SUÇ VE CEZA (Hırsızın elinin kesilmesi)
İçimizdeki hasta ruhlu insanlara suçları oranında ceza vermekten çekindiğimiz sürece suçların çoğalmasından ve verilen cezaların caydırıcı olmamasından şikayetçi olma hakkına sahip değiliz.
Bugünkü cezalar, suçluları daha da çok teşvik ediyor. Hırsızlar yakalanmıyor veya çok cuzi cezalar alıyor.
Ben işyerimi ilk açtığımın akşamı hırsız girip tüm cihazlarımı çalmıştı ve polis biz birşey yapamayız demişti. Çünkü yakalasak bile mahkemede salınıyordu, demişti. Böyle bir sistemde ve ülkede namuslu insan ne yapacak? o da mı hırsızlık yapacak?
Cezaların ağır olmasının amacı o cezayı uygulamak değil, cezanın caydırıcı olmasıdır. Birkaç kişiye ceza tatbik edildiğinde caydırıcı olur ve o suçu işlemek isteyen insan sayısı azalır.
Cezalar caydırıcı olmadığı zaman suç yaygınlaşır ve toplumda çalışmadan kazanan hırsızlık, dolandırıcılık, sahtekarlık, rüşvetçilik, adam kayırmacılık normalleşir ve ardından toplum biter.
Bu cezaların uygalamasında aksama varsa ıslah edilir, mahkeme iyi araştırmadan ceza vermişse mahkemeye de ceza verilir.
Hırsızlık yapanın buna yönelten nedenler varsa bununla ilgilenilir ve nedeni yok edilir. Yani hırsızlığa yönelten hastalık, açlık, işsizlik, baskı, tehdit gibi unsurlar tespit edilir.
Her şeyden önce toplumda hırsızlık potansiyeline sahip insanların topluma kazandırılması için kurumlar oluşturulur ve onların hırsızlığa ihtiyaç duymayacak şekilde iş imkanları oluşturulur.
Mesela kıtlık zamanında sadece karnını doyurmak için hırsızlık yapanlar için Hz. Ömer el kesme cezasını uygulamadı. Bu daha sonra kural haline geldi. Kişi açlık nedeniyle karınını doyuracak kadar yiyecek çalarsa el kesme uygulanmaz. Çünkü kişinin yaşaması için çaba sarf etmesi görevi. Ayrıca, burada vatandaşının bu duruma düşmesine neden olan yöneticiler suçludur.
Halife Behlul’a sorar: Bir kişi hırsızlık yaparsa ne gerekir diye. O da der ki eğer kişi hırsızlığı meslek edinmişse eli kesilir yok eğer aç kaldığı için hırsızlık yapmışsa halifenin eli kesilir. Yani devlet vatandaşını aç bırakmamalı. Buradaki el kesme olayı hırsızlığı meslek haline getiren için geçerlidir.
Ama toplumumuz bu cezalarla daha çok hırsız ürettiği gibi, bizim vergilerimizle sürekli yeni hapishaneler inşa edilir ve onları hapishanede beslemiş oluruz.
Şu anda hırsızın elini kessek, tecavüzcüyü öldürsek, adam öldüreni öldürsek emin olun toplum rahatlar.
Tabi ki İslam sonuçla değil suçun nedeniyle ilgilenir. Yani önce bu suçların nedenini ortadan kaldırır. Bu suçların nedeni ortadan kalktıktan sonra suç işlenirse ceza verir. Mevcut haliyle uygulanırsa zulüm olur. Toplumun ıslah edilmesi ve bilinçlenmesi sağlanmadan yapılacak ağır cezalar doğru değildir.
Bence bu cezaların daha da caydırıcı olması gerekir.
EK
Herkesin hırsız olduğu bir ülke
Herkesin hırsız olduğu bir ülke varmış, ama istisnasız herkesin. Gece olunca, insanlar maymuncuklarını ve fenerlerini yanına alır ve komsusunun evini soymaya gidermiş. Gün doğarken geri döndüklerinde yüklerini alırlarmış. Ama her seferinde kendi evlerini de soyulmuş bulurlarmış. Ülkede kimse kaybetmezmiş, çünkü herkes birbirinden çalar ve bu dolaşım son kişi ilk kişiden çalana kadar sürermiş.
Bir gün, nasıl olmuşsa, dürüst bir adam ortaya çıkmış. Gece olduğunda, çanta ve fenerle dışarı çıkmaktansa evinde kalıp çalışmayı tercih edermiş. Hırsızlar geldiğinde evde ışık yandığını görüp soymak için içeri girmezlermiş ve bu durum bir süre devam edince, ahali bir konunun açıklığa kavuşmasını istemiş:
“Çalmadan yaşamak senin tercihin, ama başkalarını bir şey yapmaktan alıkoymaya hakkın yok. “demişler Bunun üzerine dürüst adam, geceleri evinden çıkar, fakat hiçbir şey çalmaz, döndüğü zaman evini hep soyulmuş bulurmuş. Adamın bir haftadan daha az bir sürede, yiyecek tek bir şeyi kalmamış ve ülkeyi terk etmek zorunda kalmış.
Daha iyi soygun yaparak zenginleşenler kendileri için soygun yapmak üzere maaşlı hırsızlar tutmaya başlamışlar. Zengin fakir ayrımı giderek çoğalmış. Zenginler mallarını korumak için polis teşkilatı ve hapishaneler kurmuşlar ve kendi mallarının çalınmasını yasa dışı ilan etmişler. Ancak yoksulların mallarını çalmak hala serbestmiş. Bir süre geçtikten sonra, artık kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmez olmuş. Çünkü yoksulların çoğu ya açlıktan ölmüş ya da ülkeyi terk etmişler. Zenginler ve maaşlı soyguncular ise soyacak kimse kalmadığı için servetlerini yitirmeye başlamışlar.
Sonunda zenginler eski düzeni yeniden sağlamak için dürüst adamı başa getirmeye karar vermişler. Ancak dürüst adamın evine gittiklerinde sadece yerde yazılı bir kağıt varmış. Kağıtda şunlar yazıyormuş:
” Bir insan sadece dürüst olduğu için aranıyorsa her şey için çok geç olmuş demektir”
NOT
Eski Yunanistanta Sparta’da hırsızın cezası idamdı. Ama idam etmelerinin nedeni hırsızlık yaptığı için değil, yakalandığı içindi. Yakalanmadan hırsızlık yapmak bir yiğitlik belirtisiydi. Şimdi ise yakalayan suçlu ve her zaman hırsız haklı…
Halbuki bizim ülkemizde hırsızlık suç değil bir maharet olarak görülmektedir.
Bu açılardan eski Sparta’ya benziyoruz. Yani ne diyor vatandaş “Adam çalıyor ama çalışıyor”. Yakalananlar da bir hırsızlığı bile beceremeyecek kadar beceriksiz kişilerdir ve aslında hırsızlık yaptıkları için değil, beceriksiz oldukları için kısa bir süre hapsedilir, fakat orada aslında bir ihtisaslaşma süreci yaşar ve aydınlanıp çıkarlar. Artık mesleklerini şerefleriyle yaparlar. 🙂
DİP NOT
Bir hikaye daha 🙂 Emeviler döneminde iki alim, bir kalabalık görmüşler. Kalabalığa yanaştıklarında Vali’nin bir hırsızın elinin kesilmesi olayını yönettiğini görmüşler. Alimlerden birisi diğerine, “gizli çalan, açıktan çalının elini kesiyor” demiş… 🙂
VECİZE
Banka soyacağına bir banka aç
İbrahim Halil ER