…
Bu sırada küçük yeğeni Emin elinde bir şey taşıyormuş gibi gelerek
– Elif Hala bak ne getirdim?
– Aaa… ne güzel şey getirmişsin… ben de zaten buna bayılırım… teşekkürler..
Bir yandan bunu söylüyor, bir yandan çocuğun oyununu sürdürmek için elinden alıp yiyiyormuş gibi yapıyordu. Ama küçük Emin, dehşetle açılmış gözlerle bakarak
– Elif Hala sen ne yaptın? Benim köpeğimi yedin!
– Hayda… o şimdi köpek miydi?
– Evet
– Söyleseydin ya
– Görmüyor musun?
– Neyse ben sana yeni bir köpek alırım, üzülme…
Anaokulu öğretmeni olsa da çocukları bazen anlamadığını düşünüyordu… Onların dünyasına nüfuz etmek ne kadar da zordu… Ama yine de yaptığı işten ve ailesinden memnundu.. Kendisinin böyle bir ailesi olabilecek miydi?
İbrahim Halil ER