-Bu yazı daha önce yazdığım “Ders Müfredatımız Sömürge Mantığına Göre İnşa Edilmiştir” yazısının devamıdır.
Önceki yazımda lisede toplam 17, ortaokulda ise 14 farklı dersin okutulduğundan bahsetmiştik. Şimdi bunun yanlışlığından bahsedelim. Öncelikle eğitimde asıl olan karşı tarafa bir şeyler öğretmektir, yoksa kitap adlarını ezberlemek değil. Bu kadar çok ders vermek çocukta bıkkınlığa ve yorgunluğa yol açtığı gibi konsantrasyon eksikliğine de neden olmaktadır. Bu konuyla ilgili yazımızı çocuklarımız öğrenmek istemiyor ve neden çok konuşuyorlar isimli makalemde değindim.
Eğitimde asıl olan bıkkınlığa yol açmadan bilgileri vermektir. Bunun için de öğrencilerin konsantrasyonunu maksimum düzeye çıkarmak gerekir. Ama 17 ayrı dersi bir haftada vermeye çalışmakla sadece kuru gürültü yapılır ve öğrenci bıkar…
Bunun yolu ders sayımızı azaltmaktır. Ders sayısı azaldığında öğrenci bir çok ayrı dersle boğuşma ve onların sınavlarına/ödevlerine ayrı ayrı hazırlanma stresinden kurtulduğu gibi okul idareleri de her bir ders için ayrı idari işlem yapma yükünden kurtulur. Buradan arta kalan zaman asli derslerin saatlerinin artırılarak öğrencinin belli ders ve konulara yoğunluğunun kazanılması sağlanır.
Dersleri azaltılan ve belli derslerin saat sayısı artırılan öğrencilerin konsantrasyonu arttığı gibi, aynı öğretmenle daha fazla zaman geçirmeye başlarlar. Bu durum, öğretmen öğrenci yakınlaşmasını yükselttiği gibi, daha az öğrenci ile boğuşan öğretmenin öğrencilerini de yakından tanımasına neden olur.
Mevcut sistemde bir öğretmen bir çok sınıfa ve bir çok öğrenciye hitap ettiğinden yıl sonuna kadar onların isimlerini bile ezberleyememektedir. Eğitmeye çalıştığı kişilerin isimlerini bile ezberleyemeyen bir insan onlara nasıl faydalı olur. (Burada öğretmenleri eleştirmiyorum, sistemi eleştiriyorum. yani bu sistemde öğretmen yüzlerce öğrenci ile muhatap olduğundan onların isimlerin ezberleyecek fırsat bile bulamıyor diyorum.) Ama sınıf sayısı azaltılmış ve ders sayısı artırılmış bir öğretmen öğrencisini daha yakından tanımaya başlar. Her birisinin istidadına göre bir yaklaşım sergilemeye başlar….
Ben ders sayısının azaltılmasından söz edince hemen herkes şu ders olmazsa olmaz, bu mutlaka okutulmalıdır gibi eleştiriler yöneltiyor. Halbuki bunun yerine alan okulları oluşturulmalıdır. Sözel, Sayısal, Fen, Dini Eğitim, Mesleki Eğitim, Sanat ve Spor Eğitimi gibi. Bazıları diyecek ki zaten var. Bence sadece adı vardır. Başka bir bir yazımda onların eğitim sistemini de tartışmaya açacağım.
Alan okullarda kişinin seçtiği alana yönelik dersler verilir, diğer dersler sadece özet kabilinden verilmelidir. Ayrıca mevcut sistemde bile okutulan bir çok dersin detaylarını vermenin mantığı nedir?
Örneğin zaten ilköğretim 8. sınıfta inkılap tarihi verilirken 12 sınıfta aynı ders niye verilmektedir. o zaman 8. sınıfta bu ders kaldırılıp yerine daha faydalı bir ders konlmalı veya 12. sınıfa konulmamalıdır. Bu sistem eski döneme aitti. Lise zorunlu olmadığı dönemde devlet ideolojisini bocalamak için bu dersi koymuştu. Ama artık lise eğitimi de zorunlu olduğundan bunlara ne gerek var…
Her ders için bunları konuşabiliriz. Örneğin ilköğretimde okutulan fen, sosyal ve matematik dersi için de söylenecek bir çok şey vardır. Bu dersler aslında o bilgiler konusunda genel bir bakış sunmaktadır. Lise de kimyacı ya da fizikçi olmayacak insanlar için bu dersleri bir daha koymanın ne mantığı vardır. Bunun yerine Kimya, Fizik, Matematik alanları açılmalıdır. Matematikteki üst düzey bilgileri (Logaritma, polinomlar, Parabol….) lise seviyesinde öğretmenin mantığı nedir? Bu bilgiler, üst matematik olup, ancak bu alanda çalışanların bilmesi durumunda işine yaracak bilgileri kapsarken neden lisede verilmektedir. Hepimiz bunları öğrendik ama unuttuk. Çünkü hayatta bir pratiği yoktu. Bize bir şey kazandırmadı. O halde bu derslerin içeriğinin de azaltılması, lise öğrencisine bir şey kazandırmayan bilgilerin çıkartılıp müfredatın hafifletilmesi gerekir. Bunun yerine sayılar, denklemler, kümeler, geometrinin temel bilgileri gibi daha temel bilgiler verilip yoğunlaştırılsa matematik öğrenciler için kabus olmaktan çıkacaktır. Çünkü konu azaldığından mevcut konulara daha çok yoğunlaşmış olacaklardır.
Bu yaklaşımı tek tek tüm dersler için yapabiliriz. Bizim yazımızın amacı tüm dersleri değerlendirmek değil sadece bir bakış açısı sunmak ve çarpıklığa dikkat çekmektir.
Ayrıca Milli Eğitim, YÖK’le anlaşarak tüm öğretmenlerine (özellikle ortaöğretim) yüksek lisans ve doktora zorunluğu getirmelidir. Bu durum öğretmenlerin niteliğin artırdığı gibi, derslere doktor veya prof’un girmesi öğrenci üzerinde de motive edici bir etki bırakır. Gelişmiş ülkelerde zaten üniversite ve lise hocası ayrımı yok. Bir üniversite hocası lisede de derslere girmektedir. Yani bu önerim hiç de zor değil… Sadece devletin altyapı kurması yeterlidir. Zaten öğretmenlerin birçok boş zamanı var. Bu boşluklarda alanları ile ilgili akademik kariyer yapmış olurlar. Öğretmenlerimiz tekrar öğrenci olurlar… 🙂
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki ders sayımız ve içeriğimiz çok fazla. Bunların azaltılması gerekir. Yani aslında tüm orta ve lise eğitiminin içeriğinin tamamen elden geçirilmesi gerekir. Keşke böyle bir çalışma yapılsa da biz de milli eğitime ücretsiz danışmanlık yapsak da insanlarımız kazansa… Çünkü makus talihimizi ancak eğitimle düzeltebiliriz. Başka yolu yok. Ama mevcut eğitim sistemimizle değil ilim adamı yetişmesi, bir teknik eleman bile yetişmez… Gençlerimizi ve beyinlerimizi öldürüyoruz. Bu sömürge eğitim politikalarını terk edelim artık..
İbrahim Halil ER