Bir arkadaş bana bunu sormuş; Müslümanlaşma ve Müslümanlaştırma çalışması yapmamız daha doğru olmaz mı demişti?
O an hareket halindeydim ve cevap veremedim…
Sonra aklıma geldi
Bu sorunun cevabı zaten Kur’an’da vardı…
“Ey İman edenler! İman edin! ayeti” (Nisa 136)
Demek ki çözüm bizim Müslümanlaşmamızdı…
İman etmiş olduğumuzu iddia etmek, ya da hepimiz İslam dinindeniz demekle olmuyordu..
Bir yerlerde bir şey eksikti
Bir hata vardı
O da yeniden Müslümanlaşmak…
Gerçi onun söylemek istediği, sanırım devletleri İslamlaştırma değil, bizzat fertleri Müslümanlaştırma mücadelesi vermemiz gerektiğiydi…
Bu da zaten Nebevi metoddu….
Bizden istenen devleti değil, fertleri Müslüman yapmaktı…
Fertler Müslüman olduklarında zaten inandıkları gibi yaşarlardı…
Devleti İslamlaştırdığımızda fertlerin hayatına ve kalplerine dokunamıyorduk…
Yeniden insanların kalbine dokunmamız ve yüreklerine seslenmemiz gerekiyor
Biz Yürek Devleti kurmalıydık…
O zaten kendi sistemini kurardı…
Sorun sistemde veya devlette değildi
Sorun bizdeydi…
Devleti alıp İslamlaştıralım diyenlerin de derdinin İslamlaştırmak olmadığını, sekuler kesimin, kemalistlerin yediği ranttan nasiplenmek olduğunu, tahtaravallinin tepesine çıktıklarında anladık…
Artık rant onlara çalışıyordu..
Dava mı?
O da nedir?
Yenir mi?
Onlara göre dava zaten tahtaravallinin tepesine çıkarmaktı…
Görevini yaptı ve aşağı attık davayı..
Çünkü ağırlık yapıyordu…
Onu yanımıza alsak tahtaravallide ağırlık yapacak ve bizi düşürecekti…
Hem önemli olan bizim buraya, tepeye çıkmamız değil miydi?
Biz gelince zaten tüm sorunlarımız, pardon sorunlarınız çözülecekti..
Mantık buydu
Kimse eleştiremiyordu…
Çünkü eleştirmek demek davayı eleştirmekti..
Davaya ihanet etmekti…
Ama dava nerdeydi?
Sahi dava nerdeydi..?
Ağırlık yapıyordu,
onu yarı yolda bıraktık, böyle daha hızlı hareket ediyorduk..
İslami hedeflere, gayri İslam-i metodlarla ulaşılmaz.. Ulaşıldığında artık bu İslam değildir, İslami hedef değildir…
İbrahim Halil Er