Hükümete olağanüstü yetkiler veren Takrir-i Sükun Kanunu TBMM’de kabul edildi. 1925 Şubat ortalarında Şeyh Sait Kıyamı başlayınca, Doğu Anadolu’da hemen sıkıyönetim ilan edildi. Fethi Bey düşürüldü ve yeni hükümeti 3 Mart’ta İsmet Paşa kurdu.
Yeni hükümet ilk iş olarak Takrir-i Sükun Kanunu’nu Meclis’ten geçirdi ve biri isyan bölgesinde, öteki “Ankara” adını taşımakla birlikte yurdun geri kalan bölgelerinde çalışmak üzere iki de İstiklal Mahkemesi kurulmasını kararlaştırdı. 3 maddeden oluşan Takrir-i Sükun Kanunu’nun
1. maddesi şöyleydi: İrtica ve isyana ve memleketin nizam-ı içtimaisi (toplumsal düzen) ve huzur ve sükunu ve emniyet ve asayişini ihlale bais (bozmaya yönelik) bilumum teşkilat ve tahrikat ve teşvikat ve neşriyatı ( örgütlenmeleri, kışkırtmaları, yüreklendirmeleri ve yayınları), hükümet reisi cumhurun tasdikiyle ve re’sen ve idareten man’e mezundur (kendi başına yasaklamaya yetkilidir). İş bu ef’al erbabını (bu eylemleri işleyenleri) hükümet İstiklal Mahkemesi’ne tevdi edebilir.
Bu kanunla memlekette terör estirildi. Bütün muhalefet susturuldu. Darağaçları kuruldu. Önüne gelen idam edildi. Hala arşivleri gerçek anlamda ortaya çıkmamıştır.
İstiklal mahkemesi, önce infaz sonra yargılama ilkesini hukuk tarihimize hediye ederek büyük bir gelişim sağladı…
Takriri Sükun kanunu ancak 4-3-1929 yılında yürürlükten kaldırıldı…
Ek Bilgi
Atatürk Ansiklopedisi de olayı şöyle anlatır: Terakkiperver Cumhuriyet Partisi’nin kurulmasından sonra yeni düzen karşıtları sığınacak bir yer buldular. Özellikle Partinin “dini düşünce ve inançlara saygılıdır” sözünü adeta kendileri için bir parola olarak algıladılar. Din temeline dayalı gizli gizli halkı isyana çağıran çalışmalar, belirlenen tarihten önce 13 Şubat 1925’te Piran’da Şeyh Sait önderliğinde başladı. Hükümet isyanı önleyebilmek için Muş, Ergani, Dersim (Tunceli), Diyarbakır, Mardin, Urfa, Siverek, Siirt, Bitlis, Van, Hakkâri Vilayetleriyle Erzurum’un Kığı ve Hınıs Kazalarında bir ay süreyle sıkıyönetim ilan etti (21 Şubat 1925). TBMM 25 Şubat 1925’te sıkıyönetim ilanını onayladı. Ayrıca, Hıyanet-i Vataniye Kanununda da değişiklik yaparak, “dini, dince kutsal sayılan değerleri” siyasi amaçlara alet etmek için örgütlerin kurulmasını yasakladı. Böyle örgüt kuranların, bu örgütlere girenlerin, “dini, dince kutsal sayılan değerleri” kullanarak devletin şeklini değiştirmeye, iç güvenliği bozmaya, halk arasında fesat çıkarmaya sözlü yazılı ve eylemli olarak katkıda bulunanların da vatan haini sayılacaklarını kabul etti. İsyancılar, Hilafetsiz Müslümanlık olmaz diyerek halkı hükümete karşı kışkırtıyorlardı. Hükümetin ve muhalefetin ayaklanmayı Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik bir isyan olarak algılayamaması, sıradan bir başkaldırı olarak niteleyip olağan önlemlerle bastırmaya kalkması başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bu, devletin kuruluşunda görev alan kimi kişileri rahatsız etti. Atatürk, İstanbul’da bulunan İsmet Paşa’yı Ankara’ya çağırdı. Onun gelişi ile siyaset gerildi. Zira Başbakan Fethi Bey, isyanın sıkıyönetim ile bastırılacağını olağanüstü önlemlere gerek olmadığını düşünürken; İsmet Paşa ve arkadaşları bu isyanın Cumhuriyetin temel değerlerine yönelik karşı bir devrim hareketi olduğunu bu nedenle de sert önlemlerin alınmasının zorunlu olduğunu vurguluyordu. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu’nda yapılan tartışmalarda milletvekillerinin İsmet Paşa’nın görüşlerinden yana tavır takınmaları üzerine Fethi Bey istifa etti ve yeni hükümeti kurma görevi İsmet Paşaya verildi (3 Mart 1925). İsmet Paşa 4 Mart 1925’te hükümet programını Meclis’te okuyup güvenoyu aldıktan sonra, aynı gün ülkenin içinde bulunduğu durum ve yaşanan olaylar nedeniyle iç güvenliği, halkın huzurunu, toplumsal düzeni bozacak irticai ve ihtilalci eylemleri önleyebilmek, devrimin temel dayanaklarını koruyabilmek, masum halka zarar veren küstahları tepeleyebilmek için yasal düzenleme yapmanın zorunlu olduğunu belirtti ve tarihimizde Takrir-i Sükûn Kanunu olarak yer alan şu teklifin yasalaşmasını istedi.
1-İrticaya, isyana, ülkenin toplumsal düzenini, huzur ve sükûnunu, iç güvenliğini bozmaya yol açacak tüm kuruluşları, kışkırtmaları, özendirmeleri, girişimleri ve yayınları Hükümet, Reisicumhurun onayı ile doğrudan ve idareten önlemeye yetkilidir. Bu eylemleri yapanları Hükümet, İstiklal Mahkemesine verebilir.
2-Bu yasa iki yıl süreyle yürürlüktedir.
Bu teklif Meclis’te ciddi tartışmalara yol açtı. Karşı çıkanlar ki- bunlar Terakkiperver Cumhuriyet Partisi milletvekilleriydi- özellikle bu yasanın, anayasaya aykırı olduğunu iddia ediyorlar ve iktidarın bu yasa ile isyanı gerekçe gösterip tüm hak ve özgürlükleri kısıtlayacağından, basını susturacağından endişe ediyorlardı. Teklifi savunanlar ise; bu teklifin anayasaya aykırı olmadığını, isyanın bastırılması ve iç güvenliğin sağlanabilmesi için bu teklifin yasalaşmasını zorunlu görüyorlardı. 4 Şubat 1925’te Meclis bu teklifi kabul etti. 7 Mart 1925’te Ankara ve İsyan Bölgesi İstiklal Mahkemeleri üyeleri seçildi. Takrir-i Sükûn Kanunu ve bu kanuna dayalı olarak alınan önlemler Şeyh Sait İsyanı’nın bastırılmasında etkili oldu. Ancak uygulamalar, ülkede henüz başlamış olan düşünce özgürlüğünü, basın özgürlüğünü, örgütleme özgürlüğünü kısıtladı. Zira bu kanuna dayanarak hükümet 6 Mart 1925’te Tevhid-i Efkâr, İstiklal, Son Telgraf, Aydınlık, Orak Çekiç, Sebilür Reşat, Seda-yı Hak, Sayha, İstikbal, Kahkaha gibi gazete ve dergileri kapattı. Ayrıca, Hükümet’e karşı olan Ahmet Emin (Yalman), Ahmet Şükrü (Esmer), Suphi Nuri (İleri) gibi muhalif gazeteciler İsyan Bölgesi İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı. Ankara İstiklal Mahkemesi’nde yargılanan Hüseyin Cahit, Çorum’a sürgüne gönderildi. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılmasıyla çok partili yaşam sona erdirildi (bkz. Terakkiperver Cumhuriyet Partisi). Muhalefetin gelişmesi engellendi. Tek parti iktidarı kökleşti. Atatürk, “Takrir-i Sükûn Kanunu’nu baskı unsuru olarak kullanacağımızı düşünenler ve bu düşünceyi halka aşılamaya çalışanlar oldu. Biz alınan olağanüstü fakat yasal önlemleri hiçbir vakit ve hiçbir şekilde yasaların üstüne çıkmak için araç olarak kullanmadık. Tam tersine ülkede huzuru ve iç güvenliği sağlamak için uyguladık. Devletin hayatını ve bağımsızlığını korumak için kullandık. Biz o önlemleri, milletin medeni ve sosyal gelişmesinde yararlı kıldık” diyerek yasayı savundu. Takrir-i Sükûn Kanunu 4 Mart 1927’den itibaren iki yıl daha uzatıldı. 4 Mart 1929’da tümüyle yürürlükten kaldırıldı. Takrir-i Sükûn Kanunu’nun yürürlükte olduğu sürede ülkede büyük devrimler gerçekleştirildi. (Atatürk Ansiklopedisi, Takriri Sukün Mad.)