İslam’ın Fakirliğe Karşı Mücadelesi
Toplum hayatının sağlıklı bir şekilde devam etmesi için sosyal adaletin bulunması şarttır. Sosyal adaletin başında gelirin adil bir şekilde dağıtılması, fakirlere yardım ve onlara iş imkânları oluşturarak topluma kazandırılması, evlenme çağındaki insanların evlenmelerinin sağlanması gibi unsurlar gelir. Müslüman cimri değil cömert olur fakat savurgan olmaz. Ayrıca, insanların yükselebilmesi, eğitim imkânlarına sahip olabilmesi ve devletin her türlü sosyal olanaklarından yararlanabilmesi gibi alanlar da insan için önemli bir imkândır.
Sosyal adaletin sağlanmasının başında toplumda lüks, israf, savurganlık, faiz, karaborsa ve emek sömürüsü gibi unsurların ortadan kaldırılması ve bunun yerine dayanışmanın sağlanması gelir. Güçlünün ve zenginin fakir ve zayıfı ezmesine izin verilmez. Haklar, başkalarının alanına girdiği zaman son bulur. Haksızlıklara imkân verilmez.
İslam, sınıfsız bir toplum arzular. Üstünlüğü takvaya yani bireysel meziyetlere verir. Yönetimde bile din, dil, renk ve etnik kökene itibar etmez ve bunları Allah’ın bir ayeti olarak yorumlar. Onun için liyakat önemlidir. İslam, sosyal hayatın idamesinin adalet üzerine olduğunu belirtir ve adaleti mülkün temeline alır. Kur’an’da Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fuhşiyattan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz” (16/90).
“Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, görendir” (4/58). “Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp hevanıza (tutku) uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır” (4/135). “Musa’nın kavminden hakka ileten ve onunla adalet yapan bir topluluk vardır” (7/159).
Sosyal adalet toplumun sürdürülebilir olmasının en önemli ayağıdır. Bu ayak sakatlandığında toplum da sakatlanır. Bu nedenle İslam devletinde devletin asli görevlerinden birisi de vatandaşları arasında hiçbir fark gözetmeden onlara karşı sosyal adaleti sağlamaya çalışmasıdır. Hatta gayrimüslim vatandaşlarını dahi düşünmelidir. Çünkü onlar İslam toplumu ve devletine zimmet edilmiş zımmilerdir ve onları korumak devletin borcudur. İslam her ne kadar zekât ve sadaka gibi müesseseleri oluştursa da iyilik yapmayı teşvik ederek bu alanı genişletmiş, bunun sonucunda zenginler geniş vakıflar oluşturmuşlar ve toplum arasında bir denge oluşturmuşlardır.
Günümüzün en popüler konusu olan sosyal adalet meselesinde birçok ülke kendine göre çözüm üretirken İslam zaten bu işin çözüm yolunu bulmuştur. Bunun temelinde toplumun birbirine zimmetlenmesi sistemini getirerek toplumsal dayanışma ve yardımlaşmayı güçlendirmiştir. Toplumun birbirine zimmetlendirilmesi de şöyledir:
Evlatlar ebeveynlerine zimmetlenmişken, anne ve babalar da evlatlara zimmetlenmiştir. Kadınlar kocalarına zimmetlenmişken, erkek kardeşlerin de kız kardeşlerine sahip çıkması vazifesi verilmiştir. Fakirler devlete ve zenginlere zimmetlenmiş, çalışmayacak durumda olanlara devletin bakması görevi verilmiş, kimsesizlerin kimsesi devlet olmuş, velisi olmayanın velisi kadı olmuştur. İnsanları erken yaşta evlenmeye teşvik ederek toplumu birbirine bağladığı gibi, kadınların sorumluluğunu eşlerine yüklemiştir. Erkeklere de bir evlilik ve aile sorumluluğu vererek topluma daha iyi bağlanmalarını ve vazifelerini yerine getirmelerini sağlamıştır.
İşte bütün bu unsurlar sosyal adaleti gerçekleştirmeye yönelik önemli girişimler olmuştur.
İbrahim Halil ER