Bakanlığın Suriye’deki okullarımızın eğitimcilerine yönelik İskenderun’da düzenlediği eğitim programına biz de eğitimci olarak görevlendirildik.
Bugün Suriyeli eğitimcilere Arapça “Peygamberimizin Eğitim Metodu” konulu sunumumu yaptım.
Bir saatlik dersimiz, gerçekten ilgiyle dinlendi.
Araplara Peygamberimizi kendi dilinden anlatmanın lezzeti başkaydı…
Araplara dillerine sahip çıkmalarını ve eğitimi ihmal etmemelerini öğütledik.
Nasıl bir Suriye istiyorsanız, çocukları öyle eğitin dedik.
Siz, şu anda aslında Suriye’nin geleceğini inşa ediyorsunuz ve yaptığınız işin en büyük cihad olduğunu bilin dedik. Dahilde silah cekilmez. Peygamber “bize silah dogrultan bizden degildir” diyerek ic savasin mesru olmadigini da anlattik.
Cihadın çalışmak olduğunu, ilimde, medeniyette, sanatta ileri gitmek olduğunu da beyan ettik.
Yaptığınız iş, tüm Nebilerin mesleğidir, Peygamber mesleğidir ve Resulullah (sav) “ben bir muallimim” demiştir, diye ekledik.
Hatta Muallimlerin görevi terbiyet etmektir ve en büyük terbiyeci bizzat Allah (cc)’dir, onun isimlerinden birisi de “Rab” yani terbiye edendir dedik…
Onlara Alman Kralı ll. Wilhem’den örnek verdik…
Almanya l. Dünya Savaşı’nı kaybetmiş, İngiliz orduları Berlin’e doğru ilerliyor, komutanlar Krala durumu bildiriyorlar ve
-Sayın ekselansları ne yapmamızı tavsiye edersin?
diye soruyorlar. O ise istifini bozmuyor ve şöyle diyor:
– Tüm yurtta okullar açın, aileye sahip çıkın, kadınlar konusunda nerede hata yaptık araştırın, diyor
Yani ağlamayın, geleceğinizi yeniden inşa etmek istiyorsanız eğitim, aile ve kadınlarınıza sahip çıkın diyor. Onun takipçileri de bu vasiyetini yerine getirerek bugünkü modern Almanya’yı kuruyorlar.
Bu örnek sizin durumunuza uygun…. sizler de bunu yapacaksınız… savaş da olsa hayat devam ediyor ve geleceğinizi şekillendirmenin yolu eğitim…
Tabi ki Peygamberimiz (sav)’in eğitim metodu ve ilgili hadislerle dersimizi sona erdirdik…
Bunlar bizim insanımız ve mustaz’aflar…
Bugün komşusunda yangın çıkmışken bunu söndürmeyen, yarın yangının kendi evine çıkmasına göz yummuş olur.
Bu coğrafyada huzurlu, güvenli ve uzun süreli yaşamak istiyorsak, komşularımızla ve onların halklarıyla güçlü bağlar kurmamız gerekir.
Savaş bir musibet olsa da yeni fırsatlar ve diyaloglar da oluşturur. Bizi unuttuğumuz coğrafyalara taşır.
Sonuçta savaşlar geçidir ve asıl olan barıştır.
Bu savaşlar da biter ama rahmetli Aliya’nın dediği gibi “düşmanımızın öfkesi değil, dostlarımızın suskunluğu bizi yaralar” durumuna düşmeyeceğiz ve onlara gelen musibetler karşısında başımızı kuma gömüp susmayacağız… Bu bizim tarihi görevimiz, insani görevimiz…
ben en azından gücümün yettiğini yapmaya çalışıyorum, diğer insanlarımızın kötü örneklere bakarak düşmanlık duygularını geliştirmeye değil, yangını söndürmeye çalışmalarını talep ediyorum.
Medyada çıkan kışkırtıcı olaylar, tamamen Türkiye’yi bölgeden uzaklaştırmak için çeşitli güçlerin tezgahladığı oyunlardır, bu oyuna gelmeyelim…
İbrahim Halil ER