Cengiz İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra Karadeniz’in kuzeyinde Altınorda Devleti kuruldu. Bu devlet, Rusları da egemenliği altına almıştı. Fakat Timur Devleti ile yaptığı savaşlar sonucu zayıfladı ve ardından yıkıldı. Altınorda Devleti yıkılınca toprakları üzerinde Kazan, Astrahan, Kırım, Nogay ve Sibirya Hanlıkları kuruldu. Altınorda Devleti’nin yıkılmasından sonra Moskova ve civarlarına egemen olan Rus Knezliği de bağımsızlığını elde etmiştir.
Rusya, Orta Asya’ya egemen olmak için, XVI. yüzyıldan XIX. yüzyılın sonlarına kadar sürekli saldırılar düzenlemiştir. Ruslar, Türk Hanlıklarının iç mücadelelerinden yararlanarak 1552 yılında Kazan’ı işgal etmesiyle başlayıp, 1556 yılında Astrahan’ı, 1865’te Taşkent’i ve 1881 yılında Türkmenistan’ı ele geçirmesi ile hızlanan Orta Asya’da yayılma süreci 1979 yılına kadar sürdü.
Ruslar, bölgedeki egemenliklerini sağlamlaştırmak için Ruslaştırma, Ortodokslaştırma, kültürel değişim ve yönetim alanında bölme politikalarını izlediler. Türk bölgelerine Rus asker ve ailelerini yerleştirerek nüfus dengesini bozdular. Rusların bu baskısı sonucu 1916 yılında Türklerde özgürlük ve bağımsızlık fikri ortaya çıktı.
1917-1935 yılları, Rusya’da devrimin yaşandığı ve Türkistan Türklerinin Ruslara karşı direnişe geçmeye başladığı yıllardır. Rusya’nın Birinci Dünya Savaşı’nda Türkleri orduya almak istemesi üzerine Temmuz 1916 yılında “Çar ve Ruslar defolun, Müslümanlara hürriyet” sloganı ile Millî İstiklal Ayaklanması başladı.
Bolşevikler, Lenin önderliğinde Çarlık rejimini yıkıp yerine Komünist bir rejim kurdular. Lenin’in Türkistan siyasetinin temeli “böl, yönet” şeklinde özetlenebilir. 22 Kasım 1917 yılında Taşkent’i alan Sovyetler, bölgede Türkistan Sovyet Komiserliğini kurdular. 1918’de Türkistan otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyet Anayasası kabul edildi. 1920 yılında bölge tamamen Sovyetlerin eline geçmiş oldu.
Türkistan’da Alaş Ordacılar, Ceditçiler ve Reformcu aydınlar harekete geçtiler. 1916 yılında başlayan ve 1918 yılında Fergana Vadisi’ne yayılan isyan Basmacı komutanlarından Şir Muhammed Beg: “Türkistan Türkistanlılarındır. Türkistan’dan yabancı boyunduruğunu kovacağız” sloganıyla bir Türkistan Millî Mücadelesine dönüştü. Bu millî mücadele Harezm, Buhara ve Fergana bölgeleri olmak üzere üç merkezden yürütüldü.
Türkistan bağımsızlık mücadelesinde Basmacı hareketi önemli bir yer tutmaktadır. Basmacı isimi; baskın ve hücum edici manasıyla önce eşkıya çetelerine denilmiştir. Bunlar Müslümanlara dokunmayıp yalnız Rusları ve Rus fabrikalarını yağma ederler ve aldıkları ganimeti halka dağıtırlardı. Türkmenistan, Başkurdistan ve Kırım’ın bağımsızlığını kaybettiği dönemde gelişmiş, bir bağımsızlık mücadelesi hâline gelmiştir. Böylece Türkistan’da Ruslara karşı sömürge ahalisinin isyanını temsil eden çeteler manasında kullanılmıştır.
Zeki Velidi Togan’ın milli bir istiklal hareketi olarak tanımladığı Basmacı Hareketi’nin amacını, Basmacı komutanlarından Şir Muhammed Beg şöyle özetliyordu: “Türkistan Türkistanlılarındır. Türkistan’dan yabancı boyunduruğunu kovacağız.”
Türkistanlılar vatanlarını, dini ve milleti müdafaa etmek için ellerine silah almaya ve teşkilatlanmaya I. Dünya Savaşı sırasında Rusya’nın istekleri sonrasında başlamıştır. Bu dönemde hayatlarını güç bela sürdüren Türkistanlılardan cepheye takviye için mallarını ve hiç tanımadıkları yerlerde savaşmaları için oğullarını isteyen Rus yönetimine karşı Türkistanlılar, isyan bayrağını açmış ve bu isyanlar sonucunda başarılar elde etseler de büyük kayıplar da vererek dağlara çekilmişlerdir. Bu hareketler sonucunda Basmacı Hareketinin de kıvılcımları atılmış oldu.
Rusların, Hokand Millî Hükümeti’ni devirmesi üzerine 1918’de Korbaşı Ergaş liderliğinde Hokand’da başlayan Basmacı Mücadelesi, kısa zamanda Fergana Vadisi’nde yayıldı. Manevi önderliğini Köroğlu’nun yaptığı Basmacı Hareketi Türkistan’ın bağımsızlığı yolunda mücadelesini 1935 yılına kadar sürdürür. Basmacı hareketi üç döneme ayrılır: 1918-1921 yılları arasındaki dönem, Enver Paşa’nın liderlik yaptığı 1921-1922 yılları arasındaki dönem ve Enver Paşa’nın şehadetinden 1922-1935 yılları arasındaki dönem.
Basmacı hareketini güçlendiren en önemli olaylardan birisi de Osmanlı Devleti’nin Başkomutan Vekili ve Savunma Bakanı Enver Paşa’nın gelişiydi. Enver Paşa’nın Turancı düşüncesi bilinmekteydi. Hatta Birinci Dünya Savaşında Bakü’nün Ermeni işgalinden kurtulması, Azerbaycan’ın istila edilmesini Enver Paşa’nın Almanları karşısına alma pahasına gerçekleşmiş, burada kurduğu Kafkas İslam Ordusu ile desten yazmıştı. Şimdi Orta Asya’daki dağınık direniş hareketlerini organize etme vebirleştirme gibi bir misyonu vardır. Eğer orada gerekli desteği bulmuş olsaydı veya erken bir dönemde şehit olmamış olsaydı bugün Orta Asya tarihi daha farklı yazılacaktı. Fakat Enver Paşa’nın bölgeye geldiğini gören Ruslar büyük bir askeri sevkiyatla bölgeye saldırdılar. Çünkü Enver Paşa’nın ne kadar tehlikeli olabileceğini biliyorlardı ve bir an önce onu yok etmek istiyorlardı.
1920 yılında Bakü’de Doğu Halkları Kongresine katılan Enver Paşa 1921 yılında Buhara’ya geldi. Enver Paşa’nın Buhara’ya gelip Basmacılara katılması ile Basmacılık hareketi daha da güçlendi. Enver Paşa öncülüğündeki Türkistanlılar, 1922 yılında Ruslara önemli ölçüde kayıplar verdirdi. Enver Paşa, Duşanbe’de Rusları yenmesi, Türkistan’ın bağımsızlık ümidini artırdı. Bunun üzerine Ruslar barış istemek zorunda kaldılar. Fakat bu barış talebi “Barış; Sovyetler, Türkistan topraklarından çekilene kadar olamaz!” denilerek reddedildi. Bunun üzerine Ruslar; Enver Paşa’nın bulunduğu Tacikistan’daki Belcivan’a saldırdılar. Bu saldırıların ana hedefi, onsuz hareketin ilerleyemeyeceğini düşündükleri Enver Paşa idi.
Baskın şeklinde yapılan bu saldırı sonucu Enver Paşa, Rus makineli ateşi ile şehit düştü (4 Ağustos 1922). Enver Paşa’nın şehit düşmesi ile Basmacı hareketi sona ermese de artık eski gücü kalmamıştı. 1924 yılında Ruslartarafından bastırılan direniş, 1935 yılında bu harekete Ruslar tarafından kesin olarak son verilmiştir. 1936 yılında Sovyet Türk devletleri kurularak SSCB’ye bağlandı ve Türkistan millî mücadelesi tamamen sonlandırıldı. SSCB; Türklerin birbirinden uzaklaştırmak ve aralarındaki birliği bozmak için sinsi bir politika izledi. Öncelikle tüm Türk milletini kevimlere bölecek şekilde özerk bir kimlik verdi. Ardından her bir devlete kiril alfabesiyle ayrı bir yazı vererek, Türklerin yazı yoluyla da birbirleriyle anlaşmalarınıortadan kaldırdı. Her bir özerk devlet ile diğer devlet arasında sınır anlaşmazlıklarının tohumunu attı ve bölgede İslam dinine de savaş açarak din birliği ekseninde bir birlik oluşmasını engelledi. Türkler, artık SSCB yönetimi altında uzun bir uykuya daldılar ama uyanmaları tarihi yeniden değiştirmiş olacaktır.
İbrahim Halil ER