Bir dönem, İslam’ın protestanlaşması konusu tartışılıyordu.
Gerçi İslam’ın protestanlaşması denildiğinde genellikle aklımıza Meal çalışmaları ve olumsuz çağrışımlar geliyor.
Fakat bazen iyi niyetle yapılan çağrılar olurdu.
Burda kast edilen, İslam’ın ticareti öven, öne çıkaran unsurların müslümanlara dikte edilmesiydi.
Çünkü modern kapitalizmin kurulmasını sağlayan temel unsur protestanlığın (aslında kalvinizm’dir. Ülkemizde nedense protestanlık olarak yaygınlık kazanmıştır. Protestanlık deyince de hemen Luther akla gelir. Bu yanlıştır. Protestanlık değil Calvinciliktir. Belki de Max Weber’in aynı adlı kitabından kaynaklanmaktadır. Fakat batı protestanlık deyince sadece Lutheryenliği anlamaz. Onlar, reform hareketleri sonucu ortaya çıkan tüm mezhepleri anlar. Ama biz batının dönüşümünü bilmediğimizden tek bir şeye şartlanır ve dolayısıyla protestanlık önerisi sunulduğu zaman aslında ne kast edildiğini anlamaz veya yanlış anlarız.) önlerini açmasıyla oldu.
Özellikle Calvinizim, ticareti oldukça kutsadı. Böylece düne kadar ticaretle uğraşan kesim burjuvazi diye (paradan gelen anlamında kullanılarak) küçümsenen kesime itibarını vermiştir. Calvinizmin tüccar sınıfına itibarını kazandırması bir anlamda kapitalizmin de gelişmesini sağlamıştır.
Calvin’e göre çalışkan, dürüst olan, dünya nimetlerinden uzak durarak ibadet edenler rahipler kadar Tanrı’nın selametine hak kazanmış, küçük seçilmişler grubunun üyeleriydi. Günah olansa lüks yaşam, süslü elbiseler ve mücevher kullanmak; dans etmek, sarhoş olmak ve tembellikti. Kalvenizm inancına göre insanlar kutsanmış ya da lanetlenmiş olarak doğuyorlardı. İnanca göre bu durumu değiştirmeleri mümkün değildi. İnsanlar lanetlenmiş ve ya kutsanmış olduklarını iş yaşamındaki başarılarına göre anlıyorlardı. Yani kişinin işleri olumlu ve devamlı büyüme halindeyse o kişi kutsanmıştı. Tam tersi iş hayatı olumsuz gidiyorsa o kişi lanetlenmiş sayılırdı. Bu yüzden fakir ve yardıma muhtaç insanların lanetlenmiş olduğu düşünülür ve o kişilere yardım edilmezdi. Kalvenizm inancı Protestanlığın olduğu gibi Kapitalizmin de başlangıcını oluşturmuş.
O zamana kadar tahkir edilen ve adi olarak görülen birçok ticari davranışlar, Calvinizm sayesinde meşrulaşmış oldu. Calvinizmin çalışkanlığı ve dürüstlüğü bir ibadet olarak görmesi, tembellik ve başarsız olan kişileri ise tanrının lanetine uğramış kişiler olarak nitelemesi kapitalizmin ana dinamiğini oluşturacak ve birçok unsuru meşrulaştıracaktır.
Calvin’in ticareti yüceltmesi (gerçi faize fetva veriyor. Calvinciliği veya protestanlığı öne çıkaranların ya da islamın da bir protestanlık sürecinden geçmesini savunanların aslında demek istekleri de tam burasıdır. Yani bir yiğidin çıkıp kendilerine faizi helal kılmasıdır. Fakat İslam’da ruhban sınıfı olmadığından ve hiç bir kimsenin de helal veya haram kılma yetkisi olmadığından -çünkü bunların çerçevi nasla çizilir- onların bu anlamdaki beklentisi boşuna bir beklentidir.) özellikle İslam’da da böyle bir dönüşümün yaşanmasını isteyenlerin beklentisidir.
AMA İSLAM’DA TİCARET ZATEN TEŞVİK EDİLMEKTEDİR.
Fakat insanların göz ardı ettikleri nokta İslam’ı ticareti zaten teşvik ettiğidir. Peygamberin “rızkın onda dokuzu ticarettir” sözü, hz. Ömer’in ganimetler sonucu zenginleşen Medine’li sahabelerin ticariti bırakması üzerine onlarla yaptığı konuşması (Eğer ticareti bırakırsanız sizin erkekleriniz onların erkeklerine, kadınlarınız da onların kadınlarına muhtaç olur) uyarısı bizim için aslında yeterli referans oluşturmaktadır.
Hatta bu dinin peygamberi bile bir tüccardı ve Medine’ye ilk geldiğinde yaptığı ekonomik düzenlemenin başında Müslümanlar için bir pazar yeri inşa edip Yahudilerle rekabet etmelerini sağlamak olduğu gibi çarşı ve pazar kurallarını koymuş, Şam ticaret yolunu denetim altına almaya çalışmış ve bu uğurda Bedir savaşını yapmıştır.
Uzakdoğu ve güneydoğu asya’ya da İslamiyet tüccarlar sayesinde yayılmıştır.
Fakat müslümanların fetihçiliğe yönelmesi, tatlı ganimetlerin gelmesi ticaretin hakir görülmesine ve zamanla bu alanların azınlıkların ve gayri müslimlerin eline geçmesine neden olmuştur. Özellikle Osmanlı devletinde ticaret ve tüccar en hakir unsurdu. Ama zamanla azınlıklar ticaret sayesinde servetlerini artırdılar. Batılı kapitalistlerle ortaklıklar kurdular. Yabancı dillerini geliştirdiler. Hatta Osmanlı hariciyesini ve diplomasisini sahip oldukları bu ticari bağlantılar ve yabancı dil sayesinde ele geçirdiler. Öyle bir hale geldi ki Osmanlı devleti bile ihtiyaçlarını karşılamak için bu azınlıklardan borç almaya başladı.
SONUÇ
Ticaret, isalmada önem verilen bir müessese. Bunu diriltmek için Protestanlıktan örnekler çıkarmaya veya referanslar bulmaya gerek yok. Ama protestanlık hareketinin yaşadığı deneyimlerden tabiki yararlanabiliriz. Fakat öncelikle bizde bir kesimin bu konularda faaliyet göstermesi ve talip olması gerekir. Yani onlar talip oldular da alimler mi önlerini kesti.
İbrahim Halil ER