Ülkemiz İran kuşatması altındadır ve maalesef yöneticilerimiz bu konuda her zaman olduğu gibi olayları görememektedir. Nedense biz de her zaman iş işten geçtikten sonra anlıyoruz ama artık yapacak bir şey kalmamış oluyor.
İran, Yavuz Sultan Selim zamanında yapıldığı gibi Anadolu’yu şiileştirme harekatına başlamıştır. Şiileştirilen Anadolu , İran’ın yörüngesine girecektir ve İran, Şiiliği kendi Pers emelini emeperyal düşlerini gerçekleştirecek bir araca dönüştürmüş durumdadır. İran için, şiilerin hayatının önemi yoktur… onlar devşirdikleri şiileri bulundukları ülkede kışkırttıklarında tepkiyle karşılaşması veya ötekileştirilmesi durumunda yardım etmek yerine onların acılarını sömürmektedir. Onlar için tek kutsal gerçek vardır o da İran’ın ve Perslerin ali menfaatidir, Şiilik bile buna hizmet eden bir araçtan başka bir şey değildir. Bugün Şiilik İran’ın milli dini haline gelmiştir. Tıpkı İsrailoğullarının Yahudiliği milli din haline getirmiş olmaları gibi..
İran, yüzyıllardır Anadolu üzerinde emellere sahiptir, günümüzde bunu gerçekleştirmek için yoğun bir şiileştirme propagandası yapmaktadır. Türkiye’den İran’a kafileler götürmekte, sosyal medyada paralı daileri ile dini açıdan aç kalmış, arada kalmış insanları avına düşürmektedir.
İran, sadece Sünnileri şii yapmakla kalmamaktadır. O, Türkiye’de Alevi kesimi de Caferileştirmek için yoğun bir şekilde çalışmaktadır. Alevi dedelerini sol örgütler aracılığıyla ağlarına düşürmekte, onları İran’a kutsal mekanları ziyarete götürmektedir.
Halbuki geleneksel Anadolu Alevileri Caferi değildir. Onlar Türkmen olup milli kimlikleri ve devlete bağlılıkları güçlü kimselerdir. Alevilerin milli bir damarı bulunmaktadır ve İran’ı Fars yayılmacılığından dolayı sevmezler. Üstelik Anadolu Aleviliği Caferi de değildir ve mezhepsel anlamda Caferilerle araları iyi değildir. Bu nedenle İran, Anadolu Alevilerini de sapkın kabul etmektedir. Fakat şia yayılmacılığı için en kolay lokma olarak Alevileri görmektedir ve hızla Alevileri Caferileştirmeye çalışmaktadır. Tıpkı Suriye’de Nusayrileri ve Yemen’de Zeydileri Caferileştirip ülkelerini perişan ettiği gibi.
Caferileştirilmiş Türk vatandaşları, şia akidesi gereği bir yaşayan müçtehide intisap etmesi gerektiğini biliyor mu? Caferilere göre o müçtehidin fetvalarına tabi olmak zorunda… Yani Türkiye ile İran arasında bir sorun yaşandığında Ayetullah Sistani ya da İran’daki başka bir Ayetullah, Türkiye’deki Caferileri cihad çağrısı yaptıklarında onlar İran’ın yanında kendi halkına karşı savaşmak zorundadır. Bu onların akidelerinin gereğidir. Bunu yapmazsa şialıktan çıkmış olur. Bizim siyasetçiler şialığı Türkiye’deki Hanefilik, Şafilik gibi bir mezhep olarak görmektedir ama onlarda böyle bir siyasi yön olduğu gibi artık şialığı bir din olarak algılamaktadırlar. Bunu görmek için Ortadoğu’ya bakmak yeterlidir.
Devlet, ülkemizin çeşitli renklerini İran’ın ve hrisitiyan misyonlerin saldırısına karşı savunmasız bırakmamalı, hızla bu konularda mücadele edecek birimler kurmalıdır. Yoksa bir gün gelecek ortada savunacak bir şey kalmayacaktır. Bir ülkeyi top ve tüfek değil, fikirler yıkar… Fikirlerle mücadelenin yolu da yine fikirler olur…
İran’ın ve onların ajanlarının ülkemizde ne yaptığı hatta İran konslosluğunun neler yaptığı sıkı takip edilmelidir. Ülkemizde İran destekli medya kuruluşları ve dernekler takip edilmelidir. Fakat bunlara karşı polisiye tedbirler değil, fikirsel tedbirler alınmalı ama ülkemiz de bu kadar kolay yol geçen hanına çevrilmemelidir.
İran, şialığı bir mezhep değil de bir dine dönüştürmüş durumda.
Ayrıca ajanları ve Şahkulları aracılığıyla ülkemizde de yaygınlaşmaya ve örgütlenmeye çalışıyorlar. Bu durum, ileride Suriye, Irak ve Yemen’de olduğu gibi mezhep çatışmalarını körükleyecektir.
İran’ın yaydığı Pers Şiası dini hakkında herkesin uyanık olması gerekir.
Suriye, Irak ve Yemen olduğumuzda niye alimlerimiz bizi uyarmadı diye yakamıza yapışmayın.
Not
Ben ısrarla Şia’yı değil de İran’ı gündeme getiriyorum. Çünkü korkulması gereken tehlike şia değil İran’dır. İran, mezhepsel bir savaşa doğru müslümanları sürüklüyor. Irak, ABD tarafından kendisine teslim edildi. Suriye ve Yemen durumu ortada. Bu nedenle bence İran tehlikesi konusunda Müslümanları uyarmalıyız
Genelde İran ve onları destekleyenler ne zaman bunu gündeme getirsek Müslümanların vahdeti maskesini kullanmaktadırlar. Emerperyalizme karşı birliği öne sürmektedirler. Bunlar tatlı sözler, slogan sözler… Bu sözlerin Irak, Suriye ve Yemen’de ölen insanlara faydası yok
İbrahim Halil ER