Bu dönemin mezheplerin oluşumunda bu kadar verimli olmasının nedenleri neler olabilir? Bir yerde mezhepler ve ayrılıklar çıkıyorsa burası hakkında birçok şeyler söylenebilir. Öncelikle entelektüel birikimin yoğun olduğu, diğeri de siyasi hayatın çalkantılı olduğu, sosyal hayatın oturmadığı ve o dinde anlaşılmayan veya üstü kapalı noktaların daha sonra insan zihnini karıştırdığı gibi yorumlara ulaşabiliriz.
Peki, bu mezheplerin çok olmasının nedenleri nelerdir?
İlk dönem âlimlerinin dini anlayış ve yorumları
Hadisler konusundaki ihtilaf. Hadislerin sıhhat derecesi
Başka din mensuplarıyla karşılaşma ve İslam’ı bu dinlere karşı savunma
Karşılaşılan toplumsal sorunlar ve sorunları âlimlerin çözmek istemesi
Devlet yöneticiliği ve hilafetle ilgili tartışmalar.
Âlimler arasındaki metot ve ölçülerin farklı oluşları
Arapçaya tercümeler sonucunda ortaya çıkan yeni fikirler
Kur’an’daki muhkem ve muteşabihat ayetlerin yorumlanması
Arapça ve dil kurallarından kaynaklanan ayrılık
Örf ve adetlerin bölgelere göre farklı olması
Sahabelerin çeşitli yerlere dağılmaları ve talebe yetiştirmeleri
İnsani Farklılıklar: Mezheplerin doğuşunda âlimlerin ve farklı coğrafyadaki insanların farklılıkları, eğitimleri, anlayış kabiliyetleri, hırsları, uzmanlaşmaları (kimi fıkıhta, kimi hadiste ve kimi de nahivde uzman olmuş kendi uzmanlıklarına göre olaya yaklaşmışlardır), geçmiş birikim ve tecrübeleri gibi kişisel nedenlerde etkili olmuştur. Her insan ve grup kendi bakış açısına, anlayışına, bilgisine göre olayları, hadisleri ve ayetleri yorumlamıştır.
Siyasi Sebepler: İlk dönem İslam tarihinde cereyan eden siyasi olaylar da Müslümanların bölünmesine ve daha sonra bu olaylara yaklaşım açısından çeşitli fırkaların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunların belli başlıları Hz. Osman’ın şehadeti, Cemel ve Sıffin olayı, Hz. Ali’nin Şehadeti ve Kerbela olayı gibi…
İslam tarihinde kabilecilik olayının siyasi olayı etkilemesi ve bu etkinin daha sonra Müslümanların bölünmesinde büyük rolü olmuştur. Beni Saide Sakifesi toplantısı, Hakem ve Sıffin olayı, Haricilerin ortaya çıkışı gibi konular hep kabilecilik asabiyetinin bir sonucudur.
Sosyokültürel ve Başka Uygarlıklardan/Dinlerden İnsanların Müslüman olması: İslamiyet’in hızla yayılmasından dolayı farklı bir uygarlığa mensup olan insanlar da Müslüman oldular. Bu insanların eski kültür, uygarlık ve dinlerinden kaynaklanan bir geçmişleri ve olaylara yaklaşım biçimleri vardı. Daha sonra bu insanların etkisiyle bazı içtihatlar ve mezhebi farklılıklar doğdu. Bunun sonucunda tefsir, hadis ve tarih ilminde birçok israiliyat dediğimiz rivayetler dolmaya başladı.
Coğrafi Farklılıklar: Her bölgenin ve coğrafyanın kendine ait bir tarihi, kültürü ve sorunları vardı. Dolayısıyla bu sorunlara bölgenin kendi yapısına uygun çözümler üretmek gerekiyordu. Bu durum farklı coğrafyalarda farklı mezheplerin ortaya çıkmasına neden oldu. İmam-ı Şafi’nin Bağdat’taki içtihatlarını Mısır’da değiştirmesi ve Bağdat’taki içtihatlarına kavli kadim demesi, coğrafi farklılıklara örnektir.
Kaynaklardan Kaynaklanan Nedenler: Elimizdeki hadis kaynaklarının farklı farklı olması, ya da bazı hadislerin bazı müçtehidlere ulaşmaması da bir nedendir. Ayrıca, müçtehitlerin hadislerle ilgili kriterlerin farklı olması da bu konuda ayrılığı ortaya çıkarmıştır. Bir müçtehide göre makbul olan hadis, başka bir müçtehide göre farklı nedenlerden dolayı makbul olmayabiliyordu. Yani hadisler üzerinde de görüşleri ayrılıkları vardır. Mütevatir, ahad, sahih, hasen, zayıf hadisin ne’liği hakkında farklı görüşler ortaya atılmıştır. Aynı şekilde “Rey, içtihat, kıyas, örf ve icmanın dindeki değeri nedir? Bir değeri varsa bunların şartları nelerdir” gibi sorular çerçevesinde farklı görüşler oluşturulmuş ve bu görüşler sistematikleştirilerek sonraki nesillere aktarılmıştır. Hanefilerdeki haberi vahid olayı gibi. Ayrıca Kur’an’ın muhkem ayetleriyle ilgili yorumlarda içtihat farklılıklarına yol açıyordu. Teşbih, mecaz, mesel ve istiare gibi söz sanatlarının Kur’an’da kullanılıp kullanılmaması, kullanıldı ise hangi anlamlara geldiği hususundaki anlaşmazlıklar selefiye, ehli hadis, müşebbihe, mücessime gibi kelami fırkaların oluşmasını etkilemiştir.
Sahabelerin İslam Ülkelerine Dağılmaları: Hz. Ömer, sahabelerin Medine’den dışarıya çıkıp başka yerlere yerleşmelerine izin vermiyordu. Bunun iki önemli nedeni vardı. Birincisi yanında danışabileceği güçlü bir ekibin olmasını arzu etmesi, ikinci sahabelerin özgür düşünme ve eleştirel bakışın yeni Müslüman olanlar tarafından yanlış anlaşılmasının fitneye neden olacağı endişesiydi. Tarih Hz. Ömer’in haklı olduğunu göstermiştir. Hz. Osman döneminde sahabelerin başka şehirlere yerleşmelerine izin verildi. Mesela Abdullah bin Mesud (ra) Irak’a; Ebu Mûsa el-Eşari (ra), İmran bin Huseyn (ra) ve Enes Bin Malik (ra) Basra’ya; Ebu’d-Derda (ra), Muaz bin Cebel (ra), Muaviye (ra) Ubade bin Samit (ra) Şam’a gitti. Her Sahabi bulunduğu yerde fetva ve ilim öğretme işleri ile meşgul oldular. Sahabeler kendilerine bir soru sorulduğunda veya bir proplem çözerken önce Kur’an’a bakıyorlar, bulamazlarsa sünnete bakıyorlar ve yine bulamazlarsa içtihat ediyorlardı. Sahabeler, Peygamberin medresesinden yetiştiğinden hepsi de birer müçtehidi.
Hz. Osman döneminde sahabelerin başka yerlere yerleşmesine izin verilmesi üzerine sahabeler gittikleri yerlerde kendilerine ait okullar kurdular. Bu okullarda yetişen insanlar hocaları olan sahabenin ekolünü ve yaklaşımını benimsemiş oldu. Bu talebelerden meşhur olan tabiinler şunlardır: Medine’de Salim bin Abdullah bin Ömer, Zühri, Yahya bin Said, Mekke’de Atâ bin Rabah, Kûfe’de İbrahim en-Nehai, Basra’da Hasan el-Basri, Şam’da Mekhul bin Muslim el-Huzelî, Yemen’de Tavus bin Keysan’dır. Bu tabiinler de sahabelerden aldıkları bilgileri bir sonraki kuşağa (tebai tabiin) ilettiler. Onların yetiştirdiği meşhur etbai tabiin de şunlardır: İmam-ı Azam Ebu Hanife, İmam Malik, İmam Evzaî, Leys Bin Sa’d, İmam Şafiî, Ahmed bin Hanbel, Süfyan-ı Servi, Süfyan bin Uyeyne (rahmetullahi aleyhim).
Her sahabe olayları farklı farklı değerlendirdiğinden bu da mezheplerin farklılaşmasına neden oldu. Ayrıca, sahabelerin özgür düşünme alışkanlıkları ve eleştirel tutumları insanlar tarafından gerektiği gibi kavranmadığından siyasi kavgalara, savaşlara ve fitnelere neden olacaktır.
İbrahim Halil ER