Kimliği
Yemendeki Ezd kabilesinin Devs koluna mensuptur. Doğum tarihi belli değildir. İslam’dan önceki adı Abdüşems’di. Resulullah (sav) onun adını Abdurrahman b. Sahr olarak değiştirmiştir.
Künyesi olan Ebu Hureyre (Ar. hir [kedi], ism-i tasgīri hüreyre) kedicik babası anlamına gelmekte olup, isminin önüne geçmiş ve ismi unutulup künyesi ile meşhur olmuştur. Kedileri çok seven ve cübbesinin altında sürekli bir kedi yavrusu ile dolaşan Ebu Hureyre’ye Resulullah (sav)’de kedicik babası anlamında Ebu Hureyre künyesini vermiştir. Rivayete göre kedilerle oynamayı seven Ebu Hureyre’ye Suffe ehlindekiler eleştiriyor ve pis kedilerle oynadığını söylüyorlardı. Yolda Resulullah (sav) ile karşılaşan Ebu Hureyre’nin yanında bir kedi yavrusu bulunuyordu. Resulullah (sav)’i görünce onun da kınayacağını düşünerek cübbesinin altında sakladı. Resulullah (sav) bunu gördü ve kendisini kınamadığı gibi Ebu Hureyre diye niteledi ve böylece bu isimle meşhur oldu.
Anne ve babasının isimleri hakkında farklı rivayetler bulunmasına rağmen amcası Sa’d b. Ebu Zubab’ın Devs kabilesinin liderliğini yapması, onun tanınmış bir aileye mensup olduğunu gösterir. Babasını küçük yaşta kaybetmiştir.
Resulullah (sav) Dönemi
Tufeyl b. Amr ed-Devsî aracılığıyla Müslüman olup, 628 yılında Devs kabilesi heyeti ile birlikte Medine’ye geldi. Yani Ebu Hureyre’nin Hayber fethi sırasında Müslüman olduğu ifadesi yanlış olup onun Tufeyl aracılığıyla Müslüman olan Devslilerden olduğu anlaşılmaktadır. Tüm Müslümanlar gibi, daha sonra Resulullah (sav)’i görmek için bir heyet halinde Medine’ye geldiler. Fakat Resulullah (sav)’nin Hayber’de olduğunu öğrenince buraya geldiler. Bu sırada Resulullah (sav) Hayber kalesini kuşatmıştı. Onlar da Resulullah (sav)’e katıldılar ve Hayber’in fethinde bulundular. Ebu Hureyre daha sonraki tüm gazvelere de katıldı.
Ebu Hureyre, Medine’den ayrılmadı ve Suffe ashabına katıldı. Resulullah (sav) vefat edinceye kadar onun sohbetlerinde bulundu ve ondan hiç ayrılmadı. Dünyevi bir şey peşinde koşmadı. İlim tahsil etti. Ebu Hureyre, Medine’den kısa bir süreliğine Resulullah (sav)in Bahren valisi Ala b. Hadrami’nin yanına görevli olarak gitti.
Resulullah (sav)’in Vefatından Sonra
Hz. Ebubekir döneminde Bahreyn’deki ridde olaylarını önlemek için Ala b. Hadrami ile birlikte görevlendirildi. Hz. Ömer döneminde ise Bahreyn’de namazları kıldırma ve yargı (Kada) görevi verildi. Daha sonra Bahreyn valisi yapıldı.
Ebu Hureyre, Mücahid birisi olup Yermük Savaşı’na ve Cürcân’ın fethine katıldı.
Fitne Karşısındaki Tutumu
Hz. Osman’ın halifeliğini destekledi. Hz. Osman’ın evinin isyancılar tarafından kuşatılması üzerine kılıcını alıp hz. Osman’ı savunmaya gitti. Fakat hz. Osman’ın savaşılmamasını istemesi üzerine geri çekildi.
Hz. Ali ve Muaviye arasındaki savaşta Sa‘d b. Ebû Vakkās, Abdullah b. Ömer gibi tarafsız davrandı. Bu olaylarda taraf olmadı. Çünkü o fitne döneminde taraf tutmayı doğru görmedi. Bazı şia kaynakları Sıffin’de Muaviye tarafında yer aldığını söylediği rivayetler doğru değildir, o savaşa katılmadı ve tarafsız durdu.
Muaviye döneminde kısa süreliğine Medine valiliği yapmış, ama Emevilere karşı olumsuz tutumu nedeniyle görevden almıştır. Bazı kaynaklar ise onun Medine valisi Mervan’ın görevde olmadığı zamanlarda vekaleten namaz kıldırma ve yargı işini yerine getirdiği söylenmiştir. Bazı rivayetlerde ise bunu vekaleten değil asaleten vali olarak atandığı fakat Emevileri eleştirdiği için görevden alındığı söylenmektedir. Bu durum da Ebu Hureyre’nin fikirlerini söylemekten çekinmediğini göstermektedir. Ayrıca Mervan’ı zaman zaman uyarmaktan ve eleştirmekten de çekinmemiştir.
Vefatı
Ebu Hureyre hayatının son dönemlerinde Medine’nin yakınındaki Zulhuleyf’teki evine çekilip ders verdi. 678 yılında 78 yaşında iken vefat etmiştir. Bir sahabe için gerçekten uzun bir ömür sürmüştür.
Ebu Hureyre son ölen sahabelerden olduğu için çok hadis rivayet etmiş oldu. Bazı cahiller, onun neden çok hadis rivayet ettiğini halbuki Peygamberin başından beri yanında bulunan hz. Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali gibi sahabelerin az rivayet ettiğini söyleyip güya eleştirirler. Fakat onlar şunu gözden kaçırırlar, diğer sahabeler hem ömürleri kısa oldu ve hem de siyasetle, devlet yönetimiyle uğraştılar. Halbuki Ebu Hureyre hem uzun ömürlü oldu ve hem de siyasetten çok ilimle uğraştı, talebe yetiştir. Ayrıca hayatta kalan nadir sahabelerden olduğundan hadis öğrenmek isteyen veya Resulullah (sav) hakkında bilgi almak isteyenlerin baş vurduğu kişi oldu. Bu nedenle kaynaklarda kendisinden çok söz edildi. Ebu Hureyre diğer vefat eden sahabelerle de yaşadığı için onlardan da bahsetti veya onların hadislerini de rivayet etmiş oldu.
Hz. Peygamber devrinde maddî imkânsızlık yüzünden evlenemeyen Ebû Hüreyre, daha sonra Basra Emîri Utbe b. Gazvân’ın kız kardeşi ve Hz. Osman’ın baldızı Büsre ile evlenmiştir. Aslında Ebu Hureyre fakir birisi değildi, çünkü Medine’ye geldiğinde kölesi vardı. Fakat o, Resulullah’dan ayrılmamak ve hadis öğrenmek için tüm zamanını ilme vakfedince fakir düşmüş oldu. Resulullah (sav) vefat edince yeniden zenginleşen Ebu Hureyre tekrar köle edindi fakat kölelerine ilmini verdi, hadis öğretti. Bu sayede Ebu Hureyre’nin hadis bilgisi köleler üzerinden de geniş bir kitleye yayılmış oldu. Ebu Hureyre’nin dört oğlu ve bir kızı oldu. Oğulları da hadisle ilgilendiler ve babalarından duyduklarını naklettiler. Kızı da Medine’nin en büyük fakihi olan Sa’d b. Museb ile evlendi ve dolayısıyla Ebu Hureyre’nin rivayetleri bu kanalla da yayılıp şöhret buldu.
İlmi Hayatı
Ebû Hüreyre başta Resûlullah olmak üzere Übey b. Kâ‘b, Ebû Bekir, Ömer, Üsâme b. Zeyd, Âişe, Fazl b. Abbas b. Abdülmuttalib gibi sahâbîlerden ve Kâ‘b el-Ahbâr gibi tâbiîlerden hadis rivayet etti. Kendisinden de sayıları 800’e varan pek çok sahâbî ve tâbiî rivayette bulunmuştur. Bu sahâbîler arasında Enes b. Mâlik, İbn Abbas, İbn Ömer, Câbir b. Abdullah gibi en çok hadis rivayet eden kişileri, tâbiîler içinde ise Hasan-ı Basrî, Şa‘bî, A‘rec diye bilinen Abdurrahman b. Hürmüz, Mücâhid, İbn Sîrîn, Hemmâm b. Münebbih, Ebû İdrîs el-Havlânî gibi tanınmış âlimleri, oğlu Muharrer’i, Halife Mervân b. Hakem’i saymak mümkündür.
Ebû Hüreyre’den hadis rivayet edenler arasında Mekke, Medine, Kûfe, Basra, Dımaşk, Mısır ve diğer önemli beldelerde kadılık yapmış olan tanınmış otuz yedi şahsiyetin bulunması öğrencilerinin değeri hakkında fikir vermektedir.
Kıraati Übey b. Kâ‘b’dan arz* yoluyla tahsil eden Ebû Hüreyre daha sonra bu ilmi öğretmeye başladı. On kıraat imamından biri olan Ebû Ca‘fer el-Kārî ile A‘rec ondan kıraat öğrendiler. İbnü’l-Cezerî, Ebû Ca‘fer ile Nâfi‘ b. Abdurrahman’ın kıraatlerinin Ebû Hüreyre’ye dayandığını söylemektedir.
Ebû Hüreyre, Hz. Osman’ın vefatından itibaren İbn Abbas, İbn Ömer, Ebû Saîd el-Hudrî ve Câbir b. Abdullah ile beraber Medine’de fetva istemek için kendisine yöneltilen soruları hayatının sonuna kadar cevaplamaya devam etmiştir. Abdullah b. Zübeyr, boşanma konusunda fetva isteyen birini o sırada Hz. Âişe’nin yanında bulunan Ebû Hüreyre ile İbn Abbas’a göndermiş, soru sahibi yanlarına gittiği zaman İbn Abbas meseleyi Ebû Hüreyre’nin halletmesini istemiş, daha sonra da onun fetvasına katıldığını belirtmiştir. Ebû Hüreyre aralarında Hz. Ebû Bekir, Muâz b. Cebel, Enes b. Mâlik gibi büyük sahâbîlerin de bulunduğu orta derecede fetva veren on üç kişi arasında sayılmakta, bunlardan her birinin verdiği fetvaların küçük bir cüz tutacak hacimde olduğu söylenmektedir.
Binden fazla hadis rivayet etmeleri sebebiyle “müksirûn” diye anılan yedi sahâbî arasında Ebû Hüreyre ilk sırayı almaktadır. Bakī b. Mahled’den İbn Hazm’in naklettiğine göre onun rivayetleri mükerrerleriyle birlikte 5374’ü bulmaktadır. Ebû Hüreyre’nin Kütüb-i Sitte ile el-Müsned’deki mükerrer olmayan rivayetleri, M. Ziyâürrahman el-A‘zamî’nin tesbitine göre 1336 hadisten ibarettir. Ebu Hureyre’nin bu hadislerin çoğunu başka sahabiler de rivayet etmiştir. Bu nedenle bazı alimler, sadece Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği ve başka sahabilerin rivayet etmediği hadis sayısının yüz civarında olduğunu söylemişlerdir.
Ebu Hureyre’nin Hadis Ezberlemesi
Ebû Hüreyre’yi en çok hadis bilen ve hadisleri en iyi ezberleyen sahâbî konumuna getiren çeşitli sebeplerin başında, onun Hz. Peygamber’le ilgili her şeyi öğrenme, hadisleri ezberleme konusundaki şiddetli arzusu ve dolayısıyla Resûl-i Ekrem’in yanından ayrılmaması gelmektedir. Diğer sahâbîlerin neden kendisi kadar hadis rivayet etmediklerini soranlara söylediği gibi muhacirler çarşıda ticaretle, ensar da malları ve mülkleriyle meşgulken Ebû Hüreyre ehl-i Suffe’den biri olarak Resûlullah’ın yanından ayrılmamış, diğer sahâbîlerin bulunmadığı meclislerde bulunmuş, onların duymadığı hadisleri duyup ezberlemiş, ilmi yaymayı emredip onu gizlemeyi yasaklayan âyetler karşısında bildiği hadisleri rivayet etmeye mecbur olduğunu düşünmüştür.
İbn Ömer’in Ebû Hüreyre’ye hitaben, “Resûlullah’ın sohbetine en fazla devam edenimiz, onun hadislerini en iyi ezberleyenimiz sensin” demiştir. Talha b. Ubeydullah onun bu yönünü takdirle karşılamış, kendilerinin işle meşgul oldukları için Hz. Peygamber’in yanına ancak sabah akşam gelebildiklerini, Ebû Hüreyre’nin ise her zaman Resûl-i Ekrem ile beraber bulunduğunu, onların duymadığı şeyleri Ebû Hüreyre’nin Allah’ın elçisinden bizzat işittiği konusunda hiçbir şüpheye düşmediklerini belirtmiştir. Hz. Ömer de ticaretle uğraşmasının bazı olayları duymasına engel teşkil ettiğini itiraf etmiştir. Ebû Eyyûb el-Ensârî gibi önde gelen sahâbîler Ebû Hüreyre’den rivayette bulunmuşlar, Resûlullah’a o kadar yakın olmalarına rağmen bu sahâbîden hadis rivayet etmelerini yadırgayanlara hak vermemişlerdir.
Ebû Hüreyre’nin kuvvetli bir hâfızaya sahip olduğu, Medine Valisi Mervân b. Hakem’in yaptığı bir denemeyle de anlaşılmıştır. Mervân vali olması sıfatıyla kendisini huzuruna çağırıp sorduğu birçok hadisi perde arkasında saklanan kâtibine yazdırmış, bir yıl sonra bu hadisleri Ebû Hüreyre’ye sorduğunda onun hadisleri aynen okuduğunu tesbit etmiştir. Ebu Hureyre’nin güçlü hafızası o dönemde de dikkat çektiği gibi, çeşitli nedenlerden dolayı hayatta iken başkaları da ondan duyduklarını kaydetmişlerdir. Bu durum onun uzun ömürlü olması, hafızasını vefat edinceye kadar koruması ve Resulullah (sav)’in yanından ayrılmamış olmasının sonucudur. Diğer sahabeler de onun bu bilgisini takdir etmişlerdir.
Ebû Hüreyre’nin güçlü bir hâfızaya sahip olduğunu gösteren olaylardan biri de tâbiîn muhaddislerinden Muhammed b. Umâre b. Amr b. Hazm’in tesbitidir. İleri gelen on kadar sahâbînin yanında Ebû Hüreyre’nin hadis rivayet ettiği bir gün bazı sahâbîler onun naklettiği bir hadisi daha önce duymadıklarını söyleyerek itiraz etmişler, fakat aralarında yaptıkları müzakereden sonra hadisi hatırlamışlardır. Bu durumun orada birkaç defa tekrarlandığını gören Muhammed b. Umâre, Ebû Hüreyre’nin hâfızası en güçlü sahâbî olduğu sonucuna varmıştır. Ebû Hüreyre’nin hadisleri iyi ezberlemesinin sebeplerinden bir diğeri de onları yazmadığı için sık sık tekrarlamasıdır. Kendisinden daha çok hadis bilen sahâbînin Abdullah b. Amr b. Âs olduğunu, onun bu meziyetinin hadisleri yazmaktan ileri geldiğini söylemesi de bunu göstermektedir.
Ebû Hüreyre’nin o güne kadar Hz. Peygamber’e sorulmayan bazı önemli konuları sorup öğrendiği de bilinmektedir. Kıyamet gününde şefaate önce kimin nâil olacağını sorduğu zaman Resûl-i Ekrem kendisini takdir etmiş ve hadis öğrenme aşkıyla bu soruyu ilk defa onun soracağını tahmin ettiğini belirtmiştir.
Ebu Hureyre’nin Hadis Öğretmesi
Duyduğu hadisleri başkalarına öğretmeyi iş edinen Ebû Hüreyre her fırsatta hadis rivayet etmeyi meslek haline getirmiştir. Sahâbîlerin bir araya geldiği cuma günleri imam mescide girinceye kadar hadis rivayet etmesi, onun sahâbîler tarafından hadis rivayetinde otorite kabul edildiğini göstermektedir. Çok hadis rivayet ettiğini ileri sürenlere, rivayetin bir dikkat ve duyduğunu öğrenme meselesi olduğunu hatırlatarak bir tesbitini nakletmiş, sahâbîlerden birine Hz. Peygamber’in bir önceki gece yatsı namazında hangi sûreleri okuduğunu sorduğu zaman cevap alamadığını, kendisinin ise bunları bildiğini söylemiştir. Bir başka husus da Ebû Hüreyre’nin Hz. Peygamber’den sonra yaklaşık yarım asır kadar yaşamış olmasıdır. Resûlullah’ın sağlığında onun tarafından halledilen birçok problemin çözümünü vefatından sonra başvuranlara anlatmış, böylece rivayetleri daha çok öğrenilip yayılma imkânı bulmuştur.
Onun en güvenilir rivayet zincirinin hangisi olduğu hususunda değişik görüşler vardır. Bazı muhaddisler onun en muteber rivayetlerinin Zührî-Saîd b. Müseyyeb-Ebû Hüreyre, bazıları Ebü’z-Zinâd-A‘rec-Ebû Hüreyre, bazıları da Hammâd b. Zeyd-Eyyûb es-Sahtiyânî-İbn Sîrîn-Ebû Hüreyre isnadıyla gelenler olduğunu kabul etmişlerdir.
Ebu Hureyre’ye Yönelik Eleştiriler
Ebu Hureyre’ye çok farklı yönlerden eleştiriler yapılmıştır. Bunlardan birisi de Bahreyn valiliği sırasındaki uygulamalarıdır. Ebû Hüreyre valilikten ayrılıp Medine’ye döndüğü zaman halife bütün valilerine uyguladığı yöntemi ona da uygulamış ve Bahreyn’den ne getirdiğini sormuştur. Ebû Hüreyre 20.000 dirhem getirdiğini, bunu da yaptığı ticaretten veya üreyen atlarından, biriken maaşlarından ve kölesinin kazancından elde ettiğini söyledi. Ebu Hüreyre’nin getirdiği bu para o zamana kadar Medine’ye getirilen en büyük paraydı ve hatta Hz. Ömer bu parayı nasıl taksim edeceğini şaşırıp, Mescidi Nebevi’de istişare etmiş ve bunun sonucunda ilk divanların kurulması gerçekleşmiştir.
Buna rağmen hz. Ömer, görevden ayrılan her valiye yaptığı gibi onun mallarını inceletmiş ve fazla malına el koymuştur. Halbuki yukarda Medine’ye getirdiği paradan da anlaşıldığı gibi Ebu Hureyre elindeki sermayeyi çalıştırarak malı çoğaltmasını bilen bir ticari zekaya sahip kişiydi. Devletin parasını da çalıştırarak hazineye kazanç sağladığı gibi kendi sermayesini de çalıştırarak çoğaltmıştır. Zaten yapılan tahkikatta herhangi bir zimmet suçu işlenmediği anlaşıldığından hz. Ömer tarafından tekrar valilik görevi verilmek istenmiş, fakat Ebu Hureyre bu şekilde bir şüphe ile karşılaşmamak için görevi kabul etmemiştir. Hz. Ömer gibi adil bir halifenin ona tekrar görev vermek istemesi de Ebu Hureyre’nin dürüstlüğü konusunda en büyük delildir.
Ebu Hureyre’ye yöneltilen eleştirilerde hz. Ömer’in bu tahkikatı hep gündeme getirilirken, hz. Ömer’in görevden ayrılan tüm valilerine bunu yaptığı da göz önünde bulundurulmamaktadır.
Hanefilerin Ebu Hureyre’ye Yaklaşımı
İbrâhim en-Nehaî (ö. 96/714), kendi zamanında bazı âlimlerin fakih olmadığı gerekçesiyle Ebû Hüreyre’nin ahkâma dair bir kısım rivayetlerini kabul etmediklerini ileri sürmüş, Nehaî’nin rivayetlerine ve görüşlerine büyük önem veren Ebû Hanîfe gibi âlimler de Ebû Hüreyre aleyhinde herhangi bir şey söylememekle beraber onun sahih kıyasa aykırı rivayetlerini kabul etmek istememişlerdir.
Yalnız burada şu anlam çıkartılmamalıdır, Hanefiler Ebu Hureyre rivayetlerine karşı değilledir. Hatta mezhep içerisinde birçok hadisini delil olarak da kabul etmişlerdir. Sadece onu fakih saymadıklarından ahkam ile ilgili konularda Ashabın Fakih Sahabilerini tercih etmişler, diğer konularda aleyhte konuşmamışlardır. Zehebi ise, İmam Nehai’nin Arapçayı fazla bilmediği ve zaman zaman hataya düştüğü, İbn Abbas’ın fetva konusunda Ebu Hureyre’ye değer verdiğini söylemiştir. İbn Humam gibi bazı Hanefi alimlerin Ebu Hureyre’nin fetvalarını kabul etmesi bu görüşün Hanefiler arasında da tam kabul edilmediğini gösterdiği gibi, İbrahim Nehai’nin de Ebu Hureyre’den nakil yapması onun sadece kıyasa aykırı konularda karşı çıktığını bunun dışında güvenilir birisi olarak gördüğünü göstermektedir.
Şiilerin İddiaları
Ebu Hureyre’ye şiilerin de eleştiri yönelttiğini görmekteyiz. Şiîler’lerin Ebû Hüreyre aleyhindeki görüşlerinin diğer dayanakları Mutezili Alimlerinden Nazzam (ö. 231/845), Şiî kelâmcısı Ebû Ca‘fer el-İskâfî (ö. 240/854) ve Şiî-İmâmiyye’den Fazl b. Şâzân (ö. 260/874) gibi müelliflerdir.
Şia’nın başlıca eleştirileri de şu şekildedir.
1. Hz. Ömer, Ebu Hureyre’yi Hadis Rivayet Ettiği İçin Kırbaçladı mı?
Halife Ömer’in çok hadis rivayet ettiği için Ebû Hüreyre’nin başına kamçıyla vurduğunu ve onu, “Senin Resûlullah’tan çok hadis rivayet ettiğini görüyorum ve yalancı olduğunu sanıyorum, bir daha yapma” diye uyarmasını delil olarak getirirler. (İbn Ebî’l-Hadid’in, Şerhu Nechu’l-Belağa’da da (1/360) nakledildiği gibi anlaşılan bu haberi el-İskâfî’den alıntılamış.)
Şiilere göre Müslüman bile olmayan Hz. Ömer’i bu icraatini delil getirmeleri onların ne kadar oportünist olduğunu göstermektedir. Ayrıca Hz. Ömer’in Ebu Hureyre’yi dövdüğüne dair muteber kaynaklardan delil getirememişlerdir. Hz. Ömer, bu dönemde sadece Ebu Hureyre’yi değil tüm sahabiyi hadis rivayet etme konusunda uyarmıştır. Onun endişesi hadislerin zamanla Kur’an’la karışması ya da yanlış rivayet edilecek bir hadisle İslam’ın tahrif olabileceği endişesiydi. Hatta hadis rivayeti ile ilgili ilk isnad sistemini hz. Ömer kurmuştur. Sahabi bile olsa rivayet ettiği hadisi iki şahitle desteklememeleri durumunda kabul etmeyerek hadislerin şahitle desteklenmesi kuralını getirmiştir. Yani aslında o hadis rivayetinden çok, rivayetlerin unutulması veya kişinin yanlış hatırlaması ile yaşanacak bir kargaşaya neden olacağını düşünerek ağır kurallar getirmiştir. Bu minvalde Ebu Hureyre’yi dövmek yerine tüm sahabileri yaptığı gibi onu da uyarmış, fakat Ebu Hureyre’nin kendisini iyi savunması üzerine izin vermiştir. Aşağıda bunu detaylı bir şekilde vereceğiz.
Hz. Ömer’in Ebu Hüreyre’ye, seni maymunlar ülkesine sürerim, demesine gelince: Bu iddia Ebu Reyye’nin çarpıtmalarından biridir. İbn Kesir’in ibaresi şöyledir: Ömer, Ka’b el-Ahbar’a dedi ki: Ya (önceki ümmetlerden) rivayette bulunmayı terk edersin, ya da seni maymunlar ülkesine sürerim. [el-Bidâye ve’n-Nihâye, 8/108] Görüldüğü gibi bu söz Hz. Peygamberden rivayette bulunmaması için Ebu Hüreyre’ye yönelttiği bir tehdit değil, Beni İsrail’den rivayette bulunmaması için Ka’b el-Ahbar’a yönelttiği bir tehdittir.
İbn Kesir, Hz. Ömer’in Ebu Hüreyre’yi hadis rivayet etmekten nehyetmesini zikrettikten sonra şöyle diyor: Hz. Ömer’in böyle yapması, insanların hadisleri yanlış değerlendirmesinden ve ruhsatla ilgili hadisler üzerine konuşmalarından korktuğu içindir. Bir kimse çok hadis rivayet ettiğinde, rivayet ettiği hadislerde bazı yanlışlıklar ve hatalar olabileceğinden ve insanlardan o yanlışlığı ondan nakledeceklerinden korkuyordu. Daha sonra Hz. Ömer’in Ebu Hüreyre’nin hadis rivayet etmesine izin verdiği zikrediliyor. İbnü’l-Esir de bu söylenenleri destekliyor.[s. 48. ]
Ebu Bekir ile Ömer’in, Hz. Peygamber’den bizzat duymadıkları bir hadisi nakleden sahâbînin rivayetini, bu sahâbî tanınmış da olsa, onu Resûlullah’tan duyan bir başka şahit getirmedikçe kabul etmedikleri bilindiğine göre, onların Ebu Hüreyre’nin çok hadis rivayet etmesini engellemeye çalışmaları kendisini yalancılıkla itham ettikleri anlamına gelmez. Nitekim Hz. Ömer, Ebu Mûsâ el-Eş‘arî’nin bir rivayetine de Ebu Saîd el-Hudrî’yi şahit olarak dinleyene kadar itibar etmemiştir [?]. Hz. Ali de bizzat duymadığı hadisleri rivayet eden sahâbîlerin, onları Resul-i Ekrem’den duyduklarına dair yemin etmelerini istemiştir. Hz. Ömer’in daha sonra Ebu Hüreyre’yi hadis rivayetinde tamamen serbest bırakması (İbn Kesir, VIII, 106-107),onun şahsına karşı özel bir tavır takınmadığını göstermektedir. Ayrıca Ömer’in Ebu Hüreyre’nin rivayetlerine itimat ettiğine dair birçok delil vardır. Nitekim Hassan b. Sabit, Mescid-i Nebevî’de şiir okumasını engellemek isteyen Hz. Ömer’e Resulullah devrinde mescidde şiir okuduğunu söyleyip Ebu Hüreyre de bunu doğrulayınca Halife Ömer Ebu Hüreyre’nin şahitliğine itiraz etmemiştir (Müslim, “Fezâilü’s-sahâbe”, 151-152). Yine Hz. Ömer, cildine dövme yaptıran kadın hakkında sahâbîlerin bilgisine başvurduğu zaman Ebu Hüreyre’nin rivayet ettiği hadisi dinleyip kabul etmiştir (Buhârî, “Libâs”, 87). Cehmiyye ve Mürcie taraftarı Bişr b. Gıyâs’ın Ebu Hüreyre aleyhindeki iddialarını reddeden Ebu Osman ed-Dârimî’nin söylediği gibi Halife Ömer’in Ebu Hüreyre’yi yönetici tayin etmesi, sonra da valilikte kalmasını ondan ısrarla istemesi kendisine güvendiğini göstermektedir
2. Ebû Hüreyre’nin Medine’de iken Dımaşk’ta bulunan Hz. Ali’ye lânet ettiğini, onun da bir konuşmasında, “Zamanımızda Resûlullah’a karşı en fazla yalan söyleyen Ebû Hüreyre ed-Devsî’dir” dediğini (Fazl b. Şâzân en-Nîsâbûrî, s. 60), Ebû Hüreyre’nin Hz. Ali ve yakınlarının aleyhinde hadis uydurduğunu ileri sürmüşlerdir.
Bu iddiada delilden ve mesnetten uzaktır. Bilakis Ebu Hureyre Hz. Ali ve ailesinin faziletine, Resûl-i Ekrem ile Hasan ve Hüseyin arasındaki sevginin büyüklüğüne dair hadis rivayet etmiştir. Hz. Hasan’ın Resûlullah’ın kabrinin yanına defnedilmesine razı olmayan Medine Valisi Mervân’ı ağır sözler sözlerle eleştiren Ebû Hüreyre’nin Ali aleyhtarı olması elbette mümkün değildir.
Hz. Ali’nin oğlu Muhammed b. Hanefiyye’nin, ayrıca Zeynelâbidîn, Muhammed el-Bâkır, Ca‘fer es-Sâdık gibi imamların, Ebû Eyyûb el-Ensârî başta olmak üzere Cemel, Sıffîn ve Nehrevan’da Hz. Ali’nin saflarında yer alan önemli kumandanların ve Şiî oldukları iddiasıyla bugünkü Şiî ansiklopedilerine alınan ilk devir muhaddislerinden bazılarının Ebû Hüreyre’den hadis rivayet etmeleri, ilk devir Şiîler’inin Ebû Hüreyre’yi sözüne güvenilir bir râvi olarak kabul ettiğini göstermektedir.
Hz. Hasan ve Hüseyin ile onların neslinden gelenlerin, Hz. Ali’nin kardeşleri Akīl ve Ca‘fer ile Abdullah b. Abbas’ın soyunun, Ali taraftarı olarak bilinen ve Şiîlerce saygıyla anılan Câbir b. Abdullah, Ebû Saîd el-Hudrî, Ebû Zer el-Gıfârî, Ammâr b. Yâsir, Selmân-ı Fârisî, Huzeyfe b. Yemân, Ebû Mûsâ el-Eş‘arî, Ebû Mes‘ûd el-Ensârî, Cerîr b. Abdullah el-Becelî, Mikdâd b. Esved gibi sahâbîlerle onlardan rivayette bulunan tâbiîlerin Ebû Hüreyre aleyhinde herhangi bir şey söylememeleri, bu kişilerin Ebû Hüreyre’de tenkit edilecek bir taraf görmediklerini ortaya koymaktadır.
Bütün bunlara rağmen Âyetullah Humeynî’nin, Ebû Hüreyre’nin Muâviye gibi zalimlerin teşkilâtına girdiğini, onların yararına hadisler uydurmak suretiyle İslâm’a büyük zarar verdiğini ileri sürmüştür. Bu durum, şia’nın ve alimlerinin araştırma yapmadan kitaplarındaki bilgileri naklettiklerini göstermektedir.
Oryantalistlerin Ebu Hureyre Eleştirisi
Bazı oryantalisler, Ebu Hureyre’yi sadece karnını doyurmak için Peygamberin peşine takılan bir kişi olarak tasvir etmişlerdir. Bu iddianın geçersiz olduğunu yukarda zaten anlattık. Ailesinin aslında köklü ve zengin olduğunu belirttik. Onlar, Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği hadisleri Peygambere karşı bir yalan ve iftira olarak değerlendirmişler, hadis uydurduğunu belirtmişlerdir.
Goldziher ise muteber hadis kitaplarında kendisine isnat edilen rivayetlerin çoğunun sonraları uydurulup ona izâfe edildiğini ileri sürmüştür.
Caetani Annali dell’Islam adlı eserinde Buhârî’yi, Ebû Hüreyre’nin rivayetlerine el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’inde çok yer verdiği ve onu eleştirmediği için tenkit fikrinden yoksun olmakla itham ettikten sonra hayatı hakkında yeterli bilgi bulunmayan Ebû Hüreyre’nin “kelimenin tam anlamıyla” yalancı olduğunu, rivayetlerine tabiat üstü unsurlar ve hayalî şeyler karıştırdığını, İncil’den cümleler alarak bunları Hz. Peygamber’e mal ettiğini, kendisine nisbet edilen hadisleri ya kendisinin veya kendisinden sonra gelen talebelerinin uydurduğunu, Hz. Peygamber’in yaşayışına dair en küçük ayrıntıyı unutmamış göründüğü halde kendi adını bile bildirmediğini, müslüman âlimlerin de ondan geldiği söylenen bunca hadisi onun rivayet ettiğine insanları inandırmak için dünya malına önem vermeyip Resûl-i Ekrem’den hiç ayrılmadığı şeklinde bir yalan icat etmeye mecbur kaldıklarını söylemektedir. Caetani’nin Ebu Hureyre’ye karşı bu kadar kindar konuşması tabi ki onun İslami hassasiyetinden kaynaklanmamaktadır. Hedef onun şahsında hadis külliyatını yok etmektir.
Ebu Reyye’nin Eliştirisi
Onu tenkit eden çağdaş Arap müelliflerinin önde geleni Mahmûd Ebû Reyye’dir. Edvâʾ ʿale’s-sünneti’l-Muhammediyye (trc. Muharrem Tan, Muhammedî Sünnetin Aydınlatılması, İstanbul 1988) adlı kitabında hadis ve hadis ilmi etrafındaki tenkitlerini ortaya koyarken çok hadis rivayet ettiği için Ebû Hüreyre’yi ele alarak (Edvâʾ ʿale’s-sünneti’l-Muhammediyye, s. 194-225) Caetani’nin dediği gibi onu kimliği belirsiz, yalan söylemekten ve duymadığı şeyleri Hz. Peygamber’e isnat etmekten sakınmayan, Hz. Ömer ve Âişe gibi tanınmış sahâbîler tarafından rivayetleri kabul edilmeyen ve fıkıh bilmeyen bir sahâbî olarak tanıtmaktadır.
Ebu Hureyre Obur muydu?
Ebû Hüreyre’nin “Şeyhü’l-madîre” diye anıldığı iddiası Ebû Mansûr es-Seâlibî’ye (ö. 429/1038) dayandırılmaktadır. Seâlibî’nin bu rivayetinde Ebû Hüreyre’nin madîreyi çok sevdiği, yemeği Muâviye’nin sofrasında yiyip namazı Hz. Ali’nin arkasında kıldığı, bunun sebebini soranlara Muâviye’nin madîresinin daha yağlı, Ali’nin arkasında namaz kılmanın ise daha faziletli olduğunu söylediği sened kaygısı güdülmeden nakledilmektedir. Ebû Hüreyre’nin, Muâviye’nin sofrasında bulunduktan sonra Hz. Ali’nin arkasında namaz kılabilmesi için Ali ile Muâviye’nin aynı yerde olmaları gerekir. Onların sadece Sıffîn’de birbirine yakın bir mekânda bulunduğu, Ebû Hüreyre’nin ise Sıffîn’e katılmadığı bilindiğine göre Ebû Reyye’nin, kitabının senaryosunu üzerine kurduğu olayın gerçekle bir ilgisi olmadığı ortadadır. Tâhâ Hüseyin de bu iddiayı çirkin bulmaktadır.
Onun çok hadis öğrenmesinin sebebini açıklarken sadece karnını doyurmakla iktifa edip Resûlullah’ın yanından ayrılmadığını söylemesini Ebû Reyye çirkin bir şekilde saptırmış, bu sözü, Ebû Hüreyre’nin diğer sahâbîler gibi sevgi ve hidayet için değil sadece karnını doyurmak için Hz. Peygamber’in yanında bulunmasının açık itirafı olarak değerlendirmiştir (Edvâʾ ʿale’s-sünneti’l-Muhammediyye, s. 197). Ebû Hüreyre’nin midesine düşkün bir kişi olduğunu anlatmak için rivayet bakımından sağlam olmayan bazı kitaplardan alıntılar yapan Ebû Reyye, Ebû Nuaym’in Hilyetü’l-evliyâʾda (I, 382) midenin insana verdiği zararlara dair Ebû Hüreyre’den naklettiği, “Yazıklar olsun şu karnıma; doyurduğumda beni sıkıştırır, aç bıraktığımda bana öfkelenir” sözünü onun oburluğuna delil olarak zikretmesi de anlaşılır gibi değildir.
Hakkında Yazılan Eserler.
Ebû Hüreyre’ye dair kaleme alınan müstakil eserler, aleyhinde ve lehinde yazılanlar olmak üzere iki gruba ayrılabilir. Şiî müellif Abdülhüseyin b. Yûsuf Şerefeddin el-Mûsevî’nin Ebû Hüreyre (Beyrut 1397/1977, 4. bs.) adlı kitabı ile Mahmûd Ebû Reyye’nin Şeyhu’l-madîre Ebû Hüreyre (Kahire 1383/1963) ve özellikle Edvâʾ ʿale’s-sünneti’l-Muhammediyye (Kahire 1377/1957, s. 194-224) adlı kitabında Ebû Hüreyre’ye yöneltilen tenkitlere muhtelif çalışmalarla cevap verilmiştir. Bunlar arasında Muhammed Muhammed es-Semâhî’nin Ebû Hüreyre fi’l-mîzân’ı (Kahire 1378/1958), Muhammed Acâc el-Hatîb’in Ebû Hüreyre: râviyetü’l-İslâm’ı (Kahire 1381/1962), Abdülmün‘im Sâlih Ali el-İzzî’nin Akbâs min menâkıbi Ebî Hüreyre (Bağdat 1969) ile Difâʿ ʿan Ebî Hüreyre’si (Beyrut 1393/1973) ve Abdurrahman Abdullah ez-Zereî’nin Ebû Hüreyre ve aklâmü’l-hâkıdîn (Küveyt 1405/1984) adlı eseri sayılabilir. Muhammed Ziyâürrahman el-A‘zamî de Ebû Hüreyre fî davʾi merviyyâtihî: dirâse mukārene fî miʾe hadîs min merviyyâtihî (Kahire-Beyrut 1399/1979) adlı eserinde Ebû Hüreyre’nin rivayetlerinden çeşitli konulara dair 100 hadisin sahâbî olan diğer râvilerini, rivayetlerin farklarını ve hadislerin kaynaklarını göstermiştir. Mahmûd el-Müs‘adî Haddese Ebû Hüreyre kāle adıyla bir kitap yazmış, bunun üzerine Ahmed et-Tavîlî Mahmûd el-Müsʿadî ve kitâbühû Haddese Ebû Hüreyre kale (Tunus 1985) ve Muhsin b. Nefîse el-Hadîs fî Haddese Ebû Hüreyre kāle (Tunus 1988) adlı eserlerini telif etmişlerdir. Dâvûd Selmân el-Ubeydî’nin de Ebû Hüreyre racülün lâ yensâ (Bağdad, ts.) adlı bir çalışması vardır. Alman asıllı müslüman Helga (Âmine) Hemgesberg, Frankfurt Üniversitesi’nde Abu Huraira, der Gefahrte des Propheten. Ein Beitrag zur geschichte des frühen Islam (1965), Ali Toksarı Uludağ Üniversitesi’nde Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) ve Hadis İlmindeki Yeri (1982) adlı doktora çalışmalarını tamamlamışlardır. Muhammed Seyyid Mahmûd ise Kahire Üniversitesi’nde Merviyyâtü Ebî Hüreyre fî Kütübi’s-sitte ve mevḳıfü’l-fuḳahâʾi minhâ dirâseten ve tevsîkıyyeten adıyla bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır (1990). (DİA., Ebu Hureyre Md. M. Yaşar KANDEMİR)
“Ebu Hüreyre gerçekten güvenilir birisi midir? Neden çok hadis rivayet etmiştir?”
1- İşittiğini unutmayan güçlü bir hafızaya sahipti.
2- Suffa ashabındandı. Başkaları kendi işiyle meşgulken, Ebu Hüreyre (ra) bazen aç, bazen yarı tok, Resulullah’ın (asm) yanından hiç ayrılmazdı.
3- İlim öğrenmeye âşıktı. Resulullah’tan (asm) duyduğu her sözü hayranlıkla ezberler, ondan hiçbir şeyi unutmazdı.
4- Duyduklarını unutmamak için güçlü bir hafızaya sahip olma konusunda Resulullah’ın (asm) hususî duâsına mazhar olmuştu.
5- Ömrünü Resulullah’tan (asm) hadis öğrenmeye ve bunu nakletmeye adamıştı.
6- Uzun ömürlü olmuş, Resulullah’ın (asm) vefatından sonra yaklaşık yarım asır daha yaşamıştır.
Dolayısıyla Ebu Hüreyre (ra) evet çok hadis rivayet etmiştir. Belki Ebu Hüreyre (ra) adına hadis uyduranlar da olmuştur. Fakat bütün bunları hadis uleması tek tek tetkik etmişler, uydurulmuş olanını sıhhatlisinden ayırmışlar ve kütüb-ü sitte veya kütüb-ü tis’a gibi dev bir hadis külliyatı miras bırakmışlardır.
Dolayısıyla Ebu Hüreyre (ra) –haşa- meczup veya yalancı değildir. Bu günkü hadis mirasının temelindeki sahabedir. Duyduklarını aynen nakletmekten başka bir kusuru yoktur. Bu gün bizim Ebu Hüreyre’ye (ra) sadece duâ borcumuz vardır. Allah ondan razı olsun.
Ebu Hüreyre (ra) sahabe içerisinde en çok hadis rivayet etmesiyle tanınan bir hadis hafızıdır. Evet; Ebu Hureyre (ra) bu yönüyle daha sahabe zamanında eleştirilmiştir. Hz. Ömer’in (ra) Ebu Hüreyre’yi çağırıp şöyle çıkıştığı rivayet olunur:
“Ya hadis rivayetini bırakırsın, ya da seni Devs topraklarına sürerim!”
Fakat Ebu Hüreyre (ra) hafızasında çok hadis bulunduğunu, bu hadisleri bizzat Resulullah’tan (asm) veya ashabından işittiğini, herkes kendi işiyle meşgulken kendisinin boğazı tokluğuna Resulullah’ın (asm) yanından ayrılmadığından Resulullah’tan (asm) çok hadis işittiğini, bunları gizlemenin de günah olduğunu, böyle bir vebal ile yaşamaktan Allah’a sığındığını söylüyor. Hz. Ömer (ra) bu defa:
“Peki, falancanın evinde Resulullah’la (asm) birlikteyken sen de var mıydın?”
Ebu Hüreyre (ra):
“Evet, oradaydım. Bunu neden sorduğunu da biliyorum. Resulullah (asm) orada: ‘Kim bana bile bile yalan isnat ederse ateşteki yerine hazırlansın.’ buyurmuştu. Bana bunu hatırlatmak istedin!” deyince Hazret-i Ömer (ra):
“Var git öyleyse, bildiğin hadisleri rivayet etmeye devam et!” dedi.
İBRAHİM HALİL ER
EBU HUREYRE (RA)’IN EMEVİLERE KARŞI İLGİNÇ MUHALEFETİ
Ebû Hüreyre de esprili bir şekilde Emevi yönetimini eleştirmiştir.
Muâviye bir ara Mervan’ı Medine valiliğinden azledip, bu göreve Ebû Hüreyre’yi tayin etmişti.
Halbuki Ebû Hüreyre nefsî feragat ve zühdi (basit) yaşamın gözle izlenebilir bir örneği olarak Emevilerle uzlaşması mümkün olmayan bir kişi idi.
Ebû Hüreyre bu doğrultuda valilik görevini yaparken Muâviye ona darılmış ve azledip yerine Mervan’ı tayin etmişti. Az bir müddet sonra Mervan’a da darılıp azlederek tekrar Ebû Hüreyre’yi atamıştı.
Bu valiliği sırasında Ebû Hüreyre bir defa (her zaman yaptığı gibi) dağa gitmiş, topladığı odun demetini arkasına yüklenerek Medine’ye getirmiş, çarşıdan geçerken “Ahâlî açılın ! Emîrin (valinin) mevkibi (korteji) geliyor” diyerek Emevi valilerinin muhteşem hayatı ile alay etmiştir.
Kendisi bu odunları taşır, satar, yarısını sadaka verir, yarısı ile de geçinirdi. Şimdi bu hareketi ile kendi gözünde valilik hayatının diğer hayatlarla hiçbir farkı olmadığını halka göstermiş oluyordu.
Ayrica emevi valilerinin ihtisamli yasantisini elestiriyordu
İbrahim halil er