Yaşlı bilge dervişleri topladı, hep birlikte sema yaptılar kendilerinden geçtiler. Sonra etrafında halka kurmuş olan dervişlere nazar etti… hepsinin kalbine teveccüh etti… sonra tebessüm etti. Görev başarıya ulaşmış, tüm dervişlerini kamil yola iletmişti. Şimdi onları çağrıya uymaları için insanlar arasına gönderebilirdi. Onlar, artık insanların ifsat ve bozgunculuğuna karşı güçlenmişlerdi. Kalpleri kale gibi olmuştu…
Tek tek hepsiyle kucaklaştı, gözlerinden dökülen yaşlar sakalından aşağı doğru yuvarlanıyor, toprağa düşerken güller yeşeriyordu…
– Dervişlerim! diye haykırdı elindeki asasını yere vururken…
Tüm dervişler yöneldiler sese ve ellerini göğüslerinde kavuşturdular… biliyorlardı ki bu Mürşidin son nasihatı olacaktı. Bu aslında bir vasiyet olacaktı. Onlar, eğitimlerini tamamlamış, dergahtan çıkacak halka karışacaklardı. Ama halk ile birlikte iken aslında hak ile beraber olacaklardı. Çünkü onlar sırra vakıf olmuşlardı. Yıllardır aldıkları eğitim ve edindikleri tecrübe onları güçlü kılmıştı. İç yolculuk onları pişirmişti..
Şimdi veda zamanıydı… Mürşid onlara sesleniyordu ve sese kulak vermek gerekiyordu…
– Dervişlerim! dedi yine Mürşid… Artık vedalaşma zamanı geldi ama biliyorsunuz ki bu vedalaşma cismen yapılan bir vedalaşma olacaktır. Ben her ihtiyaç duyduğunuzda yanınızda olacağım… Zorda kalınca, bana ulaşmak isteyince hemen benimle rabıta kurabilirsiniz… biz cismen ayrılsak da manen birlikte olacağız ve tekrar yolun sonunda kavuşacağız…
Sizler, uzun bir yola çıkacaksınız ama aslında siz bu dergaha adım atmakla zaten uzun yola çıkmaya başlamıştınız. Bizim dergah, sizin yolculuğunuz için bir menzildi sadece…
En zor günlerinizi bu durakta geçirdiniz. Çünkü en kavi düşman bizzat nefsinizdi ve onun hilelerini, onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrendiniz…
Şimdi halkın arasına karışacaksınız ve öğrendiklerinizden bir nebzeyi onlara anlatacaksınız. Belki de anlatamayacak yaşamlarınızla onlara örnek olacaksınız. Çünkü insanlar, bilgiye değil göze, söze değil yaşama bakacak…
Belki de sizleri taşlayacak ve belki de dışlayacaklar ama bunlar da yolunuz üzerindeki menzillerden birisi hatta imtihanlardan belki de en hafifi olacak…
Şunu bilin ki kemale erişmek için insanlarla imtihana girmeniz gerekecek.. Bildiklerinizi, gördüklerinizi, yaşadıklarınızı hayata uygulayacaksınız.
Şunu unutmayın ki rehberiniz kitap ve Resul olacak… biz ise onun yolunu size gösteren bir mürşidiz sadece…
Bugün bu eğitimi tamamladınız.
Bugün beni de geçtiniz…
Bugün ben görevimi yaptım ve sizlere hakikatleri açtım…
Şimdi görev sırası sizin…
Dervişler, başlarını ağır ağır önlerine eğdiler. Sonra destur çekip el öpüp dergahın kapısından ağır ağır çıktılar. Her derviş kendine bir yol tuttu. Kimse diğerinin gittiği yoldan gitmedi. Herkes geldiği gibi yalnız çıktı bu kapıdan.. Çünkü herkesin hikayesi ve yaşayacağı kendisine özgüydü…
MUHACİR
Muhacir de o yedi dervişten birisiydi… kalbi kıpır kıpır kıpırdıyordu. İnsanlara ulaşmak ve onlara hakikatleri haykırmak için müthiş bir arzu duyuyordu…
Elinde asası, sırtında cübbesi, başında derviş sarığıyla yola koyuldu…
Derviş Muhacir uzun bir yürüyüş yaptı.. Yol uzundu ve kendisi gideceği yeri bilmiyor, sadece tarikte yürüyordu. Bazen bir kavşağa giriyor, hangi yolu tercih edeceğini şaşırıyor, sonra kendi kendine “gideceğim yeri bilmiyorsam, hangi yoldan gideceğimin de önemi yok” diyor ve “bismillah, ya fettah” deyip bir yola koyuluyordu…
Ormanlardan geçti Derviş… orman, vahşi hayvanlarla doluydu… Aslanla yoldaş oldu… kaplanın sıcak koynunda yattı… ağaçlardaki meyvelerden yedi… ormandaki vahşi hayvanlarla dost oldu. Her hayvan önünde eğiliyor ve ikramlarda bulunuyordu… O da misafir kaldığı her hayvana ayrılırken hediyeler vermeyi ihmal etmiyordu…
Ormandaki ağaçlarla konuştu ve onların baltadan şikayetçi olduğunu gördü… ama asıl şikayetleri baltanın sapındandı…. Çünkü baltanın sapı onlardandı ve o olmasa balta ağaçları kesemeyecekti… kendilerinden olan birisinin düşmanın emellerine hizmet etmesi ağaçları çok üzüyordu… Ağaçlara dua etti ve kesilen her ağaca karşılık köklerinden birkaç ağacın filizleneceği müjdesini verdi… “siz üzülmeyin, kesilmek sizi budayacak ve daha da güçlü kılacaktır. Çünkü kökünüz hala var ve asıl gücünüz yerin altındaki damarlarınızda.. o, kesilen bölümünüzden daha büyük” diyerek onlara eşyanın hakikatini gösterdi.
Orman hayvanları vahşi hayvanlardan şikayet ettiler… bizi avlayıp yiyorlar diye… derviş onlara koşmayı öğütledi… koşacaksınız, düşmeyeceksiniz… düşerseniz yem olursunuz… durursanız yorulursunuz.. çalışacak ve koşacaksınız… vahşi hayvanlar sizin hızınız ve gücünüz olacak dedi…
Kartal oktan şikayet etti… beni en yüksek noktada kendi tüyümden oluşan ok indiriyor yere diye üzüntüsünü dile getirdi… Derviş, yüksek dağlarda yuva yapmasını öğütledi kartala… “Kaç git uzaklara… okun menzilinin dışına çık… öyle uç ki yükseklerde, ok sana ulaşmasın, kardeşin seni vurmasın…”
ÇÖLDE…
Derviş, ormandan çıktığında önünde sonu gözükmeyen bir çöl çıktı. “Bismillah, ya Fettah” deyip çöle daldı… derken bir kervan gördü.. kervan, çölde yalnız yolculuk eden dervişe acıyıp aralarına aldı…
Derviş yol boyu onlara sohbet ediyor, öğütler veriyordu… derken kervanın suyu bitti… kervancı başı biraz ileride kuyu olduğunu söyledi kervandakilere.. üzülmeyin ben her zaman buradan geçerim, o kuyu bize yeter dedi… Kervandakiler sevindiler ve ümitlendiler..
Derken kuyunun kurumuş olduğunu görmeleri ile ölümü tepelerinde hissetmeleri bir oldu. Zaten akbabalar da dolanıyordu. Kervandakiler ne yapacaklarını şaşırdılar. Birden birisi dervişten dua etmesini isteyelim dedi…
Dervişe baş vurdular… bize dua et de Allah su versin… derviş nazar etti hepsinin kalbine… kalplerinin rahmete mazhar olamayacak kadar katılaştığını ve Allah’tan uzaklaştığını gördü. Bu şekilde rahmet tecelli etmezdi… Ama yardım da etmek istiyordu…
– Ey kafile arkadaşlarım, iki rekat namaz kılın ve günahlarınızdan sadıkane bir şekilde tövbe edin… İnşaallah Allah münacatımıza cevap verir… dedi.
Kervandakiler can havli ile namaza başladılar. Ağlayarak dua ettiler… Derviş duadan sonra kalabalığı arkasına topladı ve oradaki kayaya asası ile vurdu… Kaya’dan sular fışkırdı ve tüm kervan bu sudan içti. Artık orası bir vadiye dönüşmüştü..
Kervandakiler bu mucizeye şaşırmışlardı. Ona büyücü bile diyen olmuştu… öve öve bitiremiyorlardı… Derviş, burada artık daha fazla kalmaması gerektiğini düşündü.. Derken çöl bitti ve şehre ulaştılar…
DEVAM EDECEK…
İbrahim Halil ER