ÇANAKKALE ZAFERSE İNGİLİZLER NASIL İSTANBUL’U 1918’DE İŞGAL ETTİLER?
Bazıları çanakkale zaferinin önemini küçümsemek için bu iddiayı gündeme getirirler.
Bu yanlış bir arguman
eskilerin tabiriyle “kıyası meel farik”tir.
Bu olayları anlamak için birinci dünya savaşını iyi incelemek gerekir.
Savaşların nasıl olduğunu iyi öğrenmek gerekir.
Bir cephede zafer kazanılırken başka cephelerde yenilgi olabilir ve bu yenilgi topyekün bir kayba yol açabilir.
Ayrıca
İngilizler, Çanakkale’yi silahla ve cephaneyle aşmadılar.
Yapılan Mondros Mutarekesi ile burayı aşıp İstanbul’a girdiler.
Yani savaşla alamadıklarını barış masasında aldılar.
Ondan sonra herkes bu soruyu sordu.
Hatta çanakkalede savaşan Seyyid Onbaşılar bile sordu
Biz düşmanı çanakkalede yenmemişmiydik?
Nasıl İstanbul’u işgal eder diye sordular?
Bu da savaşın sadece askerle değil, diplomasiyle de yürütüldüğünü bize gösterir.
Ama bizde hala diplomatlarımız yok.
Çünkü diplomasimiz Osmanlıdan itibaren devşirmelerin/azınlıkların ve gayri müslimlerin elinde. Günümüz monşeryörler de onların çocukları.
18 MART 1915 ÇANAKKALE ZAFERİ İLE ÇANAKKALE SAVAŞI BİTMEDİ
Bugün çanakkale zaferinin yıl dönümü
Ama insanlarımız zannediyorlar ki 18 mart 1915 yılında çanakkale savaşını kazandık ve bitti.
HALBUKİ ÖYLE DEĞİL
18 Mart’ta kazandığımız zafer savaşın sadece birinci aşaması, yani deniz savaşı kısmını kazandık.
18 Mart’tan sonra Kara savaşı başlayacaktır.
Çanakkale savaşı fiilen düşmanın 1916 ocak ayından itibaren kıyılarımızı kademeli olarak boşaltması ile bitti.
Fakat buradaki saldırı 1917’nin sonuna kadar ara ara devam etti.
ÇANAKKALE DENİZ SAVAŞI VE BİRİNCİ AŞAMASININ KOMUTANI “ESAD PAŞA”DIR.
ÇANAKKALE ZAFERİNİN ASIL KAHRAMANI O’DUR
Tarihimiz yalanlarla dolu
Çanakkale savaşı denildiğinde komutan olarak hep Alman Limon von Sanders öğretildi ülkemdeki çocuklara
Halbuki Limon Paşa deniz savaşının kazanılması üzerine bu göreve getirildi.
Savaşın en önemli aşaması deniz savaşıydı.
Limon’un kara harekatı sırasında ordularımızın başına getirilmesi Alman genelkurmayın bir planıydı. Onun asıl misyonu İngilizleri savaşın sonuna kadar burada tutmaktı. Eğer kara harekatı sırasında da komutanımız Esad paşa olsaydı savaş bu kadar uzamaz ve bu kadar insan şehit olmaz. Bu da ayrı bir yazı konusu…
Çünkü ingilizlerin donanmasını yenecek bir ülke yoktu ve onlar tüm güçlerini deniz harekatına vermişlerdi.
Boğazı donanmayla yarıp İstanbul’a girmeyi planlıyorlardı.
Müttefikler bile savaşı kaybetmişiz gözüyle bakıyorlardı.
Çünkü yenilmez armadayı kimse yenememişti.
Üstelik dünyanın en büyük ve süper gemisi olan kuin elizabet de savaşa katılmıştı.
Bu nedenle savaşın ilk aşaması olan deniz savaşı bölümü asıl önemli aşamaydı. İş kara harekatını kalırsa düşmanı oyalayabilirdik.
İşte deniz harekatı bölümünde bizim komutanımız Esad Paşa’dır.
Onun uyguladığı strateji savaşı sayesinde zaferi elde ettik.
Ama kimse onu tanımaz.
18 Martı konuştuğumuz bugünlerde bile kimse onun ismini anmaz.
Yaşarken de unutturulmaya terk edildi.
Tüm paşalar Cumhuriyetin nimetlerini yaşayıp paşa paşa yaşarken o yolsuzluklara bulaşmadı
Ama geçinmesi, ailesinin nafakasını sağlaması gerekiyordu.
Bunun için Balıkesir Belediyesinde personel olarak çalıştı.
Esad Paşa’ya saygı amacıyla onun yayınlanmış olan anısını okumanızı tavsiye ederim.
Gerçek kahramanları en azından çocuklarımıza öğretelim.
ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİNİ SAĞLAYAN ASIL KOMUTAN “BİNBAŞI SELAHATTİN BEY”
Çanakkale zaferi denildiğinde hep Mustafa Kemal akla gelir. Halbuki 18 Mart 1915 deniz zaferinde Mustafa Kemal’in bir etkinliği olmamıştır. (Burada Mustafa Kemal’in rolünü tamamen de yok etmek gibi bir niyetimiz yok. Fakat Mustafa Kemal’in savaştaki aktif görevi 18 Mart’tan sonra, yani kara harekatı sonucunda olmuştur.)
Bugün kutladığımız Deniz Zaferi veya 18 Mart zaferini bize asıl sağlayan komutan Binbaşı Selahattin Bey’dir. AMA MALESEF ADI UNUTTURULMUŞTUR. KİMSE ONU TANIMIYOR.
BİNBAŞI SELAHADDİN BEY (ÇANAKKALE SAVAŞI KOMUTANI)
Çanakkale Savaşı Komutanımız Binbaşı Selahattin Bey’den 18 Mart 1915 gününü dinleyelim:
İsterseniz savaşın bu aşamasını yöneten Kurmay Binbaşı Selahattin Adil Bey’in 1920’de Harp Akademisinde verdiği konferanstaki bilgiden dinleyelim:
“18 Mart’tan önce devam eden birkaç günlük sessizlik ve istirahati, 18 Mart ortadan kaldırdı. Düşman donanmasının Bozcaada’da toplandığı, gerek karadan yapılan gözlemlerle ve gerek deniz uçakları tarafından keşfedilmişti. Bunun dışında Müstahkem Mevki 18 Mart’ta bir taarruz olacağına dair ayrıca istihbarat ile de bilgi almıştı. Yalnız bu bilgi maalesef on iki saatlik bir gecikme ile gelmişti. Yani istihbarat savaş başarıyla sonuçlandıktan sonra gelmişti. Aksi takdirde ne yazık ki üzülecektik.
Uçaklarımız bugün şafakla beraber uçarak Bozcaada-Gökçeada’da büyük bir faaliyet olduğunu haber verdi. Saat 10:00’da en önde Triumph bunu takiben sırayla Agamemnon, Lord Nelson, Queen Elizabeth, İnfilexible, Prince George zırhlıları ve bunları takiben de beş torpido, Seddülbahir önünden çıkarak Kumkale’ye doğru bir hat teşkil ettikten sonra, sola çark ettiler. Altı zırhlı omuzluk hattında boğaza ilerlemeye aşladılar. Arkalarından küçük motorbotların torpido gemilerine refakat ettiği görülüyordu.
25 Şubat’tan beri giriş bataryalarımızın düşüşüne rağmen içeri girişinde maruz olduğu atışlara bugün yine giriş istihkâmlarımız maruz oldu. Bunlara 5-10 mermi atıldıktan sonra, donanma yavaş yavaş içeri girdi. Uzaktan dört Fransız gemisinin de yaklaşmakta olduğu haber veriliyordu. Boğaz girişinden gelen bu gemilerden Prince George Anadolu, Triumph Rumeli tarafında olmak üzere sahilde kaldılar. Diğerleri de ortada ayrı bir hat oluşturdular. Queen Elizabeth gemisine önemli bir görev verildiğinden, 3-4 küçük gemi tarafından korunuyordu.
İlk ateşi Triump saat 11:15’te açarak, obüs bataryalarımızı ateş altına almaya başladı. Müstahkem Mevki subay ve askerleri, filo daha yakınlaşmaya başlamadan silah başına geçmiş olarak bekliyorlardı. Atış mesafesi 11 km’den fazla olduğundan ateş açılmadı. Düşman 16 km’den ilk atışını yaptı. Daha sonra yavaş yavaş bu mesafeyi azaltmaya başladı.
Prince Georege, Rumeli bataryalarını, Triumph Anadolu obüs bataryalarını ateş altına alırken, Queen Elizabeth Anadolu Hamidiye bataryalarıyla, Çanakkale yakınlarındaki Çimenlik istihkamlarını, Agamemnon ve Lord Nelson Kilitbahir-Rumeli ve Mecidiye, İnfilexible Rumeli Mecidiye bataryasını ateş altına almıştı. Bunun ardından Fransız gemileri ikiye ayrıldı. Suffren, Charlamenge Rumeli, Golva ve Bouvet gemileri Anadolu sahilini takip ederek İngiliz hattını takviye ettiler.
Fransızlar milliyetçiliklerini, İngilizler soğukkanlılıklarını çok güzel gösteriyorlardı. İngiliz gemileri dengeli atışlarıyla tahrip atışı yaparken, Fransız gemileri daha fazla ileri atılarak bataryaları yakından dövmek ve sonucu bir an önce elde etmek istiyorlar gibi görünüyorlardı.
Merkez bataryaları düşmana uzak olduğundan suskundular ve düşmanı ateş altında beklemek mecburiyetindeydiler. Bataryaların sıkıştığını gördüğümüz için obüslerin ateşlerini artırmalarını emrettik. Dardanos ve Mesudiye bataryalarına da ateşe katılmaları için emir verdik. 35’likler ve 15 sahil topu cevap vermek zorunda kaldılar. Düşman mermilerinin patlamalar sonucu havaya savrulan toz ve duman bulutları içinde bataryalarımız kayboluyordu.
Hamidiye bataryasındaki telemetremiz, düşmanın 14 km’den daha fazla yanaştığını gösterdi. Uzun müddet ateş etmemek, askerin manevi gücünü kıracağı gerçeğini göz önünde bulundurarak, mesafe ne olursa olsun ateş edilmesini emrettik.
Obüs bataryalarına verilmiş olan görev, atışlarıyla merkez grubunu himaye etmek olduğundan ve alınan tertibata göre kesin sonuçlu bir savaşa girilmiş bulunduğundan, cephanenin tasarruflu sarf edilmemesi ve merkez grubunun düşman ateşiyle tahribattan korunması için en büyük gemilere karşı yapılan atışın etkisini göremiyorduk. Bataryalara ateşlerini şiddetlendirmeleri için verilen emirle, pek çok isabet elde ettikleri öğreniliyordu.
Yalnız bataryalarımızın mermilerinin düşman gemileri civarında kaldırdıkları su sütunlarını görüyor ve isabetleri tam olarak ayırt edemiyorduk. Halbuki isabet eden mermiler su sütunu çıkarmadığından, bunu bataryaların ateşlerinin yavaşlığına yorduk. Obüs bataryalarının iyi isabetler kaydettikleri İnfilaxible’ın savaş hattından çıkmasıyla anlaşıldı.
Obüsleri yerleştirirken iki bakış açısı tartışılmıştı:
Birincisi; bataryalarla normal gizli atış, diğeri de açıktan atış yapılmasıydı. Obüslerle, seri ateşli olmamalarından ve balistik özelliklerinden dolayı hareketli gemilere açıktan yapılacak atışta isabet olacağını kabul ettik. Obüsleri açığa yerleştirmiştik. 13 Şubat’ta, açıkta mevzilenen bataryaların fazla isabet elde etmediklerini gördük.
Açıktaki bataryalarda düşmanın ateşi altında nişan almanın zorluğu bu sonucu doğuruyordu. Gizli atışta yalnız subayların gözetlemesiyle atış yapıldığından, daha sakince atış yapılıyordu. Dolayısıyla obüslerin açıkta kalmasındansa, kale savaşlarında olduğu gibi gizli mevzilere yerleştirilmesi tercih edildi.
Bundan sonra bu bataryaların 18 Mart’a kadar olan sürede ve 18 Mart’taki etkileri daha iyiydi. Bu tercih değişikliğiyle obüslerimizden çok daha iyi sonuçlar elde edildiğini düşman raporlarından da anladık. Eğer daha büyük çapta obüslerimiz olsaydı, daha kısa bir zamanda geri çekilmeye ve ne olursa olsun bu obüslerin tahrip edilmesini göze almaya mecbur olacaklardı.
Saat 11:15’den, 14.00’e kadar durum hassasiyetini korudu. Bu hassasiyeti bizzat kendi şahsımda hissediyordum. Maalesef komutanımız 18 Mart sabahı Kirte’ye gitmiş ve henüz geri dönmemişti. Bu sebeple o gün sorumluluk üzerimde bulunuyor, her an komutanın dönüşünü bekliyordum.
Düşmanın atış etkisi oldukça önemliydi. Hamidiye bataryasının bazen iki, bazen bir topla, bazen 35,5’lik, bazen 24’lük ile aralıklı olarak ateş ettiğini görüyorduk. Rumeli-Hamidiye bataryası hiç ateş etmemişti. Mecidiye bataryası yine aralıklı olarak ateş ediyordu. Rumeli tarafıyla telefon irtibatı ne yazık ki 2 saat kadar sürdükten sonra kesildi. Telefon santraline bir mermi isabet etmişti. Queen Elizabeth, Hamidiye ve Çimenlik’i ateş altına almıştı. Hamidiye basit bir istihkam olduğu halde, Çimenlik eski burç tarzında olduğundan, daha çok isabete maruz kalmıştı. Özellikle Çimenlik içindeki Beyazkale, düşman atışları için çok büyük bir hedef noktasını oluşturuyor ve atışını çok iyi düzenlemesine fırsat veriyordu.
Saat 12:20’de Çimenlik istihkamlarının boğaz girişi yönündeki cephesi tamamen tahrip edilmiş ve içindeki toplar kullanım dışı kalmıştı. Bu saatte Rumeli tarafının ne durumda olduğunu bilmiyorduk. Anadolu’nun halini görüyorduk. Sıkışık bir durumdaydı.
Anadolu yakasına ateş eden Queen Elizabeth her bir taretinden iki topla ateş ediyordu. Bu mermiler çoğunlukla denize düşüyor ve bazen siperler üzerine ve bazen de biri öne, diğeri de arkaya düşüyordu.
Mütarekeden sonra Queen Elizabeth kaptanıyla görüştüm. Bu geminin gerektiği gibi ateş etmediğini söyledim. Bana sebep olarak: 18 Mart’ta Boğaz’a girdiğim zaman bir takım beyaz minareleri esas noktası almıştım. Daha sonra bunları göremedim.” Dedi. Minareleri yıkmamıştık. Yalnız üzerine siyah boya ile bir takım çaprazlar yapmıştık. Bu küçük hileyle Queen Elizabeth’in ateşini gerektiği gibi düzenlemesine engel olundu.
Bu düzenlemeler, en ufak tedbirlerin bile savaşta önemli başarılar sağlayacağına güzel bir örnektir. Nihayet Bouvet ve Golva zırhlıları 5 ile 6 kilometreye kadar Kepez-Soğanlı hattına yaklaştılar. Karantina hattına ilerlediler. Uygun atış sahasına giren Bouvet, Rumeli ve Anadolu Hamidiye bataryaları tarafından ateş altına alındı. Anadolu Hamidiyesi Erenköy’de bir yan gözetleyiciye sahipti.
Saat 14:00’e yakın bir zamanda tabya komutanı iki isabet aldığını söyledi. Bu sırada karargâhtan Bouvet’in batmakta olduğu görülüyordu. Bu an tam Cevat Paşa’nın Rumeli’den Anadolu’ya ayak bastığı zamana tesadüf eder. Paşa talihini Anadolu’ya ayak bastığı zaman göstermişti. Bu durum ortaya çıkıncı tüm savaş hattı üzerinde bir sessizlik ortaya çıktı. Rumeli sınırını takip eden Fransız gemileri Suffren ve Charlemange, Bovet’in yardımına koştular. Fransızlar tamamen ateşlerini kestiler. İngilizler de beş dakika kadar ara verdiler. Bu karışıklık bütün topçularına sirayet etmiş olacaktı. Hiç hedef olmaması gereken karargahımız civarına birkaç mermi geldi. Büyük bir ihtimalle bu, şaşıran birkaç topçunun hatasıydı. Akademi Müdürü Sedat Bey karargâhta irtibat subayı olarak bulunuyordu. Hediye olarak bir mermi parçası aldı. Bu hediye kendisinin kolunu bir hayli hırpalamıştı.
Sonuçta saat 14:00’da Bouvet’in battığı her taraftan görüldüğünde, bu olay tüm askerin maneviyatı üzerinde büyük bir etki yaptı. Ortaya çıkan bu sessizlikten yararlanan askerler hemen rayları temizlediler. Toplarının kamalarını yağladılar. Bu bizim için büyük bir fırsattı. Bouvet’i kurtarmak için gelen Charlamange ve Suffren gemileri, Buovet’in tehlikeli bir halde olduğunu gördüler. Kendileri de oldukça hasarlı olduklarından savaş hattını terk ettiler. Bu çekiliş oldukça düzensiz oldu ve bizim maneviyatımızı bir derece daha artırdı. Ancak çekilen dört Fransız gemisine karşılık altı İngiliz gemisi yeniden boğaz girişinden içeri girdi.
Atış her iki tarafta da şiddetle devam ediyordu. Bir ara saat 14:00’da Dardanos bataryası sustu. Bu suskunluğu toplarının tahrip edilmiş olduğuna yorduk. Komutan Paşa, arkadaşlarımızdan Kurmay Yüzbaşı merhum Ali Bey’i bu işle görevlendirdi. Çok değerli olan bu arkadaşlarımız Dardanos civarında ateşini çok fazla yoğunlaşmasına rağmen, bunların içerisinden dörtnala geçerek bataryaya ulaştı.
Bataryadaki suskunluk, batarya komutanı Hasan ve gözetleme subayı Mevsuf Efendilerin şehit olmalarından ileri geliyordu. Ali Bey arkadaşımızın Dardanos’a ulaşmasından on dakika sonra Dardanos, yeniden ateş açtı. Gelen altı İngiliz gemisiden üçü Rumeli’ye, üçü de Anadolu’ya yöneldiler. Daha bu gemiler faaliyete geçmeden önce İnflexible, İrresistible, Ocean ve Cornewallis sistemindeki gemilerle diğer bir geminin atışlarının bozuk olduğu ve gemilerin dengesini kaybederek hafif meylettiği görüldü. Bu gemilerin hasara uğraması bizim tarafımızdan ateşin bir kat daha şiddetlenmesine ve buna karşılık gemi ateşlerinin düzenin kaybolmasına sebep oldu. Savaş saat 18:00’e kadar yalnız İngiliz gemileriyle devam etti ve güneşin batışına yakın, bütün İngiliz Filosu geriye çekildi.”
Genelde taarruzun bu aşamasına Çanakkale deniz savaşı denilmek adet olmuştur. Ama deniz savaşı iki deniz gücünün veya iki filonun denizde yaptığı savaştır. Bu bir deniz filosu ile bir kıyı tabyaları arasında cereyan etmiştir. Bu nedenle deniz muharebesi yerine boğaz savaşı denilmesi daha uygun olmuştur.
Seyit onbaşı’ya ne oldu?
Her canakale anma programinda seyyid onbasi edebiyati yapilir.
Onun nasil topu kaldirdigi anlatilir.
Peki savastan sonra seyyid onbasiya ne oldu?
Malesef kiymetini bilmedik.
Hamallikla gecimini sagladi.
Bir hamal olarak öldü.
İbrahim Halil ER
Alaattin Hamurcu
çanakkale savaşı 1. cihan harbinin bir parçasıydı bazılarının zannettiği gibi kurtuluş savaşı!!! ile alakası yoktur
Ferdi Aytekin
Çanakkalede amac nrydi hocam, ingiliz vr muttefiklerinin gemileri 1 cihan harbinde bogazdan gecmek istemis ruslara destek icin almanlarin rus saldirisinda diyorlar. Bizde almanlarla ittifakız basimizda alman general ordumuzun vr alman birliklerde varmis bir cok subay filistinli vb bir cok musluman ulkeden muslumanlarda yani musluman hristiyan karisik bir ordu her nekadar musluman ağirlikli olsada, karsi tarafta yinr musluman agirlikli musluman hristiyan hatta hindu karisik bir ordu , yani din savasida degil. Karsi tarafta hindistan pakistan vb bir cok musluman ulkelerden toplama askerler. Biz almanlarin bize verdigi uzerimize dusan gorevi layikiyla yerine getirip canakkale bogazindan gecirmemisz o rusyaya yardima gitmek isteyen diger ittifak uyelerini ingiliz gemilerini vs. Ama sonrasinda almanlar yrnilinc3 vizde otomatikman yrnilmis olmusuz galiba teslim bayragini cekmisiz anladigim kadariyla şöyle kabaca miletin paylasimlarina bakinca.
Bunlar istanbul icinmi gelmislerdi yoksa rusyaya destege gitmek içinmi savas gemileri ?
Husmenaga Foto
Bu yazı mı hocam CEVAD Paşa ile alakalı olan..
Ibrahim Halil Er
HusmenAga Foto Yeni 18 MART GÜNÜ KOMUTANLARIMIZ GÖREV YERLERİNDE DEĞİLDİ
18 Mart çanakkale zaferinde ordularımızı komuta eden binbaşı selahaddin beydir. Diğer komutanlar o günde bir saldırı beklemediklerinden bir araya gelip hem teftiş yapma ve hem de strateji geliştirmek için yerlerinden ayrılmışlardı. Bu nedenle harekatı yönetme görevi Binbaşı Selahaddin bey’e kaldı.
Onun iyi yönetmesi savaşı kazandırdı. Fakat bugünü andığımız etkinliklerde bile olsun adı unutturulmuş ve sanki 18 martı M. Kemal yönetmiş gibi tüm övgüler ona verilmiştir.
Türk tarafının karargah komutanı Albay Cevat Paşa’dır. Ancak o gün bir saldırı beklemediğinden kirtedeki birlikleri teftişe gitti. Saldırıyı öğrendiğinde saat 16:30 gibi ancak gelebildi.
Cevat Paşa da bir kahramandır. Deniz muharebesini iyi yönetmiştir. Fakat savaşı saat 16’ya kadar yardımcısı Selahaddin Bey idare etmiş, daha sonra onun gelmesiyle komutayı devr almıştır.
Malesef kitaplarımız Cevat Paşa, Binbaşı Selahaddin ve yardımcısı Osman Zati ve Yüzbaşı Hamdi Paşa’yı unutturmuştu.
Kahramanlarımızı unutturmak ve onların paylarını başkalarına vermek doğru değildir. Artık gerçekler yazılsın.iher
Mustafa Taşer
Ibrahim Halil Er yalan yazan tarih utansın
Ibrahim Halil Er
HusmenAga Foto Yeni ogunku zaferin mimarlarindan mustahkem mevki komutani cevat pasa ve yardimcisi selahaddin adil di. Genel komutan da esat pasa idi.
Ataturk ve limon von sanders de bu donemde canakkalede gorevli degildi. Kara savasinda katildi.
Husmenaga Foto
Ibrahim Halil Er okudum o yazıları da trt haber sadece cevad paşayı öne çıkaran bir haber yapmış bugün, bir de olmazsa olmaz
M.Kamal
Ibrahim Halil Er
Evet
Orhan Güzel
Selahattin Adil bey oluyor demi hocam
Barış Öztürk
#18Mart Çanakkale Deniz Zaferimizin 107. yılı kutlu olsun!
Başta Osmanlı İmparatorluğu’nun Bütün Pâdişahları ve Halifeleri olmak üzere
2.Abdülhamid Hân ve Sultan Reşâd Hân ve
36. ve son sultanı 115. İslam Halife’si olan Vatanperver #Vahîdüddîn Han olmak üzere;
Dönemin Başkomutan Vekili, Erkanı Harbiye Umumiye Reisi Enver Paşa ve
Çanakkale; Cevat Paşa’dır,
Çanakkale; Esat Paşa’dır,
Çanakkale; Vehip Paşa’dır,
Çanakkale; Adil Paşa’dır,
Çanakkale; Tophaneli Hakkı’dır,
Çanakkale; Hafız Nazmi Bey’dir,
Çanakkale; Selahaddin Ali Paşa’dır,
Çanakkale; Şefik Bey’dir,
Çanakkale;Kadri Bey’dir,
Çanakkale; Mahmut Sabri Bey’dir,
Ve Çanakkale Seyit Onbaşıdır…
….ve dahası Çanakkale Türk Milletidir.
ve cümle Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum….
Husmenaga Foto
Hocam eski gönderide de sordum, trt haber cevat paşa olarak anlatıyordu az önce
Mir Yılmaz Tunc Ay
Sayın hocam canekalenin asıl kahramanı alman generalidir.
Ibrahim Halil Er
Mir Yılmaz Tunc Ay hayir, hatta canakkale deniz savasinda o yoktu
Ibrahim Halil Er
Mir Yılmaz Tunc Ay ustadim 18 mart 1915 deniz zaferinde yoktu.
Daha sonra baslayan kara harekati doneminde geldi.
Kara savasinda komutanimizdi.
Osmanli askerlerini telef etti. Filistinde de komutanimizdi. Orayi da kaybettik.
Yani onu biliyorum hatiratlarini da okudum. Donemin tum kurmayin hatiratini okudum.. ingiliz komutani dahil olmak uzere
Mir Yılmaz Tunc Ay
Ibrahim Halil Er sayın hocam tarih büyük başarının mimarı diyorda.
Ibrahim Halil Er
Mir Yılmaz Tunc Ay der ama bizi mahfetti hem canakkalede hem filistinde.
Canakkedeki en buyuk hatasi dusman cikarma birliklerini izlemesiydi…
Ismail Demirörs
Ibrahim Halil Er okuma listesini ya burdan yada özelden yazarmısınız.
Yusuf Uğur
Hocam ben m. Kemali merak ediyordum.
Canakkale savaşının neresindeydi.
Ne tür yararlar gösterdi
Ibrahim Halil Er
Yusuf Uğur savasin ikinci asamasi olan kara savasinda ciddi katkilari oldu. Dusman cikarmasi sirasinda askerlerimizin arkadan kusatilmasini durdurdu.
Yusuf Uğur anafartalar ariburnu ve conkbayirdaki katkilarindan dolayi osmanli basininin ve padisahi dikkatini cekti. Bu da milli mucadele sureci icin onunu acti.
Yusuf Uğur
Ibrahim Halil Er Tşk. Demekki savaşa katkıda bulunmuş
Bir gazetede çanakkale savaşını anlattığım makaleme bir okuyucu şu itiraz yazısı göndermiş….
“Çanakkale zaferinin asıl kahramanı Hz. Muhammed (sav) dır tüm eshab-i kerim orada savaşa girmiştir o cephede hic bulunmayanlara pay biçmeyiniz tarihi manipüle etmeyiniz gazi dedelerimiz o tarihi bizlere çok iyi anlattı..”
Cevap: Peki bu ashap neden Medine mudafası yapan Fahrettin Paşa’nın yanında savaşmadı?
Mekke ve Medine Çanakkale kadar önemli değil miydi?..
Manevi yardım var tabi… Seyit onbaşı, nüsret gemisi olayı…
Ama inandığımız gibi tüm sahabe ve Nebi’nin gelip savaşması olmaz.
Manevi yardımı celp edecek dinamikleri de harekete geçirmeli insan. Buna layık olmalı.
Savaşları biz yaparız o bizim imtihanımız.
Sebeplere sarılmasak Nebi’nin ve tüm sahabenin katıldığı uhut savaşı gibi oluruz.ihe
SİYASETÇİLİK ORDUNUN EN BÜYÜK HATASI VE ZAAFIDIR.
Çanakkale Savaşında ve Birinci Dünya Savaşının diğer cephelerinde Osmanlı Ordusuna komutanlık yapan Liman von Sanders Alman İmparatoru ile olan bir anısında bu konuda şunları anlatır: “Alman İmparatoruyla yaptığım görüşmede bana şunları söyledi: “İş başında ister genç Türkler ister ihtiyar Türkler bulunsun, sizin için fark etmez. Siz yalnız ordu ile meşgul olacaksınız. Siyaseti Osmanlı ordusundan çıkarınız. Siyasetçilik o ordunun en büyük hatasıdır.” Görüldüğü gibi koca Osmanlıyı Avrupalılar değil biz yıktık. Şimdi de ayakta kalmak istiyorsak ordunun siyasete bulaşmaması gerekir.