ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİNİ SAĞLAYAN ASIL KOMUTAN
Çanakkale zaferi denildiğinde hep Mustafa Kemal akla gelir. Halbuki 18 Mart 1915 deniz zaferinde Mustafa Kemal’in bir etkinliği olmamıştır. (Burada Mustafa Kemal’in rolünü tamamen de yok etmek gibi bir niyetimiz yok. Fakat Mustafa Kemal’in savaştaki aktif görevi 18 Mart’tan sonra, yani kara harekatı sonucunda olmuştur.)
Bugün kutladığımız Deniz Zaferi veya 18 Mart zaferini bize asıl sağlayan komutan Binbaşı Selahattin Bey’dir. AMA MALESEF ADI UNUTTURULMUŞTUR. KİMSE ONU TANIMIYOR.
BİNBAŞI SELAHADDİN BEY (ÇANAKKALE SAVAŞI KOMUTANI)
Çanakkale Savaşı Komutanımız Binbaşı Selahattin Bey’den 18 Mart 1915 gününü dinleyelim:
İsterseniz savaşın bu aşamasını yöneten Kurmay Binbaşı Selahattin Adil Bey’in 1920’de Harp Akademisinde verdiği konferanstaki bilgiden dinleyelim:
“18 Mart’tan önce devam eden birkaç günlük sessizlik ve istirahati, 18 Mart ortadan kaldırdı. Düşman donanmasının Bozcaada’da toplandığı, gerek karadan yapılan gözlemlerle ve gerek deniz uçakları tarafından keşfedilmişti. Bunun dışında Müstahkem Mevki 18 Mart’ta bir taarruz olacağına dair ayrıca istihbarat ile de bilgi almıştı. Yalnız bu bilgi maalesef on iki saatlik bir gecikme ile gelmişti. Yani istihbarat savaş başarıyla sonuçlandıktan sonra gelmişti. Aksi takdirde ne yazık ki üzülecektik.
Uçaklarımız bugün şafakla beraber uçarak Bozcaada-Gökçeada’da büyük bir faaliyet olduğunu haber verdi. Saat 10:00’da en önde Triumph bunu takiben sırayla Agamemnon, Lord Nelson, Queen Elizabeth, İnfilexible, Prince George zırhlıları ve bunları takiben de beş torpido, Seddülbahir önünden çıkarak Kumkale’ye doğru bir hat teşkil ettikten sonra, sola çark ettiler. Altı zırhlı omuzluk hattında boğaza ilerlemeye aşladılar. Arkalarından küçük motorbotların torpido gemilerine refakat ettiği görülüyordu.
25 Şubat’tan beri giriş bataryalarımızın düşüşüne rağmen içeri girişinde maruz olduğu atışlara bugün yine giriş istihkâmlarımız maruz oldu. Bunlara 5-10 mermi atıldıktan sonra, donanma yavaş yavaş içeri girdi. Uzaktan dört Fransız gemisinin de yaklaşmakta olduğu haber veriliyordu. Boğaz girişinden gelen bu gemilerden Prince George Anadolu, Triumph Rumeli tarafında olmak üzere sahilde kaldılar. Diğerleri de ortada ayrı bir hat oluşturdular. Queen Elizabeth gemisine önemli bir görev verildiğinden, 3-4 küçük gemi tarafından korunuyordu.
İlk ateşi Triump saat 11:15’te açarak, obüs bataryalarımızı ateş altına almaya başladı. Müstahkem Mevki subay ve askerleri, filo daha yakınlaşmaya başlamadan silah başına geçmiş olarak bekliyorlardı. Atış mesafesi 11 km’den fazla olduğundan ateş açılmadı. Düşman 16 km’den ilk atışını yaptı. Daha sonra yavaş yavaş bu mesafeyi azaltmaya başladı.
Prince Georege, Rumeli bataryalarını, Triumph Anadolu obüs bataryalarını ateş altına alırken, Queen Elizabeth Anadolu Hamidiye bataryalarıyla, Çanakkale yakınlarındaki Çimenlik istihkamlarını, Agamemnon ve Lord Nelson Kilitbahir-Rumeli ve Mecidiye, İnfilexible Rumeli Mecidiye bataryasını ateş altına almıştı. Bunun ardından Fransız gemileri ikiye ayrıldı. Suffren, Charlamenge Rumeli, Golva ve Bouvet gemileri Anadolu sahilini takip ederek İngiliz hattını takviye ettiler.
Fransızlar milliyetçiliklerini, İngilizler soğukkanlılıklarını çok güzel gösteriyorlardı. İngiliz gemileri dengeli atışlarıyla tahrip atışı yaparken, Fransız gemileri daha fazla ileri atılarak bataryaları yakından dövmek ve sonucu bir an önce elde etmek istiyorlar gibi görünüyorlardı.
Merkez bataryaları düşmana uzak olduğundan suskundular ve düşmanı ateş altında beklemek mecburiyetindeydiler. Bataryaların sıkıştığını gördüğümüz için obüslerin ateşlerini artırmalarını emrettik. Dardanos ve Mesudiye bataryalarına da ateşe katılmaları için emir verdik. 35’likler ve 15 sahil topu cevap vermek zorunda kaldılar. Düşman mermilerinin patlamalar sonucu havaya savrulan toz ve duman bulutları içinde bataryalarımız kayboluyordu.
Hamidiye bataryasındaki telemetremiz, düşmanın 14 km’den daha fazla yanaştığını gösterdi. Uzun müddet ateş etmemek, askerin manevi gücünü kıracağı gerçeğini göz önünde bulundurarak, mesafe ne olursa olsun ateş edilmesini emrettik.
Obüs bataryalarına verilmiş olan görev, atışlarıyla merkez grubunu himaye etmek olduğundan ve alınan tertibata göre kesin sonuçlu bir savaşa girilmiş bulunduğundan, cephanenin tasarruflu sarf edilmemesi ve merkez grubunun düşman ateşiyle tahribattan korunması için en büyük gemilere karşı yapılan atışın etkisini göremiyorduk. Bataryalara ateşlerini şiddetlendirmeleri için verilen emirle, pek çok isabet elde ettikleri öğreniliyordu.
Yalnız bataryalarımızın mermilerinin düşman gemileri civarında kaldırdıkları su sütunlarını görüyor ve isabetleri tam olarak ayırt edemiyorduk. Halbuki isabet eden mermiler su sütunu çıkarmadığından, bunu bataryaların ateşlerinin yavaşlığına yorduk. Obüs bataryalarının iyi isabetler kaydettikleri İnfilaxible’ın savaş hattından çıkmasıyla anlaşıldı.
Obüsleri yerleştirirken iki bakış açısı tartışılmıştı:
Birincisi; bataryalarla normal gizli atış, diğeri de açıktan atış yapılmasıydı. Obüslerle, seri ateşli olmamalarından ve balistik özelliklerinden dolayı hareketli gemilere açıktan yapılacak atışta isabet olacağını kabul ettik. Obüsleri açığa yerleştirmiştik. 13 Şubat’ta, açıkta mevzilenen bataryaların fazla isabet elde etmediklerini gördük.
Açıktaki bataryalarda düşmanın ateşi altında nişan almanın zorluğu bu sonucu doğuruyordu. Gizli atışta yalnız subayların gözetlemesiyle atış yapıldığından, daha sakince atış yapılıyordu. Dolayısıyla obüslerin açıkta kalmasındansa, kale savaşlarında olduğu gibi gizli mevzilere yerleştirilmesi tercih edildi.
Bundan sonra bu bataryaların 18 Mart’a kadar olan sürede ve 18 Mart’taki etkileri daha iyiydi. Bu tercih değişikliğiyle obüslerimizden çok daha iyi sonuçlar elde edildiğini düşman raporlarından da anladık. Eğer daha büyük çapta obüslerimiz olsaydı, daha kısa bir zamanda geri çekilmeye ve ne olursa olsun bu obüslerin tahrip edilmesini göze almaya mecbur olacaklardı.
Saat 11:15’den, 14.00’e kadar durum hassasiyetini korudu. Bu hassasiyeti bizzat kendi şahsımda hissediyordum. Maalesef komutanımız 18 Mart sabahı Kirte’ye gitmiş ve henüz geri dönmemişti. Bu sebeple o gün sorumluluk üzerimde bulunuyor, her an komutanın dönüşünü bekliyordum.
Düşmanın atış etkisi oldukça önemliydi. Hamidiye bataryasının bazen iki, bazen bir topla, bazen 35,5’lik, bazen 24’lük ile aralıklı olarak ateş ettiğini görüyorduk. Rumeli-Hamidiye bataryası hiç ateş etmemişti. Mecidiye bataryası yine aralıklı olarak ateş ediyordu. Rumeli tarafıyla telefon irtibatı ne yazık ki 2 saat kadar sürdükten sonra kesildi. Telefon santraline bir mermi isabet etmişti. Queen Elizabeth, Hamidiye ve Çimenlik’i ateş altına almıştı. Hamidiye basit bir istihkam olduğu halde, Çimenlik eski burç tarzında olduğundan, daha çok isabete maruz kalmıştı. Özellikle Çimenlik içindeki Beyazkale, düşman atışları için çok büyük bir hedef noktasını oluşturuyor ve atışını çok iyi düzenlemesine fırsat veriyordu.
Saat 12:20’de Çimenlik istihkamlarının boğaz girişi yönündeki cephesi tamamen tahrip edilmiş ve içindeki toplar kullanım dışı kalmıştı. Bu saatte Rumeli tarafının ne durumda olduğunu bilmiyorduk. Anadolu’nun halini görüyorduk. Sıkışık bir durumdaydı.
Anadolu yakasına ateş eden Queen Elizabeth her bir taretinden iki topla ateş ediyordu. Bu mermiler çoğunlukla denize düşüyor ve bazen siperler üzerine ve bazen de biri öne, diğeri de arkaya düşüyordu.
Mütarekeden sonra Queen Elizabeth kaptanıyla görüştüm. Bu geminin gerektiği gibi ateş etmediğini söyledim. Bana sebep olarak: 18 Mart’ta Boğaz’a girdiğim zaman bir takım beyaz minareleri esas noktası almıştım. Daha sonra bunları göremedim.” Dedi. Minareleri yıkmamıştık. Yalnız üzerine siyah boya ile bir takım çaprazlar yapmıştık. Bu küçük hileyle Queen Elizabeth’in ateşini gerektiği gibi düzenlemesine engel olundu.
Bu düzenlemeler, en ufak tedbirlerin bile savaşta önemli başarılar sağlayacağına güzel bir örnektir. Nihayet Bouvet ve Golva zırhlıları 5 ile 6 kilometreye kadar Kepez-Soğanlı hattına yaklaştılar. Karantina hattına ilerlediler. Uygun atış sahasına giren Bouvet, Rumeli ve Anadolu Hamidiye bataryaları tarafından ateş altına alındı. Anadolu Hamidiyesi Erenköy’de bir yan gözetleyiciye sahipti.
Saat 14:00’e yakın bir zamanda tabya komutanı iki isabet aldığını söyledi. Bu sırada karargâhtan Bouvet’in batmakta olduğu görülüyordu. Bu an tam Cevat Paşa’nın Rumeli’den Anadolu’ya ayak bastığı zamana tesadüf eder. Paşa talihini Anadolu’ya ayak bastığı zaman göstermişti. Bu durum ortaya çıkıncı tüm savaş hattı üzerinde bir sessizlik ortaya çıktı. Rumeli sınırını takip eden Fransız gemileri Suffren ve Charlemange, Bovet’in yardımına koştular. Fransızlar tamamen ateşlerini kestiler. İngilizler de beş dakika kadar ara verdiler. Bu karışıklık bütün topçularına sirayet etmiş olacaktı. Hiç hedef olmaması gereken karargahımız civarına birkaç mermi geldi. Büyük bir ihtimalle bu, şaşıran birkaç topçunun hatasıydı. Akademi Müdürü Sedat Bey karargâhta irtibat subayı olarak bulunuyordu. Hediye olarak bir mermi parçası aldı. Bu hediye kendisinin kolunu bir hayli hırpalamıştı.
Sonuçta saat 14:00’da Bouvet’in battığı her taraftan görüldüğünde, bu olay tüm askerin maneviyatı üzerinde büyük bir etki yaptı. Ortaya çıkan bu sessizlikten yararlanan askerler hemen rayları temizlediler. Toplarının kamalarını yağladılar. Bu bizim için büyük bir fırsattı. Bouvet’i kurtarmak için gelen Charlamange ve Suffren gemileri, Buovet’in tehlikeli bir halde olduğunu gördüler. Kendileri de oldukça hasarlı olduklarından savaş hattını terk ettiler. Bu çekiliş oldukça düzensiz oldu ve bizim maneviyatımızı bir derece daha artırdı. Ancak çekilen dört Fransız gemisine karşılık altı İngiliz gemisi yeniden boğaz girişinden içeri girdi.
Atış her iki tarafta da şiddetle devam ediyordu. Bir ara saat 14:00’da Dardanos bataryası sustu. Bu suskunluğu toplarının tahrip edilmiş olduğuna yorduk. Komutan Paşa, arkadaşlarımızdan Kurmay Yüzbaşı merhum Ali Bey’i bu işle görevlendirdi. Çok değerli olan bu arkadaşlarımız Dardanos civarında ateşini çok fazla yoğunlaşmasına rağmen, bunların içerisinden dörtnala geçerek bataryaya ulaştı.
Bataryadaki suskunluk, batarya komutanı Hasan ve gözetleme subayı Mevsuf Efendilerin şehit olmalarından ileri geliyordu. Ali Bey arkadaşımızın Dardanos’a ulaşmasından on dakika sonra Dardanos, yeniden ateş açtı. Gelen altı İngiliz gemisiden üçü Rumeli’ye, üçü de Anadolu’ya yöneldiler. Daha bu gemiler faaliyete geçmeden önce İnflexible, İrresistible, Ocean ve Cornewallis sistemindeki gemilerle diğer bir geminin atışlarının bozuk olduğu ve gemilerin dengesini kaybederek hafif meylettiği görüldü. Bu gemilerin hasara uğraması bizim tarafımızdan ateşin bir kat daha şiddetlenmesine ve buna karşılık gemi ateşlerinin düzenin kaybolmasına sebep oldu. Savaş saat 18:00’e kadar yalnız İngiliz gemileriyle devam etti ve güneşin batışına yakın, bütün İngiliz Filosu geriye çekildi.”
Genelde taarruzun bu aşamasına Çanakkale deniz savaşı denilmek adet olmuştur. Ama deniz savaşı iki deniz gücünün veya iki filonun denizde yaptığı savaştır. Bu bir deniz filosu ile bir kıyı tabyaları arasında cereyan etmiştir. Bu nedenle deniz muharebesi yerine boğaz savaşı denilmesi daha uygun olmuştur.
İbrahim Halil ER