İngiltere, Arap Âlemini Osmanlı Devletine karşı ayaklandırmak istemiş ve bunun için de Mekke Şerifi Hüseyin ile temasa geçmişti. Hüseyin, bütün Arap yarımadası ile bütün Suriye’yi ve Irak’ı içine alacak bağımsız bir devlet kurulmasını ve başına da kendisinin geçirilmesini istedi. İngiltere ile Şerif Hüseyin arasında Ocak 1916 yılında yapılan antlaşma ile Lübnan hariç, Şerif Hüseyin’in tüm istekleri kabul edildi.
İngiltere, bunu daha sonra Fransa’ya bildirince Ortadoğu’yu aralarında paylaşmak için Sykes Picot Antlaşması yapıldı. Buna göre Suriye’nin Akka’dan itibaren kuzeye doğru bütün kıyı bölgesi (Beyrut dâhil), Adana ve Mersin bölgeleri Fransa’nın olacaktı. Bağdat – Basra arasındaki Dicle ve Fırat bölgesi de İngiltere’nin olacaktı. Geri kalan topraklarda bir Arap devleti kurulacaktı. Bu devletin; Akka-Kerkük çizgisinin Kuzey kısmı Fransız nüfuz alanı, Güney kısım da İngiliz nüfuz alanı olarak belirlendi. Ayrıca, İskenderun serbest liman, Filistin de milletlerarası bölge oluyordu.
İngilizler, Filistin’de bir Yahudi devleti kurmak istiyorlardı. Fakat bunun için Osmanlılara karşı Hicaz ayaklanması yapmış ve bölgenin İngilizlerin eline geçmesini sağlamış olan Şerif Hüseyin’in ikna edilmesi gerekiyordu. İngilizler, Şerif Hüseyin’i ikna etmek için bizzat sömürge bakanı Winston Churchill’in 1921 Kahire Konferansı’ndan sonra görevlendirdiği casus Lawrance, Şerifle görüştü. Şerif’e yıllık 100 bin rupi rüşvet teklif edildi. Fakat Şerif Hüseyin Arap davasını ve Filistin’i parayla satmayı kabul etmedi. Kendisine oğlu tarafından getirilen antlaşmayı okumadan yırttı. İngilizler, artık Şerif Hüseyin’i ikna edemeyeceklerini anladılar ve onun kalemini kırdılar. Artık son kullanım tarihini geçmişti. Yedekteki hain devreye girecekti.
Şerif Hüseyin, teklifi kabul etmeyince diğer alternatif liderlerle görüştüler. Bu da İbni Suud ailesi olacaktır.
Ben bunu anlattığımda genelde soru ve itirazlarla karşılaşmaktaydım. Çünkü bize kurgulanan tarihte Şerif Hüseyin İngilizleri destekleyerek isyan ettiği ve bölgenin elimizden çıktığıydı. Bu bilgi doğru aslında ama eksik. Evet! Şerif Hüseyin Osmanlıya ihanet etti. Suriye – Filistin cephesinin kaybedilmesini sağladı. Ama ondan sonrası anlatılmaz. Ondan sonra miras kavgası vardır. Şerif Hüseyin, beklediği büyük Arap Krallığı ödülünü alamaz. Çünkü bu ödülü alması için vermesi gereken bir bedel daha vardır. O da İngilizlerin asıl maksadı olan Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasını onaylaması ve desteklemesi ve hatta gerekirse korumasıdır. Buna da Şerif Hüseyin yanaşmaz ve dananın ipi burada kopar. Devreye İbni Suud girer. İngilizler her zaman bir haine karşı başka bir haini yedekte tutmaktadırlar ve vakti gelince diğer haini devreden çıkarmak için onu kullanırlar. Fakat burada şunu da belirtelim ki Şerif Hüseyin her ne kadar bize göre hain olsa da aslında o Arap Milliyetçisidir. Tüm milliyetçiler gibi, kendi ulusundan başkasını tanımazlar.
İngilizler, Filistinde Yahudi devleti kurulması ve bu konuda destek verilmesi teklifini götürdükleri kişilerden birisi de bir Osmanlı dostu olan İbn Reşid’dir. İbni Reşid’de Şerif Hüseyin gibi bunu kabul etmedi. Üstelik 1920 yılında topraklarını Irak’a kadar genişletti. Bunun üzerine onun da kalemi kırıldı. Burada turnusol görevi Yahudi Devleti fikrine yaklaşım görüyordu. Günümüzde de değişen bir şey yok. Arap liderleri ayakta kalmak istiyorlarsa içlerindeki İsrail devletini desteklemek zorundadırlar.
İngiltere, Şerif Hüseyin ile anlaşmasına rağmen ibni Suud ile 1915 yılında anlaştı. Lawrence, İbn Suud ile görüşerek, teklifi kabul etmeleri durumunda Arabistan’ı kendilerine vereceklerini, ibn Suud ve Vahhabilik düşüncesinin önünü açacaklarını söyledi. İbni Suud, İngilizlerin Yahudi Devleti karşılığında kendisine Hicaz’ın verilmesi teklifini kabul etti. Böylece ibni Suud ve Vahabbilerin önü açılmış olundu. İbn Suud artık tamamen İngiliz silah ve askeriyle donatılmış bir şekilde bölgede güçlendi. (Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, İş Bankası Yayınları, Ankara 1989, s. 125-126; Muhammed Ali Said, Britanya ve İbn-i Suud, Şura Yayınları, s.74)
İngilizler, İbni Reşid ve Şerif Hüseyin arasında kendilerine karşı bir ittifak olabileceği endişesiyle İbni Suud’u desteklediler. Suud ailesinin geleneksel düşmanı olan Reşid kabilesi İngilizlerin ve ibni Suud’un saldırıları karşısında başarsız oldu. İbn Suud’a aylık 10 bin sterlin altın verildi. Neticede Eylül 1921’de İngilizler İbni Suud’u Hail üzerine saldılar ve Kasım 1921’de Hail, İbn Suud tarafından ele geçirildi. Bu saldırıda İngilizlerin güçlü Hind birlikleri ve silah desteği de Savaşın kazanılmasında etkili oldu. Bu zaferden sonra İngilizler İbn Suud’a yeni bir unvan verdiler. O artık “Necid Emiri ve Aşiretlerin Reisi” değildi. “Necid ve Necid’e Bağlı Toprakların Sultanı” idi. Neticede Hail yıkılmış ve toprakları İmparatorluğun Necid Sultanı’na katılmıştı. İbni Suud’un Necd toprakları ile Basra körfezinin Güney kıyılarındaki (Kuveyt hariç) egemenliğini tanıdı.
Bu sırada Kahire’de yapılan konferansa gelen Chürchill, Şerif Hüseyin’in oğlu Ürdün emiri Abdullah’ı ikna etti. Böylece Abdullah, İbni Suud ile babası arasında Arabistan’da yaşanan savaşta babasını desteklemedi. Eylül 1924 yılında İbni Suud, Şerif Hüseyin’in merkezlerinden olan Taif’i (Eylül 1924) aldı. İbni Suud Ekim 1924 yılında Mekke’yi aldı.
Şerif Hüseyin, Savaşı kaybedince tahttan çekildi. Ocak 1925 yılında Cidde’yi de alan ibn Suud, bölgeye tamamen egemen oldu. Böylece Hicaz’ın yeni kralı ibn Suud oldu. Diğer Avrupalı devletler Şubat 1926 yılından itibaren yeni krallığı tanıdılar. 1936 yılında yeni devletin adı Suudi Arabistan oldu. Bu ismin isim babası da İngilizlerin Ortadoğu masası görevlisi George Rendel oldu.
Neticede Balfour Deklarasyonu’nun en çok gözden kaçırılan noktalarından bir tanesi, İngiliz İmparatorluğu’nun “Yahudi halkına ulus devlet” kurulması için “elinden geleni ardına koymayacağını” ilan etmiş olmasıdır.
Evet, bugün dünyadaki birçok ulus devlet İngiliz İmparatorluğu tarafından oluşturulmuştur; fakat Suudi Arabistan’ı diğerlerinden ayıran unsur, kuzey ve kuzey batı sınırlarının İsrail’in kurulmasına ortam hazırlayan bir biçimde çizilmiş olmasıdır. En azından Hail (Osmanlı dostu ibn Reşid’in merkezi) ve Hicaz (Şerif Hüseyin’in merkezi) emirliklerinin İbn Suud’un Vahhabileri tarafından yıkılmış olmasının asıl sebebinin bu emirlerin (Şerif Hüseyin ve ibn Reşid) İngiliz İmparatorluğu’nun Filistin üzerinde Siyonist projeye zemin hazırlama sürecini reddetmiş olmaları olduğunu biliyoruz.
Yani Suud devletinin kurulmasının nedeni Filistin’in Yahudilere verilmesidir. Bu devlet, Filistin’deki Yahudi devletinin bekasının temelidir.
İbrahim Halil ER