Suriye Anadolu Dayanışması ve Direniş Cemiyetlerinin Kurulması
Aslında Kuvayı Milliye hareketi sadece Anadolu’ya özgü kalmamıştır. Bu direniş yapısı Anadolu, Suriye , Filistin ve Irak’ta da vardır. Bu bölgeler, zoraki olarak Osmanlılardan ayrılmış ve gerçekte münferit grupların dışında Osmanlılardan ayrılmayı düşünmemiş ve Osmanlıya bağlı kalmış bir bölgedir.
Şam”daki İngiliz istihbaratçıları Londra”ya gönderdikleri raporlarda Suriye Araplarının bir yabancı gücün yönetimi altına girmektense Türklerle birleşmeyi tercih edeceklerine dikkat çekiyorlardı.
Bu mücadelenin etkili olabilmesi için Halep ve çevresindeki Türkler Anadolu hareketini örnek alarak, kuvayı milliye teşkilatı kurmuşlardır. Halep merkez olmak üzere Suriye-Filistin Müdafaai Kuvayı Osmaniye Heyeti kurulmuştur. Suriye’deki Türkler tarafından kurulan bu milli teşkilat kısa sürede Suriye’nin diğer kısımlarındaki Türklerin katılımı ile genişlemiştir. Teşkilat Halep’ten başka Şam, Lazkiye, Humus, Beyrut, Amman, Kuneytra, Hama ve Trablusşam gibi şehirlerde de şubeler açarak faaliyetlerde bulunmuştur. Bu teşkilatın genel başkanı Ayntab Kumandanı Ali Şefik Bey olup, takma adı Özdemir idi.
Ali Şefik Özdemir:
Özdemir Bey de kendi hatıralarında Türk ordusunun Suriye’yi terkettiği zaman kendisinin Halep’te kaldığını belirtmiştir. Özdemir Bey Suriye bölgesinde Fransızlara karşı oluşan teşkilatların başına geçerek bunları “Suriye – Filistin Kuva-yi Osmaniye” adı altında birleştirmişti. Özdemir Bey’e Halep Merkez Komitesi Başkanı Bilal Bey ile Kurmay Başkanlığı görevini yürüten Natık Bey yardımcı oluyorlardı.
Suriye’de oluşan bu milli teşkilatlar bağımsızlık savaşına giren Türk ordularının başarılı olması için çaba sarfedecekti. Özdemir Beyin kurduğu bu teşkilat Halep, Antakya, Hama, Humus, Lazkiye, Şam, Baelbek, Trablusşam ve Kuneytra’ya kadar genişletilmekle beraber burada kurulan örgütlere Türk, Çerkez ve Araplar da katılıyordu. II. Kolordu Komutanlığı da Halep, Hama, Lazkiye, Samandağ, İskenderun ve Kırıkhan sınırının içinde kalan bölgelerde teşkilatlar kurmuş sahayı 5 bölgeye ayırmıştı. Bu bölgeler ayrı ayrı Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri tarafından idare edildi. Bu teşkilatların başarılı çalışmaları neticesinde Antakya bölgesinde Fransızlara karşı başarılı savaşlar yapıldı. Bu savaşlarda Antakya, Reyhaniye ve Dörtyol çete kuvvetleri bu teşkilatlardan destek almış ancak en büyük yardımı Halep eşrafından sağlamıştı.
Suriye’deki direniş grupları Ankara ile irtibata geçerek birlikte hareket etmeye karar verdiler. Ali Şefik Bey, 1920”de “Türk-Arap Dostluk Cemiyeti” veya diğer adıyla “Suriye-Filistin Müdafai Kuva-yı Osmaniye Heyeti”ni kurmuştu. Örgütte Suriye ve Lübnan’ın Şam, Hama, Humus, Halep, Lazkiye, Baalbek, Beyrut, Sur başta olmak üzere hemen hemen bütün şehirlerinden nüfuzlu şahsiyetler bu teşkilatla ilişki kurmuşlardı. Bu şahsiyetler arasında çeşitli etnik ve mezhebi kökenlerden subaylar, doktorlar, gazeteciler, tüccarlar, aşiret reisleri ve din adamları vardı.
Teşkilatın başkanı Özdemir Bey idi.
Teşkilat’ta yer alan şahsiyetlerden bazıları şöyleydi:
Şamlı alimlerden Şeyh Kamil Efendi el-Kassab
Şam’daki Kürt mahallesini temsilen Binbaşı kazmanizade Ahmet Bey
Baalbek eşrafından Said Bey Haydar
Çerkes eşrafından Musa Kazım Bey
Şamlı Türklerin reisi İmam Hacı Vakkas Efendi
Lübnan’ın Sur şehrinden Şii önderlerden Kamil el-Esad
Lazkiye civarındaki Alevilerin liderlerinden Şeyh Salih el-Ali
Kuneytra Çerkeslerinin reislerinden Müftü Bedreddin Efendi
Trablusşam’dan Müftü Hasip Efendi
Teşkilatın kurucularından Mülazim Mustafa Sabri, Alevi Şeyhi Salih el-Ali’nin yanında Nusayri ve Alevi çetelerini tanzim ve idare ediyordu. Cemiyetin üç numaralı fedailerindendi ve kod adı “Kuş Kadeh” idi.
D. Mehmet Doğan Mağlubiyet İdeolojisinin Sonu kitabında bir iktibasla mevzuyu bağlayalım:
Anadolu’nun birçok şehrinde olduğu gibi, Suriye’de de işgale karşı mukavemet oluşturmak için Suriye-Filistin Kuva-yı Osmaniye Heyeti teşkil edildi. Heyet’in reisi, Ayıntap (Antep) Kumandanı Ali Şefik Bey (Özdemir) idi. Teşkilat Şam, Halep, Humus, Beyrut, Hama, Trablusşam ve Kuneytra’da şubeler açtı. Teşkilata, bazı hükümet mensupları, yüksek idareciler, aşiret şeyhleri, gazeteciler, eşraf ve ayandan kişiler ve hatta bazı Arap milliyetçileri de katıldılar. Kuva-yı Milliye’nin Suriye teşkilatı, bilhassa fransızların Anadolu’ya ilerleyişini durdurmak için faaliyet gösterdi. Anadolu’daki mücadeleye silah ve cephane desteğinde bulundu. Kâzım Karabekir’in, Kuva-yı Milliye’nin Suriye’ye yayılmasına itirazına karşılık M. Kemal Paşa cevaben, Misak-ı Milli’nin araplarla türklerin birbirinden ayrılmaz olduklarını ilân ettiğini bildirmiştir.
M. Kemal Paşa Özdemir Bey’e yolladığı bir başka yazıda Suriye hareketinin yeniden ihyası hususunda mümkün olanı yapmak üzere Adana Cephesi ve Antep havalisi kumandanı sıfatı ile miralay Salahattin Adil Bey’in yola çıkarıldığını belirtmişti. Salahattin Adil Bey Antep’e geldikten sonra Özdemir Bey’le görüşmüştü. Ancak iş işten geçmiş bütün Suriye işgal edilmişti. Özdemir Bey sadece Halep’te kalan bazı arkadaşlarıyla Bab kazası merkezine kadar gelip temaslarda bulunmuş, onlarla Hama, Humus, Antakya ve havalisinde dağılan teşkilatı mümkün mertebe yeniden toparlamaya muvaffak olmuştu.
Suriye’de Türkiye Lehine Gösteriler
Suriye’deki Türk nüfuzunun artması Fransızları endişelendirmiştir. Bölge ile ilgili işleri kontrol etmekle görevli Louis Massignon, başlangıçta Fransa’nın yararına olan bu nüfuzun Türklerin Halep ve çevresinde yaptıkları faaliyetler ile Fransa’nın aleyhine döneceğine işaret etmiştir. Fransızlar Suriye’deki Türkleri ve nüfuzlarını silemeyeceklerini biliyorlardı. Çünkü halen Suriye’deki yönetimde de Türkler ve Türk nüfuzunun etkisi sürmekteydi. Şam’da jandarma kumandanı Vahid Bey bir Türktü. Şam Devleti’nin Başkanı Hakkı Bey el-Azm Türklere karşı sempatisi vardı. Ayrıca Halep’te ileri gelen devlet adamlarının tümü Türklere sempati besliyorlardı. Türk nüfuzu Türkiye’deki milli mücadelecilerin desteğiyle Suriye’deki Türkler tarafından kurulan Istikbal adlı gizli bir cemiyet vasıtasıyla da tüm Suriye’ye yayılmıştır. Bu cemiyetin Şam ve Halep gibi önemli merkezlerde şubeleri ve üyeleri bulunmaktaydı. Türklerin Halep ve çevresindeki faaliyetlerini Halep Valisi Cafer Paşa da desteklemiştir. Vali Türklerin bölgedeki faaliyetlerini devam ettirmelerini istemiş ve şehre istedikleri gibi giriş ve çıkış yapmaları hususunda Arap güvenlik kuvvetlerine emir vermiştir.
Şam doğumlu Türk kökenli Kurmay Albay Yahya Hayati Bey, Faysal’ın Suriye orduları başkomutanlığı teklifini Mustafa Kemal ile istişare ettikten sonra kabul eder. Suriye Kuvayı Milliye hareketleri gerekirse Türkiye ile bir federasyon kurmayı bile düşünmekteydiler.
D. Mehmet Doğan şöyle yazmaktadır: “Suriye Kralı ilan edilmiş olan Faysal, barış konferansı dolayısıyla Paris’te bulunduğu sırada Suriye’de Türkler lehine büyük bir sevgi dalgası yayılır. Bu dalganın oluşmasında Mustafa Kemal’in Halepteki taraftarlarının dağıttığı broşürler etkili olur. Osmanlı ordusunda hizmet etmiş olan Arap subaylarının çoğu bu yönde destek ve yardımda bulunur. Şam’da şerif ailesine karşı düşmanca duygular uyanır. Faysal Paris’ten dönünce, şahsına yönelik şiddetli bir nefretle karşılaşır. Arap dâvasına hiyanet, pısırıklık ve Arap istiklâlini Fransızlara satmakla itham edilir. Kemalistler bu olumsuz duyguları bilhassa Halep bölgesinde körükler. Faysal, ölüm tehditleriyle karşı karşıya kalır.”
Kuva-yı Milliye ile bağlantı kurma görevi Suriye genel kongresinin ileri gelenlerinden Sait Haydar Bey başkanlığında bir heyete verilir. Heyet 1920 ocağında Türkiye’ye hareket eder ve İstanbul’da, Mustafa Kemal’in temsilcileri ile gizli görüşmelere girişir. Bu görüşmeler Kuzey Suriye sınırlarında bazı tadilat icrasıyla, Karadeniz’den Maan’a kadar batı devletlerine karşı ortak bir cephe kurulması, Türk ve Arap kuvvetlerinin tek komuta idaresine geçirilmesi ile batılılara karşı ileride kazanılacak zaferden sonra araplarla türklerin yan yana, her iki tarafın bağımsız birer devlet halinde yaşaması üzerinde mutabık kalınır. Bu iki devletin karşılıklı ilişkileri, Birinci Dünya Savaşından önceki Avusturya-Macaristan’a benzeyecektir. Heyet Suriye’ye dönünce Faysal bu anlaşmayı uygun bulmaz.
Şerif Hüseyin’in oğlu Kral Faysal Suriye’ye ye İngilizler tarafından getirildi. Fakat daha sonra halk ayaklanınca Faysal Suriye’yi terk etmek zorunda kaldı. İngilizler tarafından Irak Kralı yapıldı. Faysal Hükümetinin başında bulunan Ferik Ali Rıza Rikâbi aşırı bir Türk düşmanı idi. Bu Fransız hizmetkârı memleketini yabancı bir devlete satmakla kalmayıp halkın ruhundan doğmuş olan Kuva-yi Milliye’nin gelişmesine mani olmak için elinden gelen her çareye başvuruyordu. Bu zat Suriyelilerin Türklerle elele vermek istediklerini anladığı gün Doğu Suriye’nin yani Faysal hükümetinin idaresi altındaki havalinin işgali için Beyrut’taki Fransız işgal kuvvetlerine müracaatta bulunmuştu. Fransızlar bu vaziyetten istifade ederek İngilizleri Doğu Suriye’de kendilerini serbest bırakmaları hususunda tazyik etmeye başladılar.
Suriye’deki bağımsızlık mücadelesi sonucu İngilizler ile Fransızlar aralarında 15 Eylül 1919’da Suriye İtilafnamesi adıyla anlaştılar. Buna göre Musul ve Suriye’yi aralarında paylaştılar. Musul İngilizlere; Suriye, Antep, Maraş, Urfa ve civarı Fransızlara bırakıldı. İngilizler Musul petrolüne, Fransızlar da Adana Pamuğuna kavuştular.
Kasım 1919’da bölgenin yönetimini Allenby’den alan General Guro (Goureaud) Osmanlı Devleti döneminde Beyrut, Şam ve Halep vilayetlerinden oluşan Suriye ve Lübnan bölgesini 4 hükümet mıntıkasına ayırdı. Birisi merkezi Beyrut olmak üzere büyük Lübnan Hükümeti, ikincisi merkezi Şam olmak üzere Şam Hükümeti, üçüncüsü merkezi Lazkiye olmak üzere Alevi Hükümeti, dördüncüsü merkezi Halep olmak üzere Halep Hükümeti idi. İskenderun ise idareten bağımsız fakat Halep’e bağlı bir sancak olarak kalacaktı. Fransızların Suriye bölgesinde böyle bir idari taksimata gitmesinin nedeni, bu hükümetlerin ve halkının birliğini ve beraberliğini bozmak ve bunları birbirine düşman hale getirmekti. Bu suretle Fransızlar bölgede daha rahat davranarak uzun süre burada kalabilmeyi tasarlıyorlardı.
M. Kemal Paşa Suriye’deki Türklerin bu faaliyetlerinden son derecede memnun kalarak, onlara gerekli her türlü desteği vermiştir. Ingiliz Albay Meinertzhagen, Kahire’den Ingiliz Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği bir telgrafta bu desteği şöyle ifade etmiştir: “…Suriye’deki belli başlı liderlerden Yasin Paşa’nın M. Kemal’le mektuplaştığı biliniyor. Bununla ilgili delil, kurye olarak vazife gören kıyafet değiştirmiş Türk subayları üzerinde şiddet kullanmakla elde edilebiliyor. Yasin Paşa Suriye’ye Türk idaresini iade etmek hedefini güdüyor.”
Yusuf el-Azme: Şerif Hüseyin oğlu Emir Faysal”ın kurmay başkanı yarbay Yusuf el-Azme Fransızlara boyun eğmeyi içine sindiremedi ve isyan etti. “Yusuf el-Azme”, “Şeyh Salih” ve “Sultan Atraş” Fransız manda rejimine başkaldırının simge isimleriydi.
Fransızlara karşı ilk direniş hareketi eski Osmanlı yarbayı Yusuf el-Azme tarafından başlatıldı. Burada Fransızlarla Maysalun Savaşı yapan el-Azme ve askerleri şehit düştü. Fransızlar el-Azma direnişinden sonra Suriye’yi işgal ettiler.
Fransızlar, isyanları bastırmak için; Suriye’yi Sünni, Alevi ve Dürzi bölgeleri olmak üzere parçaladılar. Amaç, direniş gruplarının arasına nifak sokup parçalamak, yok etmekti.
Şeyh Salih: Fransızlar, Suriye’yi işgal ettiklerinde Müslümanları parçalamak direnişi zayıflatmak için mezhebi ve etnik yapıya göre 4 eşit parçaya böldüler. Bu duruma kendisi de bir Alevi olan Seyh Salih karşı çıkmış, bir Alevi devletini kabul etmemiştir. Çünkü o buradaki amacın güçlerini yok etmek olduğunu görüyordu. Şeyh Salih el-Ali 1920”de Fransızlara karşı ayaklandığında Anadolu”daki “Milli Hareket” ve “Mustafa Kemal Paşa”yla temas halindeydi. Şeyh Salih İbn Ali, Mustafa Kemal Paşa tarafından desteklenen bir direniş organize etti. Fransız işgalcilere karşı Lazkiye civarındaki El Nuseyriye Dağlarında (Alevi dağları olarak da bilinir) Şeyh Salih İbn Ali direnişe geçti. El Nuseyriye Dağlarında Fransızları mağlup eden Seyh Salih, dağlara Arap bayrağının ortasına Osmanlı bayrağının remzini de yer alan bayrak dikmiştir. Fakat daha sonraları Henri Gouraud, El Nuseyriye Dağlarına girmeyi başarmış ve isyanı bastırmıştır.
İbrahim Hananu: Başka bir direnişi ise Halep’te İbrahim Hananu Büyük Millet Meclisinin büyük desteği ile Halep ve civarında büyük bir direniş başlatmıştır. Halep Arapları Türkiye’ye bağlamayı savunan en büyük Arap kentiydi. Bu nedenle Millet Meclisi burayla özel ilgilenmiş, hatta Anadolu’da bulunan Kuvayı Milliye birlikleri Özdemir Bey komutasında Fransızlarla çatışmaya girmiş ve Fransızlar direnişi kıramamışlardır.
Ayrıca Fransızlara karşı direnen Ibrahim Henanu’ya Türkiye’den kuvvet sağlanmıştır. Türkiye’den sağlanan bu birliğin bayrağında Türkler ile Araplar arasındaki kardeşliğe işaret için bayrağın bir yüzünde Arap bayrağı diğer yüzünde ise Türk bayrağı vardı. Ayrıca bayrağın bir yüzünde “Inananlar kardeştir”, ikinci yüzünde ise “kardeşlerinizin arasını düzeltiniz” ayetleri işlenmişti. Birlik Türk kuvveti olduğunu göstermesi için bir Türk bayrağı taşımaktaydı. Türkler ile Arapların birlikte hareketlerini sağlamak için Türkler ve Araplar arasındaki Islam kardeşliğini Henanu ön plana çıkarmıştır.
Fransızlarla Ankara Antlaşması
Bu teşkilatlar Türkiye’deki milli mücadele hareketine büyük katkıda bulunmuşlardır. Ne zamanki Fransızlar, Çukurova, Antep ve Urfa şehirleri ile çevresine yönelik askeri faaliyetlerini artırsa Kuzey Suriye’deki kuvayı milliyeciler hemen askeri harekete geçerek, Fransızlara ağır kayıplar verdirerek Anadolu’ya ilerlemelerine engel olmuşlardır. Mecburi olarak Fransızlar kuvvetlerinin büyük çoğunluğunu Kuzey Suriye’de bulundurmak zorunda kalmışlardır.
İbrahim Hanu isyanını bastıramayan Fransızlar, tüm Suriye’yi kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kaldılar. Bunun üzerine isyanın arkasındaki güç olan Ankara ile anlaşma yolunu aramaya başladılar. Böylece Suriye direnişinin manevi dayanağını yok etme ve onları kendilerine mecbur etme yoluna başvurdular.
Nutuktan Atatürk bu konuda şöyle diyor: Atatürk, Harbiye Nazırlığı Başyaveri Salih ve Rauf Bey’e gönderdiği 20,02,1920 tarihli şifreli mektupta Suriye ve Halep’teki Kuvayi Milliye için Nutuk’ta şöyle der: Fransızların hemen Adana’yı boşaltmaları istenmelidir. Yoksa Kuvayı Milliyenin kurtarıcı eylemlerinin önlenemeyeceği ve bu ateşin Halep ve Suriye’ye yayılmak üzere bulunduğu Fransızlar Adana ve çevresini ne kadar çabuk boşaltırlarsa o kadar yarar sağlayacakları kendilerine açıkça anlatılmalıdır. Nutuk, s. 502-503
9 Haziran 1921 yılında Henry Franklin-Bouillon başkanlığındaki heyet Ankara’ya gelir. Bouillon, Mustafa Kemal Paşa, Yusuf Kemal Bey ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ile iki hafta kadar devam eden görüşmelerde bulundu. En sonunda Sakarya Meydan Muharebesinin ardından Ankara Antlaşması imzalandı.
O zamanki şartlarda anlaşmaya zorlansak da aslında hiç içimize sindirmedik. Bunun en önemli delil de Hatay’ın daha sonra Anavatana katılmasıdır. Hedef, tüm Misak-ı Milli sınırlarını ve hatta eski toprakları birleştirmekti. Bunlar Atatürk’ün gizli meclis zabıtlarında da bulunmaktadır.
Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşması’ndan sonra da Türklerin Suriye’deki etkileri devam etmiştir. Türkler ve Türk taraftarı Suriyeliler Şam’daki Yakın-Doğu Kurtuluş Cemiyeti ile birlikte Türkiye’yi desteklemeye devam etmişlerdir. Bu cemiyetin üyelerini Türkler ile Araplar oluşturmakta olup, üyelerinin çoğunluğu Osmanlı Devleti’nde subaylık ve idarecilik yapmış kişilerdi.
Bu antlaşma ile her ne kadar Güneydoğu Anadolu’nun işgali ortadan kaldırmış olsa da Türkiye, Suriye iddiasından vaz geçmiş ve onların mücadelesini desteklemekten çekilmiştir. Bu durum, Suriyelilerin Türkiye ile işbirliği yapma ve Türkiye’ye bağlanma düşüncesini yok etmiş, onlar da artık hedeflerini tam bağımsızlık olarak çizmişlerdir. Bu mücadele 1946 yılında amacına ulaşmış ve Suriye bağımsız olmuştur.