Bayramda çocukların ısrarı üzerine gezmeye karar verdik. Önce onlar deniz kıyısına gidelim dediler ama benim gönlüm oralara gitmek istemediğinden haydi bu sefer değişiklik yapalım ve dağa çıkalım dedim.
Ardından son iki günümüzü dağda geçirecek yolculuğa başladık.
Hedefimiz Bolu Yedigöller’di.
Gerçekten de muhteşem bir tabiat manzarasıyla karşılaştık. Çocuklar da biz de gelmekle çok iyi ettiğimizi düşündük.
Gölün, ağaçların, çam ağaçların, ormanın ve serinliğin olduğu bir mekan…
Ciğerlerimize çam ormanlarının havasını doldurduk. Daha da dinçleştiğimizi gördük. Gece arabada ve dışarda yattık. Temiz hava bizi kendimize getirdi.
Yolculuğa ilk başladığımızda gece vakti ormanlık alana ulaşmıştık. Gecenin oluşturduğu kasvetli hava ve her karaltının bir şeye benzemesi çocuklar için ayrı bir eğlence olmuştu. Bu hayalet, bu canavar bu şu diye bir şeye benzetiyorlardı ama gittikçe bir korkunun da oluşmasına katkıda bulunuyordu.
Bir pansiyonda gecelemeye karar verdik. Önüne geldiğimiz pansiyon eski bir pansiyondu. Orman içinde kurulmuş, önünde arabalar vardı. Fakat geç saat olduğundan kapalıydı. Benim oğlan “baba bu perili eve benziyor” dedi. Şöyle bir alıcı gözle baktığımda gerçekten de masallardaki perili eve benzediğini görüp güldüm. Sonunda geceyi geçirmek için arabayı sakin bir yere çekip içinde uyuduk.
Gün boyu dağ yolculuğumuz devam etti. Kamp yapacağımız alana ulaştık. Burada iyi bir uyumuşum. Gençler etrafı keşfe çıktılar. Dağda gölün kıyısında mola vermiştik. Etraf kalabalıktı. Kampçılar doluydu. Sanırsınız ki tüm Ankara buraya gelmiş…
Dağın tepesinde köylülerin açmış olduğu küçük kulübelerdeki manda yoğurdu ile karnımızı doyurduk. Odun üzerinde pişmiş çaydan içtik. Köylülerin açtığı bazlamayı yedik… Dağı gah tepeden, gah en aşağıya inip aşıdan izledik… Gölün olduğu alanda güzel bir mescid ve tuvaletler de vardı. Mescid ve tuvaletler ağaçlardan yapılmıştı. İçine girdiğimiz zaman dinleniyorduk. Dağın dışında insanlar sıcaktan yanarken biz gece üşüyorduk…
Fakat köylülerle konuştuğumda, köylerinde elektrik olmadığını söylediler. Ankara’nın dibindeki dağ köylerinde elektrik olmamasına şaştım… Telefonların çekmemesi demek ki bundanmış… Köylülere kışın Kurt iniyor mu köye diye sordum, biz görmedik ama görenler olmuş dediler. Kışın iyi kar yağar mı diye sorduğumuzda, evleri göremiyoruz dediler… Gerçek dağ köyü burası…
Köylüler çok cana yakın ve sıcak kanlıydılar. Küçük oğlum oradan ayrıldığımızda bana “baba, köylüler ne den bu kadar sıcak kanlı ve iyiler? şehirde böyle olmuyor?” ben de “onlar şehrin kötülükleri ve fesatlıklarıyla kirlenmemişlerdir” diye cevap verdim.
İki gün dağda doya doya gezdik, dinlendik..
Alternatif tatil düşünenler için bu tür dağ gezilerini tavsiye ederim. Gençler için de ayrı bir aksiyon oldu.
İbrahim Halil ER