Ülkeyi gökkuşağının yani ibnelerin sardığını söylüyoruz, hatta eleştiriyoruz..
Peki onlara bu imkanı kim sundu?
Sahi iktidarda kim var?
Kim izin verdi?
İstanbul sözleşmesini kim yaptı?
Kadem’i kim baş tacı yaptı?
Kadının beyanı esastır diyen kim?
Feministleri ve hastalıkları güçlendiren kim?
Biz aylardır bu konuya parmak basıyoruz ama hep susturulmadık mı?
Beka meselesi denildi
Hele şimdi bir sus da seçimleri alalım sonra konuşuruz denildi…
Hep susturulduk
Şimdi konuşsak boş mu?
Gereği var mı?
Dinleyen var mı?
Yapacak olan var mı?
Dikkate alacak olan var mı?
Düzeltecek olan var mı?
Yoksa
Şimdiye kadar nerdeydiniz diye başka bir susturma taktiği mi izlenecek?
Ya da…
Sen de mi bizi eleştiriyorsun?
Herkes saldırırken sen de mi?
Herkes taş atarken
senin bize attığın gül bizi daha da yaralıyor
Bari sen yapma
Peki ben ne yapayım?
Konuşmayayım mı?
Dilsiz şeytan mı olayım?
Allah bunun hesabını bana sormayacak mı?
Sizin iktidarınızda sizi eleştirmeyerek
meşrulaştırmayacak mıyım bütün bunları?
Biz eleştirmesek siz nasıl göreceksiniz?
Görebilir misiniz?
Böyle bir gayeniz var mı?
Yoksa her tarafa ahbap çavuş yerleştirmek miydi tüm dava?
Amaç dava değildi de araç mıydı?
Biz ne zaman konuşacağız?
Bizim eleştirimizi ne zaman dinleyeceksiniz?
Ulu orta eleştirmemizi istemiyorsanız, bari kapalı kapılar arkasında dinleyin…
Onu da yapmazsınız..
O halde biz de Allah’ın bizden istediği
“emri bil ma’ruf ve nehyi anil münkeri” yapacağız..
rezzak olanın o olduğuna iman ettik…
Zamanın sultanın o olduğuna inandık…
Artık aslınıza dönmenizi söylesek..
acaba bunu duyar mısınız?
Yoksa danışmanlarınızın bir görevi de sizin kulaklarınızı tıkamak mı?
Aslında halkla ve hakikatle aranızda perde olmak mı?
Danışmayın danışmanınıza
aile efradınıza
kalbinize danışın
vicdanınıza danışın
Kur’an’a danışın…
Tarihten ibret alın…
İbrahim Halil ER