Ankara’da kurulan hükümet Osmanlı’daki Şeyhülislamlık makamı olan meşihat makamını “Şer’iye ve Evkaf Vekâleti” olarak devam ettirmiş, bir bakanlık olarak statüsünü sürdürmüştür. 3 Mart 1924 yılında hilafetin kaldırılması ile birlikte Şer’iye ve Evkaf Vekâleti’nin adı Diyanet İşleri Reisliği olarak değiştirilmiş, statü olarak da Başbakanlığa bağlanmıştır. İlk Diyanet Reisimiz de Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi olmuştur. Diyanet, daha sonra statüsü düşürülerek bir bakanlığa bağlanmış, pozisyon olarak genel müdürlük seviyesine inmiştir.
Bizim Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili tavsiyemiz de şudur: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın YÖK gibi özerk bir yapıya kavuşturulması, bu yapılamıyorsa (şartlar ve ortamdan dolayı) en azından doğrudan Başbakanlığa bağlanmasıdır.
Peki, iller ve ilçelerde durum nasıl?
Ülkemizde her ilde Diyanet, teşkilatlanmış durumdadır. Her ilin gerçekten de devasa müftülükleri ve külliyeleri bulunmaktadır. Diyanetin il/ilçedeki temsilcisi de il/ilçe müftülükleridir.
Peki, bu müftüler ne yapar?
Normalde müftü demek, dini konularda fetva verebilecek dirayette ilmi birikime sahip kişi demektir. Müftülük makamı ise halkın dini ihtiyaçlarını karşılayan, gerekirse sorularını cevaplayan, halka irşatta bulunan, bölgenin sorunlarına çözüm üreten demektir.
Ama ülkemizdeki müftülük uygulaması pratikte böyle işlememektedir. Müftüler, halkla aralarında ciddi duvarlar örmüş (istisnalar kaideyi bozmaz) ve tamamen bir bürokratik makama dönüşmüşlerdir. Müftülük binaları da emniyet binası gibi, ruhsuz ve soğuk olduğu gibi kapıdan içeri girmenizden itibaren sizi bir resmiyet ve soğukluk karşılar. Vatandaşların hemen işlerini yapıp gitmelerini sağlayacak şekilde bir düzenlenme yapılmıştır. Çoğunda bekleme salonu, sohbet yerleri, insanların gidip rahatça çay içip konuşabileceği yerleri olmayıp, işi olanın ilgili birime gidip derdini anlatıp hemen kaçtığı mekân haline getirilmiştir. Bu binalar ve burada çalışan personeller o kadar soğuktur ki, Diyanet’in kendi görevlileri bile işi düşmedikçe uğramayı tercih etmedikleri ruhsuz mekan olmuştur.
Diyanet, resmiyetin ve ağır bürokrasinin en zirve olduğu mekân ve kurumlardan birisidir. Bu hantal ve köhnemiş bürokratik mekanizmayla ülkemizin insanların dini sorunları çözülemediği gibi, bulundukları bölgede sorun çözen bir makam olmazlar. (Bazı müftülerin bireysel çabaları kurumsal bir hüviyeti teşkil etmez.)
İşte temel sorunlarımız bunlar. Bu sorunlarımızı tespit ettikten sonra çözüm önerileri geliştirmeliyiz.
Benim önerim, il ve ilçelerdeki tüm müftülüklerin kaldırılmasıdır. Yani mevcut müftülükler kaldırılarak buraya “Diyanet İşleri Başkanlığı İl Müdürü/İlçe Müdürü” statüsü konulmasıdır. Gerçekte de müftülerin yaptığı işler, bir bürokratik müdürlük/idari işleri seviyesindedir. Mevcut müftülükler, dini ve ilmi bir merkez olmaktan öte, diyanetin ağır bürokratik işlerini yapan, devletin diğer kurumları ile koordine sağlayan, imam ve müezzinlerin takibini yapan, cami ve dini kurumların işleyişini düzenleyen idari mekanizmalar haline gelmiştir.
Bu şekilde işleyen bir sistem, İslam kültürümüzdeki klasik müftülük görevini yapmadığı gibi, çoğu müftüler de ilmi anlamda böyle bir donanıma sahip değildir. Ayrıca, üniversiteyi yeni bitiren gençlerin başında olduğu dini bir fetva yapısının vatandaş üzerindeki ağırlığı ne kadar olur? Buradaki idarecilerin vatandaşlara karşı davranışı da zaten sorunlu…
Müftülüklerin diğer devlet kurumlarındaki gibi il/ilçe müdürlüğü olarak değişmesi, vatandaşın diyanete karşı olan algısını pozitif anlamda düzeltmesine yardımcı olur. Çünkü onların hataları dine ve tarihsel bir derinliği olan müftülük kurumuna yansıtılmaz.
Peki, müftülük olmayacak mı?
Tabi ki olacak. Ama müftülük mevcut sistemdeki gibi idari işlerle boğuşan bir yapı olmaktan çıkıp, tamamen ilmi ve dini bir hüviyete bürünecek. Halkın soruları/sorunları ile ilgilenecek, ilmi anlamda çalışmalar yapacaktır. Hatta müftünün bünyesinde kadınların da sorunlarıyla ilgilenen bir yardımcısı da bulunacaktır. Bu görevlere de ilmi anlamda belli bir birikime ulaşmış kişiler atanacaktır. Böylece halkın müftülere olan güveni sağlanacağı gibi, diyanetin telefonla çözmeye çalıştığı fetva olayını doğrudan halk müftülere başvurarak çözecektir. Müftüler, bulundukları ilin müdürüne değil, diyanet işleri başkanlığı bünyesindeki “Müftülük Makamına” bağlı olacaklardır. Sadece idari anlamda il/ilçe müdürlerine bağlı olacaktır. Onlara bir yer tahsis edilecektir. Camilerde kürsüleri bulunacak, halka irşatta bulunacaklardır. Çeşitli eğitim kursları düzenleyeceklerdir.
Bu teklifimizin diyanet tarafından ivedilikle dikkate alınmasını talep ediyoruz.
http://www.milligazete.com.tr/tum_muftulukleri_kaldiralim/ibrahim_halil_er/kose_yazisi/32267
NIKAHLARIN MUFTULERCE KIYILMASI
Bu benim gecen yillarda yaptigim teklifti. Gazetede de yazdim. cok gec kalmis bir uygulama.
Bu uygulamaya karsi cikanlara bir kac sozumuz var:
Nikah herseyden once dinidir ve diger din mensuplari da kendi inancina gore evlenir.
Siz inanmiyorsaniz sizin icin illa muftude kiyin diye zorlayan yok. Ama cumhuriyet bize inanclarimiza aykiri nikahi zorladi.
Beyler
nikah herseyden once dinidir.
Inanmayan nasil inaniyorsa o sekilde kiysin.
Ama inananlarin hayatina yatak odasina mudahale etmesin.
Bu arada nikah nasil dini ise olum ve gomulme de dinidir.
Muftunun nikah kiymasini istemeyenler dini bir sekilde gomulmeyi de istemesinler. Hatta nikahlari muftulerce kiyilmayanlarin cenazelerini de belediye kaldirsin.
7 Eki 2017 21:41