İRAN, SURİYE’Yİ ŞİİLEŞTİRMEK İÇİN SÜNNİLERİ GÖÇE ZORLAYIP YERİNE ŞİİLERİ YETİŞTİRMEKTEDİR
Suriye halkı, rejimin kendilerini ülkeden atıp yerine kendi mezhebi inancına sahip insanları getireceğini hiçbir zaman düşünemediler. Halbuki İran, Suriye olaylarını fırsat bilerek Suriye’yi şiileştirmeye çalışmaktadır. Bunun için Sünni yerleşim yerlerine saldırarak onları göçe zorlamakta ve onların yerine Afganistan’tan, Irak’tan ve başka bölgelerden şii nüfus getirip yerleştirmektedir. Onlara, Suriye’nin en güzel yerlerinden gayri menkul vermektedir. Savaşa katılan yabancı Şii milislere Suriye vatandaşlığı ve gayri menkul verilmektedir. Böylece Esed ailesi kıyamete kadar Suriye’ye egemen olmanın planını yaparken, İran’da bir Şii devlete sahip olmanın ve şii hilali oluşturmanın alt yapısını oluşturmuş olmaktadır. Bu olay, Şiilerin ve İran’ın mezhebi taassup uğruna gözlerini nasıl kararttıklarını göstermesi açısından da önemlidir.
Esed rejiminin ebediyen yönetimde kalabilmesi için tüm halkı evlerinden, köylerinden, beldelerinden ve şehirlerinden çıkaracakları, Suriye içerisinde veya dünyanın dört bir yanına göç etmeye mecbur tutacakları ve yerine diğer halklardan insanlar getirmeye tevessül edebilecekleri, bu amaca ulaşmak için en büyük kitle imha silahlarını kullanabilecekleri, şehirleri kuşatıp insanları aç bırakabilecekleri, İranlıların Şii yapılar inşa etmelerine ve mezhep değiştirmeye teşvik ederek insanlara yardım ve hizmet sunmak için fakirliklerinden istifade etmelerine, kutsal türbelerin bulunduğu bahanesiyle başkenti Şam’ın güneyinde geniş alanlara hâkim olmalarına izin verebilecekleri kimsenin aklından geçmezdi.
“Öte yandan göç ettirilen Suriyelerin evleri ve mülklerinin Şiilerin mülkiyetine geçme durumu sadece başkentin güney bölgeleri ile sınırlı kalmamış, bilakis Şam’ın asıl yerlilerinin demografik yapısının değiştirilmesi hedefiyle Şam’ın eski mahallelerine kadar intikal etmiştir. Ahaliyi göçe zorlama politikası her birinin hedef ve gerekçeleri farklı olsa da Esed ve İran’ın buluştuğu ilk noktadır. Esed muhaliflere iyi bir darbe vurmak istemekte ve harabe haline de gelse Suriye’nin tamamına yeniden hâkim olmayı arzulamaktadır.
İran ise Şii düşüncesinin yayılmasına ek olarak Suriye’de yaşanacak bir barış ortamını kontrolü altında tutmasına imkân sağlayacak şekilde Suriye topraklarında varlık ve nüfuz kazanmak adına ülkenin nüfus yapısını değiştirmek istemektedir. Bunda şüphe yoktur ki, Suriye toplumunun yapısında yaşanan bozulmanın devam ettiği düşünüldüğünde bu açık bir iş savaşa dönüşecek, Suriye’nin milli şahsiyeti kalmayacak, istikrarı sarsılacak ve patlayacaktır. Öte yandan bu durumun coğrafi sonuçları bölgeyi tamamen aynı yola sokacaktır.”
“Örneğin Suriye’nin birçok şehrinde İranlı iş adamlarının büyük ölçüde gayrimenkul satın alım dalgalanması sonrasında suç duyurulara başvurulmuştur. Bu satın alımlar ise birinci dereceden başkent Şam’ın veya Humusun şehir merkezinde yaşanmış, öte yandan Suriye’den kaçan kimselere ait mülkler bu iş adamlarına satılmıştır. Bizzat İran büyükelçiliği Emevi Camiinden Duma kapısına kadar uzanan Şam’ın eski ve tarihi mahallelerinde gayrimenkul satın almaya çalışmıştır. Bu bağlamda Tahran başkentin batısında Seyyide Zeynep makamı bölgesinde çok sayıda ev ve büyük araziler satın alırken, Hizbullah buraları büyük ölçüde kendini korumak için kullanmış ve bir güvenlik koridoru gibi değerlendirilmiştir. 2012 yılının sonundan bu yana buralara Lübnanlı Şii aileler yerleştirilmiştir. Bu faktörler boyutuna bakılmaksızın sadece bir grup olarak bile Suriye’de mezhep gerginliklerini daha da katlamış ve demografik değişiklik söylemleri kullanılmaya başlamıştır.”
İran’ın imparatorluk projesi zincirinin demografik açıdan en zayıf halkası Suriye’dir. Ama Suriye diğer yandan jeostratejik standartlarda altın halka mesabesindedir. Şia Irak’ta en fazla nüfusa sahip olan mezhep iken Lübnan’da en büyük üçüncü nüfus kütlesini oluşturmaktadır. Ancak Suriye’de Şii nüfus 2010 yılına kadar ahalinin sadece %0,5’ini bile geçmemekteydi. Bu nedenle İran Suriye’de Şii nüfusunun sayısını arttırmaya çalışmakta, Suriye topraklarına sahip olmak, yerleşmek, vatan edinmek, vatandaşlık kazandırmak ve Şii mezhebini yaymak amaçları için farklı yollar izlemektedir. Bununla birlikte Sünni Araplar Suriye topraklarından göçe zorlanmaktadır. Esed “Bugün Suriye’nin toplumsal dokusu öncekine göre çok daha iyi” sözleriyle adeta İran’ın lisanı halini ve çıkarlarını tabir etmektedir. İşte böylece İran Suriye’de El Kasır, batı Kalemon ve Şam kırsalının bazı bölgelerinde olduğu gibi askeri güç kullanarak ya da gayrimenkul satın alma projesi, yatırım oluşturma ve Şii mezhebini yayma gibi yumuşak güç ile demografik yapıyı değiştirmeye çalışmaktadır.”
İran büyükelçiliği Esed rejiminin üst düzey istihbarat sorumlularından tam bir kolaylık ve gözetim desteği almış ve bu durum özellikle de eski Şam kentinde Emevi camisinden Duma kapısına kadar uzanan bölgede Suriyelilerin gayrimenkullerinin İranlılara satış operasyonlarına imkân sağlamıştır. Bu satışlar Şam’ın doğusundaki Guta’ya, özellikle de El Meliha bölgesine kadar uzanmıştır. Öte yandan bu bölgelerin mirî arazilerinden olduğu yani devletin mülkünde bulunduğu bilinmekte olup, bu durum arazilerin hukukî kılıf ile İranlılara satışını daha da kolaylaştırmıştır. Bunun yanında Suriye hükümeti tarafından sadece İranlılara açık ihaleler düzenlenmiş, İranlıların satın aldığı tahrip edilmiş ikamet alanları yeniden imar ve yerleşime açılmış, diğer yaşam alanlarının ahalisi ise Suriye rejimini destekleyen tutum sergileseler bile evlerini boşaltmaya mecbur tutulmuştur.
Şii merkezleri ise bazıları yardım kuruluşu veya hayır derneği, bazıları ise ticari ofis veya kültür merkezi adı altında Suriye’nin birçok bölgesine yayılmış bulunmaktadır. Bu Şii merkezler Lübnan Irak ve İran’dan gelen kişi ve yatırımcılar lehine arazi ve gayrimenkul satış işlemlerini düzenlemekte ve hayali rakamlarla asıl arazi sahiplerini tahrik etmektedir.
İran’ın bu kuşatma politikasının en yoğun olduğu bölge birinci derecede başkent Şam ve kırsalı olup, bu bölge sadece askeri hedefte değil sembolik, siyasi, coğrafi ve iktisadi açılardan da büyük öneme sahiptir. Tahran Halep’in kıymetli bölgelerindeki gayrimenkulleri satın almak için rejimin iş adamlarının elinden istifade etmiştir.
Medyada dolaşan haberlere göre, İran rejimine yakın İranlı tüccarlar, başta Emevi Camii yakınlarındaki Seyyide Rukiyye’nin mezarının bulunduğu muhit olmak üzere Suriye’nin başkentinde büyük gayrimenkuller satın almışlardır. Her ne kadar Tahran’a yakın tüccarların bu büyük gayrimenkul satın almalarının amacı bütünüyle bilinmese de bir şekilde Tahran’a (ve rejime) bağlı yeni bir elit oluşturmayla bağlantılıdır. Ancak bu bağlamda Suriye’de hâlihazırda var olan Şii dini merkezleri (ilmi havzaları) unutmamak gerekir. Şark’ül Evsat gazetesinin bir haberine göre, 2001-2006 yılları arasında 12 ilmi havza ve 3 Şii eğitim fakültesi açılmıştır.
Suriye’nin orta bölgelerinde rejimin güçlü olduğu yerlerde çatışmalar başladıktan sonra bu tarz merkezlerin inşasına hız verilmesi kuvvetle muhtemeldir. Kuzeydeki Şiilerin (Kafriya ve Fuah Şiileri gibi) demografik transfer faaliyetleri bağlamında güneybatıya aktarılmasıyla Tahran, ideolojik etki oluşturmanın önemli bir aracı olarak dini eğitime yatırım yapmaya çalışacaktır.
Bu Şii gruplar (dışarıdan getirilip Suriye’ye yerleştirilen Şiilerin yanı sıra) Şam’ın ve Tahran’ın faydalı Suriye “kordonu” için güneybatı tarafından kurdukları insani bir tampon görevi görmektedir. Haberlere göre, Lübnan Hizbullah’ı 2016’nın ocak ayında, Zabadani yakınlarındaki Merc el-Tal’da askeri bir üs inşa etmiştir. Bu haberlere göre Hizbullah, Zabadani ve Medaya arasındaki bağlantı yolu üzerinde bulunan tüm yerleşimcileri evlerini boşaltmaya zorlamıştır.
İbrahim Halil ER