İslam, insanlar arasında eşitlik getirdiği için daha önceleri dinî baskı görenler, hızla Müslümanlaştılar. Ayrıca, İranlıların eski dinlerinin birçok özelliği İslam’da da bulunuyordu. Fakat yine de İslam, İran’a eski Zerdüşt, Mazdek ve Mani dinine göre daha akılcı ve sevimli geliyordu. Her ne kadar Emevîlerin İslamlaşmaya karşı çıkmaları ve Müslüman olan İranlıları eski durumlarında bırakmak, haraç ve cizye vergilerini almayı sürdürmek istemelerine rağmen İslam, İran’da hızla yayılmaya başlanmıştı. İran’ın İslamlaşması, sadece bir bölgenin İslamlaşması demek değildi. Kökleri İlk Çağ’a kadar uzanan zengin bir kültür ve düşüncenin de İslam’ın hizmetine girmesi demekti. İranlılar, atalarından devraldıkları araştırmacı, sanatçı ve felsefî düşünceyi İslam’ın hizmetine sunarak, İslamî bilimlerin gelişmesini sağladılar.
İran halkı, başta idarecilerinin zulmünden kurtuldukları, ikinci olarak da askerî hizmetlerden muaf tutuldukları için Arapları iyi karşıladılar. Bir de İslam, onlara din hürriyeti tanıyordu. Bunun yanında, şehir sakinleri, özellikle sanatkâr ve işçi tabakaları, İslam’ı iyi karşıladılar ve bunlardan büyük bir kısmı, kendi arzularıyla İslam dinine girdiler. Sâsânîlerin düşmesini, mabetlerin çöküşü takip etti. Hatta Mecûsîlerin, çevresinde toplanacakları bir merkezleri kalmadı. Dolayısıyla İslam’ı kabul etmek, onlar için çok kolay oldu. Çünkü eski dinleri ile yeni dinleri arasında birçok benzerlikler vardı.
İran’da İslam’ın süratle yayılmasını sağlayan bu nedenlerin yanında, bir diğer sebep de yenik halkın millî ve siyasî şuurudur. Onların, bu yeni dinin sancağı altında toplanmalarını sağlayan bu şuur, Hz. Ali’nin oğlu Hüseyin’in, Sâsânî Hanedanı’nın son temsilcisi olan Yezdercird’in kızı Şehrbanu ile evlenmesi sebebiyle olmuştur. Zira İranlılar, Hz. Hüseyin’in çocuklarını, eski meliklerinin varisleri sayıyorlardı. Bu millî şuur, bir yönden Hz. Ali ile İranlıların ilişkisini, diğer yönden de Şia mezhebinin İran’da ortaya çıkmasının nedenini açıklamaktadır. Bunun dışında topraklarının, haraç vergisi karşılığında halkta kalması ve insanlara zulmedilmemesi, bölgede İslam’ın yayılmasını hızlandırmıştır.
Bir anlamda İslam’ı yayanlar Araplar olsa da, diğer yandan İslam medeniyetini kuranların başat (baskın) unsuru İranlılardır diyebiliriz.
İbrahim Halil ER