KARANTİNA GÜNLÜĞÜM 33
Bir hayli mesajlar çoğalmış…
demek ki evde kalmak insanın düşünmesine, yazmasına ve iletişim kurmasına olumlu katkıda bulunuyor.
Demek ki tüm işletmeler ve çalışma tempomuzun amacı bizleri iyi birer köle yapmak, düşünme ve sorgulama melekemezi dumura etmek için kurgulanmış… bir kısa mola ile tekrar fabrika ayarlarımıza döndük.
Fakat tartışılan konuların sorunlarımızla alakası olmaması küçük bir kusur ama o kadar kusur da kadı kızında da bulunur diyecekseniz sorun yok… Gerçi bu kadı kızındaki kusuru da bayağı merak ettim, neymiş acaba o kusur?
Kadın konusu ve İstanbul sözleşmesi tabi ki şu anda güncel bir konu ve tüm gruplarda hararetle tartışılıyor ama sadece tartışılıyor..
çözüm üretmek için soruyorum: sizin alternatifiniz nedir? Ama hala bu noktaya daha evrilmedik. Ölmezsek ona da geçeceğiz.. Ama konu, aslında hepimizin üzerinde çalışması gereken yeni ev ödevi..
Aslında alternatifimiz çok fakat bizim geçmişle olan köprülerimizi yok ettiklerinden maalesef irtibat kuramıyoruz… Sesi 1400 yıl önceden gelen çağlar ötesi çağrı ile herkesin hakkı garanti altına alınmışken, toplumun veya iktidarların selameti için kurban edilen önce değerimiz olmuştur.
Şu anda da ilk kurban ettiğimiz değerimiz ve dinimiz değil midir? zaten Kur’an bu nedenle “ey iman edenler! iman edin” demiyor mu?
Hepimiz, Allah’ın bize sağladığı bu kısa molada daha sağlıklı fikirler üretmesi temennisiyle.. Sizleri Rabbime emanet ediyorum.. Saygılar.
İbrahim Halil ER
Karantina Günlüğüm 31
GIDA ACİL EYLEM PLANI
Karantina uzayıp yaygınlaşırsa (inşaallah olmaz ama biz kötü senaryoyu da hesaplamalıyız) en büyük sıkıntı gıdada ortaya çıkabilir.
Benim bu konudaki önerim..
Devletin özellikle işletilmeyen araziler ve hazine arazilerini acil olarak tarıma açması ve ülkemizdeki salgın nedeniyle işsiz kalmış olan kişiler, çalışmayan memurlar, suriyeliler ve askerlerden oluşan bir tarım işçisi oluşturup bu arazileri işletmesidir.
İşletilmeyen geçici bir süreliğine kapatılmış olan fabrikaları da gıda sanayisine dönüştürmesi gerekir.
Bu sayede gıda olarak kendi kendimize yeter olur ve bu sorunu da el birliğiyle çözmüş oluruz.
Bu tür bela, musibet ve imtihanlarda el birliği yapmak ve sırt sırta vermekle üstesinden geliriz.
Başka ülkeler gibi panik yapmak veya boş boş oturmakla sorunu çözemeyiz.
Devletin insiyatif alıp ülkemizi ve halkımızı yönlendirmesi gerekir…
Not: Hastalık var, dışarda nasıl çalışcağız diye korkmamıza gerek yok… Azrailin elindeki listede kim varsa bir şekilde onu bulur.. Bu tür toplumsal felaketlerde felaketten değil korku, panik ve plansızlık daha büyük zarardır… önce tedbir sonra tevekkül..
Ek
Sorun uzarsa yatak sıkıntısı da baş gösterebilir. Devletin bu amaçla özel sektöre sipariş de vermesi gerekir…
i. halil er
Karantina günlüğüm 30
LOJİSTİK AĞIMIZ YOK EDİLİYOR, GIDA ZİNCİRİ BOZULABİLİR
Şehirler arası trafiğin durdurulması her ne kadar virüsün yaygınlaşmasını engellemek açısından olması gereken bir karar gibi gözükse de iyi organize edilmediği zaman şehirler arası gıda sevkiyatının durması ve gıda zincirinin bozulmasına yol açar.
Gıda zincirinin bozulması ise haliyle büyük şehirlerde marketlerin boşalmasına ve halkın marketleri yağmalamasına yol açar. Bir anlamda istenmeyen görüntülerin yaşanmasına, halkın devletine olan güvenin sarsılmasına neden olur.
Bu nedenle sivil vatandaşların giriş ve çıkışları durdurulurken veya şehir giriş ve çıkışları kontrollu verilirken tır ve kamyonların giriş ve çıkışları için ayrı bir yol oluşturmalı ve geçtikleri her şehirde durdurmak yerine Çin’in yaptığı gibi bu araçları mühürleyip gidilecek yere kadar insanlarla temasını kesecek bir yola baş vurulmalı,gittikleri yerde kontrol edilmelidir. Yani nakliye araçları için serbest ve güvenilir şerit oluşturulmalıdır.
Bu tedbirler acilen alınmazsa bir hafta içinde Ankara ve İstanbul’da açlık başlar.
İstanbul girişindeki araç trafiğinin 50 km’yi geçtiği haberi geldi. Bu aynı zamanda araçlardaki gıdaların bozulmasına da yol açacağı gibi günlük bir sevkiyatın bir haftayı bulmasına ve gıda ürünlerine sevkiyat maliyetinin eklenerek fiyatlarının ikiye ve hatta üçe katlanmasına neden olur. Bu durum ekonomik sıkıntı çeken vatandaşların galeyana gelmesine ve zor duruma girmesine de neden olur.
DEMİRYOLLARI ACİLEN DEVREYE GİRMELİ
Benim önerim: Acilen demiryolların tam vardiye ile işletime açılması; tır ve kamyonların tren garına yönlendirilerek yüklerin yük trenlerine boşaltılıp büyük şehirlere trenle gönderilmesinin sağlanmasıdır.
Ayrıca, bu olay bize demiryollarının ne kadar stratejik olduğunu gösterdiği gibi, bence virüsten sonra da yollarımızdaki tır ve kamyon görüntüsü yerine demiryolları ile iç sevkiyatlarin yapılması sağlanmalıdır.
DENİZ YOLU AKTİF OLARAK KULLANILSIN
Bunun dışında liman şehirleri üzerinden deniz taşımacılığını da devreye almanın zamanı geldi. Örneğin İzmir, İstanbul. Samsun, Trabzon, Antalya ve İskenderun üzerinden deniz sevkiyatı yaparak yollardaki yükü hafifletmemiz gerekir.
Önlem alırken milyonlarca insanı aç bırakmamak gerekir.
HAVA YOLU TAŞIMACILIĞI BAŞLASIN
Hava yolları bildiğiniz gibi yolcu taşımadığından şu anda atıl durumdadır. Havayolu firmalarımızın bu dönemde nakliye işi yaparak şehirler arası gıda sevkitayına katkı sağlamasını da öneriyorum. Havayolu kargo uçaklarının fiyatlarını indirerek üreticilerin ekonomik seviyesine göre yeniden yapılandırarak krizin kısa bir zamanda atlatılması sağlanmalıdır.
Türkiye gibi bir ülkenin ulaşım ve lojistik hizmetini sadece kara yoluna yönlendirmesi yanlış olmuştur. Bir an önce lojistik sevkiyatı çeşitlendirmeli demiryolu ve denizyolunu devreye almalıdır.
KÖY KARANTİNALARI
Köyler karantinaya alınırken onların tarlalarda çalışacağı göz önüne alınmalıdır. Köylülerin bu durum engellenirse Türkiye gıda sorunu ile karşılaşır. Çünkü tarım mevsimi başladı.
BAKANLAR UYUMLU ÇALIŞSIN
Bakanlar arasındaki erk mücadelesi ve karşılıklı kavganın da bir an önce sona erdirilip ülke sorunları için omuz omuza çalışmaları gerekir. Kavganın zamanı değil.. Bu işler tüm Bakanlıkların koordineli bir şekilde planlama yapmaları ile çözülür.
ibrahim halil er
Karantina günlüğüm 29
Koronaya Karşı Hazırlıklar
Az önce kuzenimin bir yakının amcasının kızının damadının bir yakınının eniştesinin tanıdığı bir adamın dayısının kızının ilkokul arkadaşının bir yakını buyurmuş ki: Coronadan kurtulmanın yolu
1. Sirke
2. Kelle Paça
3. Limon
4. Sabun
5. Kolonya
6. Çay
7. Sarmısak
8. Soğan
9. Çörek otu
10. Yoğurt
Soğan Sarmısak Talebi
Bir yıldır soğan mubbetinizden bıktım. Ne bu şimdi. Bakalım Kur’an ne diyor:
Bakara Suresi, 61. ayet:
“Hani bir zamanlar,
“Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe asla katlanamayacağız, yeter artık bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetiştirdiği şeylerden;
sebzesinden,
kabağından,
sarmısağından,
mercimeğinden
ve soğanından çıkarsın.” dediniz.
O da size “O üstün olanı daha aşağı olanla değiştirmek mi istiyorsunuz?
Bir kasabaya konaklayın o vakit istediğiniz elbette olacaktır.” dedi.
Üzerlerine zillet ve meskenet damgası vuruldu ve nihayet Allah’dan bir gazaba uğradılar.
Evet öyle oldu,
çünkü Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı.
Evet öyle oldu, çünkü isyana dalıyorlar ve aşırı gidiyorlardı.”
I. Halil er
Karantina Günlüğüm 38
DEVLET BABA İŞE GELMEZSE
Bugün devlet babanın iş yerine yani bakanlıklara gittim..
Devlet baba, dükkanı kapatmıştı.. kimseler yoktu.. bakanlar bakmıyordu,
bakanlar ise kaçıyordu…
herkes öcü görmüş gibi birbirinden kaçıyordu.
Herkesin ağzı bantlıydı..
artık kimse konuşmuyor, konuşmak istemiyordu.. Devlet baba korkmuştu..
O devasa ve ceberrüt devlet baba ortadan yok olmuştu. Vatandaş, her zaman olduğu gibi kendisiyle başbaşaydı…
Virüs mirüs derken, belki de haricilerin dediği gibi devlet de neymiş… sür eşşeğini çöle, gerçi onlarda eşşek değil deve vardı…
bize de herhalde geldiğimiz yere, yani tarıma, köye ve şehir dışına çıkmak gerekecekti..
zaten biz kirlendik önce ve sonra kirlendi dünya..
bu nedenle tüm dünyanın dezenfekte edilmesi gerekiyordu… el birliğiyle dezenfekte ediyorduk.
Önce içimiz yüreğimiz kirlendi.. sonra dışımız ve sonra bedenimize vürüsler yuva yapmaya başladı.
Çünkü biz doğal yaşama mudahele ettik ve vahşi hayvanlara yaşama alanı tanımadık.. bu hayvanlardan beslenen mikroorganizmalar da yaşamak için bu sefer bize saldırdılar..
bir yerde bir boşluk olursa başka bir şey onu doldururdu.
Bence dünyadaki en büyük virüs insanın kendisiydi.. dünyayı hızla bozarak dengeleri de yıktı.. bu nedenle insanın biraz durdurulması ve frene basması gerekiyordu.. bu felaketler aslında gelecek olanların belki de başlangıcıydı.. biz düzelmesek dünya düzelmezdi..
dünyayı düzeltmek için önce insanı düzeltmek gerekirdi. i.h.er
Karantina Günlüğüm 27
Sağlık Kitapları
Evde virüs hapsindeyken gündem nedeniyle sağlık kitaplarını okuyorum.
Gerçekten de kendi bedenimizi çok hor kullandığımızın farkına vardım.
İnsan, kendisine dikkat ederse özellikle besinlere ve neyi nasıl yiyeceğine dikkat ederse bir çok hastalığı kendi içinde çözer.
Allah, yarattığı bedende bir bağışıklık ve kendini iyileştirme sistemini yaratmış..
Fakat biz doğru beslenmediğimiz için ve bedenimizi tanımadığımız için sistemimizi kendi elimizle bozmuşuz..
Herkesin sağlık konusunda kendisini geliştirmesini diliyorum.
Bu arada Mustafa Özer bey’ye gönderdiği sağlık kitaplarından dolayı teşekkür ediyorum.
Sağlıklı günler dilerim…
Ek
Bu arada Aidin Salih’in gerçek tıp kitabındaki tavsiyeler de güzel…
Karantina Gunlugum 26
THE ECONOMİST’İN 2021 Yılına Dair Yeni Felaket Senaryoları
The Ekonomist, 2021 için yayınladığı kapak, çılgın senaryolara gebe. 2020 yılına ait yayınladığı kapağı ile bu yılın corona yılı olduğunu bilen (bence ilan etti) derginin, 2021 için öngörüleri de felaket niteliğinde ve hatta bu felaketler gerçekleşirse biz 2020’yi mumla arayacağız demektir.
The Ecnomoist deyip geçmeyin, dünyanın derin devleti olan Rothchild’lerin dergisidir ve öngörüler, öngörü olmaktan çıkmaktadır.
Resimleri yorumladığımızda sıradaki felaketler
1. Nükleer patlama
2. Radyasyon
3. Kıtlık ve gıda sorunu
4. Doların hakimiyetinin yok olması
5. Göçmen kuşların ölümü
6. Meteor çarpması ve güneşteki patlama
7. Küresel ısınmanın sonucunda buzların erimesi…
8. Yanardağların patlaması ve belki de deprem
9. Abd’nin bölüneceği
gördüğünüz gibi bunlardan bir tanesinin bile bizim hayatımızı olumsuz etkileyeceğini düşündüğümüzde tümünün birden gelmesi hayatı felce uğratacaktır.
Mesela resimde anne ve babanın üzerinde gaz maskesi varken çocukta yok, bu da çocukları değil yetişkinleri hedef alan bir saldırı olduğu düşünülüyor. Çünkü eski kuşağı yok edip yeni bir kuşak yaratmak istiyorlar. Yetişkinler yok edildiğinde çocuklar onların yönlendirmesine açık olacak…
Resimlerde domuzun maske takmasını kimse yorumlayamadı ama çok geçmeden Çin’den domuzdan yayılan bir virüs alarmı geldi. (Bu arada her için işinde Çin’in çıkması da ayrıca düşündürücü. Çünkü Çin, bu ailenin yönettiği bir devlet ve Çin üzerinden yeni bir hegamonya denemesi yaşanıyor.)
Güneş resmi ise bize güneşten yayılan bir manyetik alanın mevcut fizik yasalarını değiştirebileceğini düşündürebilir. Çünkü altında bir piriz var… ya da elektrik kesintisi yaşanacak… Buna benzer daha önceleri bir filim de çevrilmişti. Bazı güç odakları elektriği yok edecek şekilde bir mudahale yaparak dünyayı ortaçağa taşıyorlardı… Saat’in 23:59 göstermesi ise zamanın dolacağı anlamına gelebilir… virüs ve bakteri resminin yanında sperm ayrıntısı ise, amacın nüfusu kontrol altına almak olduğunu ya da insan nüfusunun azalacağını göstermektedir. Kuşların dalgalı uçuşları, dünyanın manyetik alanının değişmesini, yanardağı ise bazı eski yanardağlarının aktif hale getirileceği, pengun resminin de buzulların erimesine, yırtılmış abd bayrağı ile de onun bölüneceği ve imparatorluğunun dağılacağına işaret olduğu…
Bütün bunları bir paranoyak düşünce olarak yorumlamamak gerekir. Çünkü Virüs salgınını gördük ve adamların yapabilme gücünü gördük… Şu anda tüm devletler tiyatro oynuyor ve kendilerine yüklenen görevleri paşa paşa yerine getiriyor. Aşı ile belgi genetik yapımızı bozacaklar ve biz aşı yapmayacağız diye kendimizi şartlandırırken HES kodunda olduğu gibi aşı kodu verip, aşı yapmayanları toplumdan dışladıklarında ne yapacağız… işimizi, aşımızı aldıklarında kaç kişi direnebilecek…
Maalesef herkes tiyatroda gönüllü oynamayı tercih ediyor…
Daha önce MAHŞERİN DÖRT ATLISI diye bir yazı yayınlamıştım. Burada özellikle Tevratik kıyamet senaryosunu anlatmıştım. İşte bu senaryonun uygulanması için uğraşılıyor.. Burada gıdaya yönelik bir imaj göremedim bu da iyi bir şey… çünkü kıyamet senaryolarından birisi de kıtlıktır…
Ne yapılmaya çalışıyor?
Tabi ki kendi istedikleri gibi bir dünya ve düzen kurmak istiyorlar…
Yeni düzeni kurmak için, eskisini yıkmak gerekiyor.
Bildiğiniz gibi her yeni düzen kurulurken büyük savaşlar ve sancılar yaşanır. Birinci ve İkinci Dünya savaşı bunlardan birisidir ve biz bu savaşı kazanan galiplerin öngördüğü dünyada şu anda yaşıyoruz…
Şunu unutmayın ki dünyanın ve bizim sahibimiz Allah’tır ve onun izni olmadan hiçbir şey olmaz. Dünya şeytani güçler ile rahmani güçlerin kapıştığı bir yerdir… mücadele devam edecektir… herkesin bir planı varsa da Allah’ın da bir planı vardır…
i. h. er
Karantina Günlüğüm 25
-Üstadım bir rüya gördüm
– Hayırdır evlat, anlat bakalım
– Gördüm ki ülkemizde tüm insanlar hastalanmışlar, bir mikrop herkesi hastalamış… zayıf insanlar bu hastalıktan da ölüyor.
– İlginç
– Derken devlet büyükleri “hristiyan ve yahudileri dost edinip” onların gönderdiği ilaçları hiç incelemeden tüm insanlarına zorla yaptırıyorlar. Yani hasta olmasalar bile herkesi aşılatıyorlar…
– Halbuki Kitabımız Hristiyan ve Yahudileri dost edinmeyin derken ve günde 80 defa fatiha’da bunu bize hatırlatırken onlardaki bu güven neden acaba?
– Evet ben de anlamadım ama rüya deyip geçtim nihayetinde…
– Peki bu ilaçlar, hastalığı iyileştiriyor mu?
– Evet iyileştiriyor
– Bu da iyi
– Ama sonra başka bir şey oluyor. İlaç kullanan insanlar değişim geçiriyorlar…
– Nasıl yani?
– Bilmiyorum ama hepsinin kişiliği değişiyor, yeni doğan evlatları daha farklı oluyor…
– Daha sonra
– Daha sonra kafirler ülkemize saldırıyorlar ve kimse onlarla savaşmıyor… sanki herkes onların askeri olmuş gibi, tüm ülkeyi onlara açıyorlar…
– Nasıl oluyor?
– İlaç onların genetik yapısını bozuyor…
– Sonra
– Sonra deccal çıkıyor ve ilacı alan herkes onu kurtarıcı olarak görüyor…
– Hayırdır inşaallah.. Bence sen az filim izle ve biraz az kıyamet alametleri oku… Sanırım geçen işlemiş olduğumuz kıyamet alametleri hadislerin etkisinde kaldın..
– Evet mutlaka öyle olmuştur. Yoksa hangi akıllı insan yüzde 1 öldürme ihtimali olan bir mikroba karşı, denenmemiş ve kullanılmamış olan bir aşıyı vücuduna zerk eder ki…
– Belki de ölümü gösterip sıtmaya razı etmek budur…
– Mutlaka öyle olmuştur. Rüya da gördüm insanları eve kapatıyorlardı, sokağa çıkan her canlıyı vuruyorlardı… Bu da insanların psikolojisini bozuyordu… Hatta bu tedavi edici ilaçlar sadece yaşlıları öldürüyordu. Memlekette geçmişi bilen bilge kişiler kalmamıştı…
– Hımm, bu da dönüşümü sağlamak için yapılan bir işlem demek ki…
– Mümkündür
– Peki devlet başkanı karşı çıkmıyor mu?
– İlginç ama daha önceki böyle aşılara ben vurmam diyen devlet başkanı, şimdi herkesten daha gönüllü…
– Allah yardımcımız olsun
– Evet ama neyse ki bir rüyaymış…
– Çok şükür.
ihe
Karantina Günlüğüm 24
Yeni Konuğumuz
İnsan bedenine yeni bir konuk geliyor..
Adı Corona… ama bu konuk biraz küstah, geldiği evi talan ediyor…
Vücudumuzun binlerce konuğu var. Bakteriler, virüsler vb… bir virüsün fazla olması sorun değil.
Sorun olan, bu yeni gelen virüsün konuk olduğu evin imkanlarını bilememesi ve daha önce konuk olduğu hayvan bedeni gibi düşünmesiydi.. Bu nedenle de insanoğluna ciddi yaralar veriyor
Önceki evinde hayvanlarla uyum içinde yaşıyordu.. hayvanları öldürmüyor, onların yiyeceğine ortak oluyordu. Zaten onun amacı da öldürmek değil, yaşamaktı..
İnsan vücuduna geçince, hayvan vücuduna göre davrandı.. ama bizim bünyemiz hayvan bünyesine göre zayıf olduğundan perişan olduk.
Şimdi tek beklentimiz, corona abimizin insan bedenini tanıyıp buna göre mutasyon geçirmesidir. Bu şekilde bir mutasyon geçirdiğinde artık bedenimizin yeni bir konuğu olur.. birlikte güzel günler yaşarız.. biz ona alışır, o bize alışır…
i. halil er
Karantina Günlüğüm 23
İnşaallah salgın fazla yayılmaz ve en kısa zamanda sona erer.
Ama ben eğer salgın yaygınlaşırsa camilerin, okulların ve otellerin sağlık merkezlerine dönüştürülmesini tavsiye ediyorum.
Hatta öğretmenlerin ve imamların bu süreçte bir kaç günlük eğitimden geçirilip acil merkezlerde görev verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunun için şimdiden bir eğitim çalışmasını başlatmamız gerekir. İtalya veya İran gibi olmamak için insanlarımızı ve merkezlerimizi hazırlamamız gerekir.
Acil olarak B planı için hazırlık yapılmalıdır.
BAYRAM NAMAZI BU YIL KILINMAYACAK MI?
DİYANETE TEKLİFİM
“ŞAFİ MEZHEBİNE UYUP EVDE KILALIM”
Biliyorsunuz virüsten dolayı ibadet mahalleri kapalı ve maalesef cuma dahil toplu ibadetler yapılamıyor.
Önümüz Ramazan Bayramı ve bu bayramda da camiler kapalı olacak.
Benim diyanete teklifim..
Bayram namazının kazası ve tekrarı yok. Kılınmadığı zaman sonra ede edilmiyor.
Bu yıl pandemiden dolayı da kılınmayacak.
O halde diyanet “herkesin evinde eşiyle birlikte bayram namazı kılabileceği” çağrısı yapsın.
Bu içtihad Şafi mezhebinden bulunmaktadır. Hanefi mezhebinde her ne kadar camilerde kılınması zorunluysa da Şafi mezhebinde kişi evde cemaat olup kılabileceği şeklinde bir görüş bulunmaktadır.
En azından insanlar bayram namazı saatinde eşiyle ailesiyle cemaat olup iki rekat namazını kılıp bayramlaşsın ve o saatte bayram namazını idrak ederek geçirmiş olsun.
Diyanet, Haneficidir ve Şafi mezhebine hiç de iyi gözle bakmaz. Ama biz yine de hatırlatalım. Diyanet bunu duyurmaz ve uygulamazsa artık kendi imkanımızla biz duyurur ve uygularız.
ibrahim halil er
Karantina Günlüğüm 22
TIP EĞİTİMİMİZİ YENİDEN KURGULAMAMIZ GEREKİR
Biz yıllardır tıp fakültelerinin kontejanlarının artırılmasını savunduk. Ama kimseye sözümü dinletemedik.
Taleplerimiz, hep birileri tarafından engellendi..
Bu ülkede çöreklenmiş bir tıp mafyası vardı..
Onlar, özellikle tıp fakültelerinin kontejanlarını sınırlandırarak, okul puanlarını zorlaştırarak memleketin evlatlarının doktor olmasını engellediler.
Peki Niye?
Çünkü doktor sayısının az olması, mevcut doktorların tıbbın bütün rantlarından yararlanmasını sağlayacaktı. Doktor az olduğundan, maaşları ve alacakları ücretleri de yüksek olacaktı.
Evet doktorlar ve tıp lobisi böyle küçük hesaplar peşinde koşabilirdi. Fakat devletin onları dinlememesi gerekirdi. Buna rağmen sözlerini dinlettiler. Çünkü gerçekten Türkiye’nin en güçlü lobisi tıp lobisiydi…
Geldiğimiz ortamda doktor sayımızın, sağlıkçı sayımızın ne kadar önemli olduğunu anladık.
Umulur ki bundan sonra tıp fakültelerinin kontejanları artırılır ve tıp fakülteleri tam kapasiteyle öğrenci yetiştirir.
Geleceğin savaşları artık biyolojik savaşlar…
Bu savaşa karşı artık savaşçılarımız doktorlar, sağlıkçılar, hemşireler, biyologlar, mikrobiyoloji uzmanları ve kimyagerler yani ilaç sanayisidir.
Bu alanlarda ülkenin kendi kendine yeterli olması gerektiğini de öğrendik. Dışardan ilaç alarak böyle bir savaşta başarılı olma şansının ne kadar zor olduğunu da gördük. Çünkü böyle bir savaşta tüm ülkeler kendi kaynaklarını kendisi kullanmak isteyeceklerdir.
Bundan sonra devletin bu alanlara yatırım yapması bu okullara yoğun miktarda öğrenci alması gerektiği gibi her büyükşehirde böyle afetler için merkezler oluşturması gerekir.
İlaç sanayisi artık stratejik bir sanayidir. Savaş zamanında ölen askerlerin yarısı salgın hastalıklar ve sağlık hizmetlerinin yetersizliğinden ölmektedir.
Devletin ilaç ithalatlaçıların ve sağlık lobilerinin etkisinde kalmadan strateji geliştirmesi gerekir..
i. halil er
Karantina Günlüğüm 21
Ücretli öğretmenler
DESTEK OLUN
Arkadaşlar ücretli öğretmenler ve usta öğreticiler gerçekten mağdur. #ÖğretmenimiMağdurEtme
Virüs nedeniyle okulların kapanması üzerine ücretli ve usta öğreticilerin maaşları kesildi.. çünkü bu kesim, ders saati başına ücret alıyordu. Şimdi yaklaşık 100 bin öğretmen kitlesi bu süreçte açlık ve zor yaşam tehlikesi altında.
Normalde devletimiz bu kesimle Haziran’ın sonuna kadar sözleşme yapmıştı ve onların maaşları bütçeden tahsis edilmişti. Sonuçta bu idari tatili onlar istemedi işvereni olan devlet tarafından ilan edildi. O halde devlet çalıştırdığı bu ücretli öğretmenleri kadrolular gibi sahiplenmesi gerekir.
Sosyal devlet olmanın gereğidir bu..
Çalıştırdığı kişilerin haklarını vermek aynı zamanda hak ve adaletin gereğidir.
Devlet ders vermeye gelirken, öğretmenlik yaptırırken ücretli ve kadrolu ayrımı gözetmeksizin tam performans beklerken zor zamanda bir kesimi işten çıkarması doğru değildir.
Devletimizi yönetenler gerçekten hakkaniyet sahibi insanlardır ve bu yanlışlığı düzelteceklerini düşünüyoruz. Bize düşen, yanlış yapan kardeşimizi uyarmaktır.
Düşünün “komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” diyen bir dinin mensubuyuz.. bir taraf bu süreçte eve götürecek ekmek bulamazken sessiz kalmak doğru değildir.
Aslında eğitimimizde ücretli ve kadrolu ayrımı da bir ayıptır. Madem o öğretmenlere ihtiyaç var o halde onların da durumu diğerleri gibi olmalıdır. Bu bir sistem sorunudur ve bunun müsebbibi o öğretmenler değildir.
Bizlere düşen, twitter üzerinde hak mücadelesi yapan ve seslerini yetkililere duyurmak isteyen bu insanlarımızın sesi olmaktır.
Not: Mağduriyetler çoktur ama biz en azından birisinin dahi olsa elinden tutmaya çalışalım.. Ayrıca, öğretmeni yaralı bir toplumun geleceği de sakat olur.
devlet çalıştırdığı kişileri yarı yolda bırakmamalı.. devlet olaya sosyal adalet olarak yaklaşmalı… bir kapitalist iş adamı gibi değil.. bu tür mağduriyetlerin artması sosyal patlamalara yol açar. Devletin bu tür patlamaların olmaması için önlemler alması gerekir.
#ÖğretmenimiMağdurEtme twitter’deki bu etkinliği destekleyelim.
Ücretli öğretmenler ve usta öğreticileri MEB. İşten çıkardı.
Siz devletsiniz, bir işveren değil.
Siz zor zamanda çalıştırdıklarınızın işine son verirseniz özel sektöre kızamazsınız.
Bir an önce bu hatadan dönmelisinizÜcretli öğretmenler ve usta öğreticileri MEB. İşten çıkardı.
Siz devletsiniz, bir işveren değil.
Siz zor zamanda çalıştırdıklarınızın işine son verirseniz özel sektöre kızamazsınız.
Bir an önce bu hatadan dönmelisiniz
ÜCRETLİ ÖĞRETMENLERLE DAYANIŞMA
Arkadaşlar, olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Ölüm tepemizde dolanıyor. Bu süreçte eğitim kurumları kapatıldı. Kadrolu öğretmenler maaşlarını ve ücretlerini alırken, eğitim sistemimizin köleleri olan ücretli öğretmenler yok sayıldı ve onları bu kışın zor şartlarında bir anda mağdur ettik.
Onların ücretleri maalesef verilmiyor. Halbuki okulların tatil edilmesi onların talebi değildi, devletin aldığı bir önlemdi. O halde devletin onlara da ücreti vermesi gerekiyor, ya da kadrolu öğretmenlerin ek ders ücretini vermemesi gerekiyor.
Hatta benim talebim, kadrolu öğretmenlerin ücretleri, ücretli öğretmenlere tahsis edilsin..
Ya da daha iyisi onların da ücreti ödensin…
Okulların tatil edilmesi üzerine kadrolu öğretmenler maaşlarını ve ücretlerini tam alırken, 80 bin ücretli öğretmene ücretlerinin verilmemektedir.
KADROLU ÖĞRETMENLERİN ÜCRETLİ ÖĞRETMENLERLE DAYANIŞMASI
Benim ücretimi verme, ücretli öğretmene ücretini ver ve onları mağdur etme.
Kadrolu öğretmen olarak ücretli öğretmenlerle dayanışma yapmak ek ders ücretimin ücretli öğretmenlere verilmesini talep ediyorum.
https://twitter.com/ibrahimhal…/status/1240721847014043649
https://twitter.com/ibrahimhal…/status/1240721546546724869
Okulların tatil olduğu bu virüslü günlerimizde Ücretli ve Usta Öğreticilerin işsiz kalmasına devletimiz kerim özelliğini göstererek, onların da maaşlarını ödemeyi kabul etti.
Devletimizin bu süreçte çalıştırdığı insanları açlığa mahkum etmemesi ve desteklemesi alkışlanacak bir şeydir. Bu işte emeği geçen Başta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk, Maliye Bakanımız Berat Albayrak ve Eğitim Bir Sen Başkanı Ali Yalçın beyler teşekkürü hak ettiler..
Fakat durumun yasal düzenlemesi için akşam resmi gazetede yayınlanan genelge gerçekten bir hayal kırıklığı yarattı..
Genelgenin ana temasında devlet babamız evlatlarına yaptığı iyiliği bir lutüf gibi sunuyor ve bir anlamda başa kalkıyor, sopasını sallıyordu.
Bu kerim devlet, baba devlet motifine yakışmayan ceberrüt devlet tavrıydı..
Sonuçta okulları tatil eden devletin kendisiydi.. Bunu Ücretli Öğretmenler veya Usta Öğreticiler yapmadılar. O halde işe başlattığı kişilerin ücretini vermesi gerekirdi..
Fakat önce o insanların ücretini vermek istemedi, tepki alınca da veririm dedi ama..
“ileriki bir tarihte ek ders veya telafi yaparsam buna katılacak ve para istemeyeceksiniz. Katılmazsanız size verdiğim paraları geri alırım” dedi..
Bu hiç devlete yakışan bir dil mi?
Zaten bu öğretmenler, idari tatil sürecinde uzaktan eğitime katılacak ve oluşturulacak sanal sınıflarla çocuklarla ilgileneceklerdi.
Belki ek ders veya telefi durumunda kadrolulara ek ders ücretini vermemesi doğrudur ama zaten ek dersten başka bir geliri olmayan insanlarının bu ek derslerine göz dikmesi, onların mağduriyetlerini istismar etmesi bizim 2000 yıllık devlet geleneğimizde olmayan bir unsurdur.
Devlet, vatandaşına gelince bu kadar ceberrut olurken, futbol takımların milyon dolarlık borçlarını silerken neden böyle ceberrut olmuyor?
Devlet, üstelik görevi ifa etmezseniz verdiğim paraları geri alırım diyerek resmen vatandaşıyla dalga geçmiş oluyor… ayıptır.. insanların mağduriyetleriyle bu kadar alay edilmez.. zaten tüm vatandaşlar felaket sürecinde gönüllü olarak her türlü hizmete hazırdır. Devlet istediğinde her vatandaş üstüne düşen görevi seve seve ifa etmektedir.
Hatta virüsün yayılması olasılığına karşı tüm öğretmen ve imamların sağlık eğitiminden geçirilip yedek güç olarak bulundurulması teklifinde bile bulunduk..
Devlet bu kararıyla tıpkı evladına şeker verip ardından sözünü dinlemedi diye elindeki şekeri alan zalim babaya benzedi..
Bu 2000 yıllık devlet baba profilimize uymadı.
Tek umudum, oluşturulacak genelgelerle bu kararnamenin içinin doldurulması, muğlak ifadelerin aydınlatılması ve insan onuruna yakışan maddelerin eklenmesidir.
Umulur ki devlet mekanizmasının başındakiler süreci doğru yönetir, insan onuruna ve haysiyetine uygun maddeler koyarlar. Hükümetimiz, halkın destek ve sempatisini kaybetmek istemiyorsa böyle zor zamanlarda yardımcı olması gerekir. Bir çok devletin bila bedel halkına salgın sürecinde maddi destek sağladığı göz önüne alınırsa talebimiz daha iyi anlaşılır. Hatadan dönülmesini tavsiye ediyorum.
Unutmayın ki devletimizin kurucu atalarının buyurduğu gibi “İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN” dusturu başımızın üzerinde durmaktadır. Biz de aynı uyarıyı hatırlatıyoruz.. Devlet ve millet arasındaki duygusal bağı kaybetmeyin.. Halkın derdiyle dertlenin.. onların acısı sizin acınız olsun ki sizi yüceltsinler.
ibrahim halil er
Karantina Günlüğüm 20
Virüs bizim gibi sıradan insana var, Anıtkabir’de yok.. Kabe bile ibadete kapatılırken Anıtkabrin açık olması alınan tedbirlerin ne kadar güçlü olduğunu ispatlar.
Fakat bu törene katılanların ülkenin selameti için 14 gün karantinaya alınması gerekir ki devletin kendi koyduğu yasaları böyle buyuruyor.. Yoksa bu yasalar bizim için mi sadece
Devlet büyüklerimiz, anıtkabirde virüs olmadığını test edip onayladılar.
Bu nedenle ben de diyorum ki bu gece başlayacak olan ramazan nedeniyle teravih namazlarımızı anıtkabir bahçesinde kılabiliriz.
Hem orda toplu halde bulunmak da yasak değil… yani tek koruyucu maskeyse cemaat de maske takar… kanun yapan meclis başkanımızdan ve devlet erkanımızdan daha mı iyi bileceğiz?
Olmassa bir kanun çıkartır, virüsün anıtkabre girişini yasaklarlar…
BU SAATTEN SONRA KEMALİST KESİM BİZİ GERİCİLİK VE İLME KARŞI OLMAKLA NİTELEMESİNLER ve gidip Anıtkabir de oynasınlar…
hatta ikide bir virüsü ümreciler yaydı geyiğini de bıraksınlar…iher
Karantina Günlüğüm 19
YAĞMUR VE RAHMET
2020 virüs ve salgın hastalıklar yılıydı. O zaman, önümüzde kıtlık olacak öngörüsünde bulunmuş ve eleştiri almıştım.
Şimdi ise rahmet yağmıyor…
yani yağmur ve kar yok…
Peki biz bunu hak ettik mi?
Bence başımıza taş yağmadığına şükretmemiz lazım..
Tabi buradaki eleştiri tüm insanlık için sadece bizim ülke için değil..
İnsanlar Rablık iddiasında bulundular ve bir mikroorganizma’ya karşı tüm insanlık bir şey yapamaz duruma düştü ama buna rağmen acizliklerini itiraf edip mağfiret dilemek yerine bu durumu yine kazanca dönüştürme, sömürüye dönüştürme tezgahına çevirdiler. Bulunan ilaçlar ve aşılardan milyar dolarlar kazanmanın hırsına kapıldılar…
Bu hırslarını yenmezlerse mikrop evrimleşip tüm yaptıkları çalışmaları boşa çıkartacaktır…
Halbuki bunun yerine dayanışma, merhamet ve mağfiret kapısın çalsalardı yaptıkları ufak çalışmalar bereketlenirdi… bu çalışmaları halka rant ve parayla sunmasalardı durum farklı olurdu..
YAĞMUR MESELESİ
Gelelim yağmur meselesine…
yağmur niye yağsın ki…
Rahmete mazhar olmak için biz yeryüzündekilerde merhamet göstermeliyiz ki, göktekiler de bize rahmet göstersin…
Ama biz bunu yapıyor muyuz?
Hayır…
Yağmur yağması için dua edelim deniliyor…
Peki yağmur yağmaması için dua eden, feryat eden insanları görüyor muyuz?
Bir tarafta yağmur yağsın diye dua edenler, diğer tarafta yağmasın diye dua edenler var…
Peki terazinin hangisi daha güçlü olur?
Tabi ki mazlumluklarından, çaresizliklerinden yağmasın diye dua edenlerin…
Düşünün ülkemizde milyonlarca insan yağmur veya kar yağdığında donma tehlikesi geçirecek… Milyonlarca insan kamplarda incecik çadırlar altında tir tir titrerken veya evlerinin damı akarken yağmur yani rahmet yağacak mı?
Ya da kış yüzünü gösterdiği bir dönemde devletin doğalgaza ve elektiriğe toplamda yüzde yüzden fazla zam yapması mı Allah’ın merhametini celp edecek? yoksa gazabını mı?
Önce bizim bu insanların sorununu çözmemiz ve ardından hep birlikte yağmur yağması için dua etmemiz lazım…
PEKİ ÇÖZÜM…
Devletin öncelikle elektrik ve doğalgazı rant aracı olmaktan çıkarıp sosyal görev kategorisine koyması gerekir. Konutlarda belli bir limite kadar ücretsiz limitin üstündeki artışlar için de makul fiyat koyması gerekir
Ama devlet öyle yapmak yerine enerji firmalarının patronlarının gezi ve eğlencelerinin faturalarını bile vatandaşa ödetmesi mi adalettir…
Adalet mülkün temeli…
Peki sokakta, çadırda veya yaşam standartlarının altında kalan insanlara ne yapılabilir?
Bakın ülkemizde binlerce cami var… Allah’ın böyle mekanlara ihtiyacı yok.. biz Allah’ı mekanlara hapsederek ya da süslü mabedler yaparak onun sevgisini kazanamayız…
Bu nedenle camilerimizi evsizlerin, çadırda yaşayanların veya sağlıksız koşullarda kalanların mekanları haline getirebiliriz. En azından soğuk kış günlerinde bunu yapabiliriz. Camilerimiz, mahallelinin desteğiyle günde bir defa da sıcak çorba ikram etmeli o insanlara…
O insanlara gösterilen rahmet, bereket olarak bize yağacaktır…
Verirseniz alırsınız…
Sonuçta zengin olan Allah’tır…
Zengin bir salih kişiye sorarlar… Nasıl bu kadar zengin oldun? Cevap : Aslında ben bir şey yapmadım, malımdan tasadduk ettim, Allah bana verdiğimden fazlasını verdi. O verdikçe ben verdim sonuçta Allah daha zengin olduğu için benim malım da çoğaldı…
Biz sorunlarımızı özellikle sosyal sorunlarımızı çözmüyoruz.. Devlet ise bir sömürü aracı olmuş, belli kişilerin ve menfaat gruplarının tekeline girmiş, 80 milyon insan belli rant çevrelerinin müreffeh yaşamasına hizmet eden köleler olmuş…
Böyle bir ülkeye rahmet yağmaz…
Biz kendimizi değiştirmedikçe Allah da bizi değiştirmez… Bela ve musibet yağar göklerden…
Bela ve musibete karşı sadaka, yardım ve merhamet silahını kuşanmalıyız…
Camiler ve Okullar halkın hizmetine açılmalı… bu mekanlar atıl durmamalı…
i.h.e
Karantina Günlüğüm 18
VİRÜS BİZE BÜYÜKLÜĞÜN HİÇ OLDUĞUNU GÖSTERDİ
Şu insanlığı inim inim inleten ve 8 milyar insanın korkulu rüyası olan corona virüsünün ağırlığı/hacmi 0.85 attogram yada 0.85 x 10-18 gram yada yaklaşık olarak gramın trilyonda birinin milyonda biridir.
Yani bu kadar küçük bir zerre, dünün ben sizin rabbinizim havasıyla dolaşan mütekebbir batı/emperyalizm, ABD, Çin ve Rus gibi ülkeleri dize getirdi.
Dünyanın yenilmez donanması olan ABD donanması bu küçük canlı nedeniyle karantinaya çekilmiş, limanda çürütülüyor…
Ben, Kur’an’da kavimlerin helakını okurken helak yöntemlerinin hep o kavmin günahları ekseninde olduğunu görüp hayret ederdim. Örneğin Nemrut kendisini büyük görüp tanrı yerine koyarken ölümü bir aciz sinek elinde olur, Firavun, ilahlık iddia ederken suda gark olur..
Şimdinin mütekebbir Batısı da böyle bir mikro’nun elinde helak oluyor…
Allah aslında bu cezalarla bile bize ders verirken biz hala bunu anlamaktan aciziz.
Bir insanı hasta edecek 70 milyar virüs , yaklaşık 0.0000005 gram çekiyor. Şu an tüm dünyadaki toplam vaka sayısı 2 milyon üzerinde olduğuna göre, dünyayı inin inim inleten cani virüslerin toplam ağırlığı yaklaşık 1 gram geliyor, diyor uzmanlar..
Biz insanlık olarak kendimizi artık ilahlık mertebesinde gördük ve evrendeki diğer tüm canlıları yok etme hakkını kendimizde bulduk. İşte o zaman bu canlıların sahibi olan devreye girdi ve bizi terbiye etmeye başladı. Biz evimize kitlendikçe tabiat nefes almaya başladı..
Biz hala bu dabbe’den ders almıyoruz ama ders alınmadıkça ödevlerin ağırlaşacağını ve sınavın zorlu geçeceğini düşünmüyoruz.
Bazıları diyecek ki masumlar da ölüyor..
Evet doğrudur masumlar da ölür.. üstelik onlar her zaman ölür..
Fakat suçlular için bu bir ceza iken masumlar için bir imtihan olacak ve her kes kendi yaptıkları ve niyetine göre haşr olacaktır.
i.h.e
Karantina Günlüğüm 17
Vee virus artik Turkiyede
İran’ın birçok eyaletinde virüs nedeniyle eğitime ara verildi
:
Van’da 3 Türk corona virüsü şüphesi ile hastanede karantinaya alınmış
Van’daki şüpheli sayısı 5 e yükseldi
Not
Suphelilerin tahlilleri Ankara’ya gonderildi. Yarin kesin sonuc cikar.
VİRÜS CAMBAZA BAK MI?
Avusturya askerleri Yunanistan’a destek için sınıra gelmiş.TURK askerlerine karşı kendi vatanlarını savunur gibi savunacagiz demişler..
Fransız mistral savaş gemisi virüs bahanesiyle Akdeniz’de Korsika’ya konuşlanıyor.
Bir yandan da Avrupa özel kuvvetleri gçmen bahanesiyle Sınırımızda birikmeye devam ediyor…
ABD, Avrupa’ya 40 bin asker çıkardı…
Yani virüsle askerler mi savaşacak, yoksa başka bir filim mi tezgahlanıyor?
Rusya’nın sesi neden hiç çıkmıyor?
Kıbrıs-Trakya hattına kayan çatışma aksında enerji hızla birikiyor, her an patlayabilir.
Deli sorular ve endişlere…
Iher
Karantina Günlüğüm 16
MAHŞERİN DÖRT ATLISI VEYA TANRIYI KIYAMETE ZORLAMAK
Bilindiği gibi dünyaya şu anda yön verenler Evanjelist topluluklar olup Amerika’da etkili olmalarına rağmen dünyanın bir çok bölgesinde de kendi kiliseleriyle sosyal olaylara da yön vermektedirler.
Şu anda yaşadığımız Pandemi yani virüs salgını bende Hristiyanlıktaki Mahşerin 4 atlısı metaforuna götürdü. Buna göre kıyamet yaklaştığında dünyada yaşanacak olan felaketler sıralanmaktadır.
Bu felaketleri yazdığımda zaten tanıdık gelecektir.
1. Savaşlar
2. Açlık/Kıtlık/Yoksulluk
3. Salgın Hastalıklar
4. Ölüm
Mahşerin 4 Atlısı Neyi Temsil Eder:
1. Beyaz At – Hz. İsa
2. Kızıl At -Kan ve Savaş
3. Siyah At – Kıtlık
4. Soluk Renkli At – Hastalık ve Ölüm
Şu anda salgın hastalıklar ile dünya boğuşurken ardından gelecek olan süreç büyük bir kıtlık senaryosudur bu durumda… Daha sonra da savaşlar yaşanacaktır ki bunun ayak sesleri de geliyor…
Dünyada kendi saltanatlarını kurmak isteyen güçler, din ve mitolojinin oluşturduğu senaryolardan yararlanarak hareket etmektedirler.
İlgili İncil ayetleri de şu şekildedir:
İncil, Vahiy, 6. Bölüm:
1 “Sonra Kuzu`nun yedi mühürden birini açtığını gördüm. O anda dört yaratıktan birinin, gök gürültüsüne benzer bir sesle, “Gel!” dediğini işittim.”
2 “Bakınca beyaz bir at gördüm. Binicisinin yayı vardı. Kendisine bir taç verildi ve galip gelen biri olarak zafer kazanmaya çıktı.”
3 “Kuzu ikinci mührü açınca, ikinci yaratığın “Gel!” dediğini işittim.”
4 “O zaman kızıl renkte başka bir at çıktı ortaya. Binicisine dünyadan barışı kaldırma yetkisi verildi. Bunun sonucu olarak insanlar birbirlerini boğazlayacaklar. Atlıya ayrıca büyük bir kılıç verildi.”
5 “Kuzu üçüncü mührü açınca, üçüncü yaratığın “Gel!” dediğini işittim. Bakınca siyah bir at gördüm. Binicisinin elinde bir terazi vardı.”
6 “Bir sesin şöyle dediğini işittim: ‘Bir ölçek buğday bir dinara, üç ölçek arpa bir dinara. Ama zeytinyağına, şaraba zarar verme!”
7 “Kuzu dördüncü mührü açınca, “Gel!” diyen dördüncü yaratığın sesini işittim.”
8 “Bakınca soluk renkli bir at gördüm. Binicisinin adı Ölüm`dü. Ölüler diyarı onun ardınca geliyordu. Bunlara kılıçla, kıtlıkla, salgın hastalıkla, yeryüzünün yabanıl hayvanlarıyla ölüm saçmak için yeryüzünün dörtte biri üzerinde yetki verildi.”
ihe
Karantina Günlüğüm 15
BAĞIŞIKLIK
Bu virüs ile baş edecek olan bizzat vücudumuzun kendisi..
Bunun için de bağışıklığımızı güçlendirmemiz gerekmektedir.
Devletin yapması gereken bence en doğru iş, bağışıklığı güçlendirme olayını halka iyi anlatması, bağışıklığı güçlendirici gıdaların neler olduğunu belirtmesi, vatandaşların buna ucuz erişimi sağlanmalıdır.
Hatta bağışıklığı güçlendirici ilaçları ücretsiz dağıtmalıdır.
Eskiden bilgisayarımıza virüs bulaşmasın diye uğraşırken, şimdi bize bulaşmasın diye uğraşıyoruz…
Bence arada sırada korunmak için reset atmalı ya da fişi cekmiyiz
İ. Halil Er
Karantina Günlüğüm 6
Hicretin Bindörtyüzkırbirinci Senesinde Görülen Taun Felaketi
İbnul Emin dedi ki; Bu sene dünyada büyük bir salgın görüldü. Corona adı verilen bu salgın nedeniyle tüm dünyada karantina uygulandı. Alimler, hastalığa tedavi bulmada aciz kaldılar. Sokaklar ölmüş insan cesetleriyle doldu.
Bazı rivayetlere göre Çin’de dabbetülarz’ın ortaya çıkıp tüm dünyaya yayıldığı şeklinde olurken, Çinli makamlar bunun yarasa’dan insana geçen bir hastalık olduğunu bildirdiler. Bilindiği gibi bu Ye’cuc ve Me’cuc taifeleri hareket eden her şeyi yemekteydiler. Onların en sevdiği gıdalardan birisi de yarasalardı ama yarasalar onlara yaramadı, oradan tüm dünyaya bu dabbeyi yaydılar..
Mekke’de de görülen bu salgın yüzündün bu sene Kabe ibadetlere kapandı, müslümanlar Kabe’ye gidemedikleri gibi tüm dünyada cuma namazları alimlerin fetvası ile kılınmaz oldu…
Bu musibetten bizar kalan insanlar günahlarından tövbe ederken, küfür diyarında Papa namlı kafirlerin din adamı da insanları tövbe etmeye çağırdı…
Dünyadaki tabibler ve ilim adamları tüm gücüyle bunun tedavisini aramasına rağmen hala gerçek bir çözüm bulunamadı..
Türkiye’de devlet başkanı halkı evlerinden dışarı çıkmamaya çağırırken halk tevekkül edip dışarda gezmeye devam etti..
Vaka-i Nüvislerimizden Mustafa Everdi sokakta dolaşamadıklarını halkın kendilerine şüpheli gözle baktığını bize ihbar eyledi..
Bu seneki taun’un ne zaman biteceği bilinmemektedir. Allah ümmeti muhammede ve cümle insanlığa sabır ihsan eylesin…
Kaynak: el-Nihaye… şeyh ibrahim bin emin
İ. Halil Er
Korona Günlüğüm 5
CORONA’YA ARTIK ÇİN YETMİYOR, ÇİN DIŞINDA DA KOŞMAYA BAŞLADI!
Biz umut verici haberler beklerken, Corona virüsü iyice gemi azıya aldı!
İlk kez 22 Aralık’ta Wuhan’da ortaya çıkan ve önce Çin’e, sonra da Dünyaya yayılmaya başlayan salgın nedeniyle, dün itibariyle son iki ayda Çin dışında görülen vaka sayısı 1.151 kişiye, ölü sayısı da 8 kişiye ulaşmıştı.
Ancak bu sabah açıklanan resmi verilere göre virüs tespit edin hasta sayısı, “sadece bir günde” 261 kişi artarak 1.412’ye ulaştı, ölü sayısı da 12 olarak açıklandı ki, ekte hazırladığım mukayeseli tablo bu farkı net bir şekilde ortaya koyuyor.
Bu arada, Lübnan da virüs tespit edilen ülkeler arasına katıldı.
Ve biraz önce gelen son dakika bilgisine göre İran’da dün 18 olan vaka sayısı bugün 28’e, ölü sayısı da 6’ya çıktı.
Benim haftalardır haykırdığım ve testi kırılmadan önce yaptığım naçizane uyarı ve öneriler şimdi daha büyük önem ve aciliyet kazandı, müsadenizle bir kez daha tekrarlıyorum;
“Aklın yolu birdir, salgının yayılmasını gerçekten önlemeye çalışan pek çok ülke gibi Türkiye de, hem de derhal ve kesinlikle taviz vermeden, sadece Çin’den gelenleri değil, hangi ülkeden gelirse gelsin, son 24 günde Çin’de bulunmuş tüm yolcuları, mutlaka karantina uygulamasına sokmalıdır.
Ancak ve ancak böyle bir uygulama sayesinde önce yolcuları, sonra da 83 milyonluk Türkiye’yi corona riskinden uzak tutabiliriz.
Testi kırıldıktan sonra atılan tokatın çocuğa da, anasına-babasına da faydası olmaz.”
Eğer Sağlık Bakanlığımız bu önerimi bir an önce havalimanlarında uygulamaya başlarsa, sağlık ekiplerimizin edineceği o tecrübeler ışığında, Türkiye’nin tüm kara ve deniz sınır kapılarında da etkin önlemler almak, daha kolay ve çabuk olacaktır.
İnşallah Ülkemizde hiçbir Corona virüsü vakası yaşanmaz ama bu kahrolası salgın Dünyayı her geçen gün daha fazla kıskacına almaya devam ederken, bizim inşallahtan, maşallahtan daha fazlasını yapmamız şart!
Hatta İran sınırında giriş-çıkış yapanlara maske ve eldiven vermekten çok daha ciddi tedbirler almamız, en başta da olası karantina koşullarını karşılayacak şekilde, Muğla’dan Kars’a, Edirne’den Hakkari’ye kadar 81 ilimizin tamamında, en az birer hastanede gerekli alt yapıyı hazırlamaya ivedilikle başlamamız lazım.
Salgınla mücadelede en öncelikli ihtiyaç olacağı için de, Devletin tıbbi maske üreticilerimizi 24 saat üretim ve stok yapmaya, hatta bir an önce kapasitelerini artırmaya teşvik etmesi gerekiyor. Yolcu veya araç geçiş garantili yollar, köprüler ve havaalanları yaptıran Devletimizin, böyle hayati bir teşviği Milletimizden esirgemeyeceğini umut ediyorum.
En az bu tedbirler kadar önemli olan bir konu daha var.
Çin’de ve diğer ülkelerde salgınla mücadele kapsamında insanüstü gayret gösteren doktorlar, hemşireler ve diğer sağlık personeli arasında bu virüsü kaptığı için tedavi altına alınan ve maalesef hayatını kaybeden YÜZLERCE tıp insanı var.
Bu nedenle, Allah korusun ama eğer biz de, Dünyada ilk kez ortaya çıkan bu lanet salgın gerçeği ile karşılaşırsak, hem sağlık teşkilatımızın, hem de Halkımızın, nasıl davranacakları ve hangi tedbirleri alacakları konusunda eğitilmesi elzemdir, HEM DE HEMEN!..
Allah yardımcımız olsun, Aziz Milletimize ve tüm insanlığa Coronadan ırak, sağlıklı günler diliyorum.
Pes Mustafa Bey…
Havaalanlarımız elek gibi, dün akşam Çin’den Hongkong’a geçip THY ile İstanbul’a gelen yolcular ellerini kollarını sallaya sallaya çıkıp gittiler.
Sadece hava değil, kara ve deniz sınır kapılarımızın da durumu aynı.
Termal kameranın önünden geçerken ateşi olmayan herkes sağlıklı kabul ediliyor oysa bu virüsün kuluçka süresi 14 günden 27 güne çıktı.
Ülkemizde hamdolsun salgın olmadığı halde maske üretimi ihracat talebini karşılamadığı için fiyatlar tavan yaptı, bu yüzden acil bir durumda maske sıkıntısı yaşamamız kaçınılmaz.
Sadece Ankara’da bu virüs için tefriş edilen bir hastanemiz var.
Allah korusun salgının Ülkemize de sıçraması halinde, hem sağlık personeli hem de Halkımız için hayati önem arzeden bilgilendirmeler yapılmıyor ki, bunu doktor arkadaşlarım da teyit etti.
Ama size göre benim dile getirdiğin bu önerilerin önemi yok, sadece “bunların hepsini fazlasıyla yapıyoruz” diyen bakanın cevabının ekran görüntüsünü paylaşmak problem.
Gerçekten pes ve çok yazık, kendimden çok sizin adınıza üzüldüm.
Selam ve sevgilerimle.
Zafer KARADAĞ
http://www.harclik.net
22 Şubat 2020, Taşkent
Karantina Günlüğüm 9
GIDA ACİL EYLEM PLANI
Karantina uzayıp yaygınlaşırsa (inşaallah olmaz ama biz kötü senaryoyu da hesaplamalıyız) en büyük sıkıntı gıdada ortaya çıkabilir.
Benim bu konudaki önerim..
Devletin özellikle işletilmeyen araziler ve hazine arazilerini acil olarak tarıma açması ve ülkemizdeki salgın nedeniyle işsiz kalmış olan kişiler, çalışmayan memurlar, suriyeliler ve askerlerden oluşan bir tarım işçisi oluşturup bu arazileri işletmesidir.
İşletilmeyen geçici bir süreliğine kapatılmış olan fabrikaları da gıda sanayisine dönüştürmesi gerekir.
Bu sayede gıda olarak kendi kendimize yeter olur ve bu sorunu da el birliğiyle çözmüş oluruz.
Bu tür bela, musibet ve imtihanlarda el birliği yapmak ve sırt sırta vermekle üstesinden geliriz.
Başka ülkeler gibi panik yapmak veya boş boş oturmakla sorunu çözemeyiz.
Devletin insiyatif alıp ülkemizi ve halkımızı yönlendirmesi gerekir…
Not: Hastalık var, dışarda nasıl çalışcağız diye korkmamıza gerek yok… Azrailin elindeki listede kim varsa bir şekilde onu bulur.. Bu tür toplumsal felaketlerde felaketten değil korku, panik ve plansızlık daha büyük zarardır… önce tedbir sonra tevekkül..
Ek
Sorun uzarsa yatak sıkıntısı da baş gösterebilir. Devletin bu amaçla özel sektöre sipariş de vermesi gerekir…
i. halil er
Karantina Günlüğüm 13
okuyucu mesajları
Karantina günlerinde evde kaldığımız için facebook mesaj kutusuna bir bakayım dedim, demez olaydım.. Binlerce mesaj birikmiş.. Bazıları gerçekten güzel ve faydalıydı ama zamanım olmadığından mesajlara bakamadığımdan arada kaynamış..
Emin olun mesajlar çok olduğundan bir süre sonra bakmaya yoruldum ve bıraktım..
Bu okuyucuya saygısızlık oldu belki ama emin olun zamanım sınırlı olduğu için yetişemiyorum…
Ben de o mesajlardan bir kısmını buraya isim belirtmeden aldım.
MESAJLARDAN BAZILARI
Halil ibrahim hocam merhaba su an öğretmenler ilçelerde vefa grubunda 08 24 saatleri arasında 112 hizmeti vererek evden çıkamayan vatandaşların taleplarini alarak yardım gönderilmesini sağlıyor belde ve köy imamları ise köydeki yaşlıların ihtiyaçlarının alınıp bu kişilere teslim edilmesi ile görev yapmaya çalışıyorlar. Ancak elbetteki bu işler gönül işi işini savsaklayan zaten normal görev zamanında da layıkıyla görevini yapmayıp herşeyi eleştiriyordu. Şimdide bu huyundan vazgeçmiş değil. Paylaşımlarında bu konulara da değinirsen sevinirim. Allah’a emanet ol.
Hocam artık bursa Hamitler kent mezarlığında haç işaretli mezarlar var.öyle definler yapılmış ki müslüman mezarlarının ortasına gelecek şekilde
Selamun aleyküm gayretlerinize tşk öğretmenler için baya çaba verdiniz pek kuran kursu hocaları üvey evlât mi yeri gelince diyanet bizim adımıza cömert davranıyor bu kadar personelim bağış yapacak peki niye bizim ekleri vermiyor birde fahri öğreticilere vermiyor birde bunu dile getir seyda
Din eğtimi hep kacak olacak gibi hiç bir zaman göğüsumuz kabarık hakkımız savunulmayacak gibi yeri gelince imam hep öñ safta teşekürler milli eğtime vesselam
selam aleykum haocam
ben monawar alasadi yemenliyim çoktan size takip ediyorum ve yazdıklarınızdan fayada görüyorum.
yazdıklarınız ve düşüncelerinize kendimi yakın buluyorum ben hep sizin sayfanıze girip okuyorum eski yazdıklarınıze…
Selam aleyküm hocam ben bir klima almıştım 6 taksitle. Ama ödemeyi yaparken tek çekim yapılmış yani benden kaynaklı bir sorun. Sonra firmayı aradım bizden çıkmış bankaya sorman lazım diye. Bankayı aradım banka peşin fiyatına taksit yapmayacağını ancak bir miktar farkla bunu yapabileceklerini söyledi bu faize girer mi ne yapmalıyım Selam ve dua ile
Es selâmu aleykûm Mamoste.
Kürtlerin, Nûh Tufanı’ndan sonra ilk karar kıldıkları yer neresidir?
Bununla beraber, Kürtlerin Kahtanilerin bir kolu olduğu söyleniyor.
Bu hususta bizi aydınlatabilir misiniz?
Selamaleyküm hocam buhari ve Müslim hadis kitabı sizde bulunurmu veya güvenir yerde bana alıp göndere bilirmisiniz hocam
Selamun aleyküm hacı bayram veli nin
Bayramiye tarikatı devam ediyor mu? Müritleri varmı ? Bilginiz varmı?
Bu video yı herkesle paylaşırmısın? Canım kardeşim arkadaşım paylaşacağını biliyorum Bu nedenle seninle paylaştım teşekkür ederim.
esselamu aleykum hocam acil sorum olacaktı
İbrahim abi mhpnin yardımı olmasa şuan referandum olmayacaktı
Selamün aleyküm ibrahim hocam. Babanız rh. Said nursi hz. Nasıl anlatırdı
Selamun aleykum seyda
Halis atillayı tanıyor musunuz dinlenilmesini tavsiye ediyor musunuz
Selamun aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekatu hocam
Sizinle istişare yapmak istiyorum kendim için, boş vaktiniz yoktur ama olursa lütfen işte
Bu cok yanlış düşünce yarın biride bir yıl ekleyip odtüden diploma verelim de ne demek çarpım tablosunu bilmeyen birine diploma vermek bu vatanın ırzına geçmek namusunu kirletmek tecavüz etmek tir vazgeçin bu işlerden endüstri meslek liseleri de kalite artmalı buda müdürler tanrıdır anlayışını. Alaşagı etmekle olur adam biri halk kurtuluşcu son altay sendikaya girdi simdi tanrı oldu. Egitim im önüne cukur hendek açtı. Allaha emanet olun
Hocam, darbeden önce paralel sempatizanı olan kimseleri şikayet etmemiz dini açıdan gerekir mi? Bu kimselere suçlu muamelesi mi yapmalıyız. Bu kimseler darbeye fiili olarak katılmasalar da Devlet kurumlarında yönetici olmayı hak etmiyorlar mı,Yönetici konumunda oldukları için şikayet etmeli miyiz?
Hocam Selamun Aleyküm, kaza namazı meselesinde bir sorum var. Ashab içerisinde özürsüz (uyku savaş dışında) bir şekilde namaz kaçıran kimse olmadığına göre sebepsiz kaçan bir namazın kazasının varlığı hangi delillere dayanıyor acaba? Örnek olarak mesela çay içerken namazını kaçıran bir insanın namazının kazaya kalması hangi delile dayanıyor? Günümüzde üniversite gençliği içinde derslerini bahane ederek “kazasını kılarım” niyeti güderek namazını kılmayıp sonra kaza eden insanlar var. Bir çok örnek verilebilir.. “Edası farz olanın kazası farz, edası vacip olanın kazası vaciptir.” şeklinde bir kaide varmış galiba bu kaide neye dayanarak ortaya çıkmış? Bu bahsettiğim özürsüz şekilde kılınan namaz kaza hükmünde midir, eğer hükmündeyse delili nedir?
İ. Halil Er
Karantina Günlüğüm 1
SALGIN HABERLERİNE BAKMAK VE GÖRMEK FARKLIDIR
Örneğin bana göre, bu sıradan bir turizm haberi değildir: “Dünyanın önde gelen otel gruplarında Hilton, koronavirüs nedeniyle Çin’de bulunan 150 otelini kapattı.” Çin’e yaptıkları uçuşları durduran havayolu şirketleri gibi, otel zincirlerinin çoğunun da Hilton’u takip edecekleri aşikar.
Dolayısıyla bu habere bakarak, Corona virüsü kaynaklı salgının Çin ekonomisinde yarattığı depremi ve ardından geleceği kesin olan tsunamiyi de öngörmeye çalışmalıyız. Otellerin kapanması demek sadece turizmin değil, iş seyahatlerinin ve dolayısıyla mamül ve hizmet üretimi ile birlikte, ihracat, ithalat ve iç ticaretin de durması demektir.
Peki, Çin’e yaklaşmakta olan bu tsunaminin Türkiye’ye etkisi, İzmir’in Kordon’unda göğsümüzü açarak içimize çektiğimiz bir meltem esintisi kadar mı olacak sanıyorsunuz?
Eğer aradaki 10.000 kilometrelik mesafeye güvenerek “evet” cevabı verirseniz, bu bir çeşit romantizm olur. Aslında ben de romantik biriyim ama sizin bu romantizminiz beni bile aşar.
Durum her geçen gün daha kötüye giderken, salgını önlemek adına gerekli tedbirleri almakta hala ve anlaşılmaz bir şekilde yavaş hareket eden Ankara’nın, bu salgın sayesinde (!) “virüs tanı kiti” satacağına ve bir kaç milyar Dolarlık tekstil talebinin Çin’den Türkiye’ye kayacağına ilişkin atmaya başladığı sevinç çığlıklarını ibretle izliyorum.
“Acaba” diyorum, “Hükümetimiz bu virüsü bertaraf etmek için çok etkili (!) bir muska yazdırdı da, ona mı güveniyor?” Eğer öyleyse açıklasınlar ki, biz de rahat (!) hareket edelim.
Sadece direkt veya aktarmalı uçuşlarla Çin’den gelen yolcuların havaalanlarımızdaki termal kameralarla ateşini ölçüp, 24 günlük kuluçka süresinde Çin’de bulunmuş olan diğer yolcuları dikkate dahi almadan, 83 milyon insanımızın arasına karışmalarına seyirci kalmayı sürdüren Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın; “Koronavirüsü tespit etmek için ürettiğimiz ‘tanı kitini’ ihraç edeceğiz” diye müjde vermesi, sevinçten çok üzüntü vericidir!
Şimdi de Sanayi Bakanı Mustafa Varank; “Türkiye bu virüsün negatif etkilerinden çok, pozitif etkilerini görebilir diye düşünüyoruz. Dün tekstilcilerle beraberdim, Avrupalı alıcıların Çin’e verdikleri yaklaşık 2 milyar Dolarlık siparişleri Türkiye’ye kaydırmak istediklerini söylediler” diye bir müjde daha verdi.
Türkiye’nin ihracatının artması hepimizin ortak amacı, benimse 1985 yılından beri iş hayatımın merkezi durumunda ama daha şimdiden 26 ülkeye yayılan ve bir insanlık dramına dönüşmeye başlayan bu salgının, güzel Ülkemize de sıçramaması için alınması gereken acil tedbirler hala ortada yokken, Bakanların salgını bir fırsat gibi gösteren bu talihsiz açıklamaları yakışık almıyor.
Ayrıca, ihracat yapabilmek için ihtiyaç duyduğu pek çok ara mamül başta olmak üzere, her yıl Çin’den 20 milyar Dolar’ın üzerinde ithalat yapmakta olan Türkiye’nin, o mamülleri başka ülkelerden tedarik etmesi durumunda ödemek zorunda kalacağı fiyat farkları, 2 milyar Dolarlık tekstil ihracatından elde edeceği ek kazancın kat be kat üzerinde olacaktır.
Velhasılı, bu salgının Türkiye’ye kazandıracağı üç kuruştan önce, önce kaybettirebileceği insani ve ekonomik kayıpları düşünmekten sorumlu olan Bakanlarımızdan, Devlet Adamlığına yakışır davranışlar ve açıklamalar bekliyoruz.
Öte yandan, bugün itibariyle Corona virüsünden ölenlerin sayısı 1.491’e, tedavi altına alınan virüslü hasta sayısı 64.428’e ulaştı ve Çin dışında gerçekleşen 2. ölüm haberi Japonya’dan geldi.
Ayrıca, COVID-19 yani Corona virüsünün SARS’dan daha ölümcül olmasının nedeni anlaşıldı. Bu lanet virüs solunum yoluyla vücuda girdikten sonra hızla akciğerlere ulaşıp tahrip ediyor, sonra da kalbi yıpratmaya başlıyor.
Keşke bu salgının kısa sürede kontrol altına alınacağına ve önleyici aşısıyla, tedavi edici ilacının çok yakında piyasaya çıkacağına dair resmi açıklamalar bir an önce yapılsa…
Ama görünen o ki, bu insanlık dramı daha çok can alacak ve biz de çaresizce izlemeye devam edeceğiz, bakalım ömrümüz başka “Sevgililer Günü” görmeye yetecek mi?… (Bu vesileyle “Sevgililer Günü’nüz kutlu ve mutlu olsun.)
Bu arada, insanlıktan nasibini almamış bazı yaratıklar, salgını fırsata çevirmeye çalışıyorlar.
Corona virüsü solunum yoluyla bulaştığı için, Dünya Sağlık Örgütü ve tüm ülkelerin en öncelikli tedbir olarak şart koştukları tıbbi maskelerin, ağızdan ve burundan sefes alırken bu ve benzer virüsleri filtre edebilecek özelliğe sahip olmaları temel koşuldur.
Ancak insan kılığına bürünmüş sahtekarlar, kendileri gibi sahte yani tıbben yetersiz olan bazı maskeleri kaliteli maske diye satıyorlar.
Ayrıca gözünü para hırsı bürümüş insafsızlar da, normal karının onlarca kat fazlasını kazanmanın peşine düştüler.
Fakat şunu unutuyorlar, salgın nedeniyle çaresiz kalan insanların ahını alırlarsa, elde ettikleri o haksız kazançlar kendi tedavilerine bile yetmeyecektir, ayrıca karaborsacılık bir suçtur.
Son bir haftada Çin’de ele geçirilen 16.300.000 adet maskenin sahte olduğu anlaşıldı, şu ana kadar sahte maske ve karaborsa satış nedeniyle 356 ihbar yapıldı ve yakalanan 12 kişi tutuklandı, diğer suçlular da aranıyor.
Son söz olarak, 11 Şubat’ta yaptığım öneriyi aynen tekrar ediyorum;
“Aklın yolu birdir, salgının yayılmasını gerçekten önlemeye çalışan pek çok ülke gibi Türkiye de, hem de derhal ve kesinlikle taviz vermeden, sadece Çin’den gelenleri değil, hangi ülkeden gelirse gelsin, son 24 günde Çin’de bulunmuş tüm yolcuları, mutlaka karantina uygulamasına sokmalıdır.
Ancak ve ancak böyle bir uygulama sayesinde önce yolcuları, sonra da 83 milyonluk Türkiye’yi corona riskinden uzak tutabiliriz.
Testi kırıldıktan sonra atılan tokatın çocuğa da, anasına-babasına da faydası olmaz.”
Eğer bir an önce bu katı tedbiri uygulamaya başlamazsak, Corona virüsü Ülkemize de sıçrayıp yayılmaya başlayabilir ve bir süre sonra mecburen tüm hava, kara ve deniz sınır kapılarımızı komple kapatmak zorunda kalabiliriz.
Allah hepimizin yardımcısı olsun.
Selam ve sevgilerimle.
Zafer KARADAĞ
http://www.harclik.net
14 Şubat 2020, Taşkent
Korona Günlüğüm 2
CORONA VİRÜSÜ SALGINIYLA İLGİLİ İKİ ÖNEMLİ GELİŞME
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün bugün yaptığı açıklamaya göre, Corona virüsüne karşı geliştirilen aşının, tüm testlerden geçip piyasaya çıkabilmesi için 18 aylık bir süreye ihtiyaç varmış.
Bu durumda, 2020 yılını salgınla mücadele ederek geçireceğiz demektir, planlarınızı buna göre güncellemenizde fayda var.
Alınan karar gereğince yeni Corona virüsünü “Covid-19” olarak adlandırdıklarını ifade eden Dünya Sağlık Örgütü Genel Sekreteri Tedros Adhanom Ghebreyesus, DSÖ’nün temel stratejisinin, öncelikle “insanlığın bir numaralı düşmanı” olarak kabul ettikleri Corona virüsünün yayılmasını önleyerek salgını durdurmak olduğunu vurguladı.
Bu arada, Çin’den gelen yeni bir araştırmanın sonucu, moralimin bir kez daha bozulmasına sebep oldu.
Çin’in önde gelen epidemiyologlarından Prof. Dr. Zhong Nanxian ve ekibi, Corona virüsü nedeniyle tedavi altına alınan 1099 kişinin tıbbi kayıtlarını incelemiş. Hastalardan sadece 13’ünün vahşi hayvanlarla temas ettiğini, yaklaşık üçte birinin ise salgının çıkış noktası olan Wuhan kentinde bulunduğunu ortaya koyan bu araştırma, beklenmedik bir sonucu daha açığa çıkarmış. Şimdiye kadar 14 gün olarak bilinen Corona virüsünün kuluçka süresinin, 24 güne kadar devam edebildiği tespit edilmiş.
Peki, bu kahrolası virüs, her geçen gün Dünyayı daha fazla tehdit ederken, Türkiye’de salgınla mücadele için gerekli önlemler alınıyor mu?
Keşke “evet” diyebilseydik…
Direkt ve aktarmalı uçuşlarla Çin’den İstanbul’a gelen yerli ve yabancı tüm yolcular, sadece termal kamera taramasından geçirildikten sonra, ellerini kollarını sallaya sallaya havalimanından çıkıp evlerine gitmeye ve topluma karışmaya devam ettikleri halde, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, daha birkaç saat önce; “Corona virüsünün Türkiye’ye girişini önlemeye yönelik yoğun çaba harcamaktayız.” diye açıklama yaptı.
Bu yaklaşım, salgının yayılmasına davetiye çıkarmakla eşdeğerdir!
Oysa aklın yolu bir, salgının yayılmasını gerçekten önlemeye çalışan pek çok ülke gibi biz de, hem de derhal ve kesinlikle taviz vermeden, sadece Çin’den gelenleri değil, hangi ülkeden gelirse gelsin, son 24 günde Çin’de bulunmuş tüm yolcuları, mutlaka karantina uygulamasına sokmalıyız.
Ancak ve ancak böyle bir uygulama sayesinde önce yolcuları, sonra da 83 milyonluk Türkiye’yi corona riskinden uzak tutabiliriz.
Testi kırıldıktan sonra atılan tokatın çocuğa da, anasına-babasına da faydası olmaz.
Bilumum virüslerden ırak, sağlıklı ve huzurlu günler diliyorum.
Selam ve sevgilerimle.
Zafer KARADAĞ
http://www.harclik.net
11 Şubat 2020, Taşkent
Karantina Günlüğüm 3
CORONA’YA ARTIK ÇİN YETMİYOR, ÇİN DIŞINDA DA KOŞMAYA BAŞLADI!
Biz umut verici haberler beklerken, Corona virüsü iyice gemi azıya aldı!
İlk kez 22 Aralık’ta Wuhan’da ortaya çıkan ve önce Çin’e, sonra da Dünyaya yayılmaya başlayan salgın nedeniyle, dün itibariyle son iki ayda Çin dışında görülen vaka sayısı 1.151 kişiye, ölü sayısı da 8 kişiye ulaşmıştı.
Ancak bu sabah açıklanan resmi verilere göre virüs tespit edin hasta sayısı, “sadece bir günde” 261 kişi artarak 1.412’ye ulaştı, ölü sayısı da 12 olarak açıklandı ki, ekte hazırladığım mukayeseli tablo bu farkı net bir şekilde ortaya koyuyor.
Bu arada, Lübnan da virüs tespit edilen ülkeler arasına katıldı.
Ve biraz önce gelen son dakika bilgisine göre İran’da dün 18 olan vaka sayısı bugün 28’e, ölü sayısı da 6’ya çıktı.
Benim haftalardır haykırdığım ve testi kırılmadan önce yaptığım naçizane uyarı ve öneriler şimdi daha büyük önem ve aciliyet kazandı, müsadenizle bir kez daha tekrarlıyorum;
“Aklın yolu birdir, salgının yayılmasını gerçekten önlemeye çalışan pek çok ülke gibi Türkiye de, hem de derhal ve kesinlikle taviz vermeden, sadece Çin’den gelenleri değil, hangi ülkeden gelirse gelsin, son 24 günde Çin’de bulunmuş tüm yolcuları, mutlaka karantina uygulamasına sokmalıdır.
Ancak ve ancak böyle bir uygulama sayesinde önce yolcuları, sonra da 83 milyonluk Türkiye’yi corona riskinden uzak tutabiliriz.
Testi kırıldıktan sonra atılan tokatın çocuğa da, anasına-babasına da faydası olmaz.”
Eğer Sağlık Bakanlığımız bu önerimi bir an önce havalimanlarında uygulamaya başlarsa, sağlık ekiplerimizin edineceği o tecrübeler ışığında, Türkiye’nin tüm kara ve deniz sınır kapılarında da etkin önlemler almak, daha kolay ve çabuk olacaktır.
İnşallah Ülkemizde hiçbir Corona virüsü vakası yaşanmaz ama bu kahrolası salgın Dünyayı her geçen gün daha fazla kıskacına almaya devam ederken, bizim inşallahtan, maşallahtan daha fazlasını yapmamız şart!
Hatta İran sınırında giriş-çıkış yapanlara maske ve eldiven vermekten çok daha ciddi tedbirler almamız, en başta da olası karantina koşullarını karşılayacak şekilde, Muğla’dan Kars’a, Edirne’den Hakkari’ye kadar 81 ilimizin tamamında, en az birer hastanede gerekli alt yapıyı hazırlamaya ivedilikle başlamamız lazım.
Salgınla mücadelede en öncelikli ihtiyaç olacağı için de, Devletin tıbbi maske üreticilerimizi 24 saat üretim ve stok yapmaya, hatta bir an önce kapasitelerini artırmaya teşvik etmesi gerekiyor. Yolcu veya araç geçiş garantili yollar, köprüler ve havaalanları yaptıran Devletimizin, böyle hayati bir teşviği Milletimizden esirgemeyeceğini umut ediyorum.
En az bu tedbirler kadar önemli olan bir konu daha var.
Çin’de ve diğer ülkelerde salgınla mücadele kapsamında insanüstü gayret gösteren doktorlar, hemşireler ve diğer sağlık personeli arasında bu virüsü kaptığı için tedavi altına alınan ve maalesef hayatını kaybeden YÜZLERCE tıp insanı var.
Bu nedenle, Allah korusun ama eğer biz de, Dünyada ilk kez ortaya çıkan bu lanet salgın gerçeği ile karşılaşırsak, hem sağlık teşkilatımızın, hem de Halkımızın, nasıl davranacakları ve hangi tedbirleri alacakları konusunda eğitilmesi elzemdir, HEM DE HEMEN!..
Allah yardımcımız olsun, Aziz Milletimize ve tüm insanlığa Coronadan ırak, sağlıklı günler diliyorum.
Pes Mustafa Bey…
Havaalanlarımız elek gibi, dün akşam Çin’den Hongkong’a geçip THY ile İstanbul’a gelen yolcular ellerini kollarını sallaya sallaya çıkıp gittiler.
Sadece hava değil, kara ve deniz sınır kapılarımızın da durumu aynı.
Termal kameranın önünden geçerken ateşi olmayan herkes sağlıklı kabul ediliyor oysa bu virüsün kuluçka süresi 14 günden 27 güne çıktı.
Ülkemizde hamdolsun salgın olmadığı halde maske üretimi ihracat talebini karşılamadığı için fiyatlar tavan yaptı, bu yüzden acil bir durumda maske sıkıntısı yaşamamız kaçınılmaz.
Sadece Ankara’da bu virüs için tefriş edilen bir hastanemiz var.
Allah korusun salgının Ülkemize de sıçraması halinde, hem sağlık personeli hem de Halkımız için hayati önem arzeden bilgilendirmeler yapılmıyor ki, bunu doktor arkadaşlarım da teyit etti.
Ama size göre benim dile getirdiğin bu önerilerin önemi yok, sadece “bunların hepsini fazlasıyla yapıyoruz” diyen bakanın cevabının ekran görüntüsünü paylaşmak problem.
Gerçekten pes ve çok yazık, kendimden çok sizin adınıza üzüldüm.
Selam ve sevgilerimle.
Zafer KARADAĞ
http://www.harclik.net
22 Şubat 2020, Taşkent
Karantina Günlüğüm 4
BAYRAM NAMAZI BU YIL KILINMAYACAK MI?
DİYANETE TEKLİFİM
“ŞAFİ MEZHEBİNE UYUP EVDE KILALIM”
Biliyorsunuz virüsten dolayı ibadet mahalleri kapalı ve maalesef cuma dahil toplu ibadetler yapılamıyor.
Önümüz Ramazan Bayramı ve bu bayramda da camiler kapalı olacak.
Benim diyanete teklifim..
Bayram namazının kazası ve tekrarı yok. Kılınmadığı zaman sonra ede edilmiyor.
Bu yıl pandemiden dolayı da kılınmayacak.
O halde diyanet “herkesin evinde eşiyle birlikte bayram namazı kılabileceği” çağrısı yapsın.
Bu içtihad Şafi mezhebinden bulunmaktadır. Hanefi mezhebinde her ne kadar camilerde kılınması zorunluysa da Şafi mezhebinde kişi evde cemaat olup kılabileceği şeklinde bir görüş bulunmaktadır.
En azından insanlar bayram namazı saatinde eşiyle ailesiyle cemaat olup iki rekat namazını kılıp bayramlaşsın ve o saatte bayram namazını idrak ederek geçirmiş olsun.
Diyanet, Haneficidir ve Şafi mezhebine hiç de iyi gözle bakmaz. Ama biz yine de hatırlatalım. Diyanet bunu duyurmaz ve uygulamazsa artık kendi imkanımızla biz duyurur ve uygularız.
ibrahim halil er
Karantina Günlüğü 8
Karina günlerimizde evde mahsur kaldık ama biliyor musunuz bundan daha zoru da evin içinde de karantina uygulanmasıdır. Yani oda karantinası
Evde 90 yaşında olan anne var ve bakıma muhtaç… onunla sadece bir kişinin ilgilenmesine karar verdik, diğer aile bireyleri ile görüşmeyi kestik…
Fakat bu durum en çok annemi zorluyor, bizlerle görüşmek istiyor… biz de görüşmek istiyoruz ama durumun kritikliği nedeniyle görüşemiyoruz.
Bir kaç kere beni çağırdığını söylediler, şehir dışında olduğunu söyleyin dedik..
Karantinayı dinlemiyor, Allah’ın verdiği canı Allah alır, ecelimiz gelmişse zaten gideriz ne bu korkunuz diyor…
Ama biz her ne kadar buna iman etmişsek, Resulullah (sav)’in önerdiği koruma tedbirlerini de uygulamak istiyoruz. Yani Hz. Ömer’in dediği gibi “önce devimizi bağlayıp, sonra tevekkül etmek istiyoruz”
Karantina dönemi aslında ilginç deneyim bizim için.. Bu kısa ömrümüzde asırların deneyimini yaşıyoruz. Savaş gördük, salgın hastalık gördük, karantina gördük, ihtilal gördük, darbe gördük, anti darbe gördük, baskı gördük.. bu kısa ömrümüzde neredeyse tüm tarihin deneyimini yaşamış olduk.. Zaman kısaydı ama yaşanan olayların yoğunluğu bize sanki filmin sonuna geldik de herşey hızlı gösteriliyor gibi göründü..
Kitaplarda ve filimlerde gördüklerimizi yaşıyoruz artık. ..
Sokaklara çıktığımızda sanki bilimkurgu filimlerinden çıkmış insanlar gibi görüyoruz her şeyi… biraz sonra zombiler veya uzaylı saldırısı gelecekmiş gibi düşünüyoruz…
Bilimkurgu filimleri yine iyi, sanki dışarısı korku filmi seti gibi…. insanların bakışı buz gibi… kaygılı ve kormuş…
Korona günlerinde en çok yaşlı insanları merak ediyorum.. Bu yaşlı insanlar evlerinde nasıl vakit geçiriyorlar, özellikle yalnız yaşayan insanlar için hayat daha zor olmaz mı? sürekli virüs bulaşma endişesi insanın akıl sağlığını da bozar…
Bunları düşünürken bana gelen bazı mesajlarla yaşlı insanlarımızın pratik zekalarını ve virüslü günlerde ceza almadan sokakta gezme yöntemlerini öğrenmem gülümsetti doğrusu…
Bir mesajda şöyle diyordu bir sağlık merkezi doktoru… doktor randevüsü alan 65 yaş üstü insanların randevüye gelmemeleri dikkatimizi çekti. Neden randevü alıp da gelmiyorlar, bir sıkıntı mı var diye… Birgün sokakta iki yaşlı insanın sohbetine kulak misafiri oldum ve sorunun cevabını öğrenmiş oldum. Meğer ki yaşlı insanlar aile sağlık merkezi doktorlarından internet üzerinden randevü alıyorlar, sonra bu randevülerin çıktısını yazıcıdan alıp dışarı çıkıyorlar. Polis bunları çevirdiğinde ellerindeki çıktıyı gösterip doktora gittiklerini beyan edip geziyorlarlarmış…
Bundan daha ilginç bir yöntemi de başka bir yaşlı buluyor, şöyle anlatıyor:
Karantina günlerinde evde kalmaktan bunaldım ve dışarı çıkmanın bir yolunu aradım ve derken bir formül buldum. Bütün gün dışarda dolaşıyorum, Polis çevirip adımı, adresimi sorduğunda ben hiçbir şey bilmiyorum ayaklarına yatıyorum. Sonra üzerimi aradıklarında daha önce yazıp cebime koyduğum kağıdı buluyorlar. Kağıtta şunlar yazıyor: “Dikkat Alzemir hastasıdır. Bulduğunuzda şu adrese getirin”
Yazıyı görünce beni arabalarıyla evime kadar bırakıyorlar. Ben de zaten iyice yorulduğumdan arabaya kurulup evime geliyorum.
Doğrusu yaşlı insanlarımız zeki ve dinamik bu durum beni gülümsetti.
Karantina günlerinde kimbilir daha ne hikayeler göreceğiz…
DEVAM EDECEK
İBRAHİM HALİL ER
Karantina Günlüğü 7
HERKESİ ZORLA COVİD Mİ YAPIYORUZ?
Her nefes darlığı çekeni corona diye öldürüyor muyuz? mesela Ömer Döngel hoca’nın durumu öyle oldu. Bir de aşağıda kalp hastası olan bir hemşirenin nasıl covid teşhisi konulup tedavi edilmeye çalışıldığını anlatan bir yazı var. Hemşire sağlık bilgisine sahip olduğu için sonunda kendisini kurtarıyor ama bunu bilmeyip yanlış teşhisten ölen acaba kaç kişi var: 24 yaşındaki hemşire Nadide Şahin için nefes darlığı ve halsizlik şikayeti ile korona tedavisine başlandı. Ancak genç sağlıkçı parmaklarındaki değişikliği fark edince kalp hastası olduğu ortaya çıktı.
Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu Şehir Hastanesi’nde Kalp Damar Cerrahisi Yoğun Bakım Hemşiresi olarak çalışan 24 yaşındaki Nadide Şahin, pandemiden önce nefes darlığı ve halsizlik şikayetiyle kendi hastanesinde muayene oldu. Önce akciğer enfeksiyonu düşünülerek hastaneye yatırıldı ve pnömoni tedavisi gördü. Tekrar işinin başına dönen Nadide hemşire, 15 gün sonra nefes darlığı şikayeti artınca tekrar acile başvurdu. O tarihlerde Kovid salgını Türkiye’de de görülmeye başlandığı için hemen akciğer tomografisi istendi ve PCR testi yapıldı. Testi negatif çıkmasına rağmen tomografisi Kovid-19’a uyumlu göründüğü için 5 günlük ilaç tedavisine başlandı ama kötüleşmeye devam edince hastaneye yatırıldı. ‘KOVİD SANIYORDUK KALP AMELİYATINA GİRDİM’
Genç hemşireye bu süreçte iki kez PCR testi, daha sonra da antikor testi yapıldı ancak hepsi negatif çıkıyordu. Şahin, “Kalp Damar Cerrahisi Yoğun Bakım Hemşiresi olarak çalışıyorum. Hastaneye son yatırıldığımda 20 gün takip edildim, Kovid’e dair tek bulgu akciğer tomografisi ve nefes darlığı idi. Artık yatakta sağdan sola dönemez hale gelmiştim. Sürekli taşikardi vardı. İstirahat halinde bile nabzım 100’ün üzerindeydi. Kendimde bir aksilik olduğunu, Kovid olmadığımı biliyordum. Tırnaklarımın çomaklaştığını farkettim ve ısrarcı oldum, sonunda kendi bölümündeki doktorlarıma göründüm. Çekilen ekokardiyografi sonucunda mitral kapak yetmezliğim olduğu ortaya çıktı. Pulmoner arterlerimde buna bağlı daralma vardı. Birkaç gün içinde acil kalp ameliyatına alındım” dedi.
İ. Halil Er
Karantina’dan sonraki ilk buluşma
Evde dostlarla iftar yaptık.. İftara katılanlardan bazıları hatıra fotoğraf çekelim dediler ve bu çıktı… Bu iftara katılanların üçte birisi …
Bu tablonun güzelliği coronadan sonra ilk kez evde dostlarla bir iftar yemeği yemiş olmamızdı. Yaklaşık 25 dostumuzun katıldığı bu özel davette hasbihal ettik, eski anıları tazeledik. Böyle muhabbetleri özlemiştik. Yemekten çok bir arada olmamız bizi mutlu etmişti ve bu da yemeğe doyumsuz bir lezzet katmıştı… Herkesin masa başında yemek yediği bir ortamdan yer sofrasında bağdaş kurarak orucumuzu açtık ve herkesin diğerinin daha çok yemeğe ulaşması için gayret sarf ettiği bir sofi yemeği oldu….
Bizi iki yıldır evlere hapsederek terbiye etmeye çalışsalar da biz sadece daha da özlem ve işitiyaka gelmiş olduk…
Not: Çektiğimiz resim yazının ana resmidir
ihe
KARANTİNA GÜNLÜĞÜM 10
Çalışma masamın karşısındaki pencereden dışarıyı seyrediyorum… Nisan ayının tüm coşkusu ve heyecanını kuşlarda görüyorum.
Bahçede uzanmış üç çam ağacımızı kendilerine mesken ediniyorlar. günlerdir hummalı bir şekilde yuva yapma gayretindeler. Her ağacı bir kuş ailesi tutmuş ve en tepeye yuvalarını kurmaya çalışıyorlar.
Ben de oturmuş onları seyrediyorum. Çiftlerden birisi sürekli dışardan çöp getirirken diğeri yuvanın mimarisiyle uğraşıyor. Sanırım çöp taşıyan erkek, mimarlık yapan da dişi olmalı..
Buna göre yuvayı dişi kuş yapar sözü de geçerliğini yitirmiş oluyor. Çünkü dişi ve erkek kuş birlikte yuva yapmanın keyfini yaşıyorlar. Kendilerine yuva yapacak olmanın heyecanı ve keyfi buradan bile anlaşılıyor…
Dışardaki ağaçlar ve kuşlar bana yaşadığımı hissettiriyor.. Zaman geçiyor ve hayat normal mecrasında yürüyor. Hayatın akışını ve coşkusunu kuşlar üzerinde görmek ayrı bir keyif verici..
Ben, genelde çalışma masamı camın kenarına kurarım ve yüzümü cama çevirerek dışarıyı gözlemlerim.. Yazı yazmaktan ve kitap okumaktan yorulunca dışarıyı gözlemlerim ve böylece tekrar yeryüzüne inmiş olurum.. Cam, benim dünyaya bağlantımı sağlayan bir bağcık oluyor. Pencereden dışarıyı gözlemek, bana ayrı bir tat veriyor.
Hele dışarıya çıkışımızı kısıtladığımız bu günlerde dışarının lezzetini yüreğimizde hissetmemizi sağlıyor…
Bizim evlerimiz var ama kafes gibi, kuşların evleri var özgürlük anıtı gibi. Hep zirvede ve hep havadar.. kim özgür? biz mi yoksa onlar mı? Biz karantinayı aslında gönlümüzde yaşamışız, evde kalmak çok mu sanki? Karantina bitse bu sefer iş yerimizde bir karantinaya girmiyor muyuz? ana rahminden kabre kadar hep bir karantina içindeyiz.. özgür sanıyoruz kendimizi ama özgürlüğün ne demek olduğunu bile bilimiyoruz ve özgürlüğümü en çok para verene satıyoruz… satılabilen bir şey kıymetli olabilir mi?
Kendimizi güçlü sanırken mikroarganizmalık bir varlık bize kafa tutuyor ve tüm insanlık, milyonlarca yıllık bilgi birikimiyle korkuyor, panikleniyor.. Demek ki kibre meyletmeyeceksin ki kibirli insanı zelil bir son bekliyor.
İnsanoğlu sen bu kadar acizsin… Allah’ın koruma kalkanları olmassa sen de yoksun.. kibrin ve kendini ilah görmen kime..
Neyse karantina günlüklerim devam edecek…
bakalım mevlam neyleyecek..
neylerse güzel edecek..
i. halil er
Karantina Günlüğüm 10
Karantinanı delme teşebbüsleri
Karantina günlerinde insanların bu sokağa çıkma yasaklarını nasıl deldikleriyle ilgili ilginç ve komik anektodlar geliyordu…
Mesela karantina günlerindeki en ilginç yasağı delme vakası bir doktor arkadaşın anlatımıyla ortaya çıktı… Sağlık ocağına yoğun bir randevu talebi geldiğini fakat buna rağmen hastaların çoğunun muayene gelmediğini görünce şaşıdığını söyledi…
Daha sonra bunun nedenini sokakta iki kadının konuşmasına şahit olunca anladın dedi…
Kadınlardan birisi diğerine
-Kuzum karantinadan dolayı bir türlü çıkamıyorum evde patladım… bugün her şeyi göze alarak çıktım…
– Valla ben her gün dolaşıyorum…
– Yapma ya! korkmuyor musun?
– Yoo
– Nasıl yapıyorsun?
– Şimdi bak! önce sağlık ocağından bir randevu oluşturuyorum. Sonra bu randevunun çıktısını yanıma alıp dışarda geziyorum. Birisi sorduğunda bu çıktıyı gösteriyorum, doktora gidiyorum diye bir şey demiyorlar…
– Valla benim niye aklıma gelmedi… ben de yapayım..
Görüldüğü gibi insanlarımız yasağı delmenin bir yolunu bulmuşlardı. Bir başka yaşlı ise alzeymir numarası yapıyordu… Cebine bir kağıt koyuyor evinin adresini yazan ve üzerinde de alzeymir hastası diye yazıyor… sonra sokağa çıkıyor geziyor.. derken polis ekipleri durduruyorlur.. niye dışarda geziyorsun, yasak.. adın ne? diye soruyor… cevap alamayınca ve hareketlerinden şüphelenince ceplerini karıştırıyorlar ve orada bu kağıdı bulup onu arabayla evine bırakıyorlar… Yaşlı amcamız durumundan memnun.. Saatlerce dolaşıyorum tam yorulduğumda polis ekiplerince alınıp arabayla evime bırakılıyorum diyor…
Bir başkası da Türkiye’nin bir ucundaki özel bir hastahaneden randevu alıyor… Sonra arabasıyla bin kilometrelik yolu kat ediyor… Yolda çeviren polislere ilgili muayene evrağı ve buna dayalı olarak çıkartılan izin kağını gösteriyor… Böylece şehirler arası yolculuk yapıyor ve yasalara takılmadan yasağı delmiş oluyor..
Bunlar benim etrafta gördüklerim.. Bunun dışında çiftçi belgesi çıkartan veya başka ya da gazeteci kimliği ile dolaşanları saymıyorum bile… ihe
Hicretin Bindörtyüzkırbirinci Senesinde Görülen Taun Felaketi
İbnul Emin dedi ki; Bu sene dünyada büyük bir salgın görüldü. Corona adı verilen bu salgın nedeniyle tüm dünyada karantina uygulandı. Alimler, hastalığa tedavi bulmada aciz kaldılar. Sokaklar ölmüş insan cesetleriyle doldu.
Bazı rivayetlere göre Çin’de dabbetülarz’ın ortaya çıkıp tüm dünyaya yayıldığı şeklinde olurken, Çinli makamlar bunun yarasa’dan insana geçen bir hastalık olduğunu bildirdiler. Bilindiği gibi bu Ye’cuc ve Me’cuc taifeleri hareket eden her şeyi yemekteydiler. Onların en sevdiği gıdalardan birisi de yarasalardı ama yarasalar onlara yaramadı, oradan tüm dünyaya bu dabbeyi yaydılar..
Mekke’de de görülen bu salgın yüzündün bu sene Kabe ibadetlere kapandı, müslümanlar Kabe’ye gidemedikleri gibi tüm dünyada cuma namazları alimlerin fetvası ile kılınmaz oldu…
Bu musibetten bizar kalan insanlar günahlarından tövbe ederken, küfür diyarında Papa namlı kafirlerin din adamı da insanları tövbe etmeye çağırdı…
Dünyadaki tabibler ve ilim adamları tüm gücüyle bunun tedavisini aramasına rağmen hala gerçek bir çözüm bulunamadı..
Türkiye’de devlet başkanı halkı evlerinden dışarı çıkmamaya çağırırken halk tevekkül edip dışarda gezmeye devam etti..
Vaka-i Nüvislerimizden Mustafa Everdi sokakta dolaşamadıklarını halkın kendilerine şüpheli gözle baktığını bize ihbar eyledi..
Bu seneki taun’un ne zaman biteceği bilinmemektedir. Allah ümmeti muhammede ve cümle insanlığa sabır ihsan eylesin…
Kaynak: el-Nihaye… şeyh ibrahim bin emin
Kıtlık mı? Akıl Kıtlığı mı?
Şu anda konuşulan senaryo önümüzdeki yılda gıda üretimin düşmesi ve kıtlığın yaşanmasıdır.
Peki kıtlık böyle önceden gelineceği bilinince kıtlık olur mu? yoksa önlem alınmadığı için akıl kıtlığı mı olur?
Hz. Yusuf hikayesindeki Melik’in önceden önlem alıp ülkesini kurtarması bize hiç mi akıl vermiyor?
Köylü 2000 lira olan gübrenin 8000 liraya çıktığını ve bu nedenle gübre kullanamadıklarını bu durumun üretimi yüzde 50 ye düşüreceğini bu durumun önümüzdeki yılda zirai ürünün düşmesine yol açıp kıtlığa neden olacağını söylüyor. Peki bu durumda kıtlığı kim yaratmış oluyor?
Beyler! kıtlık yok…
Sadece insanları ölüme ve yokluğa sürüklemek isteyen bir proje var… Malesef bizimkiler de basit önlemlerle önünü alabilecekken seyrediyorlar…
ihe
THE ECONOMİST’İN 2021 Yılına Dair Yeni Felaket Senaryoları
The Ekonomist, 2021 için yayınladığı kapak, çılgın senaryolara gebe. 2020 yılına ait yayınladığı kapağı ile bu yılın corona yılı olduğunu bilen (bence ilan etti) derginin, 2021 için öngörüleri de felaket niteliğinde ve hatta bu felaketler gerçekleşirse biz 2020’yi mumla arayacağız demektir.
The Ecnomoist deyip geçmeyin, dünyanın derin devleti olan Rothchild’lerin dergisidir ve öngörüler, öngörü olmaktan çıkmaktadır.
Resimleri yorumladığımızda sıradaki felaketler
1. Nükleer patlama
2. Radyasyon
3. Kıtlık ve gıda sorunu
4. Doların hakimiyetinin yok olması
5. Göçmen kuşların ölümü
6. Meteor çarpması ve güneşteki patlama
7. Küresel ısınmanın sonucunda buzların erimesi…
8. Yanardağların patlaması ve belki de deprem
9. Abd’nin bölüneceği
gördüğünüz gibi bunlardan bir tanesinin bile bizim hayatımızı olumsuz etkileyeceğini düşündüğümüzde tümünün birden gelmesi hayatı felce uğratacaktır.
Mesela resimde anne ve babanın üzerinde gaz maskesi varken çocukta yok, bu da çocukları değil yetişkinleri hedef alan bir saldırı olduğu düşünülüyor. Çünkü eski kuşağı yok edip yeni bir kuşak yaratmak istiyorlar. Yetişkinler yok edildiğinde çocuklar onların yönlendirmesine açık olacak…
Resimlerde domuzun maske takmasını kimse yorumlayamadı ama çok geçmeden Çin’den domuzdan yayılan bir virüs alarmı geldi. (Bu arada her için işinde Çin’in çıkması da ayrıca düşündürücü. Çünkü Çin, bu ailenin yönettiği bir devlet ve Çin üzerinden yeni bir hegamonya denemesi yaşanıyor.)
Güneş resmi ise bize güneşten yayılan bir manyetik alanın mevcut fizik yasalarını değiştirebileceğini düşündürebilir. Çünkü altında bir piriz var… ya da elektrik kesintisi yaşanacak… Buna benzer daha önceleri bir filim de çevrilmişti. Bazı güç odakları elektriği yok edecek şekilde bir mudahale yaparak dünyayı ortaçağa taşıyorlardı… Saat’in 23:59 göstermesi ise zamanın dolacağı anlamına gelebilir… virüs ve bakteri resminin yanında sperm ayrıntısı ise, amacın nüfusu kontrol altına almak olduğunu ya da insan nüfusunun azalacağını göstermektedir. Kuşların dalgalı uçuşları, dünyanın manyetik alanının değişmesini, yanardağı ise bazı eski yanardağlarının aktif hale getirileceği, pengun resminin de buzulların erimesine, yırtılmış abd bayrağı ile de onun bölüneceği ve imparatorluğunun dağılacağına işaret olduğu…
Bütün bunları bir paranoyak düşünce olarak yorumlamamak gerekir. Çünkü Virüs salgınını gördük ve adamların yapabilme gücünü gördük… Şu anda tüm devletler tiyatro oynuyor ve kendilerine yüklenen görevleri paşa paşa yerine getiriyor. Aşı ile belgi genetik yapımızı bozacaklar ve biz aşı yapmayacağız diye kendimizi şartlandırırken HES kodunda olduğu gibi aşı kodu verip, aşı yapmayanları toplumdan dışladıklarında ne yapacağız… işimizi, aşımızı aldıklarında kaç kişi direnebilecek…
Maalesef herkes tiyatroda gönüllü oynamayı tercih ediyor…
Daha önce MAHŞERİN DÖRT ATLISI diye bir yazı yayınlamıştım. Burada özellikle Tevratik kıyamet senaryosunu anlatmıştım. İşte bu senaryonun uygulanması için uğraşılıyor.. Burada gıdaya yönelik bir imaj göremedim bu da iyi bir şey… çünkü kıyamet senaryolarından birisi de kıtlıktır…
Ne yapılmaya çalışıyor?
Tabi ki kendi istedikleri gibi bir dünya ve düzen kurmak istiyorlar…
Yeni düzeni kurmak için, eskisini yıkmak gerekiyor.
Bildiğiniz gibi her yeni düzen kurulurken büyük savaşlar ve sancılar yaşanır. Birinci ve İkinci Dünya savaşı bunlardan birisidir ve biz bu savaşı kazanan galiplerin öngördüğü dünyada şu anda yaşıyoruz…
Şunu unutmayın ki dünyanın ve bizim sahibimiz Allah’tır ve onun izni olmadan hiçbir şey olmaz. Dünya şeytani güçler ile rahmani güçlerin kapıştığı bir yerdir… mücadele devam edecektir… herkesin bir planı varsa da Allah’ın da bir planı vardır…
i. h. er
Karantina Günlüğü 14
Karantina bitti ve şimdi tekrar hayata uyum sağlamaya çalışıyoruz. Ama işin ilginç yanı ben şu karantina günlerini sevdim.
Bol bol evde oturdum, kitap okudum… yıllardır okumak için bir köşeye koyduğum ve dönüp dönüp özür dilediğim kitapları nihayet okuyabildim. Bilgi ve donanımı güçlendirdim.
Kitap okumaları
Yazı çalışmaları
hatta yıllar öncesinden başlayıp yarım bıraktığım yazıları tamamlama fırsatım oldu..
Kendimi yeniledim.
Yenilenmiş oldum.
Hatta hızımı alamadım üç tane de internet sitesi yaptım. Ne de olsa evdeydim, bol bol vaktim vardı. Bari yazılarımı burada yayınlayarak hem kalıcı olmak ve hem de daha geniş kitleye ulaşmak için iyi bir fırsattı. Hazır herkes evde ve internetin başındayken ben de bundan yararlanmalıydım.
Yaptığım sitelerin linklerini buraya da ekliyeyim de bakmak isteyen kişiler yararlansın. (Yani reklam yapıyoruz)
http://www.gercekbilgi.net.tr/
http://www.ibrahimhaliler.com.tr/
http://www.muhammedeminer.net.tr/
Tabi ki sadece bununla yetinmedim. Bilgisayarımdaki videoları oluşturduğum youtube kanalına ekledim. Hatta sesli sohbetlerimi videoya dönüştürüp ekledim. (Tabi ki daha bitiremedim. Ne kadar da çok varmış, farkında değildim.)
Bu arada aylardır program yapmamı isteyen Kanal 5 yetkililerini de kırmayıp haftada bir orada da program yapmaya başladım…
Bir belgesele yardım ettik, senaryo yazdık… whaptsap grupları oluşturduk ve burada yazılarımızı paylaştık, dostlarımızla bilgi alışverişinde bulunduk. İlginç whaptsap gruplarına katıldık, yeni şeyler öğrendik. Hatta ibranice’ye bile heveslendik bu süreçte ve öğrenmeye başladık..
Her ne kadar salgın nedeniyle sohbet ve konferanslar yapamazsak da instagram ve zoom üzerinden konferanslar yaptık, sohbetler yaptık… o da ayrı bir heyecan olduğu gibi çok daha geniş bir kitleye ulaşmış olduk. Hatta bundan sonra sohbetlerimizi oralarda canlı yayınlamayı düşünüyoruz. Normalde üçbeş kişi bizim sohbetlere gelirken sanal ortamda 1000 bin kişi canlı olarak izledi. Bu da büyük bir şey. Demek ki çağa ve değişime ayak uydurmamız gerekiyordu.
Tabi ki makale yazdık. Gazeteye İstiklal gazetesi’ne gönderdik. Dergilere, sosyal medyaya, internet sitelerine gönderdik.
İki kitabımızın son kontrollerini bitirip yayına verdik. Yeni kitap çalışmasına başladık.
Babamın iki kitabını tashih ettim, bir kitabını da Türkçe’ye çevirdim. Onları da yakında yayın evine verip bastırmış olacağız.
Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığının ders kitapları yazımı da evde devam etti. Hatta uzaktan eğitim için içerik bile hazırladık. Yani aslında biz homeofice yapıyorduk. Yani işi eve taşımıştık. Demek ki bu işler evde de oluyordu. Bu kadar ofisler ve mekanlar biraz da israftı. Pandemi belki de bize bunu öğretmiş olacak. Evlerin de aynı zamanda iş yerleri haline getirilmesi sürecini de başlatabilir.
Yani karantina bize bayağı yaradı. Geçim kaygısı ile bu tür işlere az zaman ayırıyorduk. Bu vesileyle tüm zamanımızı onlara ayırmış olduk.
Haz 05, 2020 10:01:03pm güncellendi
Bayram Namazını Siz Kılın
İslam tarihinde ilk kez Müslümanlar mücbir sebeplerden dolayı bayram namazını camide kılamayacaklar.
Boşuna eski kitaplardan ve mezhebi içtihadlardan bu durum için görüş aramayın.
Eski müçtehidler ne bilsinler bizim bu duruma düşeceğimizi
Ne bilsinler müslümanların müçtehidsiz kalacağını…
Sorun olduğunda alimler delillerden istinbat yapıp sorunu çözeceğini düşünmüşlerdir.
Namazı bile bile yok saymayacağını düşünmüşlerdir.
Neyse ki Hanefi mezhebi dışındaki diğer mezhepler, cemaate yetişemeyenlerin veya bir şekilde zorunlu nedenlerden dolayı camiye gidemeyenlerin evlerinde kılabileceği içtihadı var…
Ama gel de bizimkilere anlat
Onlar, lafta ehli sünnetiz derler..
Dört mezhep bizim derler
Ama uygulamada mezheplerini din edinmişlerdir ve onun içtihadı dışında içtihad bilmezler.
Şimdi siz sanıyor musunuz ki Ebu Hanife’ye böyle bir durum sunulduğunda Müslüman evinde uyusun namaz kılmasın diyeceğini…
Hele bir de tutturup Duha namazı kılsınlar diye alternatif göstermeleri hepten komik..
Duha namazını biz her zaman kılarız..
SİZ SİZ OLUN NAMAZINIZI KAÇIRMAYIN..
HANEFİ MEZHEBİ NAMAZ KILMAYIN DEMİYOR, CEMAATLE KILIN DİYOR.
PEKİ CEMAATE GİDEMİYORUZ DİYE BİR SEÇENEK AKILLARINA GELSEYDİ ACABA NAMAZ KILMAYIN DİYEBİLİRLER MİYDİ?
BU SÖZÜ SÖYLEMEYE CESARET EDEBİLİRLER MİYDİ?
not
Ben de Hanefiyim. Yani Şafi olup da kendi mezhebinin propagandasını yapan birisi değilim. Babam da Hanefi, Dedem de Hanefiydi…
EVDE BAYRAM NAMAZI KILINIR
Bakmayın siz öyle koca koca proflara…
Onlar, Hanifi mezhebinden başka görüş tanımadıkları için zaruret olma zamanı olduğu halde bu görüşü dayatmaktadırlar.
Şafi mezhebinin içtihadını ısrarla görmemezlikten gelmekte ve evde bayram namazı kılınmaz diye bağırmaktadırlar.
Onlar Kargadan başka kuş tanımıyorlar
Onlar mezheplerini din edinmişler
Diyanet bile daha sonra bizim açıklamalarımızı kabul etti ama hala sağda solda evde bayram namazı kılınmaz diye bağırıyorlar.
Bir ilim adamının buradaki duruşu şöyle olmalıydı: “Hanefi mezhebine göre kılınmaz ama Şafi mezhebinde kılınabileceğine dair içtihad vardır” demeliydiler.
Mezhepçilikten başka bir şey görmüyorum.
Başka da bir şey demiyorum..
EK-Diyanet Fetva Kurulu’nun Konuyla İlgili Açıklaması
Hanefî mezhebine göre bayram namazının sahih olması için hutbe dışında Cuma namazında aranan şartların yerine gelmesi gerektiğinden, bayram namazının cemaatle kılınması şarttır. Herhangi bir sebepten dolayı bayram namazını cemaatle kılamayan kimsenin bunu kaza etmesi gerekmediği gibi bu kişinin tek başına bayram namazını kılması da gerekmez. Bayram namazını camide cemaatle kılamayanların, evlerinde iki veya dört rekât olarak duhâ/işrak (kuşluk) namazı niyetiyle nafile namaz kılmaları müstehabtır.
Not:
Hayrettin Karaman, Mehmet Görmez ve Tahir Elçi’nin Bayram Namazını evde kılabiliriz açıklamaları geldi. Yarın buna birçok alimin ve akademisyenin katılmasını bekliyorum. Çünkü gerçek bu… Diyanetin basiretsiz tutumu ve tek tipliği dayatması hakikati söylemekten çekinmeyen alimlerce çökertilecek.
Duha namazını kılın diyor bazıları. Duha namazı ne zamandır Bayram namazı yerine geçti? İnsanları aptal yerine koymayın…
BAYRAM NAMAZI BU YIL KILINMAYACAK MI?
DİYANETE TEKLİFİM
“ŞAFİ MEZHEBİNE UYUP EVDE KILALIM”
Biliyorsunuz virüsten dolayı ibadet mahalleri kapalı ve maalesef cuma dahil toplu ibadetler yapılamıyor.
Önümüz Ramazan Bayramı ve bu bayramda da camiler kapalı olacak.
Benim diyanete teklifim..
Bayram namazının kazası ve tekrarı yok. Kılınmadığı zaman sonra ede edilmiyor.
Bu yıl pandemiden dolayı da kılınmayacak.
O halde diyanet “herkesin evinde eşiyle birlikte bayram namazı kılabileceği” çağrısı yapsın.
Bu içtihad Şafi mezhebinden bulunmaktadır. Hanefi mezhebinde her ne kadar camilerde kılınması zorunluysa da Şafi mezhebinde kişi evde cemaat olup kılabileceği şeklinde bir görüş bulunmaktadır.
En azından insanlar bayram namazı saatinde eşiyle ailesiyle cemaat olup iki rekat namazını kılıp bayramlaşsın ve o saatte bayram namazını idrak ederek geçirmiş olsun.
Diyanet, Haneficidir ve Şafi mezhebine hiç de iyi gözle bakmaz. Ama biz yine de hatırlatalım. Diyanet bunu duyurmaz ve uygulamazsa artık kendi imkanımızla biz duyurur ve uygularız.
ibrahim halil er
May 20, 2020 11:20:07pm
HERKESİ ZORLA COVİD Mİ YAPIYORUZ?
Her nefes darlığı çekeni corona diye öldürüyor muyuz? mesela Ömer Döngel hoca’nın durumu öyle oldu. Bir de aşağıda kalp hastası olan bir hemşirenin nasıl covid teşhisi konulup tedavi edilmeye çalışıldığını anlatan bir yazı var. Hemşire sağlık bilgisine sahip olduğu için sonunda kendisini kurtarıyor ama bunu bilmeyip yanlış teşhisten ölen acaba kaç kişi var: 24 yaşındaki hemşire Nadide Şahin için nefes darlığı ve halsizlik şikayeti ile korona tedavisine başlandı. Ancak genç sağlıkçı parmaklarındaki değişikliği fark edince kalp hastası olduğu ortaya çıktı.
Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu Şehir Hastanesi’nde Kalp Damar Cerrahisi Yoğun Bakım Hemşiresi olarak çalışan 24 yaşındaki Nadide Şahin, pandemiden önce nefes darlığı ve halsizlik şikayetiyle kendi hastanesinde muayene oldu. Önce akciğer enfeksiyonu düşünülerek hastaneye yatırıldı ve pnömoni tedavisi gördü. Tekrar işinin başına dönen Nadide hemşire, 15 gün sonra nefes darlığı şikayeti artınca tekrar acile başvurdu. O tarihlerde Kovid salgını Türkiye’de de görülmeye başlandığı için hemen akciğer tomografisi istendi ve PCR testi yapıldı. Testi negatif çıkmasına rağmen tomografisi Kovid-19’a uyumlu göründüğü için 5 günlük ilaç tedavisine başlandı ama kötüleşmeye devam edince hastaneye yatırıldı. ‘KOVİD SANIYORDUK KALP AMELİYATINA GİRDİM’
Genç hemşireye bu süreçte iki kez PCR testi, daha sonra da antikor testi yapıldı ancak hepsi negatif çıkıyordu. Şahin, “Kalp Damar Cerrahisi Yoğun Bakım Hemşiresi olarak çalışıyorum. Hastaneye son yatırıldığımda 20 gün takip edildim, Kovid’e dair tek bulgu akciğer tomografisi ve nefes darlığı idi. Artık yatakta sağdan sola dönemez hale gelmiştim. Sürekli taşikardi vardı. İstirahat halinde bile nabzım 100’ün üzerindeydi. Kendimde bir aksilik olduğunu, Kovid olmadığımı biliyordum. Tırnaklarımın çomaklaştığını farkettim ve ısrarcı oldum, sonunda kendi bölümündeki doktorlarıma göründüm. Çekilen ekokardiyografi sonucunda mitral kapak yetmezliğim olduğu ortaya çıktı. Pulmoner arterlerimde buna bağlı daralma vardı. Birkaç gün içinde acil kalp ameliyatına alındım” dedi.
Suriyeli bir delikanlı, sokağa çıkma yasağını ihlal ederek dışarı çıktı. Polisin geldiğini görünce 3 binliralık cezayı vermemek için kaçtı. Çünkü zaten elde avuçta da yoktu. Polis, sanki bir düşman askeriymiş gibi silahını çekti vurdu.
Gencecik 17 yaşındaki taze delikanlıyı kalbinden vurdu.
Vurduğu kalp, ümmetin kalbiydi..
Bizim kalbimizdi..
Bize vurmuştu aslında.
Polis, tüm değerlerimize sıkmıştı.
Nasıl ve hangi vicdanla silah çekebildin.
Şimdi olayı örtbas etme girişimi yapılıyor. Yok kaza, yok kasıt yok..
Bir kere silah çekmesi ile kasıt oluşmuştur.
Silahsız bir genç delikanlıya silahını çekebiliyorsa artık kasıt olmuştur.
Bırakın polisi temize çıkarma çalışmasını. Bu polis adam öldürmekten en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.
Bu polise en ağırından ceza verilmesse hiçbirimizin çocukları güvende olmayacaktır. Bugün zulme karşı çıkmazsak yarın zulüm bizi de içine katacaktır.
Bu ülkenin bir vicdanı, dini varsa bu konuda mağdurdan yana olmalıdır.
Suriyeli değil de eşraftan ve ileri gelen ailelerden birisinin çocuğu olsaydı, bu şekilde duyarsız kalınır mıydı? Adalet bazıları için tecelli ederken zayıf ve mustaaflar için uygulanmayacak mıydı? Kızım Fatıma bile hırsızlık yapsa elini keserim diyen bir nebinin ümmetinin mensupları böyle mi davranacaklardı?
İç işleri bakanlığını, adalet bakanlığını ve sayın Cumhurbaşkanımızı göreve davet ediyorum.
VİRÜS BİZE BÜYÜKLÜĞÜN HİÇ OLDUĞUNU GÖSTERDİ
Şu insanlığı inim inim inleten ve 8 milyar insanın korkulu rüyası olan corona virüsünün ağırlığı/hacmi 0.85 attogram yada 0.85 x 10-18 gram yada yaklaşık olarak gramın trilyonda birinin milyonda biridir.
Yani bu kadar küçük bir zerre, dünün ben sizin rabbinizim havasıyla dolaşan mütekebbir batı/emperyalizm, ABD, Çin ve Rus gibi ülkeleri dize getirdi.
Dünyanın yenilmez donanması olan ABD donanması bu küçük canlı nedeniyle karantinaya çekilmiş, limanda çürütülüyor…
Ben, Kur’an’da kavimlerin helakını okurken helak yöntemlerinin hep o kavmin günahları ekseninde olduğunu görüp hayret ederdim. Örneğin Nemrut kendisini büyük görüp tanrı yerine koyarken ölümü bir aciz sinek elinde olur, Firavun, ilahlık iddia ederken suda gark olur..
Şimdinin mütekebbir Batısı da böyle bir mikro’nun elinde helak oluyor…
Allah aslında bu cezalarla bile bize ders verirken biz hala bunu anlamaktan aciziz.
Bir insanı hasta edecek 70 milyar virüs , yaklaşık 0.0000005 gram çekiyor. Şu an tüm dünyadaki toplam vaka sayısı 2 milyon üzerinde olduğuna göre, dünyayı inin inim inleten cani virüslerin toplam ağırlığı yaklaşık 1 gram geliyor, diyor uzmanlar..
Biz insanlık olarak kendimizi artık ilahlık mertebesinde gördük ve evrendeki diğer tüm canlıları yok etme hakkını kendimizde bulduk. İşte o zaman bu canlıların sahibi olan devreye girdi ve bizi terbiye etmeye başladı. Biz evimize kitlendikçe tabiat nefes almaya başladı..
Biz hala bu dabbe’den ders almıyoruz ama ders alınmadıkça ödevlerin ağırlaşacağını ve sınavın zorlu geçeceğini düşünmüyoruz.
Bazıları diyecek ki masumlar da ölüyor..
Evet doğrudur masumlar da ölür.. üstelik onlar her zaman ölür..
Fakat suçlular için bu bir ceza iken masumlar için bir imtihan olacak ve her kes kendi yaptıkları ve niyetine göre haşr olacaktır.
i.h.e
DEVLET BABA İŞE GELMEZSE
Bugün devlet babanın iş yerine yani bakanlıklara gittim..
Devlet baba, dükkanı kapatmıştı.. kimseler yoktu.. bakanlar bakmıyordu,
bakanlar ise kaçıyordu…
herkes öcü görmüş gibi birbirinden kaçıyordu.
Herkesin ağzı bantlıydı..
artık kimse konuşmuyor, konuşmak istemiyordu.. Devlet baba korkmuştu..
O devasa ve ceberrüt devlet baba ortadan yok olmuştu. Vatandaş, her zaman olduğu gibi kendisiyle başbaşaydı…
Virüs mirüs derken, belki de haricilerin dediği gibi devlet de neymiş… sür eşşeğini çöle, gerçi onlarda eşşek değil deve vardı…
bize de herhalde geldiğimiz yere, yani tarıma, köye ve şehir dışına çıkmak gerekecekti..
zaten biz kirlendik önce ve sonra kirlendi dünya..
bu nedenle tüm dünyanın dezenfekte edilmesi gerekiyordu… el birliğiyle dezenfekte ediyorduk.
Önce içimiz yüreğimiz kirlendi.. sonra dışımız ve sonra bedenimize vürüsler yuva yapmaya başladı.
Çünkü biz doğal yaşama mudahele ettik ve vahşi hayvanlara yaşama alanı tanımadık.. bu hayvanlardan beslenen mikroorganizmalar da yaşamak için bu sefer bize saldırdılar..
bir yerde bir boşluk olursa başka bir şey onu doldururdu.
Bence dünyadaki en büyük virüs insanın kendisiydi.. dünyayı hızla bozarak dengeleri de yıktı.. bu nedenle insanın biraz durdurulması ve frene basması gerekiyordu.. bu felaketler aslında gelecek olanların belki de başlangıcıydı.. biz düzelmesek dünya düzelmezdi..
dünyayı düzeltmek için önce insanı düzeltmek gerekirdi. i.h.er
Eğitimi yeniden dönüştürme
Bu virüs sürecinde şunu gördük ki yıllardır insanlarımıza verdiğimiz eğitim boş bir eğitimmiş.. hep insana faydası olmayan tamamen batı standartlarına göre oluşmuş, hayattan kopuk bir eğitim.
Umulur ki bu virüs bize ders olur ve eğitim sistemimizi yeniden yapılandırırız.
Nedir sorun olan noktalar?
Öncelikle eğitimimizde hıfzıssıhha yok..
Eğitimimizde gıda ve gıdaların kullanımı ile bilgi yok
Eğitimimizde kişisel bakım, öz bakım, beceri geliştirme ve kriz anında nasıl hareket edeceğimizin bilgisi yok..
Eğitimimizde terbiye yok, erdem yok.. karakter yok..
Şimdi bizim virüs sürecinden sonra yeniden eğitimimiz yapılandırmamız gerekir. İlkokuldan itibaren gençleri dönüştürecek eğitim vermeliyiz. Örneğin, hıfzıssıhha dediğimiz sağlığı koruma eğitim, ilk yardım eğitimi, yemeklerin insan gelişimiyle ilişkisi açısından beslenme ve gıda eğitim, kişisel bakım eğitimi, ahlaki eğitim, terbiye ve acil durumlarda yapılabilecek şeyler konusunda eğitmeliyiz.
Ayrıca her eğitim kurumumuzda gençlerimizin bir hobi geliştirmesi, iyi bir dil eğitim, el becerisi kazanması ve isteğe bağlı olarak bir mesleki yeterlilik verilmesi gibi konular eklenmelidir. Bunlar sadece meslek liselerine bırakılmamalıdır. Gençlerimiz, üniversiteyi kazanamadıklarında okumuş işsiz insanlar olmak yerine kendi yetenek ve bilgi donanımlarını hemen hayata aktarıp işlerini kurabilmelidirler. Bunun yanında tarım, ziraat ve hayvancılık okulları da acilen açılmalıdır.
Biz bu eğitimleri verdiğimizde elimizde gerçekten yetişmiş geniş bir kitlemiz kalır.
ibrahim halil er
BİZİ SOKAĞA ÇEKEN ASLINDA DOYMAK BİLMEYEN NEFSİMİZDİ
Sokağa çıkma yasağı ilan ederek, tüm halkının sokağa çıkmasını sağlayan ve böylece herkesin market kuyruklarında coronalanmasına yol açan tek devlet de biz olduk herhalde..
Tabi ki burada halkın açlık korkusu bunu tetikledi…
Çünkü bu halk tokluğa alışmıştı..
Açlığı yaşamamıştı.
Açlıkla terbiye edilmemişti…
Hep açlık ve yokluk içinde olan insanlar süreci metanetle karşılarken, tüm yemeklere erişebilenler iki günlük yiyecek azlığından paniğe kapıldılar..
Devlet gece yarısı herkes uykudayken ilan edebilirdi.. ya da bir gün öncesinden hafta sonu sokağa çıkma yasağı geleceğini söyleyerek insanların son anın paniğiyle sokağa çıkmasını engelleyebilirdi..
Ama insana gelen tüm belalar onun doymak bilmeyen arzusu ve doymayan midesinden hatta aç gözlülüğünden kaynaklandığını biliyoruz..
Biz, milletimizle ve devletimizle iyi bir sınav veremedik..
İnşaallah büyük bir zayiat vermeden bu süreci aşar ve bu sayede daha disiplinli bir halk oluruz..
Bir diğer husus da
Her felakette hemen midenin peşine düşen ve marketlere koşan bir kesimimiz var
Bu arkadaşlara tavsiyem
Madem bu kadar rızık konusunda korkuyor ve aç kalma korkunuz var..
Neden günlük yaşıyorsunuz?
Evinizde bir kiler oluşturun ve bir yıllık erzağınızı, bozulmayan gıdaları depolayın..
hem siz bu açlık endişesinden kurtulur ve hem de ülke böyle çirkin görüntüler yaşamamış olur…
“Allah’ım ürpermeyen kalpten, doymayan nefisten, kabul olunmayan duadan, fayda vermeyen ilimden sana sığınırım.” Hadisi Şerif
ibrahim halil er
RESULULLAH’TAN TAVSİYELER
Uyadığımızda elimizi yıkamamız gerektiği bir peygamber tavsiyesidir. Bu nedenle sabah uyananlar güne başlamadan önce mutlaka ellerini yakamalıdırlar.
Peygamberimiz (sav) buyuruyor: “Biriniz uykudan uyandığında elini bir kaba koymadan önce üç sefer yıkasın. Çünkü gece o elini nereye koyduğunu bilemez.” (müslim 1/233)
Bilimsel Görüş: “Her türlü mikrobun bulaşmasında araç, yeteri kadar yıkanmayan ellerdir” diyen Prof. Dr. Bülent Baysal, “bir günde en az 8 kez el yıkanmalıdır. Hastane personelinin ise günde 15-20 defa el yıkaması lazım” uyarısında bulundu.
İ. Halil er
Karanti Günlerinde Eylem
Bu günlerimizi ücretli öğretmenlerin ücretlerini almaları için mücadele ederek geçirdik ve başarılı olduk.
DİYANET ÇALIŞANLARIN DURUMU
Öğretmenlerin ek ders ücreti ile ilgili yaptığımız mücadele ses getirdi ama bu sefer diyanet çalışanları da benzer sorunlarını olduğunu ve öğretmenlerin sorunlarıyla ilgilenirken kendileriyle ilgilenmediklerini, üvey evlat muamelesi yaptığımızı bellirten mesajlar gönderdiler.
MESAJ
Selamun aleyküm gayretlerinize tşk öğretmenler için baya çaba verdiniz pek kuran kursu hocaları üvey evlât mi yeri gelince diyanet bizim adımıza cömert davranıyor bu kadar personelim bağış yapacak peki niye bizim ekleri vermiyor birde fahri öğreticilere vermiyor birde bunu dile getir seyda
Din eğtimi hep kacak olacak gibi hiç bir zaman göğüsumuz kabarık hakkımız savunulmayacak gibi yeri gelince imam hep öñ safta teşekürler milli eğtime vesselam
BİR BAŞKA MESAJ
Hocam selamünaleyküm, ücretli Kuran kursu öğreticilerimiz neden üvey evlat muamelesi görüyor.?
Bu süreçte tıpkı ücretli öğretmen arkadaşlarımızın mağduriyeti giderildiği gibi Kuran kursu öğreticilerinin de giderilmez miydi.?
Yaptıklarınızı elbette takdir ediyorum yanlış anlamayın fakat bu Müslümanların garipliği ne zaman bitecek hocam, 18 yıldır iktidar da ak parti var ve hala bizim mahalle eziklikten kurtulamıyor, hala hor görülmeye devam ediyor…
İnşallah bu arkadaşlarımıza da bir çözüm bulunur…
CEVAP
aslında kararname onları da kapsıyor, ,çünkü genel ifade ücretli öğretmenlik diyor.. usta öğreticilik diyor..
ayrıca kur’an kursu ücretli öğretmenleri önce örgütlenmeliler. diğer öğretmenler dernek kurdular, federasyon kurdular, mücadale ediyorlar. bizim diyanet camiası da bekliyor ki birisi onlar için mücadele etsin haklarını versin.. önce mücadele etmeliler.
diyanet sen var, örgütlenip onlara çöksünler. öğretmenler kendi sendikalarına baskı yaparken diyanet mensupları niye mücadele etmiyor?
cevap: Vallahi baştan sona haklısınız hocam, bugün bende verdim veriştirdim sendikacı arkadaşlara
NOT
Arkadaşlar, herkes kendi çevresindeki sorunları yasaların izin verdiği yollarla ilgili kurumlara bildirirse, sorunlar bir şekilde çözülür. Sıkıntı, dertlerimizi sorunlarımızı biz iletmiyor, bunun için mücadele etmiyor ve hep bir kurtarıcının gelip bizi kurtarmasını bekliyoruz. Bunun adı Mehdi’dir, başkandır veya neyse… hep biz rahatımızı bozmayacağız, risk almayacağız ve birileri bizim için mücadele edecek..
İnsanlar görüyorum sürekli devleti eleştiren..
Onlara soruyorum devlet kim? ve nedir?
mantıklı bir cevap veremezler.
Çünkü onlar, devleti bir makina gibi görürler ve kendileri istifini bozmadan o makinanın kendi sorunlarını görmesini ve yardım etmesini beklerler.
Halbuki devlet dediğiniz bir makina değildir, bir sistemdir ve bu sistemi insanlar yönetir. Dolayısıyla eğer bir sorunumuz ve sıkıntımız varsa o insanlara ulaşmanın yolunu bulmamız lazım.. O insanlar, sorunumuz konusunda ikna olduğunda zaten çözüm de gelir..
Biz korkularımızdan dolayı çözüm aramıyor ve bizi kurtaracak bir kahraman bekliyoruz..
Önce korkularımızı yeneceğiz..
Sonra da hakkımızı yasalar çerçevesinde aramasını bileceğiz.. vesselam
KARANTİNA GÜNLÜĞÜM 32
okuyucu mesajları
Karantina günlerinde evde kaldığımız için facebook mesaj kutusuna bir bakayım dedim, demez olaydım.. Binlerce mesaj birikmiş.. Bazıları gerçekten güzel ve faydalıydı ama zamanım olmadığından mesajlara bakamadığımdan arada kaynamış..
Emin olun mesajlar çok olduğundan bir süre sonra bakmaya yoruldum ve bıraktım..
Bu okuyucuya saygısızlık oldu belki ama emin olun zamanım sınırlı olduğu için yetişemiyorum…
Ben de o mesajlardan bir kısmını buraya isim belirtmeden aldım.
MESAJLARDAN BAZILARI
Halil ibrahim hocam merhaba su an öğretmenler ilçelerde vefa grubunda 08 24 saatleri arasında 112 hizmeti vererek evden çıkamayan vatandaşların taleplarini alarak yardım gönderilmesini sağlıyor belde ve köy imamları ise köydeki yaşlıların ihtiyaçlarının alınıp bu kişilere teslim edilmesi ile görev yapmaya çalışıyorlar. Ancak elbetteki bu işler gönül işi işini savsaklayan zaten normal görev zamanında da layıkıyla görevini yapmayıp herşeyi eleştiriyordu. Şimdide bu huyundan vazgeçmiş değil. Paylaşımlarında bu konulara da değinirsen sevinirim. Allah’a emanet ol.
Hocam artık bursa Hamitler kent mezarlığında haç işaretli mezarlar var.öyle definler yapılmış ki müslüman mezarlarının ortasına gelecek şekilde
Selamun aleyküm gayretlerinize tşk öğretmenler için baya çaba verdiniz pek kuran kursu hocaları üvey evlât mi yeri gelince diyanet bizim adımıza cömert davranıyor bu kadar personelim bağış yapacak peki niye bizim ekleri vermiyor birde fahri öğreticilere vermiyor birde bunu dile getir seyda
Din eğtimi hep kacak olacak gibi hiç bir zaman göğüsumuz kabarık hakkımız savunulmayacak gibi yeri gelince imam hep öñ safta teşekürler milli eğtime vesselam
selam aleykum haocam
ben monawar alasadi yemenliyim çoktan size takip ediyorum ve yazdıklarınızdan fayada görüyorum.
yazdıklarınız ve düşüncelerinize kendimi yakın buluyorum ben hep sizin sayfanıze girip okuyorum eski yazdıklarınıze…
Selam aleyküm hocam ben bir klima almıştım 6 taksitle. Ama ödemeyi yaparken tek çekim yapılmış yani benden kaynaklı bir sorun. Sonra firmayı aradım bizden çıkmış bankaya sorman lazım diye. Bankayı aradım banka peşin fiyatına taksit yapmayacağını ancak bir miktar farkla bunu yapabileceklerini söyledi bu faize girer mi ne yapmalıyım Selam ve dua ile
Es selâmu aleykûm Mamoste.
Kürtlerin, Nûh Tufanı’ndan sonra ilk karar kıldıkları yer neresidir?
Bununla beraber, Kürtlerin Kahtanilerin bir kolu olduğu söyleniyor.
Bu hususta bizi aydınlatabilir misiniz?
Selamaleyküm hocam buhari ve Müslim hadis kitabı sizde bulunurmu veya güvenir yerde bana alıp göndere bilirmisiniz hocam
Selamun aleyküm hacı bayram veli nin
Bayramiye tarikatı devam ediyor mu? Müritleri varmı ? Bilginiz varmı?
Bu video yı herkesle paylaşırmısın? Canım kardeşim arkadaşım paylaşacağını biliyorum Bu nedenle seninle paylaştım teşekkür ederim.
esselamu aleykum hocam acil sorum olacaktı
İbrahim abi mhpnin yardımı olmasa şuan referandum olmayacaktı
Selamün aleyküm ibrahim hocam. Babanız rh. Said nursi hz. Nasıl anlatırdı
Selamun aleykum seyda
Halis atillayı tanıyor musunuz dinlenilmesini tavsiye ediyor musunuz
Selamun aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekatu hocam
Sizinle istişare yapmak istiyorum kendim için, boş vaktiniz yoktur ama olursa lütfen işte
Bu cok yanlış düşünce yarın biride bir yıl ekleyip odtüden diploma verelim de ne demek çarpım tablosunu bilmeyen birine diploma vermek bu vatanın ırzına geçmek namusunu kirletmek tecavüz etmek tir vazgeçin bu işlerden endüstri meslek liseleri de kalite artmalı buda müdürler tanrıdır anlayışını. Alaşagı etmekle olur adam biri halk kurtuluşcu son altay sendikaya girdi simdi tanrı oldu. Egitim im önüne cukur hendek açtı. Allaha emanet olun
Hocam, darbeden önce paralel sempatizanı olan kimseleri şikayet etmemiz dini açıdan gerekir mi? Bu kimselere suçlu muamelesi mi yapmalıyız. Bu kimseler darbeye fiili olarak katılmasalar da Devlet kurumlarında yönetici olmayı hak etmiyorlar mı,Yönetici konumunda oldukları için şikayet etmeli miyiz?
Hocam Selamun Aleyküm, kaza namazı meselesinde bir sorum var. Ashab içerisinde özürsüz (uyku savaş dışında) bir şekilde namaz kaçıran kimse olmadığına göre sebepsiz kaçan bir namazın kazasının varlığı hangi delillere dayanıyor acaba? Örnek olarak mesela çay içerken namazını kaçıran bir insanın namazının kazaya kalması hangi delile dayanıyor? Günümüzde üniversite gençliği içinde derslerini bahane ederek “kazasını kılarım” niyeti güderek namazını kılmayıp sonra kaza eden insanlar var. Bir çok örnek verilebilir.. “Edası farz olanın kazası farz, edası vacip olanın kazası vaciptir.” şeklinde bir kaide varmış galiba bu kaide neye dayanarak ortaya çıkmış? Bu bahsettiğim özürsüz şekilde kılınan namaz kaza hükmünde midir, eğer hükmündeyse delili nedir?
KARANTİNA GÜNLÜĞÜM -11
Zorunlu karantinada günler aslında benim için çok renkli geçiyordu..
Zaten ev kuşuydum ve evde kalmayı seviyordum..
Ayrıca tüm sevenlerim de mecburen ev hapsindeydi ve ben onları görme imkanına erişmiş oldum..
Canım sıkılmıyordu.. günlerim yazı yazmak, kitap okumak, sosyal medya okumaları yapmak, whatsap üzerinden tartışmalara katılmak, eylem yapmak, tv programı çekimi yapmak, canlı ders vermek ve devletin kitap yazma işini evde yapmak gibi etkinliklerle dolu dolu geçiyordu.
O kadar yoğundum ki gece 3’ten önce uyumuyordum. Hatta karantinadan önceki günlerimi sırf bunun için özlüyorum. Çünkü sabah işe gideceğim diye erken yatmak (01’de) gerekirken, şimdi nasılolsa sabah iş yok ne acelen var dürtüsüyle geç saatlere kadar mutala ediyordum, gözlerim bozulacaktı.. (zaten bozuktu ve ameliyat geçirmiştim)
Kantinayı sevdim..
Kendimle başbaşa kalma imkanım oluyordu.. (gerçi kendimle başbaşa kalmayı da hiç sevmedim ki.. ben zaten kendimi hiç sevmedim bir de onunla başaşa kalayım.. kendimle başbaşa kalınca şunu gördüm, kendim çok sıkıcıymış.. ben bile kendimden sıkıldım.. ben bu duruma isyan ederken kendim beni yakaladığı için durmadan konuşuyor.. daldan dala konuyordu.. Bu nedenle kendimle olmak istemiyorum, insanlarla olmak daha iyiymiş.. neyse iki kişi arasında geçen özel sohbeti başkasına anlatmak dedikodu olduğu için fazla da anlatmayayım.)
Bir kucak kitabı yığmışım ve onları okumaya karar vermişim. Bu süre uzarsa epey bir süredir ihmal ettiğim kitapları okuyacağım. Hatta bir köşeye acil durumlar kitabı bile hazırdım.
Ne demek acil durumlar kitabı?
Yani eğer bir şekilde enfekte olursam, hastahaneye kaldırılırsam yanımda götüreceğim kitaplar…
Ev halkı ne yapacaksın o halde kitapları? diye sitem ederken
Ben
Babam vefat etmeden önce son güne kadar talebelerini çağırıp ders verdi ve ben Allah’ın huzuruna ders vererek çıkmak istiyorum dedi.. Ben de kitapları götüreceğim ve son güne kadar okuyarak Allah’ın huzuruna bir ilim talibi olarak çıkmak istiyorum diyorum…
sanırım benim coronadan dolayı böyle tuhaflaştığımı düşünüyorlar…
Karantina günlerinde telefonla aradığım her kese ulaşabiliyorum, ne kadar güzel.. başka zaman olsa efendim çok yoğunum, işim var, başımı kaşıyamıyorum diyen insanlar, birisi kendilerini arayınca makamını kaybetmiş eski bakanlar gibi seviniyorlar..
Demek ki aslında yoğunluğumuz bizim kafamızdaymış.. hiçbir şeyin aciliyeti yokmuş.. asıl önemli olan sağlığımız, ailemiz…
Bu sıralar herkeste bir Kanuni Muhabbeti var.. neymiş “halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” şiirinden dolayı..
Karantina günlerimde tefekkür ediyorum..
Yarım bıraktığım kitap çalışmalarıma tekrar dönüyorum..
Yaşlı arkadaşları arıyorum.. ihtiyar daha ölmedin mi? diye geyik yapıyorum..
çocuklarım üstüme titriyor “aman sen tansiyon hastasısın dışarı çıkma” diyorlar.. hasta olmak da ne kadar güzelmiş aslında…
Karantina günlerimiz bakalım ismi gibi 40 gün sürecek mi?
Çünkü karantina italyanca ve faransızcada 40 anlamına gelen qarant’tan türetilmeştir.. onun da ilginç bir hikayesi var.. İtalya, veba salgının olduğu günlerde gelen gemileri açıkta veya bazı uzak adalarda 40 gün bekletip öyle limana alırmış.. Bu nedenle bekleme süresine karantina adı verilmiş.. Yani aslında öğrenmek isteyen her fırsatta öğrenir. Böylece kanatina kelimesini de öğrenmiş olduk, eski salgınları ve vebaları da öğrendik. Bi de en önemli temizliğe de dikkat etmeyi öğrendik..
Karantina güncem yarım da devam edecek..
ibrahim halil er
LOJİSTİK AĞIMIZ YOK EDİLİYOR, GIDA ZİNCİRİ BOZULABİLİR
Şehirler arası trafiğin durdurulması her ne kadar virüsün yaygınlaşmasını engellemek açısından olması gereken bir karar gibi gözükse de iyi organize edilmediği zaman şehirler arası gıda sevkiyatının durması ve gıda zincirinin bozulmasına yol açar.
Gıda zincirinin bozulması ise haliyle büyük şehirlerde marketlerin boşalmasına ve halkın marketleri yağmalamasına yol açar. Bir anlamda istenmeyen görüntülerin yaşanmasına, halkın devletine olan güvenin sarsılmasına neden olur.
Bu nedenle sivil vatandaşların giriş ve çıkışları durdurulurken veya şehir giriş ve çıkışları kontrollu verilirken tır ve kamyonların giriş ve çıkışları için ayrı bir yol oluşturmalı ve geçtikleri her şehirde durdurmak yerine Çin’in yaptığı gibi bu araçları mühürleyip gidilecek yere kadar insanlarla temasını kesecek bir yola baş vurulmalı,gittikleri yerde kontrol edilmelidir. Yani nakliye araçları için serbest ve güvenilir şerit oluşturulmalıdır.
Bu tedbirler acilen alınmazsa bir hafta içinde Ankara ve İstanbul’da açlık başlar.
İstanbul girişindeki araç trafiğinin 50 km’yi geçtiği haberi geldi. Bu aynı zamanda araçlardaki gıdaların bozulmasına da yol açacağı gibi günlük bir sevkiyatın bir haftayı bulmasına ve gıda ürünlerine sevkiyat maliyetinin eklenerek fiyatlarının ikiye ve hatta üçe katlanmasına neden olur. Bu durum ekonomik sıkıntı çeken vatandaşların galeyana gelmesine ve zor duruma girmesine de neden olur.
DEMİRYOLLARI ACİLEN DEVREYE GİRMELİ
Benim önerim: Acilen demiryolların tam vardiye ile işletime açılması; tır ve kamyonların tren garına yönlendirilerek yüklerin yük trenlerine boşaltılıp büyük şehirlere trenle gönderilmesinin sağlanmasıdır.
Ayrıca, bu olay bize demiryollarının ne kadar stratejik olduğunu gösterdiği gibi, bence virüsten sonra da yollarımızdaki tır ve kamyon görüntüsü yerine demiryolları ile iç sevkiyatlarin yapılması sağlanmalıdır.
DENİZ YOLU AKTİF OLARAK KULLANILSIN
Bunun dışında liman şehirleri üzerinden deniz taşımacılığını da devreye almanın zamanı geldi. Örneğin İzmir, İstanbul. Samsun, Trabzon, Antalya ve İskenderun üzerinden deniz sevkiyatı yaparak yollardaki yükü hafifletmemiz gerekir.
Önlem alırken milyonlarca insanı aç bırakmamak gerekir.
HAVA YOLU TAŞIMACILIĞI BAŞLASIN
Hava yolları bildiğiniz gibi yolcu taşımadığından şu anda atıl durumdadır. Havayolu firmalarımızın bu dönemde nakliye işi yaparak şehirler arası gıda sevkitayına katkı sağlamasını da öneriyorum. Havayolu kargo uçaklarının fiyatlarını indirerek üreticilerin ekonomik seviyesine göre yeniden yapılandırarak krizin kısa bir zamanda atlatılması sağlanmalıdır.
Türkiye gibi bir ülkenin ulaşım ve lojistik hizmetini sadece kara yoluna yönlendirmesi yanlış olmuştur. Bir an önce lojistik sevkiyatı çeşitlendirmeli demiryolu ve denizyolunu devreye almalıdır.
KÖY KARANTİNALARI
Köyler karantinaya alınırken onların tarlalarda çalışacağı göz önüne alınmalıdır. Köylülerin bu durum engellenirse Türkiye gıda sorunu ile karşılaşır. Çünkü tarım mevsimi başladı.
BAKANLAR UYUMLU ÇALIŞSIN
Bakanlar arasındaki erk mücadelesi ve karşılıklı kavganın da bir an önce sona erdirilip ülke sorunları için omuz omuza çalışmaları gerekir. Kavganın zamanı değil.. Bu işler tüm Bakanlıkların koordineli bir şekilde planlama yapmaları ile çözülür.
ibrahim halil er
BU GENELGE DEVLETE YAKIŞMADI
Okulların tatil olduğu bu virüslü günlerimizde Ücretli ve Usta Öğreticilerin işsiz kalmasına devletimiz kerim özelliğini göstererek, onların da maaşlarını ödemeyi kabul etti.
Devletimizin bu süreçte çalıştırdığı insanları açlığa mahkum etmemesi ve desteklemesi alkışlanacak bir şeydir. Bu işte emeği geçen Başta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk, Maliye Bakanımız Berat Albayrak ve Eğitim Bir Sen Başkanı Ali Yalçın beyler teşekkürü hak ettiler..
Fakat durumun yasal düzenlemesi için akşam resmi gazetede yayınlanan genelge gerçekten bir hayal kırıklığı yarattı..
Genelgenin ana temasında devlet babamız evlatlarına yaptığı iyiliği bir lutüf gibi sunuyor ve bir anlamda başa kalkıyor, sopasını sallıyordu.
Bu kerim devlet, baba devlet motifine yakışmayan ceberrüt devlet tavrıydı..
Sonuçta okulları tatil eden devletin kendisiydi.. Bunu Ücretli Öğretmenler veya Usta Öğreticiler yapmadılar. O halde işe başlattığı kişilerin ücretini vermesi gerekirdi..
Fakat önce o insanların ücretini vermek istemedi, tepki alınca da veririm dedi ama..
“ileriki bir tarihte ek ders veya telafi yaparsam buna katılacak ve para istemeyeceksiniz. Katılmazsanız size verdiğim paraları geri alırım” dedi..
Bu hiç devlete yakışan bir dil mi?
Zaten bu öğretmenler, idari tatil sürecinde uzaktan eğitime katılacak ve oluşturulacak sanal sınıflarla çocuklarla ilgileneceklerdi.
Belki ek ders veya telefi durumunda kadrolulara ek ders ücretini vermemesi doğrudur ama zaten ek dersten başka bir geliri olmayan insanlarının bu ek derslerine göz dikmesi, onların mağduriyetlerini istismar etmesi bizim 2000 yıllık devlet geleneğimizde olmayan bir unsurdur.
Devlet, vatandaşına gelince bu kadar ceberrut olurken, futbol takımların milyon dolarlık borçlarını silerken neden böyle ceberrut olmuyor?
Devlet, üstelik görevi ifa etmezseniz verdiğim paraları geri alırım diyerek resmen vatandaşıyla dalga geçmiş oluyor… ayıptır.. insanların mağduriyetleriyle bu kadar alay edilmez.. zaten tüm vatandaşlar felaket sürecinde gönüllü olarak her türlü hizmete hazırdır. Devlet istediğinde her vatandaş üstüne düşen görevi seve seve ifa etmektedir.
Hatta virüsün yayılması olasılığına karşı tüm öğretmen ve imamların sağlık eğitiminden geçirilip yedek güç olarak bulundurulması teklifinde bile bulunduk..
Devlet bu kararıyla tıpkı evladına şeker verip ardından sözünü dinlemedi diye elindeki şekeri alan zalim babaya benzedi..
Bu 2000 yıllık devlet baba profilimize uymadı.
Tek umudum, oluşturulacak genelgelerle bu kararnamenin içinin doldurulması, muğlak ifadelerin aydınlatılması ve insan onuruna yakışan maddelerin eklenmesidir.
Umulur ki devlet mekanizmasının başındakiler süreci doğru yönetir, insan onuruna ve haysiyetine uygun maddeler koyarlar. Hükümetimiz, halkın destek ve sempatisini kaybetmek istemiyorsa böyle zor zamanlarda yardımcı olması gerekir. Bir çok devletin bila bedel halkına salgın sürecinde maddi destek sağladığı göz önüne alınırsa talebimiz daha iyi anlaşılır. Hatadan dönülmesini tavsiye ediyorum.
Unutmayın ki devletimizin kurucu atalarının buyurduğu gibi “İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN” dusturu başımızın üzerinde durmaktadır. Biz de aynı uyarıyı hatırlatıyoruz.. Devlet ve millet arasındaki duygusal bağı kaybetmeyin.. Halkın derdiyle dertlenin.. onların acısı sizin acınız olsun ki sizi yüceltsinler.
ibrahim halil er
USTA VE ÜCRETLİ ÖĞRETMENLERE MAAŞLARI VERİLECEK
Arkadaşlar, Devletimiz Ücretli ve Usta öğreticilerin mağduriyetlerini ve seslerini duydu.. Onların ödemeleri aynen diğer memurlar gibi devam edecek.
Bir haftalık yaptığımız hak mücadelesi böylelikle başarıyla sona erdi..
Her şey benim mağduriyetleri dile getiren bir twit atmamla başladı. Arkasından destek çığ gibi büyüdü.
Öğder ve Eğitim Bir Sen’in de desteklemesi ve mağdur olan öğretmenlerin de sahip çıkması ile nihai hedefe ulaşıldı..
Bu süreçte destek olan başta Cumhurbaşkanımız, Hükümetimiz, Bakanımız ve Maliye Bakanına, STK kuruluşları, yazarlar, aydınlar, gazeteler/gazeteciler, internet siteleri, öğretmen camiası ve destek olan herkese de teşekkür ederim.
KOÇ GERÇEKTEN 20.000 SOLUNUM CİHAZINI DEVLETE Mİ VERECEK?
Bu ortamlarda nedense birileri yüceltilir ve birileri de düşmanlaştırılır. Sosyal medyada Koç grubunun 20 bin solunum cihazını devlete ücretsiz vereceği bilgisi dolaşır ve kimse de bunun doğruluğunu teyit etmeden hemen kabul eder, ardından Koç böyle yapıyor ama dinciler, cemaatler ne yapıyor diye her zaman olduğu gibi Müslüman mahallesi suçlanır..
Keşke doğru olsa..
Sonuçta Koç grubu da ülkemizin bir zenginliği ve bu ülke insanları sayesinde para kazanıp zengin oldular.
ama öyle bir şey yok..
Koç’un kendi kurumsal sitelerinde konuyla ilgili hiç bir bilgi yok.. varsa yoksa ortada dolaşan bir bilgi…
Konu ile ilgili bulabildiğim en net Bilgi şu: “Ford Otosan, sağlık çalışanları için tasarımını tamamladığı yüz maskelerini üretmek için harekete geçti. Ford Otosan Genel Müdürü Haydar Yenigün, yüz maskelerinin seri üretiminin yan sanayi ile birlikte Ford Otosan’ın geliştirdiği kalıpla yapılacağını dile getirdi.
Koronavirüsle mücadelede en önemli ihtiyaçlardan biri de solunum cihazı. Solunum cihazı üreten Biosys firması üretimlerini daha da hızlandırabilmek için bir elektronik markasının altyapısına ihtiyaç duyduklarını açıklamıştı. Koç Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Ali Koç, Arçelik firmasının tüm teknolojisini, solunum cihazı üreten Biosys firmasına kullandırma kararı aldı.
Arçelik, 170 hastaneye çamaşır ve kurutma makinası ile fırın, çay, kahve ve tost makinaları yolladı.”
Not: Konuyla ilgili bulduğum tek olumlu bilginin twitini de ekliyorum..
Kadınları dışarıda çalışmaya çağırıyordunuz ey feministler.. Şimdi ise “evde hayat var” diye eve sokmaya çalışıyorsunuz… herkesin bir hesabı vardır Allah’ın da bir hesabı var…
Basra’da Veba Salgını
îbn Cerir dedi ki: Bu senede Basra’da veba salgını baş gösterdi. İbn Cerir’in “el-Muntazam” adlı eserinde anlattığına göre veba salgını, hicretin altmış dördüncü senesinde Basra’da baş göstermiştir-
Şeyhimiz Zehebî ile diğerlerinin de anlattıklarına göre bu salgının büyük hasarı, Basra’da görülmüş ve üç gün sürmüştü. Günde 70.000, ikinci günde 71.000, üçüncü gün de 73.000 Basralı ölmüştü. Dördüncü günde Basralılardan çok az sayıda adam kalmıştı. Halkın büyük çoğunluğu ölmüştü. Anlatıldığına göre valinin annesi de ölmüş, cenazesini kaldıracak kimse kalmamış ve sonunda cenazeyi kaldırmak için dört kişiyi kiralamışlardı.
Hafız Ebu Nuaym el-îsbahanî, bu veba salgını zamanında yaşamış, Ebu Nüfeyd künyesi ile tanınan bir adamın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“Kabileleri dolaşıyor, ölüleri defnediyorduk. Ölü sayısı çoğalınca, artık kendimizde onları defnedecek gücü bulamadık. Eve giriyor, ev halkının ölmüş olduğunu görünce, kapılarını üzerlerine kapatıyor, onları o halde bırakıyorduk.
Bir eve girdik, içeriyi aradık, içeride hayatta kalmış bir kimse göremedik, kapıyı üzerlerine kapadık.
Veba salgını bittikten sonra tekrar mahalleleri dolaşmaya başladık. Kapadığımız kapıları açıyor, evleri tekrar kontrol ediyorduk. Bir eve girdiğimizde evin ortasında vücuduna daha yeni krem sürülmüş bir çocuk gördük. Sanki o anda annesinin kucağından alınmıştı. Biz orada durup çocuğa bakarken ve durumunu hayretle seyrederken duvarın yarığından bir köpek çıkarak geldi. Çocuğa doğru yaklaştı. Çocuk ta sürünerek ona gitti ve köpeğin memesini tutup emmeye başladı. Bilahare ben o çocuğun büyüdüğünü ve Basra mescidinde sakalından tutulduğunu gördüm.”
Hicretin Yetmişdokuzuncu Senesi
Bu senede Şam’da büyük bir veba salgını görüldü. Bu salgının şiddetinden neredeyse halkın tümü yok olup gidecekti. Zayıfladıkları ve sayıları azaldığı için Şamlılardan bu sene gazaya giden olmadı.
ibrahim halil er
KARANTİNA GÜNLERİ-12
Dünya, kıyamet senaryolarını yaşarken, yıllardır bir filim olarak izlediğim süreçleri bizzat yaşamam ve kendi filmimi oynamam o kadar da zevkli olmadı…
Herkeste bir moral bozukluğu ve herkeste bir çaresizlik…
Sokakta yürüyorsun ve herkes sanki sen virüsmüşün gibi bakıyor ve kaçıyor..
“İnsanın kardeşinden, evladından, ebeveyinden ve eşinden kaçtığı” kıyamet günlerini yaşıyoruz sanki…
Kıyameti dünya da yaşamak..
Halbuki daha ne kadar da yaşayacak günlerimiz ve bir dolu projelerimiz vardı.. hem de bir sürü okuyacak kitaplar bizi bekliyordu Hani herşey çok güzel olacaktı..
virüsü sadece bilgisayara bulaşan bir şey sanırken şimdi kendimize de bulaşmaması için mücadele ediyoruz. İşin kötüsü antivirüsümüz de yok..
Bir yanımızda virüs (ölüm) diğer yarımızda insanların yaşayacağı sefalet ve açlık… ne büyük bir imtihan ve ızdırap…
Herkes kendi karantiinasını evde uygulamaya çalışıyor.. ilk zamanların geyik muhabbetinin yerini endişe ve kaygı oluştu.
Devletlerde şaşkın.. o güçlü ve yıkılmaz sandığımız büyük devletler bir zerre karşısında aczlerini itiraf ediyorlar.. herkes kapıları kapatıyor.. insanlar insanın kurdu olmuş… başka ulusları işgal edip onların rableri gibi davranan ve ulaştıkları teknolojik büyüklükle tanrıya kafa tutan devletler, kurumlar ve bilimadamları çaresiz… Belki de bu virüs geldiği gibi de gidecek.. tıpkaı tarihtesi veba salgınları gibi.. geldikleri gibi gittiler… ama bu bize insanın aciz yaratıldığını göstermesi açsından bir ders barındırmaktadır.. insanların tefekkür edip hayatı sorgulamaları gerekirken seküler kemalit kesimler yin herşeyde olduğu gibi işi dine ve imamlara yıkmanın peşinde buradan kendnilelrine bir ekmek çıkarmanın derdindeeler.. Bazı insanlar apaçık hakikatleri grseler de kalplerindeki kin ve din düşmanlığı bunu görmeerini engellemiş olmaktadır.
virüs günlerimiz ve karantinamız sürecinde yaşarsak anlatacak ve muhasebe edecek çok şeyimiz olacaktır.
Tek umudumuz bu virüse geç yakalanmak ve vücudumuzun buna karşı dirençli olmasıdır.
OKUYUCU MESAJI
Hocam ben de an itibariyle okulda işimin başındayım. Sizin ücretli öğretmenler ile ilgili yazınızdan sonra her ay ihtiyaç sahibi öğrencilerimiz için öğretmen arkadaşlarla aramızda topladığımız ciddi miktarda parayı okulumuzda çalışan ücretli arkadaşlara vermeye karar verdik.
Bana okuyucularımdan gelen bir mesaj… Allah böyle insanların sayısını artırsın..
Bir sadaka bir çok belayı def eder… bunu da sadaka hanemize yazalım.. ekmeğimizi bölüşelim..
ÇIKARCI BAZI ÖĞRETMENLER
Bazı öğretmen arkadaşlar bana mesaj gönderdiler.
Ücretsiz izne ayrılmış olan bazı öğretmenler, devletin okulları kapatıp öğretmenlere maaşlarını yine vermesi üzerine, bu ücretsiz izne ayrılmış olanlar izinlerini bozup tekrar görev başı yapma talebinde bulunmuşlar.
Bu arada onların yerine derse giren ücretli öğretmenlere de haliyle yol gözükmüş…
Bu nasıl bir çıkarcılık?
Ücretsiz izne ayrılıyorsun ama zaten işin olmadığını öğrenince uyanıklık yapıp göreve gelmek için başvuruyorsun..
kalitemiz bu..
bence idareciler bu uyanık öğretmenlerin dilekçelerini işleme koymamaları lazım..
Ya da onları hastahanede görevlendirmesi lazım.. 🙂 madem çalışmak istiyorsun al sana iş…
sonuçta hepiniz devletin memuru değil misiniz? ha okul ha hastahane.. burada hasta bakıcılığı yaparsın.. 🙂
emin olun böyle fırsatçılar beni daha da çileden çıkartıyor..
Not: Bu konu ile ilgili yazdığımız yazılar etkili oldu ve devlet bir genelge yayınlayarak bu şekilde ücretsiz izinlerini bozanların taleplerinin kabul edilmemelerini kararlaştırdı.
Sağlık Cihazları ve İlaçlar
Acil olarak ülkenin solunum cihazlarına, ilaçlara ihtiyaç var..
Fabrikaları bu cihazları üretecek fabrikalara ve ilaç fabrikalarına dönüştürebiliriz.
Yeter ki isteyelim..
Ümitsiz olmayın, ümitvar olun
Tüm sorunlardan büyük Rabbimiz var..
Ama bize çalışmamızı, tedbir almamızı, planlı hareket etmemizi söylüyor..
iyi bir plan ve koordinasyonla üstesinden kalkmayacağımız sorun olmaz…
Keşke yetkililer de sesimizi duysa…
GIDA ACİL EYLEM PLANI
Karantina uzayıp yaygınlaşırsa (inşaallah olmaz ama biz kötü senaryoyu da hesaplamalıyız) en büyük sıkıntı gıdada ortaya çıkabilir.
Benim bu konudaki önerim..
Devletin özellikle işletilmeyen araziler ve hazine arazilerini acil olarak tarıma açması ve ülkemizdeki salgın nedeniyle işsiz kalmış olan kişiler, çalışmayan memurlar, suriyeliler ve askerlerden oluşan bir tarım işçisi oluşturup bu arazileri işletmesidir.
İşletilmeyen geçici bir süreliğine kapatılmış olan fabrikaları da gıda sanayisine dönüştürmesi gerekir.
Bu sayede gıda olarak kendi kendimize yeter olur ve bu sorunu da el birliğiyle çözmüş oluruz.
Bu tür bela, musibet ve imtihanlarda el birliği yapmak ve sırt sırta vermekle üstesinden geliriz.
Başka ülkeler gibi panik yapmak veya boş boş oturmakla sorunu çözemeyiz.
Devletin insiyatif alıp ülkemizi ve halkımızı yönlendirmesi gerekir…
Not: Hastalık var, dışarda nasıl çalışcağız diye korkmamıza gerek yok… Azrailin elindeki listede kim varsa bir şekilde onu bulur.. Bu tür toplumsal felaketlerde felaketten değil korku, panik ve plansızlık daha büyük zarardır… önce tedbir sonra tevekkül..
Ek
Sorun uzarsa yatak sıkıntısı da baş gösterebilir. Devletin bu amaçla özel sektöre sipariş de vermesi gerekir…
i. halil er
İnşaallah salgın fazla yayılmaz ve en kısa zamanda sona erer.
Ama ben eğer salgın yaygınlaşırsa camilerin, okulların ve otellerin sağlık merkezlerine dönüştürülmesini tavsiye ediyorum.
Hatta öğretmenlerin ve imamların bu süreçte bir kaç günlük eğitimden geçirilip acil merkezlerde görev verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunun için şimdiden bir eğitim çalışmasını başlatmamız gerekir. İtalya veya İran gibi olmamak için insanlarımızı ve merkezlerimizi hazırlamamız gerekir.
Acil olarak B planı için hazırlık yapılmalıdır. i.halil er
Mar 30, 2020 10:50:56am
İmamlar Ne Yapıyor?
Onlar sahada
Her zaman imamları eleştirenler bunu görmüyor..
DESTEK OLUN
Arkadaşlar ücretli öğretmenler ve usta öğreticiler gerçekten mağdur. #ÖğretmenimiMağdurEtme
Virüs nedeniyle okulların kapanması üzerine ücretli ve usta öğreticilerin maaşları kesildi.. çünkü bu kesim, ders saati başına ücret alıyordu. Şimdi yaklaşık 100 bin öğretmen kitlesi bu süreçte açlık ve zor yaşam tehlikesi altında.
Normalde devletimiz bu kesimle Haziran’ın sonuna kadar sözleşme yapmıştı ve onların maaşları bütçeden tahsis edilmişti. Sonuçta bu idari tatili onlar istemedi işvereni olan devlet tarafından ilan edildi. O halde devlet çalıştırdığı bu ücretli öğretmenleri kadrolular gibi sahiplenmesi gerekir.
Sosyal devlet olmanın gereğidir bu..
Çalıştırdığı kişilerin haklarını vermek aynı zamanda hak ve adaletin gereğidir.
Devlet ders vermeye gelirken, öğretmenlik yaptırırken ücretli ve kadrolu ayrımı gözetmeksizin tam performans beklerken zor zamanda bir kesimi işten çıkarması doğru değildir.
Devletimizi yönetenler gerçekten hakkaniyet sahibi insanlardır ve bu yanlışlığı düzelteceklerini düşünüyoruz. Bize düşen, yanlış yapan kardeşimizi uyarmaktır.
Düşünün “komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” diyen bir dinin mensubuyuz.. bir taraf bu süreçte eve götürecek ekmek bulamazken sessiz kalmak doğru değildir.
Aslında eğitimimizde ücretli ve kadrolu ayrımı da bir ayıptır. Madem o öğretmenlere ihtiyaç var o halde onların da durumu diğerleri gibi olmalıdır. Bu bir sistem sorunudur ve bunun müsebbibi o öğretmenler değildir.
Bizlere düşen, twitter üzerinde hak mücadelesi yapan ve seslerini yetkililere duyurmak isteyen bu insanlarımızın sesi olmaktır.
Not: Mağduriyetler çoktur ama biz en azından birisinin dahi olsa elinden tutmaya çalışalım.. Ayrıca, öğretmeni yaralı bir toplumun geleceği de sakat olur.
devlet çalıştırdığı kişileri yarı yolda bırakmamalı.. devlet olaya sosyal adalet olarak yaklaşmalı… bir kapitalist iş adamı gibi değil.. bu tür mağduriyetlerin artması sosyal patlamalara yol açar. Devletin bu tür patlamaların olmaması için önlemler alması gerekir.
#ÖğretmenimiMağdurEtme twitter’deki bu etkinliği destekleyelim.
İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN
Benim bu çağrımı sözcü gazetesi haber yaptı…
İnşaallah bu mağduriyet giderilir.
ÖĞRETMENLERDEN ÖRNEK DAVRANIŞ
Kadrolu ve sözleşmeli görev yapan öğretmenler ayrıca ücretli öğretmenler için örnek bir fedakarlık çağrısı yaparak, “Gerekirse, bize hafta içi için yapılacak olan ek ders ücretlerini, ücretli öğretmenlere verelim. Yeter ki, meslektaşlarımız yoklukla imtihan edilmesin” dediler.
https://www.sozcu.com.tr/2020/egitim/80-bin-ucretli-ogretmen-ortada-kaldi-5689438/
https://twitter.com/ibrahimhalilerr/status/1240721847014043649?s=19
Ücretli öğretmenler ve usta öğreticileri MEB. İşten çıkardı.
Siz devletsiniz, bir işveren değil.
Siz zor zamanda çalıştırdıklarınızın işine son verirseniz özel sektöre kızamazsınız.
Bir an önce bu hatadan dönmelisiniz
Mar 25, 2020 9:53:50pm
Evlerinize giriniz. Neml 18
Mar 25, 2020 12:44:09pm
Koronaya Karşı Hazırlıklar
Az önce kuzenimin bir yakının amcasının kızının damadının bir yakınının eniştesinin tanıdığı bir adamın dayısının kızının ilkokul arkadaşının bir yakını buyurmuş ki: Coronadan kurtulmanın yolu
1. Sirke
2. Kelle Paça
3. Limon
4. Sabun
5. Kolonya
6. Çay
7. Sarmısak
8. Soğan
9. Çörek otu
10. Yoğurt
O gün kişi,
kardeşinden,
anasından,
babasından,
eşinden ve oğullarından kaçar.
Abese34
Mar 25, 2020 12:48:25pm
Balkonda sağlıkçılara alkış yerine biz de bir dua çalışması yapsak
https://www.aydinlik.com.tr/haber/merhaba-kamuculuk-2-bayburt-taki-imama-virus-bulasti-diye-zil-takanlara-203577
Bazıları imama corona bulaştı diye neredeyse bayram yapacak.. onların derdini biz biliyoruz… onlar virüsten de beter… bu milleti ve devleti hep sömürdüler, talan ettiler…
Doğu Perinçek’i de duyarlılığından dolayı kutluyorum.
Mar 25, 2020 12:00:53pm güncellendi
Sağlık Kitapları
Evde virüs hapsindeyken gündem nedeniyle sağlık kitaplarını okuyorum.
Gerçekten de kendi bedenimizi çok hor kullandığımızın farkına vardım.
İnsan, kendisine dikkat ederse özellikle besinlere ve neyi nasıl yiyeceğine dikkat ederse bir çok hastalığı kendi içinde çözer.
Allah, yarattığı bedende bir bağışıklık ve kendini iyileştirme sistemini yaratmış..
Fakat biz doğru beslenmediğimiz için ve bedenimizi tanımadığımız için sistemimizi kendi elimizle bozmuşuz..
Herkesin sağlık konusunda kendisini geliştirmesini diliyorum.
Bu arada Mustafa Özer bey’ye gönderdiği sağlık kitaplarından dolayı teşekkür ediyorum.
Sağlıklı günler dilerim…
Ek
Bu arada Aidin Salih’in gerçek tıp kitabındaki tavsiyeler de güzel…
VİRÜS CAMBAZA BAK MI?
Avusturya askerleri Yunanistan’a destek için sınıra gelmiş.TURK askerlerine karşı kendi vatanlarını savunur gibi savunacagiz demişler..
Fransız mistral savaş gemisi virüs bahanesiyle Akdeniz’de Korsika’ya konuşlanıyor.
Bir yandan da Avrupa özel kuvvetleri gçmen bahanesiyle Sınırımızda birikmeye devam ediyor…
ABD, Avrupa’ya 40 bin asker çıkardı…
Yani virüsle askerler mi savaşacak, yoksa başka bir filim mi tezgahlanıyor?
Rusya’nın sesi neden hiç çıkmıyor?
Kıbrıs-Trakya hattına kayan çatışma aksında enerji hızla birikiyor, her an patlayabilir.
Deli sorular ve endişlere…
EVDE ÇALIŞMAK
Corona virüsünden sonra insanlar işlerini evden çıkmadan da yapabileceklerini anlayacaklar ve yeni bir çalışma sistemimiz olacak.
Bu sayede büyük ofisler tutulmasına gerek kalmayacak..
Sabahın köründe insanlar işe gitmek için trafiğe çıkmayacak…
Evde yapılabilecek işler evde yapılacak…
ilgili koordinasyon merkezine belli aralıklarla teslim edilecek…
artık her ev bir iş yeri olacak..
Bu sayede kadınların çalışması için dışarı çıkmasına ve çocuklarının bakımını bakıcılara vermesine de gerek kalmayacak.
Bu durum binlerce liranın içerde kalmasına ve tasarrufun yapılmasına da neden olacak…
İnşaallah bu süreci böylesine olumlu yöne kanalize edebiliriz.
Hatta eğitimin bile okula gitmeden yapılabileceği bir sisteme geçiş yapılabilir..
Bu sayede eğitim için büyük kentlere yığılma önleneceği gibi, küçük yerleşim yerinden büyük okullara gidilebilecek…
Bu durum masrafları da kısacak..
Tabi ki yeni çalışma alanları ve istihdam modelleri de oluşacak…
ibrahim halil er
Mar 20, 2020 12:14:19pm
ÜCRETLİ ÖĞRETMENLERİN HAKLARI VERİLSİN…
Aynı okulda aynı işi yapan birisi kadrolu olduğu için 5 bin lira alırken, diğeri 1700 lira alması adalet midir?
Kadrolu öğretmen her türlü sosyal haklardan yararlanırken diğerine bunun verilmemesi sosyal devlet midir?
Kadrolu öğretmen idari izinlerde bile maaşını ve ek ders ücretini alırken, diğerini yok saymak ve açlıkla baş başa bırakmak adalet midir?
Kadrolu öğretmen, tam öğretmen sayılırken; ücretli öğretmen öğretmenliğin tüm gereklerini yapmasına rağmen ve kadrolu öğretmenle aynı eğitimi almasına rağmen öğretmen sayılmaması ve öğretmen muamelesi görmemesi doğru mudur?
Bir şeyi de tam yapın..
ezmeyin,
sömürmeyin
hak gasp etmeyin..
Para yoksa paylaşın..
ama insanları sömürmeyin..
Biz ücretli öğretmenlere idari izinli sayıldıkları bu günlerde ücretlerinin kadrolu öğretmenler gibi verilmesini talep ediyoruz.
Eğer devletimizde para yoksa veya bunu ekonomik nedenlerden dolayı yapıyorsa kadrolu öğretmenler olarak ücretlerimizin ücretli öğretmenlere verilmesini talep ediyoruz.
Bana gelen mesajlar gerçekten çok büyük bir sosyal yarayı göstermektedir.
Geleceğimizi teslim ettiğimiz öğretmenler asgari ücretin altında ve yılın sadece 8 ayında çalışmaktadır. Herkesi insafa ve adil olmaya davet ediyorum.
… Gerçekten bu az olan ücretle aile geçindirmeye çalışan öğretmenlerimiz var. Onların ücretlerinin verilmemesi onları ciddi anlamda mağdur etmektedir. Eğer devlet ekonomik olarak bu işin altından kalkamayacağını düşünüyorsa kadrolulara ücretini vermeyip ücretli öğretmenlere vermesi daha adil olur. Sonuçta bu kişiler de öğretmen… yani aynı işi yapan birisi ücretini fazlasıyla alırken, diğerine senin statün şu olduğundan dolayı veremiyoruz kusura bakma demek adil devlet anlayışı değildir. Devlet, özel sektör gibi bakmaz… özlük hakları ve adalet ekseninde bakar.. vatandaşları arasında özellikle aynı işi yapan ve aynı eğitimi görenler arasında ayırım yapmaz.. ÜCRETLİ ÖĞRETMENLER DE MAĞDUR EDİLMESİN VE ÜCRETLERİNİ ALSINLAR… Kampanyamızı destekleyelim.. ibrahim halil er
Yeni Konuğumuz
İnsan bedenine yeni bir konuk geliyor..
Adı Corona… ama bu konuk biraz küstah, geldiği evi talan ediyor…
Vücudumuzun binlerce konuğu var. Bakteriler, virüsler vb… bir virüsün fazla olması sorun değil.
Sorun olan, bu yeni gelen virüsün konuk olduğu evin imkanlarını bilememesi ve daha önce konuk olduğu hayvan bedeni gibi düşünmesiydi.. Bu nedenle de insanoğluna ciddi yaralar veriyor
Önceki evinde hayvanlarla uyum içinde yaşıyordu.. hayvanları öldürmüyor, onların yiyeceğine ortak oluyordu. Zaten onun amacı da öldürmek değil, yaşamaktı..
İnsan vücuduna geçince, hayvan vücuduna göre davrandı.. ama bizim bünyemiz hayvan bünyesine göre zayıf olduğundan perişan olduk.
Şimdi tek beklentimiz, corona abimizin insan bedenini tanıyıp buna göre mutasyon geçirmesidir. Bu şekilde bir mutasyon geçirdiğinde artık bedenimizin yeni bir konuğu olur.. birlikte güzel günler yaşarız.. biz ona alışır, o bize alışır…
i. halil er
ÜCRETLİ ÖĞRETMENLERLE DAYANIŞMA
Arkadaşlar, olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Ölüm tepemizde dolanıyor. Bu süreçte eğitim kurumları kapatıldı. Kadrolu öğretmenler maaşlarını ve ücretlerini alırken, eğitim sistemimizin köleleri olan ücretli öğretmenler yok sayıldı ve onları bu kışın zor şartlarında bir anda mağdur ettik.
Onların ücretleri maalesef verilmiyor. Halbuki okulların tatil edilmesi onların talebi değildi, devletin aldığı bir önlemdi. O halde devletin onlara da ücreti vermesi gerekiyor, ya da kadrolu öğretmenlerin ek ders ücretini vermemesi gerekiyor.
Hatta benim talebim, kadrolu öğretmenlerin ücretleri, ücretli öğretmenlere tahsis edilsin..
Ya da daha iyisi onların da ücreti ödensin…
Okulların tatil edilmesi üzerine kadrolu öğretmenler maaşlarını ve ücretlerini tam alırken, 80 bin ücretli öğretmene ücretlerinin verilmemektedir.
KADROLU ÖĞRETMENLERİN ÜCRETLİ ÖĞRETMENLERLE DAYANIŞMASI
Benim ücretimi verme, ücretli öğretmene ücretini ver ve onları mağdur etme.
Kadrolu öğretmen olarak ücretli öğretmenlerle dayanışma yapmak ek ders ücretimin ücretli öğretmenlere verilmesini talep ediyorum.
https://twitter.com/ibrahimhalilerr/status/1240721847014043649
https://twitter.com/ibrahimhalilerr/status/1240721546546724869
Vee virus artik Turkiyede
İran’ın birçok eyaletinde virüs nedeniyle eğitime ara verildi
:
Van’da 3 Türk corona virüsü şüphesi ile hastanede karantinaya alınmış
Van’daki şüpheli sayısı 5 e yükseldi
Not
Suphelilerin tahlilleri Ankara’ya gonderildi. Yarin kesin sonuc cikar.
Şub 23, 2020 12:00:14am
İran’da Corona virüsü nedeniyle 2 kişi hayatını kaybetmişti. Ülke genelinde ise görülen vaka sayısının 5’e yükseldiği belirtilmişti. Corona vakalarının ardından İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani talimatıyla ülkede Corona Virüsü İle Mücadele Merkezi kuruldu.
İran’da artan Corona virüsü vakaları nedeniyle Irak ve Kuveyt’ten ülkeye düzenlenen uçak seferlerine yasak geldi.
Irak Devlet Haber Ajansı, İran’da görülen Corona virüsü vakaları nedeniyle Irak ile İran arasındaki uçuşların askıya alındığını duyurdu. Irak İçişleri Bakanlığı ise, İran’da Corona virüsünün yayılmasının ardından, İran vatandaşlarının ülkeye giriş yapmasını ve Irak vatandaşlarının İran’a gitmesini yasakladı.
Irak Havayollarının ardından Kuveyt Havayolları da Corona virüsü nedeniyle İran’a düzenlenen seferlerin durdurulduğunu açıkladı.
Corona virüsü nedeniyle ölümlerin meydana geldiği İran’da yeni bir gelişme yaşandı. ABD İran Özel Temsilcisi Brian Hook, ABD’nin, İsviçre’deki insani yardım kuruluşları yoluyla İran’a yiyecek ve ilaç göndermek isteyen şirketlerle görüştüklerini açıkladı. Hook, şirketlerin ABD’nin İran’a yönelik uyguladığı yaptırımlardan etkilenmeyeceğini belirtti
Şub 21, 2020 12:38:51am
Corona virüsü İran’ın Kum kentinde iki can aldı.
Çin’e Corona virüsü çıktığı için sevinenler, şimdi sınırımıza dayandığını gördüklerinde ne diyecekler acaba?…
Bela ve musibete sevilmez…
Allah hatırlanır, dua edilir ve tabi ki bundan kurtulmak için gerekli bilimsel yöntemler de kullanılır. Bunun başında sınırlarımızı kontrol etmek gelir ama bu konuda dikkatsiziz.
Şub 19, 2020 11:38:30pm
Çin’in başına gelen musibete sevinen insanlar görüyorum…
Uygurlara yapılan zulme istinade…
Felaketlere sevinmeyelim…
Sonuçta uygurlar da bu virüsten etkileniyor..
Ayrıca bir Müslüman böyle durumda sevinmez…
Yarın bize sıçramayacağının da garantisi yok…
Önce insanız…
Çinin zayıflaması amerikanın tek patron olmasına yol açar. En azından dengeliyordu.
Allah insanlara akıl ve hidayet nasip etsin..