ESKİ ÜMMETLERDE TEK GÖRÜŞ VARDI VE YORUM YOKTU
İslam öncesindeki kavimlerde görüşler ve kurallar katıydı. Tek bir görüş vardı. Yoruma açık değildi. Ruhsatlar yoktu. Örneğin sidik vucutlarına deyince orayı kesmeleri gerekiyordu. Günah işlediklerinde tövbe etmelerinin yolu nefislerine kıymaktı. Bu durum dinlerinin zor olmasına ve sıkıntıya neden oldu. Ama Allah bu ümmet üzerinde zorluğu kaldırdı. Bu Muhammed ümmetine verilen en büyük hediyedir.
Görüş ayrılıkları, yorumlar, içtihatlar bizim için rahmettir, sıkıntı değil. Herkes görüş ayrılıklarından korkuyor, bunu fitne olarak yorumluyor ve herkes ayetleri/hadisleri delil getirerek kişileri kendi görüşüne getirmek için mücadele ediyor. Halbuki böyle yapacaklarına çeşitli meseleler üzerindeki görüş ayrılıklarını, alimlerin yorumlarını, içtihatlarını, delillerini öğrenseler daha faydalı olmuş olur ve kendilerinin de ufukları açılmış olur…
Peygamber Devrinde İctihad
Peygamber (S.A.)’in asrında ictihad vardı. Fakat sınırlan çok dardı. Çünkü vahiy devam ettiği için içtihada geniş çapta lüzum yoktu. Sahabîler bu devirde Peygamberden uzak oldukları zaman ictihadlarda bulunuyorlardı. Meselâ; Amr Îbnü.’1-Âs’ın da bulunduğu sefere çıkmış olan bir müfrezede bir kısım sahabîlerin gusül etmesi gerekmişti. Su çok soğuktu, kullanılması imkânsızdı. Suyu ısıtma imkânını da bulamamışlardı. Bunun üzerine teyemmüm ederek namazlarını kıldılar. Müfrezede bulunanlardan bir kısmı teyemmümle namazlarını kıldıkları halde gusletme imkânına kavuştuktan sonra namazlarını iade ettiler. Bazıları da iade etmediler. Peygamber .(S.A.) bu içtihadın her ikisini de kabul etti.
Peygamberimiz (sav)’de ictihad’da bulunuyordu. Dini veya sosyal konularda kendisine gelen soruları veya sorunları çözüyordu. Yalnız Peygamberin içtihadı başkaların içtihadına benzemezdi. Eğer hata yaparsa doğrudan uyarılır veya düzeltilirdi. Çünkü onun yapacağı yanlışlık din haline gelebilirdi.
Peygamberin yaptığı içtihatlardan bazıları şunlardır:
1. Bedir esirlerinin durumu hakkında yaptığı içtihad ve bu ictihad’a Kur’an’ın muhalefet etmesi. Cenabı Allah şöyle buyurur: «Hiç bir peygamberin yer yüzünde ağır basıp zaferler kazanıncaya kadar esirler alması vâki olmamıştır. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz. Halbuki Allah Ahireti istiyor, Allah azizdir, hakimdir. Eğer Allah’ın geçmiş bir yazısı olma¬sa idi aldığınız (fidye)’de size herhalde büyük bir azap dokunurdu. Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl – hoş olarak yiyin. Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir. Ey Peygamber, ellerinizdeki esirlere de ki: Eğer Allah’ın ezelî ilmine göre yüreklerinizde bir hayır varsa O, size sizden alınandan daha ha¬yırlısını verir ve sizi yargılar. Allah çok yargğlayici, çok esirgeyicidir.»
2. Dişi hurma ağacının çiçeklerine erkek hurmanın tohumlarından sun’î bir şekilde aşılanması hususunda bir kısım sahabiler Hz. Peygamber’e başvurdular; O da, aşılamamalarını söyledi. Bunun üzeri ne o yıl hurma bol ürün vermedi. Bu vesîle ile birisi Peygamber’e başvurarak durumu anlattı. Peygamber Efendimiz de, «Siz dünya işlerini daha iyi bilirsiniz» buyurdu. ( M. Ebu Zehra-mezhepler tarihi)
Sahabîler Devrinde İctihad
Sahabîlerin bilginleri ictihad hususunda bir metod ortaya koydular; onlar, yeni bir hâdise karşısında ihtilâfa düşerlerse Kur’an’a başvuruyorlar, bu meseleyi açıklayan bir âyet bulurlarsa onun üzerinde birleşiyorlardı.
Sahabalerin bazı içtihadları da şunlardır:
1. Irak ve İran toprakları fethedilince sahabîler, bu arazinin fethe iştirak eden askerlere dağıtımın¬da ihtilâfa düştüler; Hz. Ömer, Bu da, arazinin fethedenlere dağıtımıyla olmaz, arazi sahipleri gayri müslimlerden «cizye» alınmasına karar verdi.
2. Kur’an’ın tek kitap haline getirilmesi
3. Kur’an’ın çoğaltılması
4. Dört halifenin seçilmesi
Tabiîn Devrinde İctihad
Sahâbüer, birçok talebeler yetiştirmişler ve onlara, Kur’an’ın, «(îslâmda) birinci dereceyi kazanan muhacirler ve ensar ile onlara güzelce tâbi olanlar…» âyetine uyularak «Tabiin = Tabiîler» adı verilmiştir. Aslında bu isim, onlara Allah tarafından verilmiş olup büyük bir şereftir.
Tabiîler, sahâbilerin birçok rivayet ve fıkhi ictihad servetini ha¬zır bulmuşlardı. Bu durum karşısında onların yapacağı iki iş vardı:
1 — Bu iki serveti toplamak. Onlar, gerçekten Peygamber (S.A.)’in hadislerini, sahâbîlerin söz ve ictihadlarını topladılar.
2 — Hakkında sahâbîlerin re’y’i veya Kur’an ve Sünnetten her¬hangi bir nass bulunmayan meselelerde ictihadlarda bulunmak. Gerçekten onlar, naklettikleri hadis ve fetvaların ötesinde birçok ictihadlar yapmışlardır. Fakat sahâbîlerin çizmiş oldukları yoldan çıkmamışlardır.
Dolayısiyle iki türlü fıkıh doğdu:
1 — Re’y’e dayanan fıkıh,
2 — Hadis’e dayanan fıkıh.
Buna göre İslâm hukukçularının bir kısmı re’y taraftarları, bir kısmı da hadis taraftarları olarak meşhur olmuşlardır.
Müctehid İmamlar Devrinde Îctihad
Tabiîlerden sonra talebeleri gelmektedir ki, bunlara, «Teba-i Tabiin» (Tabiîlere tâbi olanlar) denilmektedir. Fıkhı mezheplerin ku¬ruluşu bunların çağlarına rastlar. İmamlarm en yaşlısı Teba-i Tabün’den, diğer tabirle tabiîlerin talebelerinden Ebu Hanife’dir. onun bütün hocaları, İbrahim Nahaî , Şa’bî, Hammad b. Ebî Süleyman, Atâ b. Ebî Rabah gibi yaşlı ve genç tabiîlerdir. Müctehid İmamların bir kısmı doğum ve zaman itibariyle birçok sahabîlerin devrine rastladıkları için tabiî iseler de, daha çok İlimlerini başka bir tabiîden almışlardır. Meselâ; Ebu Hanife, Hammad’dan tahsil görmüş; Mâlik b. Enes, Abdullah b. Ömer’in talebelerinden İlim öğrenmiştir. Yani Mâlik, Abdullah b. Ömer’in oğlu Salim’den, onun azatlısı Nâfi’den ve diğer Medineli yedi fakihten ve bunların talebelerinden tahsil görmüştür.
Medineli yedi fakih ise şunlardır:
1 — Saîd b. el-Müseyyib (Öl. 93 H.), Kureyş kabilesinden olup Ömer (R.A.)’in hilâfeti zamanında doğmuştur. İmam Mâlik buna yetişemedi, fakat talebesi îbni Şihab’tan ders gördü.
2 — Urve b. ez-Zübeyr (Öl. 94 H.), Aişe (R.A.)’in kız kardeşinin oğlu olup kendinden sonrakilere O’nun ilmini nakletmiştir.
3 — Ebu Bekr b. Ubeyd b. el-Hâris (Öl. 94 H.) olup Hz. Aişe’den birçok mesele öğrenmiştir.
4 — El-Kasim b. Muhammed b. Ebi Bekr Sıddik (Öl. 108 H.) olup Hz. Aişe’nin kardeşinin oğludur. Hz. Aişe^nin ilmini O nakletmiştir. Çünkü babası Muhammed ölünce O’nu Aişe (R.A.) kendi evine almış ve yetiştirmiştir. Kasım hem fakihtir, hem de hadis râvîsidir. Hadiste O’nun zekâ ve himmeti büyüktür.
5 — Ubeydullah b. Abdillah b. Utube b. Mes’ud (Öl. 99 H.) olup Z. Aişe, İbni Abbas ve diğerlerinden rivayetler yapmıştır. O, Ömer b. Abdilaziz’in hocası idi. Dolayisiyle Ömer b. Abdilaziz’in düşünce ve yönelişlerinde O’nun etkisi çok büyük olmuştur.
6 — Süleyman b. Yesar (Öl. 100 H.) olup Peygamberimizin hanımı Meymune bint’il-Hâris’in kölesi idi. Meymune (R.A.), sonra O’nu mukâtebe akdiyle azat etmiştir. Bu zat, Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Ömer, Ebu Hüreyre ve Peygamberimizin hanımları olan Meymune, Aişe ve Ümmü Seleme’den rivayetler yapmıştır.
7 — Hârice b. Zeyd b. Sabit (Öl. 99 H.) olup babası sahabîler arasında feraiz âlimi idi. Bu zat da, babasından İlim tahsil etmiş ve babası gibi re’y ile şöhret yapmıştır. Aynı zamanda babası gibi feraizi de çok mükemmel bilirdi ve halkın miraslarını Kitab ve Sünnete göre taksim ederdi.
İbrahim Halil ER