Kürt açılımı ve Mele konusu son günlerin tartışılan konusu olup, daha da tartışacağımıza benziyor. Meleleri tartıştığımız bir ortamda Melelerin yetişmiş olduğu medreseleri de kısaca bir tanıyalım.
Mele açılımı birçok insanın yeni duyduğu bir şey olsa da aslında zaman zaman kullanılan bir durumdu. Yani diyanet, medrese kökenli kişileri daha önceki dönemlerde de sınavlara tabi tutarak istihdam etmişti. Ama artan ilahiyat ve İmam Hatip Lisesi mezunları nedeniyle bir süredir unutulmuştu. Kürt açılımıyla birlikte tekrar gündeme geldi.
Sadece Mele’lerin devlet hizmetine alınması yetmez. Melelerin yetişmiş olduğu medreselerin de devlet tarafından tanınması ve desteklenmesi gerekir. Nasıl ki bir cem evi gittikçe yasalaşıyorsa medreseler de bu anlamda resmi nitelik kazanmalı, müfredatı güçlendirilmeli, buradan mezun olanların diploması tanınmalıdır. Doğu medreseleri 10. yüzyıldan itibaren kurulmuş olup, günümüze kadar kesintisiz bir şekilde devam etmiştir. Doğu medreselerin tarihi Selahattin Eyyubi’ye kadar uzanır. Bu dönemde medreseler yaygınlaştı. Medreselerde Kürtçe’nin eğitim dili olarak kullanılması da Selahattin Eyyubi’nin tavsiyesi veya izniyle olmuştur. Selahattin Eyyubi’nin bölgede kurduğu medreseler ve vakıflar Kürtler arasında ilmin gelişmesine yol açmıştır. Birçok Kürt âlim, eserlerini Arapça verdiğinden Arap sanılmıştır. Ama İslam dünyasında ve İslami ilimler arasında Kürtlerin mümtaz bir yeri vardır. Konumuz Kürt âlimler olmadığından detaylara girmiyoruz. Yalnız Selahattin Eyyubi’nin Kürtlere bu medreseleri yapması bir anlamda Kürtlere yeni Endülüsün bahşi anlamına gelir.
Medrese geleneği günümüze kadar gelmiştir. 1. Dünya Savaşı öncesine kadar pek çok Kürt medresesi vardı. Medrese, ders verilen yer, dershane anlamına gelir. Cizre’de, Botan beylerinin medresesi (Medresa Sor), Bitlis Hizan’daki Xeyda Medresesi, yine Norşin, Muş, Oxin, Silvan, Diyarbakır, Tillo, Musul ve Zaho medreseleri ünlüydü. Siirt’te Mela Xelilê Serti’nin medresesi de bu medreselerden aşağı değildi.
Cumhuriyet döneminde batıdaki medreseler kapatılırken, doğudaki medreseler bir anlamda yeraltına çekildiler. Medreselerin Tevhid-i Tedrisat (3 Mart 1924) kanunu ile kapatılması ile hem dini eğitim yok edilmek istendi hem de Kürtçe eğitim unutturulmak istendi. Devlet, Medreseleri kaldırarak bölgedeki İslam damarını ve halkla olan iletişimini kesmiş oluyordu. Medrese Meleleri tüm köylere yayıldığından halk üzerinde etkili olduğu gibi, bölgenin kanaat önderleri ve aydınlarını da teşkil ediyorlardı. Bu açılımla, Medreseler diyanet bünyesine katılarak hem halkla barışmış olunmakta, hem de bir anlamda yasaklanan medreselere özgürlük getirilmektedir. Cumhuriyet elitlerinin Kürtleri özellikle geri ve cahil bırakma politikalarına karşı medreseler büyük bir direniş göstermiş, bölgenin cahil kalması ve dinden uzaklaşmasını engellemiş oldular. Bugün eğer bölgede dini hayat hala canlı ise ve Kürtlerin çoğu ulusalcılık fikrine kapılmamışlarsa bunda medreselerin büyük rolü olmuştur. Medrese sistemi Kürtler arasında büyük bir revaç görmüştür. Bölgenin beyleri, ağaları bu medreseleri desteklemişlerdir. Bey ve ağaların olmadığı ve hatta devletin bu sistemi yasakladığı dönemlerde de halk medreseleri desteklemiş, medrese hocaları ve öğrencilerinin giderlerini karşılamış, ekmeğini paylaşmıştır. Halkın bu destek ve gayreti sonucu medreseler bölgede hala varlığını korumuşlardır. Medreseler, bölgede Kürt kültürünün yaşamasını sağlamış, eğitimin ağırlıklı olarak Kürtçe verilmesi üzerine Kürt dili gelişmiş ve bir ilim dili, edebiyat dili haline gelmiştir. Kürt dilinin bir ilim ve edebiyat dili haline geldiğini söylediğimizde Türkiye’de insanlar buna istihzalı bir şekilde gülmektedirler. Ama medreseler daha kuruluşundan itibaren Kürtçe eğitim verdikleri gibi, buradaki mollalar Kürtçe divanlar yazmış, ders kitaplarını Kürtçe’ye çevirmişlerdir. Hatta Mevlüt de Kürtçe ve Zazaca’ya çevrilmiştir. Kur’an çevrileri de bulunmaktadır. Medreseler, Kürt entelektüel hayatın zirvesidir. Fatih’in hocası Molla Gürani ayrıca Ebu Suud Efendi ve İbni Kemal da bölge medreselerinden yetişen ünlülerdir. Onların dışında İbni Esir ve İdrisi Bitlisi de bir çırpıda adı sayılan alimler de burada yetişmişlerdir. Hatta, dünyandaki ilk robot da burada (Cizre’de) yapılmıştır. Kürt medreseleri, bölgenin desteğini alarak halkla iç içe yaşamış, alimler halktan kopmamış, sürekli halkla iç içe olmuşlar, onları eğitmeyi vazife bilmişlerdir.
Halk da yanı başlarında bilginlere sahip olmanın sevincini yaşamışlardır. İnsanlar, Başkente gitmeden de her türlü ilmi ihtiyaçlarını bu medreselerden karşılamışlardır. Medreseler, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin vazgeçilmezidir. Kürtler, Medreseler ve Meleler kanalıyla kendilerini ifade edebildikleri gibi, tüm sosyal hayatlarını da onlar sayesinde yoluna koymuşlardır. Devletle problemli olan ve devlet tarafından dışlanan, hakir görülen yok sayılan Kürtler; Meleler ve Medreselere sığınmışlardır. Meleler, sadece ilim öğretmez, onlar aynı zamanda bölge halkının anlaşmazlıklarını da çözümler, kan davalarını halleder, evlenme ve ölümlerinde de yanlarında bulunurlardı.. Özellikle, mahkemelerde Türkçe konuşma zorunluluğu, adaleti sağlamanın parayla olması, parası olanın en iyi avukatı tutarak kendini haklı çıkardığı bir yargı sistemi ve Kürt kimliğinden dolayı horlanan insanlar, devlete güvenmez olmuş, Meleleri kendilerine hakim tayin etmişlerdir. Meleler, tabiî ki yaptırım gerektiren konulara girmeden sorunları İslam hukukuna göre özellikle Şafi mezhebi hukukuna göre çözmüşlerdir. Çetrefilli konular önlerine geldiğinde Medresedeki diğer Melelerle istişare edilmiş, büyük hocalara danışılmış ve karar verilmiştir. Böylece, halk üzerinde hakem olmuşlardır. Meleler, dini hizmetin yanında eğitim hizmetini de üstlenmişlerdir. Eğitimin ücretsiz olması tabiî ki öğrenmeye hevesli gençleri cezb etmiştir. Toplumda Mele olmak hem bir statü ve hem bir itibar olmuştur. Meleler, Kürt toplumunu İslam kardeşliği etrafında birleştirdiği gibi, Ümmetçi bir görüşe sahip olduklarından gençlere dini şuuru vererek, Kürtler arasında ayrılıkçı görüşlerin yayılmasına bir anlamda engel olmuşlardır. Buna rağmen Kürt ulusal hareketleri de medreselerden çıkmıştır. Özellikle Mele Mustafa Barzani de Medrese çıkışlıdır. Ciğerxun’da medresede okumuştur. Buna rağmen, medreselerin kahir ekseriyeti ulusalcı görüşlere pirim vermemiş, İslam kardeşliğini ön plana çıkarmıştır. Günümüzde medreselerin yeniden etkin olması gerekmektedir. Medreseler sayesinde halk ile devlet kaynaşacağı gibi, geleneksel ilimler ile modernitenin barışması da sağlanabilir. Devlet, medrese eğitimini kabul ederek, köklü bir geleneği tekrar yaşatabilir. Ayrıca, Kürtçe eğitimin konuşulduğu günümüzde medreselerin bu deneyimlerinden yararlanılabilinir.
Medreseler bizim bir gerçeğimiz ve cazibe merkezimiz. Buraları ihmal etmeyelim yoksa başkaları bu ihmalimizden yararlanabilir.
İbrahim Halil ER
15 Şubat 2012 | Milat Gazetesi