Kader ayrı kadercilik ayrıdır.
Kader yaratıcının ezeli bilgisiyle herşeyi bilmesidir.
Kadercilik ise insanın iradesini yok saymadır.
Halbuki insana cüzi irade, seçme ve tercih etme hakkı verilmiştir. İnsana özgür irade verilmiş ve bu konuda Allah zorlayıcı davranmamıştır.
Kendi dinini bile yayan Resule insanları zorlamamasını tavsiye etmiştir.
Sonuçta bizim imtihanımız tercihlerimizle alakalıdır.
Sebepler Dünyası
Tasavvufta bu dünyaya alemi esbab (sebeler dünyası) denir. Yani her şey sebep sonuç ilişkisi içinde cereyan eder. Biz buna sünnetullah da diyoruz. (laikler de buna doğa kanunu – fizik kuralları diyorlar)
Allah bizlere sebepleri araştımamızı söyler.
Hz. Ömer devesini bağlamayan bir bedeviye neden böyle yaptığını sorduğunda
“Ben Allah’a tevekkül ediyorum” sözüne
“Sen deveni bağla, ondan sonra tevekkül et” diyerek sebeplere göre hareket etmemizi tavsiye etmiştir.
ÜÇ NİMET
Allah’ın insana verdiği en büyük nimet “özgür iradedir.”
İkinci nimet ise bu iradesini nasıl kullanacağını anlaması için “aklı” vermesidir.
Üçüncü nimet ise bütün bunları idrak etmesi için “kalbi” vermesidir.
KADERDEN KAÇIŞ
Müslümanlar Suriye’yi kuşattıklarında burada veba salgını vardır.
Sahabeler buraya girme konusunda ihtilaf ederler.
Hz. Ömer kuşatmayı kaldırmalarını ister.
Ebu Ubeyde bin Cerrah Ona
“Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” diye eleştirir.
o da
“Evet! Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyorum.”
diye cevap verir.
TAKDİRİ İLAHİ VE SORUMLULUK ALANLARIMIZ
Yani tedbirimizi alacağız. Ama sonunda takdir neyse o olur.
İnsanların anlamadığı takdirdir. Kader ile birbirine karıştırılıyor.
Takdiri İlahi, bize verilen süre ve karşımıza çıkacak olan imtihanlardır.
İnsanlar, mal eksikliği, bela, musibet ve ölümle imtihan edilir.
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.” (bakara 155)
Biz bu imtihanlarda bize verilen özgür iradeyle karşılık veririz.
Verdiğimiz bu karşılık bizim amelimizi ve sorumluluğumuzu oluşturur.
Verdiğimiz kararlar bizim sorumluluğumuzdur. Bundan hesaba çekiliriz.
TEVEKKÜL KADERCİLİK MİDİR?
Kadercilikle karıştırlan bir diğer kavramımız da tevekküldür.
Bir çok insan ve sufi tevekkül yaptığını sanarak aslında kadercilik yapmaktadır.
Tevekkül, hz. ömer’in de belirttiği gibi deveni bağladıktan sonra Allah’a teslim olmaktır.
Çiftçinin ürün elde etmek için tohumu serpmesi ve diğer işlemleri yapması onun iradesidir. Tohumu attıktan sonra ürünün iyi olması ve hava şartlarının uygun olmasını beklemesi de tevekküldür.
Yani sebepleri yerine getireceğiz ve ondan sonra işi Allah’a bırakacağız.
Sebepleri yerine getirmeden bırakmak kaderciliktir ve o yanlış bir anlayıştır.
“Bir kere azm ettin mi artık Allah’a tevekkül et” (aliimran 159) Yani karar verme bize ait. Ama karar verdikten sonra Allah’a sığınıp olayın güzel bitmesi için ona yöneleceğiz.
Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi ‘yapayalnız ve yardımsız’ bırakacak olursa, ondan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse mü’minler, yalnızca Allah’a tevekkül etsinler. (3/160)
TASAVVUF KADERCİLİĞİ Mİ SAVUNUR?
Cahil sufi ve meşayihler, farkına varmadan kaderci bir tasavvufu savunmaktadırlar.
Halbuki tasavvuf kaderciliğe karşıdır. Zaten tasavvufun kendisi kişinin kendisini değiştirme mücadelesidir. Bu bile aslında özgür irade ile ilgilidir.
Yıllarca bize tasavvuf kadercidir diyerek bir anlamda tasavvufu buraya hepsetmek istediler.
Halbuki tüm meşayihler mücadalecidir. Cihat etmişlerdir. İslam’ın anadoluda yayılması dervişler ve alperenler kanalıyla olmuştur.
Tasavvuftaki sabrın yanlış anlaşıması sonucu kadercilikle itham edilmektedir.
Sabır aslında pasif bir direniştir. Mücadele edilecek ve bu mücadele sonucunda oluşan ezaya sıkıntıya dayanılacaktır sabır…
DUA KADERİ DEĞİŞTİRİR Mİ?
Bazı insanlar kaderde varsa duanın etkili olmayacağını savunurlar.
Bu yanlıştır. Bunu söyleyenler İslam’ı anlamamıştır.
Çünkü
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.” (bakara 155)
bu ayette de gördüğümüz gibi bela ve musibetler bizim için birer imtihandır. Biz dua ederek yakararak bize imtihan olacak bu belaların def edilmesini sağlarız.
Aynı şekilde sadaka da bela ve musibeti def eder. Çünkü bütün bunlar bir imtihan iken biz Allah’a samimiyetle yöneldiğimizden ödüllendiriliriz.
ÜLKEMİZDE KADER ANLAYIŞI
Ülkemizdeki kader anlayışı malesef ehli sünnet kader anlayışı değildir
Ülkemizdeki kader anlayışı Cebriyeciliktir.
Yıllarca cebriye anlayışı bize hocalarımız tarafından ehli sünnet anlayışı diye verildi.
Cebriye anlayışı kadercidir. Cüzi iradeyi inkar eder.
Ehli sünnet ise özgür iradeyi ve dolayısıla kulun sorumluluğunu kabul eder.
İnsanlarımızın bu yanlış kader anlayışı düzeltilmediçe biz ümmet olarak gelişemeyiz.
Kanaatimce bu anlayışın yayılmasında emperyalistlerin etkisi olmuştur. Böylece kendilerine isyan etmeyen ve herşeyden Allah’ı sorumlu tutan, kendi sorumluluğunu inkar eden, caresizliğini takva sanan bir insan yığını oluşacaktı.
Kader çeresizlik değildir. Kader inancımızı sahihlememiz lazım.
SABIR KADERCİLİK MİDİR?
Biz sabrı hep boyun eğme ve miskinlik olarak düşünmekteyiz. Belki de birileri böyle düşünmemizi sağladılar. Bu şekilde düşünmeyi takva olarak görmekteyiz.
Halbuki sabır, bir mücadele biçimidir. Bir pasif direniştir.
Sabır, mücadele yolunda meşakkat ve sıkıntılara katlanmaktır. Mücadele sonucunda gelecek ezalara dayanmaktır.
Asır suresinde sabır sıralamada nerde geçiyor bir bakın:
Andolsun ki insanlar hüsrandadır. Ancak;
1. İman edenler
2. Salih amel işleyenler
3. Hakkı tavsiye edenler
4. Sabrı tavsiye edenler
Dikkat ederseniz en sonunda, yani mücadelenin sonunda oluşan eza veya mücadele yolunda yaşanan sıkıntılara karşı birbirimize sabrı tavsiye edeceğiz. Birbirimize moral vereceğiz. Katlanacağız.
Kavramlarımızın içini boşaltıp kendi fikirleriyle doldurdular.
Kelimeler bizim varlık sebebimiz. Kelimelere sahip çıkalım.
Alem bile iki harften oldu (kaf ve nun)
Birbirimize sabrı tavsiye edelim. Pasifliği, tembelliği değil..
KAVRAMLARIMIZI DOĞRU KULLANALIM
Kavramlarımızın içini boşaltıp kendi fikirleriyle doldurdular.
Kelimeler bizim varlık sebebimiz. Kelimelere sahip çıkalım.
Alem bile iki harften oluştu. (kaf ve nun)
“Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı «Ol» demekten ibarettir. Hemen oluverir.” (yasin 82)
bazı şeyler takdiri ilahidir. yani ezelde takdir edilmiştir.
bazı şeyler ise imtihandır
her şeyin adalet üzerine olması gerekmiyor, çünkü burada imtihan var.
ayrıca onun adalet anlayışıyla bizimkisi çok farklı
sabır, şükür ve dua ile hem imtihan başarılı sonuçlanır ve hem de gelebilecek daha zorlu sorulara karşı önlem alınır, ya da o imtihanlar gelmeden dua kalkanıyla yok edilir
şükür var iken değil
aslında sufiler yok iken şükür yapar
çünkü köpekler de bulduğunda yer, bulamadığında sabr eder
sofiler ise bulamadığında şükreder
bulduğunda dağıdır
şunu unutuyoruz
biz buraya imtihana geldik
zevk ve eğlenceye gelmedik
dolayısıyla tüm saldırılar bir imtihan
buna da sabır, şükür, tevekkül dua gibi kalkanlarla ve zırhlarla baş ederiz.
İbrahim Halil Er
Adil Duran
Hocam, “Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz” ayetinde bir cebir varmıdır
Ibrahim Halil Er
Adil Duran hayir, burada yapma isinin yani kulun fiilinin yapilmasi Allahin elinde oldugu beyan vardir.
Cafer Dağcı
Hocam kader allahın bilmesi dediniz. Kulun cennete veya cehenneme gideceğini biliyorsa o imtahan olmuş olmaz ki.
Siz velevki imtihan sonuçlarını bile bile öğrencilerinizi imtihan edermisiniz? Etseniz bile buna imtihan denir mi?
Ibrahim Halil Er
Cafer Dağcı bilmek ayri kulu buna icbar etmek ayridir.
Urungu Okan
Cafer Dağcı kulun bilmesi ile Allah’ın bilmesi aynı değil.. Çünkü yaradan, “zamandan münezzeh” dir..
Bir fikir vermesi için; Yaradanın bilmesini , kulun bilmesine uyarlayacak bir hikaye uyduralım:
Büyükçe ve uzun bir konvoy/kervan, engebeli bir yolda gidiyor olsun.. Siz de o konvoyda bulunuyor olun.. Görüş alanınız, ileriye doğru bir kilometre olsun.. Kervanın başını göremiyor olun.. Dolayısı ile ne yöne gittiğini bilemezsiniz o kervanın içindeyken.. Ama; Aynı siz, kervandan ayrılıp yüksekçe bir tepeye tırmanırsanız; hem kervanın başını görürsünüz nereye gittiğini bilirsiniz, hem de kervanın sonunu görürsünüz aynı anda..
Bu mekana bağlı anlatım idi.. Zamanın dışına çıktığınızda, “olacak olan” ile “olmuş olan” ı aynı anda görebilmek mümkün..
Latif Ozan
Cafer Dağcı kullar açısından imtihan
Cafer Dağcı
Ibrahim Halil Er mecbur etmese bile bilmesi imtihan olunmadığının göstergesi değil mi?
Cafer Dağcı
Şimdi benim cehennemlik olacağımı biliyorsa ben imtihan olmuş olurmuyum?
Latif Ozan
Cafer Dağcı evet
Sana senin sonucunu göstermiş oluyor
Allah için kullanılan ifadeleri beşeri kavramlarla anlayamayız
Cafer Dağcı
Ibrahim Halil Er hocam anlamakta zorluk çekmemin nedenini söylermisiniz?
Adil Duran
Ibrahim Halil Er hocam idrak edebilmek için soruyorum;Allahın kulunu yaratması bir tür icbar etmek değilmidir Hz.Ömer in şu sözü ile birlikte düşünürsek;
Âmir b. Rebia (r.a.) anlatıyor: Bir keresinde Ömer (r.a.)’i gördüm; yerden bir saman çöpü aldı ve: “Ah! Şu çöpün yerinde ben olsaydım, ah keşke yaratılmasaydım, ah keşke hiç bir şey olmasaydım! Ne olurdu, anam beni doğurmasaydı
Ibrahim Halil Er
Cafer Dağcı bizim imtahanimiz tercihimizden dolayidir.
Sonucta ne olursa bizim tercihimizle olmustur.
Imtihan olmadan biz bunu idrak etmeden bizi cennet ve cehenneme atmasi durumunda sorumlulugu kabul etmezdik.
Yasayarak bize gostererek kabul ettirmis oluyor.
Urungu Okan
Cafer Dağcı peki sizin sonunuzu bilmemesi, Allah için bir eksiklik olmaz mı?!
İnsan gibi neden düşünüyorsunuz ki?!
Cafer Dağcı
Ibrahim Halil Er tercih sistemini bize yerleştirerek gideceğimiz yeride bilerek Allah neyi murad ediyor ki hocam yani kedinin fareyle oynadığı gibi bizimle oynuyor gudretine gurban olduğum Allah’ım. Ama şunu itiraf edeyim sizin yazdıklarınızı okumak bir tür ruh huzuru ve rahatlığı veriyor hocam. Net bilgi veriyorsunuz üstelik karşılaştırılmalı. Ve kafa karıştırmıyorsunuz.
İbrahim Cücük
Allah bizim her irademizi irade ediyor ama her muradımızı irade etmiyor
İrademizi de irade ediyor da biz irade edebiliyoruz
İrademiz kalbin fiilidir onun da irade edeni yaratanı Allah’tır