
DÜNÜN MÜCAHİTLERİ -Müslümanların İktidarla İmtihanı-
“Onlar zararlarından emin oldukları için; dostlarını uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de; düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu”
Diyen büyük komutan Ebu Müslim Horasani, bugün yaşasaydı dostların nasıl küçük ayak oyunlarıyla harcandığını daha yakından görecekti. Bugün kendilerine küçük bir makam verilen insanlar, dostlarını bir kalemde harcamayı değişim ve yenilik olarak görmektedirler. Dostlar, dostlarının yükselmelerinin sevincini yaşamak ve ortak olmak için kapılarına geldiklerinde kapıların yüzlerine kapandığını görmektedirler.
Müslümanlar, Bir çok mücadele sonucu iktidar nimetine ulaştılar. Artık, düne kadar eleştirdikleri kişilerin makam koltuklarına onlar oturuyor. Şimdi onlara düşen sorumluluk ve adaletle hükmetmek, hakkaniyete riayet etmek.
Ama günümüz Müslüman idarecilere baktığımızda dün eleştirdikleri kişilerin tüm davranışlarını sergilediklerini görmekteyiz. Sanki o makamlar, oturanı esir almakta, kendine benzetmektedir. Müslümanlar, bu makamların coşkusu ve şehvetine öylesine kendilerini kaptırmışlar ki, Müslümanlığı sadece namazdan ibaret bilir hale gelmiş, sekülerleşmişlerdir. Yönettikleri insanları küçük görme, muhatap almama ve hatta maaşlarını zamanında vermemektedirler. (Allah Resulu, işçinizin alın teri kurumadan ücretini ödeyin demiştir.) Bu Müslüman idareciler, yönettikleri insanlara tepeden bakmakta, kendilerini rezzak görmektedirler. Bir zamanlar firavunun yaptığı gibi emirlerindeki insanları rızıkla korkutmaktadırlar. Dünün mücahitleri, bugünün mütahitleri Van depreminin altında kalırken, firavunlaşanlar da Allah’ın gazabına uğramaları için mazlumların ahlarını almaları gerekmektedir. Mazlumların bedduaları arşı alaya çıkmadan tevbe etmeleri gerekir.
Kendileri, milyarlarca liralık maaşları yeterli görmez iken, emirlerindeki insanların üç kuruşlarına göz dikmekte, komik rakamlarla çalıştırmakta ve hatta bu paraları bile yalvartmadan zamanında vermemektedirler. Zulüm yayılmakta zalimin ayağına dolanmaktadır. Zalimin boğulmasına az bir zaman var… Cehennem nasıl olsa onlar için var. Cehennem’de firavunlara, nemrutlara yoldaşlar gerek… “Zalimler için yaşasın cehennem” “Ya eyyühellezine amenu, Aminu. Ey inananlar! iman ediniz.” İhtarı kendilerini Müslüman sananlara yöneliktir.
Bugün git gide yönetenlerin kapılarını kendi insanlarına, ekiplerine ve yanındaki insanlara kapattıkları ve ennaniyet içinde yüzdüklerine şahit olmaktayız. Bu günümüzün iktidarın insanı kirletmesinin bir sonucudur. Bu aynı zamanda kendilerini idealist gören, milli ve manevi değerlere sahip insanlarımızın yaşadıkları en büyük trajedidir. Artık o insanları tanımıyoruz.
Yılların mücadelesi sonucu bir makama gelenler, o makama hükmedeceklerine makam onlara hükmetmektedir. Bugün biz Müslümanlara ve yılların mücahitlerine olan budur. Demek ki bu kadar mücadele aslında dava için değil, makam için olmuştur. Artık, lüks resturantlarda yemekler yiyiyor, çocuklarımızı lüks okullarda okutuyoruz. Halkımız, asgari ücretle bile iş bulamazken biz ayda en az 10.000 tl’lik maaşları bile beğenmez oluyor, hatta yeterli bulmuyor, makamımızın bize verdiği gücü şahsi çıkarlarımız için kullanıyor ve menfaatler elde ediyoruz. Hatta, emeklilik dönemimizi bile düşünüyor gece yarısı operasyonlarıyla kendimize ölünceye kadar çalışmadan maaş almanın yolunu açıyoruz halkımız aç gezerken lüksler içinde gark oluyoruz.
Bu gün artık bir araba bize yetmiyor, ailemizin her bireyine birer araba alıyoruz. Hatta eşlerimiz cipi tercih ediyor. Çünkü cip zenginliği daha iyi gösteriyor. Ekabirlik yapılıyor. Başörtüsü dün mazlumların ve mücahidelerin simgesi iken bugün zenginlerin ve gösteriş meraklıların simgesi olmuştur. Hatta artık başörtülerimizi sıradan yerlerden değil de Vakko’dan ve Paris’ten alıyor, dostlarımıza çemkiriyoruz.
Dünün mazlumları bugünün zalimleri mi olacaklar? yoksa sistemi mi dönüştürecekler? Yoksa sistem mi onları dönüştürdü? Hatta sistem tüm mücadele edenleri ve cemaatleri mi dönüştürdü? Yoksa tahtaravallinin tepesinde durmak için Amerikan-İsrail çıkarlarına boyun eğip barışçıl füze kalkanlarını mı dikecekler? Hani nerde eski duyarlılıklarımız? Dünyanın neresinde zulüm olsa tepki koyan radikallerimiz? Yoksa bütün mücadeleleri milletvekili olmak için miydi? Milletvekili ol, Genel Müdür ol, mücadeleyi unut. Artık tarikatlarımız, cemaatlerimiz, derneklerimiz birer ticari ofise, iş takipçiliğine, ihale takipçiliğine mi dönüştü? Zulmü kardeşlerimiz yapınca kardeşlik hukukumuz onlara karşı çıkmayı gerektirir. Çünkü biz kardeşlerimizin cehennemde odun olmaması için uyarmalıyız. Bu kardeşlik hukukumuzun gereğidir. Bu ülke ve bu makam fırsatlarını kaybettiğimizde yılların mücadelecilik geçmişini yok edebiliriz. Güven erozyonuna uğrayabiliriz. Hiç kimse bunu yok etme hakkına sahip olamaz.
Günümüzde etkili makamlarda oturanlar, bu makamları babalarından miras yoluyla almadılar. Bunda 100 yıllık mücadelenin emeği vardır. Bu uğurda nice insanlar zulüm ve baskı gördüler. Ama, bu emek üç beş kişinin çıkarlarına ve kişisel menfaatlerine feda edilmemelidir. Müslümanlar, sekülerleşen eski yoldaşlarını kardeşane bir şekilde uyarırken, hakkı tebliğ eden bir zümrenin de yaşaması için uğraşmalıdırlar.
Emin olun ki Allah’ın vuracağı tokat pek yakındır. Artık uyarılmaları gerekmektedir iktidarın. Zaman geç olmadan… Çünkü sistemle entegre olan bir iktidar, sadece kendi geleceklerini değil yeni bir İslami hareketin önünü de tıkamış olacaktır. Bu İslami hareketler üç beş kişi milletvekili olsun, belediye koltuklarında otursun, ihaleleri elde etsin diye yapılmadı. Bediuzzamanlar, Menderesler, Süleyman Tunahan Efendiler ve Erbakanlar bunun için çile çekmedi. İskilipli Atıf Efendi bu beyler güzel koltuklarda otursunlar diye şehit olmadı…
İktidar nimetlerine gark olan mücahitler, bu nimetler içinde yüzerken boğulabileceklerini de düşünmelidirler. Unutmamalıdırlar ki yüzdükleri yerde köpekbalıkları da bulunmaktadır. Hakkaniyete riayet etmelidirler. Emirlerindeki insanları ezmemelidirler. Zulüm etmemelidirler. Makamların geçici olduğunu, tarihin ve Rabbinin her şeyi yazdığını ve yargılayacağını unutmamalıdırlar. İnsanların emeğinin karşılığını vermelidirler. Hile ve fesat karıştırmamalı, devletin malının ve makamın bir emanet olduğunu unutmamalıdırlar. Kendileri, zenginlikler içinde yüzerken, diğer kardeşlerine yardım etmelidirler. Bu yardımı da sağ eli verirken sol eli duymamalı, reklam kokmamıdır. Bu yardımı sadece vicdanlarını rahatlatmak için değil, bunun kendilerinin görevi olduğu bilincinde olmadırlar. Çünkü onların, hem topluma ve hem kainata karşı görev ve sorumlulukları vardır.
Canımız yanmakta iktidar nimetlerine gark olup davayı unutan insanları gördükçe… Hangi İslami sorun çözüldü. (İslami olmayan sorunları da çözmediler!) Başörtüsü hala ortada. İsrail bir Müslüman ülkeye daha saldırma hazırlığında. Amerika füze kalkanlarıyla ülkemizi işgal etmekte. Hani nerede dünün dava adamları, cemaatler, radikaller? Neden seslerini çıkarmıyorlar? Onlara acaba hangi ihaleden, belediyelerden sus payı verildi? Hangi makamla ve mevkiyle sattılar kendilerini?
Ama görüyoruz ki evleri dün eleştirdiğimiz insanların evlerine, eşlerinin yaşamları sanatçıların yaşamlarına, arabaları en zalim insanın arabasından aşağı kalmamıştır. Yürürken mütekebbir bir şekilde yürümektedirler. Çoğu ilahlık taslamakta, üç beş kuruşluk yardımlarla kainata karşı sorumluluklarını yerine getirdiklerini sanmaktadırlar.
Evleri saraylara dönüşmüşken, gönülleri virane olmuştur. Tesettürlü gezerlerken bile ortamları kapitalist bir ortam olmuştur. Yatlarda veya lüks otellerde tesettürlü doğumgünü partileri verilmektedir. Parayı bulan veya yüksek makamlara gelen dünün mücahitleri bulundukları mahalleleri bile değiştirerek Ankara’nın zengin ve seküler muhitlere taşınmakta, fakir ve mustaz’af komşulardan kaçmaktadırlar. Dün eleştirdikleri zalimlerle birlikte oturmaktadırlar. Ya da sonradan görmenin, yenilenin ve mağlup edilenin taklidini yapmaktadırlar. Ama gönülleri rahattır. Çünkü her şeye bir fetva ve kılıf bulmaktadırlar. Müslüman, en güzeline layık. Neden diğer insanlar bunlara sahip de onlar da sahip olmasın? Kendi imamlarını ve kendi muhitlerini kuran bu laik, liberal Müslümanlar, Müslüman mahallelerinden taşınırken belki de Müslümanlar bir bağırsak temizliği de yapmış oluyorlar ama insan yine de acımıyor değil. İktidarın bu bozucu ve iğfal edici yüzüne kızmıyor değil. Ne olurdu da damarlarındaki merhamet adlı çınarları bozulmasa. Ne olurdu da fakirlerle birlikte düşüp kalksalar ve yürekleri yumuşasa.
Demek ki iktidara gelmenin amacı sadece menfaatlermiş. Kadınlarımızın daha lüks bir hayat yaşamalarıymış. Kendi elitimizi yaratmakmış. Demek ki zulüm devam ediyor. Sadece zalimler yer değiştirdi. Müslümanın en büyük imtihanı yokluk değil varlıktır. En bozucu durum da iktidardır. İktidarın sarhoşluğundan bir an önce kardeşlerimizin kurtulması için gelin hep birlikte dua edelim.
İbrahim Halil ER