Bazıları nefsimizin üzerimizde hakları olduğunu düşünmemektedirler. Tasavvufu nefsi yok etme olarak algılamaktadırlar. Aşağıdaki hadisi nefsin haklarının neler olduğunun iyi anlaşılması için naklediyorum.
Hz. Peygamber Selmân el-Fârisî ile Ebû’d-Derdâ arasında kardeşlik ilân ettikten sonra, Selmân Ebu’d-Derdâ’yı ziyaret etmişti. Bu esnada Ummü’d-Derdâ’yı (Ebu’d-Derdâ’mn hanımını) pek eski bir kıyafet içinde gördü.
Ona “Bu perişan halin ne?”-dedi.
O da şu cevabı verdi: “Kardeşin Ebu’d-Derdâ’nın dünyada ihtiyaç duyduğu hiçbir şey yok!”
Ebû’d-Derdâ eve geldiğinde Selmân’ın önüne yemek koydu ve ona “Sen ye, ben oruçluyum” dedi.
Selmân “Sen yemezsen ben de yemeyeceğim” dedi.
Bunun üzerine Ebû’d-Derdâ da yedi.
Gece olunca Ebû’d-Derdâ namaz için kalkmaya davrandı.
Selmân ona “Uyu!” dedi ve uyudu.
Sonra bir daha kalkmaya davrandı. Selmân yine “Uyu!” dedi, uyudu.
Sabah olunca Selmân “Şimdi kalk!” dedi. Kalktılar, namazı kıldılar.
Sonra Selmân şöyle dedi:
“Bilki, senin üzerinde nefsinin hakkı var,
Rabb’inin hakkı var,
misafirinin hakkı var,
ailenin hakkı var.
Her hak sahibine hakkını ver.”
Daha sonra Rasûlûllah’a geldiler ve olanları anlattılar.
Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Selmân doğru söylemiş”.
Yine Sahabeden bazıları ibadet için dünyadan el çekip bir rahip gibi yaşamaya yönelince Hz. Peygamber şu sözleri ile onların bu davranışına karşı çıkmıştır: “Dikkat ediniz! Allah ‘a andolsun ki içinizde Allah ‘tan en çok korkan ve ona en çok saygı duyan benim. Fakat ben bazen oruç tutarım bazen de tutmam, geceyi kısmen namazla kısmen de uyuyarak geçiririm ve kadınlarla evlenirim. Benim sünnetimden yüz çeviren benden değildir!
Rasûlûllah, hac etmek üzere yola çıkmış bir adamın, iki çocuğunun arasında onlara yaslanarak yürümeye çalıştığını görünce onun durumunu sordu. Kendisine şöyle dendi:
– O, yürüyerek Kâ’be’ye gitmeyi nezretmiş. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
– ”Asla! Biliniz ki Cenâb-ı Allah’ın bu adamın kendine işkence etmesine ihtiyacı yoktur. Onu (bir deveye) bindirin.
İbrahim Halil ER