Batılı haber ajansları bize onu bir kasap ve hatta yamyam olarak lanse ettiler. Ama aslında o bir özgürlük savaşçısıydı. Ülkesini sömüren Emperyalistlerle mücadele etti. İngilizleri ülkesinden çıkardı ve bunun bedelini de tabi ki ödedi. En büyük algı operasyonu da onun yamyam ve katil olduğu şeklindeki haberlerdi. Hatta öldüğünde gazeteler onu son yamyam öldü diye manşet yapmışlardı ve hiç kimse batının bize sunduğu bu algı operasyonunu sorgulamadan iman etti. Çünkü bizim için batı bilginin kaynağıydı ve ne derse doğru söylerdi. Suudi Arabistan’da öğrenciyken kendisini Harem’de uzaktan görmüştüm. Çocukluk yıllarımda batı emperyalizmine karşı mücadele eden bir insan olarak görmüş, o zamanki medyadan ve Arapça kaynaklardan takip etmiştim.
Yönetimi ele geçirince İngiliz elçiliği mensuplarını hazırlattığı tahtaravalliyi taşımaya zorladı. O, bu hareketiyle yüzyıllarca beyazları taşıyan zencilerin intikamını almış oluyor veya bu zilleti onlara da yaşatmaya çalışıyordu.
Bu olayın resmini dünya servis yapması İngilizleri çıldırtmaya yetmişti. Ülke, batının baskısı sonucu ciddi ekonomik sıkıntıya düştü ve bunun sonucunda sahip olduğu desteğini yitirdi. Batıların her zaman yaptığı gibi, insan özgürlüğü ve hayatı arasında bir seçime zorlamaları ve insanların hayatları için özgürlüğünü vermesi sonucunu elde etmeleri…
Uganda’yla İsrail arasındaki ilişkilere son vererek Libya ve Filistin’in yanında yer aldı. Bu tabi ki affedilmeyecek bir davranıştı. 4 Temmuz 1976’da Filistinliler tarafından kaçırılan ve içinde İsrailli ve başka yahudi yolcuların bulunduğu bir Fransız yolcu uçağının, Uganda’nın şehri Entebbe hava alanına inmesine izin vererek olaya doğrudan karıştı. İsrailli özel kuvvetlerin düzenlediği operasyonda dört rehine ve bir İsrailli asker öldü. 45 Ugandalı asker öldürüldü ayrıca 1 savaş uçağı hava alanında iken imha edildi. Bunun dışında rehinelerden birinin hastanede iken askerler tarafından öldürülmesi ve tüm rehinelerin kurtarılması İdi Amin’in prestijini büyük ölçüde zedeledi.
Tabi ki daha sonra İngilizlerin desteği ile darbe sonucu iktidardan düştü. Olaylar şöyle gelişti: Ekim 1978’de Tanzanya tarafından desteklenen Uganda Ulusal Kurtuluş Ordusu adlı gerillaların saldırıları başladı. İdi Amin’e yardım ve destek için Libya lideri Muammer Kaddafi asker ve ekipman gönderdi. Filistin Kurtuluş Örgütü bazı savaşçılarını gönderdi.
Buna rağmen iktidarı kaybedeceğini anlayan İdi Amin sonunda 13 Nisan 1979’da ülke dışına kaçtı. Önce Libya‘ya geçti, ardından Suudi Arabistan’a yerleşti. 2003 yılında burada vefat etti.
Not: Afrika’da gazetecilik yaparken, batılı haber ajanslarının gerçekleri çarpıtarak nasıl yayınladıklarını bizzat gördüm ve hatta onların çarpıttıkları haberlerin aslını araştırarak göndermeye çalıştım. Ama maalesef dünya haber ağı batılıların aslında Yahudilerin elinde ve dünyayı istedikleri gibi yönlendiriyorlar.
Malcolmx’in dediği gibi:”Dikkat etmezseniz medya sizin iyilerden nefret ettirip kötüleri sevmenizi sağlar.”
EK
Ahmet Ziya İbrahimoğlu 06/04/2020 tarihinde İda Amin ile ilgili yaşadığı ilginç bir olayı şöyle anladır: Uganda’nın merhum devlet başkanı ile ilgili, bir arkadaşımızın fiilen yaşadığı bir hatırayı aktarmakla yetineyim şimdilik…
Dünyayı kana bulayan emperyalist dünyanın,her işine gelmeyen Ülke liderlerini Diktatör yaftasıyla alaşağı etme alışkanlıklarına bir yenisini ekleyip, yamyam yaftasıyla iktidardan ettikleri Uganda eski devlet başkanı merhum İdi Amin hakkında bir hatıra:
Mekke-i Mükerreme Ummul-Kura Üniversitesi mezunu, halen Avustralya’da yaşayan eğitimci arkadaşımız Ahmet Bozlar hoca anlatıyor:
1980’li yılların başları… Cidde’de büyük bir otelde yapılan Türkiye’yi tanıtma haftası toplantılarından birine katıldık. Aynı şirkette çalıştığımız, inancı zayıf olan, hatta olmayan bir Türk mühendis de bizimle beraberdi.
Bana:
“- Hocaefendi, şu adam İdi Amin değil mi?” diye sordu.
O tarafa baktığımda: “Ona benziyor, amma bilmem” dedim.
Mühendisin ısrarı üzerine masasına gittik.
Ve arkadaşım: “Siz İdi Amin misiniz?” diye sordu.
O da: “Bir Türk kahvesi ısmarlamazsanız konuşmam” deyince sıcak bir hava oluştu.
Oturduk yanına. Tam o esnada bizim mühendis bey bombayı patlattı:
“Siz ülkenizdeyken neden insan kanı içiyordunuz?” deyiverdi.
İdi Amin gayet sakin bir şekilde:
“Orada Türk kahvesi yoktu da onun için” dedi.
Bizim mühendis bey ukalalığına devam eder mahiyette güldü. İdi Amin, mühendisi omuzundan eliyle bastırarak sandalyeye oturttu.
Ve:
“Siz Türkler 1974’de Kıbrıs’ta çocukları, ihtiyar kadınları, neden dozerlerle çukurlar açarak canlı canlı gömdünüz?” diye sordu.
Mühendis bey celallenerek:
“Hayır biz öyle bir şey yapmadık. Onu Rumlar yapmıştı..“ deyince o aslan yapılı İdi Amin kükrercesine:
“Sen bana insan kanı içiyordun dedin. Bir insana yapılabilecek en ağır hakareti yaptın, ben kızmadım. Sana ne oluyor şimdi?” diye çok sert bir üslup ve bakışla dakikalarca sayın mühendis beye baktı.
Ve ekledi:
“Baby (çocuk), benim ülkem kuş cennetidir. Ben halkımla hep iç içe yaşadım.
Beni ziyarete gelenler bana kuş eti veya kuşu canlı getirirlerdi. Kabul ettiğim tek hediye buydu.”
Aynı o sert bakış ve sesle:
“Ben o kuşların bile kanını içmedim” dedi.
Aniden yumuşak bir üslupla:
“Ben gelmeden önce Uganda’da Müslümanlar köle ve hizmetçi idi. Resmi iş alamazlardı. Ben bunların resmi işlerdeki oranını yüzde 80’e çıkarttım. İngiliz ve batı bunu asla kabullenemedi. Daima aleyhte haberler üretti masa başından.
Bilin ki benim ülkemden çıkan her haber; önce Londra’ya gider, orada şekillenir ve oradan size gelirdi. Sizinle ilgili haberler de önce İsrail’e, oradan İsviçre’ye gider; orada istenen şekle konur, sonra bize gelirdi… Ve bu, halen öyledir” dedi.
Ve: “Hadi bir Türk kahvesi daha..” diyerek sustu.
Kendisinden özür diledik…
İbrahim Halil ER