Bu konuda çeşitli görüşler şunlardır:
Birinci asırda ihtilaf edilen konuların başında Allah’ın kelamı (ezeli mi- mahluk mu) konusu bulunmaktadir.
Bu ilim amele dayanmayıp daha çok inanca yani söze dayanmasından dolayı ve dinin esaslarını akıl yoluyla müdafaa etmesinden dolayı mantıka benzetilmiştir. Bu nedenle mantıkla eş anlamlı kelam sözü tercih edilmiştir. Bu ilmi konuşanlar sözlerine “el kelamu fi keza…” gibi bir ibareyle başladıklarından.Bu konuda ortaya konulan delillerin güçlü olmasından dolayı artık söylenen son kelam budur anlamında.
Kelam İlmine Duyulan İhtiyaç: Mutekaddimun uleması (ilk alimler) sadece Allah’ın zatından, sıfatlarından, nübüvvet ve sem’iyyetten bahsetmekle yetindiler.
Fakat daha sonraları ehli bidat çoğalıp İslam alimleriyle mücadele etmeye ve Müslümanlar arasında çeşitli fitneler sokmaya başlayınca, zamanla bu şüphelerini felsefeden aldıkları destekle güçlendirince Müslümanların aklını çelmeye başladılar. Bunun üzerine bazı alimler, felsefenin metotlarını kullanarak İslam’ı savunmaya başladılar. Böylece kelam ilmi doğmuş oldu.
İlk dönem kelamcıları ehli bidat olduğundan, İslam’a saldırılar yapmak için felsefenin yöntemini kullandığından alimler kelam ilmini öğrenmeyi hoş görmemiş, şiddetle karşı çıkmışlardır. Fakat daha sonraki dönemlerde (muteahhirun) İslam’a yapılan saldırılara karşı felsefenin ve kısmen de mutezile kelamının desteğini alan yeni bir kelam doğdu. Bu kelam sünni bir kelamdı.
Kelamın ilk başlangıcı Emevilerin ilk dönemlerine ll\Vlll. Yüzyılın ilk yarısına kadar uzanır. Bu dönem Mutezile ve diğer birçok fırkaların ortaya çıktığı dönemdir. İslam tarihinin erken döneminde siyasi ihtilaflar ve bu ihtilafların motive ettiği kelami ve itikadi görüşlerin ortaya çıkması İslam’ın kendi iç dinamiklerinin ürünü olan bir düşünce şekline sahip olmasını sağlamıştır. Bu bir bakıma, dış dünya ile doğrudan temasa geçmeden evvel, Müslüman dünyaya fikri ve zihni anlamda bir hazırlık safhasından geçme fırsatını sağlamıştır.
Ünlü müsteşrik Hold “Yabancı ilimlerin yaygınlaşması İslam’ın kelamcı ve akli metotlarla itikatlarını savunmaya itti. Kelam, hem bazı kavramları kendisinde topladığı için, hem de Hristiyanlarla yapılan tartışmalar İslam kelamının billurlaşmasına yardım ettiği için Hristiyan terminolojisine büyük ölçüde borçludur.” demiştir. Fakat aslında kelam her ne kadar yüzeysel olarak Hristiyanlık’tan bazı etkileşimler içerisinde olmuşsa da o özgün bir İslam düşüncesidir. Kaynağını başka yerlerde aramak doğru değildir.
Kelami Problemler
Kelami düşünce üç problemle başladı.
1- İman ve İnancın mahiyeti, (Büyük günah işleyenin durumu)
2- İrade meselesi ve Allah’ın sıfatlarının mahiyeti,
3- Yeni Müslüman olanların Kur’an’ı anlamada zorlanmaları ve eski dinlerinden kaynaklanan yanlış yorumlar.
Kelam, tartıştığı meselelere göre çeşitli mezheplere ayrıldı. Bunlar;
a) Sıfatlara bakışlarına göre meydana gelen gruplar
Sıfatları tevil edenler:
Muattıla,Onları sözlük anlamlarıyla kabul edenler, Müşebbihe,
Naslarda geçtiği gibi, tevil etmeden aynen kabul edenler, Sıfatiye,
Sıfatlarda geçen ifadeleri insana benzetenler, Mücessime,
b) Özgürlüğe bakışlarına göre (İrade Problemi)
İnsanı hür iradeli, yeterli ve sorumlu kabul edenler, Kaderiyye ,
Büyük günah işleyenler konusunda kararsız kalanlar, Mutezile,
Günahların yargılanmasını Allah’a ve hesap gününe bırakanlar, Murcie, (Erteleyenler)
Büyük günah işleyenlerin kafir olduğunu savunanlar, Hariciye.
İNANÇ ESASLARININ TARİHSEL SÜREÇLERİ
Akaitle ilgili tartışmalar aslında daha Peygamberimiz zamanında başlamıştır. Peygamberimiz, kaderi tartışan bazı sahabeleri şiddetle kınamıştır. Kur’an zaten inanç esaslarıyla doludur. Fakat bu konudaki en keskin tartışmalar birinci fitne dönemiyle, yani Hz. Osman’ın şehit edilmesiyle başlamıştır. Ardından Sıffin Savaşı’ndan sonra çeşitli fırkalar ortaya çıkmıştır. Bunlar:
Hariciler, Şia, Mutezili, Kaderiye, Cehmiye-Cebriye, Mürcie’dir.
Bu fırkaların İslam’ın daha önce gündeme getirmediği veya tartışmadığı konuları tartışmışlar. Bu konular;
1. Allah’ın varlığı ve sıfatları,
2. Büyük günah konusu,
3. İman konusu,
4. Kader konusu,
5. Cennet – Cehennem konusu,
Bunların tartışmaları Müslümanların zihnini bulandırmaya başlayınca alimler, bunlara cevap vermeye başladılar. Bu süreç, sünniliğin oluşmasına da neden olmuştur. Yani sünni dünyanın akait esaslarının oluşması, rakiplerine verdikleri cevaplarla ve tartışmalarla başlamıştır.
İlk Eserler
Akaid ile ilgili ilk çalışmalar, İslam’ın ilk dönemlerindeki siyasi olaylarla ilgili olmuştur. Buna örnek Hariciler’dir. Onlar, İslam akidesinin ilk kurucularıdır. Tartışma, imamet konusundan daha sonra kader konusuna dönmüştür.
İlk dönemlerde şiddetli bir şekilde Kaderiyyeye reddiyeler yazılmıştır. İlk reddiye Ebul Esved el-Duveli’nin “Risaletün fi Zemmil Kader’dir.” Kaderiyenin en eski Kitabı “Vehb. b. Münebbih’in Kader” kitabıdır.
İrca ve reddiyesi alanında en eski kitap Hasan b. Muhammed b. Ali b. Ebi Talib ve Zeyd b. Ali’nin Reddil İrca adlı eserleridir.