Hz. Muaviye, daha hayatta iken kendisinden sonra iktidar mücadelesinin yaşanmaması için oğlu Yezid’i veliaht ilan etti. Ona karşı muhalefet etmemeleri için bütün vilayetlerin biatını aldığı gibi, Medine’nin ileri gelenlerinin biatını almak için bizzat kendisi Medine’ye geldi. Bu arada ibni esir biat olayı ile ilgili ilginç bir olay anlatır. Buna göre; Hicri 50 yılında Muaviye, oğlu Yezid’i veliaht tayin etmiş, Şam ve Iraklıların, desteğini almış, ayrıca Medine’nin ileri gelen kişilerinden Hz. Hüseyin, Abullah b. Zübeyr ve Abdullah b. Ömer’in biatını almak için mescide başlarında kılıçlı muhafız bırakarak biata karşı çıktıkları takdirde öldürmelerini belirterek kürsüye çıkıp biat istemiş ve Yezid’e bu kişilerin de biat ettiğini bildirmiştir. Halk onlara güvendiğinden biat etmiştir. Fakat burada yanlış olan bir durum var. O da Muaviye’nin göz göre göre yalan söylemeyeceğidir. Hz. Hüseyin ile Zübeyr ve Abdullah b. Ömer’in başlarında kılıçlı muhafızlar olduğu halde biat ettiklerini söylemelerinin Medine halkı tarafından anlaşılabilecek olması ve onların baskı altında olduğunu göreceklerdir. Yani başlarında kılıçlı kişilerin olduğunu Medine mescidinde görülmüyor mu? Bu nasıl düz bir mantık. Bu insanlar sıradan kişiler mi?Yani burada eksik olan ve mantığa uymayan bir durum söz konusudur.
Hz. Hüseyin, Muaviye’nin oğlu Yezid’i veliaht seçmesi üzerine halifelik düşüncesinin gerçekleşemeyeceğini görerek olaya tepki gösterdi. Hz. Muaviye’nin vefatının ardından Yezid’in halife olması üzerine biat etmedi. Bu arada halkta Yezid’in halifeliğine karşı büyük bir hoşnutsuzluk ve muhalefet vardı. Muhaliflerin aşırı baskısı ve Kufe halkının ısrarlı daveti üzerine hz. Hüseyin, Kufe’ye giderek muhalefet hareketin başına geçmek istedi. Çünkü o, hilafetin yavaş yavaş saltanata dönüşmek üzere olduğunu ve Emevi saltanatının kurulduğunu görüyor ve bunun engellenmesi gerektiğini düşünüyordu. Bunun üzerine Kufedeki durumu incelemek ve biat almak amacıyla yeğeni Müslim b. Akil’i Kufeye gönderdi. Müslim, Hz. Hüseyin’e halkın onu desteklediğini Kufe’de durumun uygun olduğunu bildirerek gelmesini istedi.
Bu sırada Kufe valisi Ensar’dan Numan b. Beşir’di. O, Kufe’deki bu yeni oluşuma mudahale etmediğinden Yezid tarafından görevden alındı. Yerine Ubeydullah b. Ziyad getirildi. Ubeydullah, Kufe’ye gelince “Şehirdeki bütün yabancıların kendisine bildirilmesini, bunu yapmayacak kişinin evinin önünde çarmıha gerileceğini bildirdi.”
Bu arada Ma’kil adında bir Mevali, Müslimin saklandığı Hani b. Urvenin evine giderek hz. Hüseyin’e biat ettiğini bildirdi. Daha sonra Müslim’e biat ederek yakınlaştı. Oradaki bütün olayları Valiye bildiriyordu. Ardından Ubeydullah, Hani’yi tutuklattı. Hani’nin kabilesi olayı protesto edip sarayı kuşattılar. Valinin yanında sadece 30 kişi vardı. İsteselerdi onu yok edebilirlerdi. Fakat Ubeydullahın yanında şia kökenli ama devlete yaltaklanarak siyasi ikbal uman kabile ileri gelenleri bulunuyordu. Onların halkla konuşmaları ve kadınların gelip kocalarını almaları üzerine halk dağıldı. Müslim, pazarda yalnız başına kaldı. Ardından yakalanarak idam edildi. Bütün bu gelişmelerden haberi olmayan hz. Hüseyin yola çıkmıştı bile. Eğer o, olayı öğrenmiş olsaydı büyük bir olasılıkla yola çıkmayacaktı.
Yezid, zaten Hz. Hüseyin’in bir isyana girişeceğini bekliyordu. Casusların bildirmesi üzerine Kerbela’da Hz. Hüseyin durduruldu. Amaç, adamları ile bir araya gelmemesini sağlamaktı. Ayrıca Kufeliler, Emevilerin sert tepkilerini görünce korktular ve geri çekilerek hz. Hüseyin’i yalnız bıraktılar. Hz. Hüseyin, Emevilerin komutanına “Yezid’in yanına giderek sınır boylarında cihat etmek veya hicaz’a dönmek için izin istedi.” Fakat ordu komutanı ve diğer Emeviler bunu kabul etmeyerek onun esir olduğunu ve esir muamelesi göreceğini belirterek kışkırttılar. Bunun üzerine Hz. Hüseyin, kendisine yapılan teslim olma telifini red ederek 70 kişiyle bütün Emevi ordusuna karşı meydan okudu. Yapılan savaşı kaybederek şehit edildi.
Kerbela faciası 10 Ekim 680’de oldu. Hz. Hüseyin’e saldıran Emevi ordusunun komutanı Sad b. Ebi Vakkas’ın oğlu Ömer’di. Hz. Hüseyin 33 hançer yarası ve 34 darbe ile öldürüldü. Ölü, çırılçıplak soyuldu. Kafası kesilip Ubeydullah b. Ziyad’a gönderildi. O da elindeki sopayla hz. Hüseyin’in dudağına vurdu. Dişlerini meydana çıkardı. O sırada orada bulunan Ebül Bereze el-Eslemi veya Enes b. Malik bu tavra karşı çıkarak; Peygamberin bu dudakları öptuğunu gördüklerini söylediler. Ardından kesik başları Yezid’e gönderdi. Kerbeladan Şam’a gönderilen başlar şu şahıslara aittir: Hüseyin b. Ali, Ali b. Hüseyin, Abdullah b. Hüseyin, Abbas b. Ali, Ca’fer b. Ali, Osman b. Ali, Muhammed b. Ali, Ebubekir b. Ali, Abdullah b. Ali, Ebubekir b. Hasan, Kasım b. Hasan, Abdullah b. Hasan, Abdullah b. Akil, Ubeydullah b. Akil, Cafer b. Akil, Abdurrahman b. Akil, Muhammd b. Ebi Said b. Akil, Muhammed b. Abdullah b. Cafer, Avn b. Abdullah b. Cafer.” Bedeni, Emevi ordusunun atlarına çiğnetildi. Ölünün kılıcı ve elbisesi ganimet olarak alındı. Hatta iç çamaşırı ve kilodu bile alındı. Kerbela şehitlerinin naşları Gadıriye’de gömüldü. Hz. Hüseyin ile birlikte öldürülenlerin sayısı 72 kişi idi. Hz. Hüseyini öldürün kişi Sinan b. Enes en-Nahai’dir.
Hz. Hüseyin’in kesik başına Yezid’in hakaret ettiğini ve elindeki sopayla azı dişlerini ve gözlerini dürterek hakarette bulunduğu kaynaklar belirtir. O sırada orada bulunan Zeyd b. Erkam veya Ebu Bereze el-Eslemi Yezid’e “Çek o sopayı. Çünkü biz senin sopayla hakaret ettiğin dudakları Rasulullah’ın öptüğünü gördük. Ey Yezid! Sen kıyamet günü Allah’ın huzurana İbn Ziyad’ın şefaatiyle çıkacaksın. Hüseyin ise Hz. Muhammed’in şefaatiyle çıkacaktır” dediler. Bu ikaz üzerine sopayı çekti.
Bazı kaynaklar ise Yezid’in hz. Hüseyin’in başına hakaret etmediği bilakis oldukça üzüldüğünü, ağladığını ve başı getirenlere mükafat vermediğini belirtmektedirler. Fakat bu doğru olsa bile genelde sultanlar olayın şiddetini azaltmak ve kendilerine yönelik tepkileri yok etmek için suçu adamlarına yüklemeyi tercih etmektedirler.
Hatta Yezid, Hz. Hüseyin’i kendisine sağ olarak getirmeleri durumunda ona saygı göstereceğini de belirtmiştir. “Ben sizin Hüseyin’i öldürmeksizin itaatinizden razı olurdum. Şayet benimle karşılaşsaydı suçunu bağışlardım. Allah, Sümeyye’nin oğlunu (Ubeydullah) lanet etsin. Hüseyin’in benden isteyecekleri çocuklarımın helakına sebep olsaydı bile ben elimden geleni ona verirdim. Ancak elden ne gelir ki” O, hz. Hüseyin’den kalan yakınlarına iyi davranarak bir anlamda suçunu hafifletmeye çalıştı. Medine’ye gönderilen hz. Hüseyin’in başı annesi’nin mezarı yanında (baki mezarlığına) gömüldü. (hz. Hüseyin’in başının gömüldüğü yer hakkında farklı rivayetlerde bulunmaktadır.) Gövdesi ise Kerbela’da Beni Esed kabilesine mensup Gadiriye köylüleri tarafından diğer 72 kişiyle birlikte gömüldü.
Yezid, hz. Hüseyin’in başına bakarak Hz. Hüseyin’in oğluna şöyle dediği rivayet edilir: “Bunun sebebi nedir biliyor musun? O, benim babam onun babasından, annem Fatıma onun annesinden daha hayırlıdır. Dedem Rasulullah onun dedesinden daha hayırlıdır. Ben de ondan daha hayırlıyım. O halde, bu işte (hilafette) ben ondan daha hak sahibiyim dedi. Babasının benim babamdan hayırlı olmasına gelince, onun babasıyla benim babam muhakeme oldu. Hangisinin lehine hüküm verildiğini herkes biliyor. Onun annesinin benim annemden daha hayırlı olduğu sözüne gelince, Allah için söylemek lazım gelirse, Resulullah’ın kızı Fatıma benim annemden hayırlıdır. Onun dedesinin benim dedemdem hayırlı olduğu hususuna gelinece, yemin ederim ki Allah’a ve ahiret gününe inanan hiçbir kimse aramızda Resulullaha denk ve ona eş değerde kimse olduğu görüşünde değildir. Hüseyin’in, kendisinin halifeliğe benden daha layık ve hak sahibi olduğu hususuna gelince; o, “deki ey mülkün sahibi olan Allah! Sen mülkü dilediğine verirsin. Sen mülkü dilediğinden alırsın. Sen dilediğini aziz, dilediğini zelil edersin. Hayır yalnız senin elindedir. Şüphe yok ki, sen her şeye kadirsin.” Ayetini okudu.
Hz. Hüseyin’in davası sadece bir saltanat davası değil, aynı zamanda hilafeti asli fonksiyonuna, yani raşit halifelerin uygulamasına döndürmek istiyordu. Aynı zamanda Emevilerin baskı ve zulumlerine de bir tepkiydi. Fakat, ihanet ve adamalarının korkması sonucu yalnız kaldı ve şehit düştü. Hz. Hüseyin’in şehit düşmesi ile birlikte Müslümanlar kesin olarak iki büyük fırkaya ayrıldılar. Bunlar; Şii ve Sünnidir. Şiiler, hz. Hüseyin’in öldürülmesini genellikle Sünnilerin üzerine atarlar. Bu tarihsel açıdan yanlıştır. Çünkü hz. Hüseyin’i Yezid ve adamları öldürdü. Tamamen siyasi nedenlerle öldürüldü. Bu olayda hiçbir dini neden bulunmamaktadır. Ayrıca, o dönemlerde henüz Sünnilik oluşmamıştı.
Hz. Hüseyinin şehit olması üzerine Emevilerle Şiiler arasına kan davası girdi. Bu kan daha sonra bütün emevi saltanatı boyunca çoğalacak ve Emeviler bu kan denizinde boğulacaklardır. Şunu tekrar belirtmekte yarar vardır ki; Hz. Ali ile Muaviye ve Hz. Hüseyin ile Yezid arasındaki savaş dini değil hilafet, yani siyasi savaştır. Hz. Hüseyin’in Kerbela olayındaki hatası da şunlardır: “O, böylesine önemli bir eyleme girişirken yeterli bir plan yapmadı. Akil’in Kufe’de öldürüldüğünü duyduğunda geri dönmedi. Kendisine yapılan uyarılara kulak vermedi. Kufe’lileri yeterince araştırmadan onlara güvendi. Medine veya Yemen’e gitmesi durumunda bulacağı destek yerine ihanetleri ve kaypaklıklarıyla babası ile abisini yalnız bırakan Kufelilere güvendi. Savaşa giderken az bir sayıyla yola çıktı. Kufe’ye giderken neredeyse tüm aile efradını yanına aldı. Halbuki bir katliam durumunda Peygamber neslinin yok olması söz konusuydu.”
Hz. Hüseyin’in mazlum bir şekilde şehit edilmesi üzerine Medine’de isyan çıktı. Medineliler, buradaki Emevileri ve taraftarları sürdüler. Bunun üzerine gönderilen orduyla el-Harre denilen kayalık yerde Medine ile Şam orduları arasında savaş yapıldı. Savaşı Medineliler kaybetti. Suriye ordusu Medine’ye girerek bu Peygamber şehrini yağmaladı. Hatta bir çok sahabe ve sahabe çocuklarını öldürüp, kadınlarını kirlettiler.
Bu arada Hz. Ali ve evlatlarını maceralara sürükleyen ve onların perişan olmalarını sağlayan Kufe için de birkaç söz söylemek gerekecek. Onlar; Korkak ve sadakatsizdirler. Dönektirler. Eşrafları kendi şahsi çıkarları için Emevilere yalakalık yapmışlardır. Hz. Ali ve onun oğullarını maceralara sürüklemiş ve en sıkışık anında onları terk etmişlerdir. Kararsız bir tabiatları vardır. Bundan dolayı Kufe şehri battı ve bugün o şehir sadece kitaplarda vardır. Gerçekte böyle bir şehir kalmadı. Onlar, ihanet ve kararsızlıkların cezasını yok olmakla çektiler.
Kerbela Olayının Sonuçları ve Etkisi
Kerbela olayının sonuçları sadece gerçekleştiği dönemle değil, günümüze kadar gelen etkili sonuçlar doğurmuştur. Kerbela olayının sonuçlarını şöyle özetleyebiliriz.
1. Şianın güçlenmesine yol açtı.
2. Abdullah b. Zübeyr, Yezid’e karşı isyan ederek Mekke’de halifeliğini ilan etti.
3. Medineliler isyan ettiler. Harre savaşı ile bu şehir cezalandırıldı.
4. Emeviler’e karşı beslenen kin ve düşmanlık arttı. Bu düşmanlık Emevilerin yıkılmasına yol açtı.
5. Kufe’de Tevvabun ve Muhtar isyanları çıktı.
6. Kerbela olayı zulme baş kaldırmanın, isyanın sembolü oldu. Böylece Şehristaninin de belirttiği gibi bundan sonra kötü olan her şeye karşı insanlar isyan ve kıyama kalktılar. O, isteseydi Yezid’in kendisine sunacağı zenginliklerle yaşardı. Fakat o inandığı değerler uğrunda ölmeyi göze aldı.
7. Tüm İslam tarihi boyunca Yezid nefretle anılmaya başlandı. Hatta Arapların dışındaki Müslüman toplumunda Yezid ismi kullanılmamaya neden oldu. Her ne kadar Yezid’in onun ölümünü doğrudan istemediği rivayet edildese de devlet başkanı olarak olaydan büyük sorumluluk sahibi olduğu için nefretin kaynağı oldu. Öyleki Yezid kelimesi artık tüm kötülüklerin simge ismi oldu. Günümüz topulumunda bile hakaret olarak kabul edilmektedir.
HZ. HÜSEYİN’İ ŞEHİT EDENLERİN BİRER BİRER TAKİP EDİLİP ÖLDÜRÜLMELERİ
Hz. Hüseyin’in katillerini öldürmek ve intikamını almak Muhtar es-Sakafi’ye nasip oldu.
1. Şîmr B. Zilcevşenin: Hz. Hüseyin’i öldüren birliğin komutanıdır. Onun öldürülmesi olayın İbni Kesir şöyle hikaye eder:
“Gece olunca Ebu Amre, süvarileri ile onlara baskın yaptı. Onları ansızın yakaladı. Bineklerine binme ve silahlarını kuşanma fırsatı vermedi. Şimr b. Zilcevşen, Ebu Amre’nin süvarilerine saldırdı. Çıplak halde iken onlara mızrak attı. Sonra çadırına girdi, içerden bir kılıç çıkardı, savaşmaya başladı ve şöyle dedi:
“Bir ormanın kahraman bir aslanını uyandırdınız, Asık yüzlüdür, suratı zaten beli kırıyor, Bir gün olsun bir düşmandan kaçmadı. Hep böyledir o, savaşır ve öldürür. Aralıksız vurur, onlara karşı kılıcını kana doyurur.”
Sonra Şimr, kendini savunmaya devam etti. Nihayet öldürüldü,
Muhtar’ın: “Allahü Ekber, murdar adam öldürüldü.” deyişini işittiklerinde Şimr’in öldürülmüş olduğunu anladılar.
Allah, ona lanet etsin ve onu kahretsin.
2. Diğer Katillerin Yakalanması
Muhtar daha sonra Kûfe’deki diğer katilleri araştırmaya başladı. Adamları katilleri bulup getirince o da onlara yaptıkları işkenceye uygun bir ölüm tarzını tatbik ediyor ve öldürülmelerini emrediyordu. Kimini ateşte yakıyor, kiminin elini ayağını kesiyor ve ölüme terkediyordu. Kimine de ölünceye kadar ok yağdırıyordu.
3. Malik b. Bişr’in Öldürülmesi:
Malik b. Bişr’i huzuruna getirdiklerinde Muhtar, ona şöyle sordu:
– Hüseyin’in bornozunu sen mi başından çıkarmıştın?
– Aslında biz istemiyerek onunla savaşmaya gittik, bizi zorladılar, şimdi sen bize lütfet.
Muhtar adamlarına:
-“Bunun ellerim ve ayaklarını kesin.” diye emir verdi, onlar da bu emri yerine getirdiler ve Malik’i o haliyle bıraktılar, O da ölünceye kadar orada çırpındı ve nihayet öldü.
4. Abdullah b. Üseyd el-Cühenî’nin Öldürülmesi:
Muhtar, Hz. Hüseyin’in katillerinden Abdullah b. Üseyd el-Cühenî’yi ve diğerlerim de en feci şekilde Öldürdü.
5. Hz. Hüseyinin Başını Koparan Havla B. Yezid El-Esbahfnin Öldürülmesi
Muhtar, bunu yakalatmak için muhafız komutanı Ebu Amre’yi gönderdi. Ebu Amre, gidip evine baskın yaptı, karısı çıktı. Karısına onun nerede olduğunu sordular.
O da: “Nerede olduğunu bilmiyorum.” dedi.
Ama kocasının gizlenmekte olduğu yeri eliyle gösterdi. Kadın, Hz. Hüseyin’in başım koparıp eve getirdiği günden beri kocası Havla b. Yezid’e öfke duyuyordu. Bu sebeple onu kınıyordu. Kadının adı, Abuk binti Malik b. Nehar b. Akreb el-Hadremî idi. Ebu Amre ve askerleri içeri girdiler. Havla b. Yezid’in, içeride başının üzerine bir zenbil koymuş olduğunu ve öylece gizlendiğini gördüler. Yakalayıp Muhtar’m yanma götürdüler. Muhtar da onun, evine yalan bir yerde öldürülmesini ve sonra da cesedinin yakılmasını emretti.
6. Hakim b. Fudayl es-Senbesi’nin Öldürülmesi
Muhtar, Hüseyin’in öldürüldüğü gün Hz. Ali’nin oğlu Abbas’ın eşyalarını yağmalayan Hakim b. Fudayl es-Senbesî’yi yakalamak için adam gönderdi, ancak Hakim yakalanınca ailesi kaçıp Adiy b. Hatim’e sığındı- Adiy b. Hatim de kalkıp Muhtar’m yanma geldi ve Hakim’in öldürülmemesi için tavassutta bulundu.
Hakim’i yakalayanlar, kendilerinden önce Adiy b. Hatim’in Muhtar’ın yanma giderek tavassutta bulunmasından ve Hakim’i affettirmesinden korktukları için Adiy b. Hatim’in Muhtar’m yanına varmasından önce onu yolda öldürdüler.
Adiy, Muhtar’m yanına gitti ve af edilmesi için ricada bulundu. Muhtar da onun ricasını kabul etti, ancak adamları Hakim b. Fudayl’ı öldürdükten sonra Muhtar’ın yanına döndüler. Adiy b. Hatim durumu öğrenince onlara kızdı. Ağır sözler sarfetti, öfkeli halde kalkıp gitti. Boş yere Muhtar’ın minneti altına girdi.
7. Yezid b. Verka’nın Öldürülmesi:
Muhtar, Abdullah b. Müslim b. Ukayl’ın katili Yezid b. Verka’yı yakalatmak için de adam gönderdi. Gönderilen adamlar, Yezid b. Verka’nın evini çembere aldılar. Dışarı çıkan Yezid, evini kuşatanlarla savaşmaya başladı. Onu ok ve taş yağmuruna tuttular. Nihayet düştü, sonra onu can çekişmekte iken yaktılar.
8. Sinan b. Enes’in Peşine Düşülmesi
Muhtar, Hüseyin’i öldürdüğünü iddia eden Sinan b. Enes’i yakalatmak için de adamlarını gönderdi. Görevlendirilen adamları gidip evine baktıklarında Sinan’ın Basra’ya veya Cezire’ye kaçmış olduğunu gördüler, evini yaktılar.
9. Muhammed b.Eş’as b. Kays
Muhammed b. Eş’as b. Kays da Mus’ab b. Zübeyr’in yanına kaçanlardandı. Muhtar, onun evinin de yıkılmasını ve evinin taşları ile ayrı yerde Ziyad tarafından yıkılan Hicr b. Adiy için bir ev yapılmasını emretti.
10. Ömer b. Sa’d b. Ebi Vakkas’ın Öldürülmesi:
Hz. Hüseyin’i öldürenlerin Emiri Ömer B. Sa’d B. Ebi Vakkas’ın öldürülmesi de şöyle olmuştur: Muhtar, Kûfe’ye gittiğinde Ömer b. Sa’d b. Ebi Vakkas, Hz.Ali ye yakınlığından dolayı Muhtar’ın dostu olan Abdullah b. Ca’de b. Hubeyre’nin yanma gidip ondan eman diledi. O da Muhtarıın yanna gitti ve Ömer b. Sa’d için eman aldı. Eman mektubunun ıçeriği şuydu: itaat ettiği, eşyasının yanında durduğu ve şehir dışına çıkmadığı, ayrıca abdestini bozmadığı sürece onun canı güvendedir.”
Başka bir rivayette anlatıldığına göre de Ömer b. Sa’d, Abdullah b. Ca’de’yi Muhtar’a göndererek ona bu soruyu sordurmuş, Muhtar da ona “Otur” diyerek meclisinde oturtmuştu. Oturunca da Muhtar, muhafız komutanına “Git ve onun başını bana getir.” diye emir vermiş, komutan da gidip Ömer b. Sa’d’ı öldürerek başını koparıp Muhtar’a getirmişti.
Başka bir rivayette anlatıldığına göre Muhtar, bir gece şöyle demişti: “Yarın ayakları büyük, gözleri çukurda olan gür kaşlı bir kimseyi öldüreceğim ki, onun öldürülmesine mü’minler ve gözde melekler de sevineceklerdir.”
Ebu Mihnef, Ebu Cafer el-Bakır’m şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Muhtar, Ömer b. Sa’d’ın helaya girmemesini ve orada abdestini bozmamasını şart koşarak eman vermişti. Sonra Ömer b. Sa’d, yine huzursuz oldu. Abdestini bozmak için helaya girmesine müsaade edilmediğinden dolayı bir mahalleden başka bir mahalleye gidiyordu, sonra da evine dönüyordu. Muhtar, onun bir yerden başka bir yere intikal ettiğini duyunca şöyle demişti: “Hayır, vallahi onun boynunda bir zincir vardır. Onu gerisin geri döndürecektir. Uçsa bile Hüseyin’in kanı onu yakalayacak ve ayağından tutacaktır.” Böyle dedikten sonra Muhtar, onun peşine Ebu Amre’yi gönderdi. Ömer b. Sa’d, ondan kaçmak isterken ayağı cübbesine takıldı, yere düştü. Ebu Anire de kılıçla vurdu ve onu öldürdü.
Başını koparıp kaftanının altında gizleyerek getirdi ve Muhtar’m önüne bıraktı. Muhtar da yanında oturmakta olan Ömer b. Sa’d’ın oğlu Hafsa’ya: “Şu başı tanıyor musun?” diye sorunca Hafs; “İnnâ lillâh ve Wâ ileyhi râcîûn. Evet, bu başı tanıyorum, bunun sahibi öldükten sonra benim için artık yaşamakta hayır yoktur.” demiş, sonra Muhtar emir vererek onun da boynunu vurdurmuş ve başını babasının başının yanma koyarak şöyle demişti:
“Şu baş, Hüseyin’in başına, şu baş ta Hüseyin’in oğlu Aliyyü’l-Ekber’in başına karşılıktır. Başka da yoktur. Allah’a yemin ederim ki eğer Hüseyin’in başına karşılık Kureyşlilerin dörtte üçünü dahi öldürseydim, onların tamamı Hüseyin’in bir parmak ucuna dahi bedel olamazlardı.”
11. Ubeydullah b. Ziyad’ın Öldürülmesi
Muhtar. Ubeydullah b. Ziyad’ıda yakalayıp öldürdü. Böylece, HZ. Hüseyin’in ölüm işine karışmış olan asker ve komutanların hepsi bir şekilde yakalanıp öldürülmüş oldu.
İbrahim Halil ER
Eki 10, 2014 7:21:03pm
BUGÜN HZ. HÜSEYİN’İ KAYBETTİK (10 Ekim 680) Hz. Hüseyin’in Kerbela kıyamı ve faciası Müslüman zihninde hiç unutulmadı. Hep içimizde bir yara olarak kaldı. Onun kanı maalesef tüm ümmete bulaşmış oldu. Onu seven ve de sevmeyen de herkes bir şekilde bu kana bulaşmış oldu. Kıyamete kadar da Müslümanlar Peygamber torunu öldürmenin cezasını çekeceklerdir. Kılıçlar bir kere çekildi ve bir daha kınına girmedi. Hz. Osman şöyle demişti isyancılar: “Bana karşı kılıç çekerseniz bir daha yerine koymazsınız” gerçekten de öyle oldu. Kerbela ve Hüseyin hep sızlattı içimizi. Kerbela’ya ölüme/şehadete giden Hz. Hüseyin yolda şair Frezdak’a rastlar. Frezdak’a Kufe’yi sorar. Çünkü o Kufeden gelmektedir. Frezdak tarihe geçen şu cevabı verir: “Onların kalbi seninle, fakat kılıçları Emevioğullarıyla” Evet kalbimizle cüzdanımız/çıkarlarımız arasındaki tercihte kalbimizi değil de cüzdanımızı seçtiğimizde mutlu olamayız. Zengin oluruz ama mutsuz oluruz. Hz. Hüseyin, korkmadı bu cevaba, yoluna devam etti yetmiş kişilik ailesiyle. Tarihte Kerbela savaşı diye kaydedilir bu olay. Hz. Hüseyin’in ordusu ile Yezid’in ordusu arasında savaş yapıldığını söylerler. Hiç yetmiş kişilik kadın/çocuk ve yaşlıdan oluşan ordu olur mu? Bu bir savaş veya ordular savaşı değil, bu bir katliamdı… Hz. Hüseyin, Hüseyni bir kıyam yaptı ve şehit oldu. Öldürülenler Peygamberimizin soyuydu. Emevi ordusu komutanı Sa’d b. Ebi Vakkas’ın oğlu Ömer’di. Kufe valisi de Ziyad b. Ebihi’nin oğlu Ubeydullah’tır. Tüm peygamber soyunu kılıçtan geçirdi. Hz. Hüseyin soyundan sadece Zeynelabidin çok küçük olduğundan kılıçtan kurtuldu. Böylece hz.Hüseyin’in nesli bu çocuk üzerinden devam etti. Öldürülenlerin başları kesilerek Şam’a Yezid’e gönderildi. Kerbeladan Şam’a gönderilen başlar şu şahıslara aittir: Hüseyin b. Ali, Ali b. Hüseyin, Abdullah b. Hüseyin, Abbas b. Ali, Ca’fer b. Ali, Osman b. Ali, Muhammed b. Ali, Ebubekir b. Ali, Abdullah b. Ali, Ebubekir b. Hasan, Kasım b. Hasan, Abdullah b. Hasan, Abdullah b. Akil, Ubeydullah b. Akil, Cafer b. Akil, Abdurrahman b. Akil, Muhammd b. Ebi Said b. Akil, Muhammed b. Abdullah b. Cafer, Avn b. Abdullah b. Cafer.” Kadınlar esir alındılar. Onların kafası kesilmedi. İşid’in kafa kesme geleneğini nereden teverrüs ettiğini gösteren önemli bir olaydır bu. Bu gün gerçekleşen kerbela olayını ve Hz. Hüseyin’i rahmetle anıyoruz. Bir daha Hüseyinler öldürülmesin derken, aslında hep Hüseyinlerin öleceğini bilmenin hüznüyle yazıyı noktalıyorum.