Çocukluğumdan beri yazar olmak istiyordum. Çünkü babamın odasında kitaptan başka bir şey görmediğim gibi, sürekli odasında kitap okuyan, ders veren ve yazı yazan bir baba profilim vardı. Ben de bu kitapların bir benzerini yapmak istiyordum. Bu nedenle çok okuyor ve yazmaya çalışıyordum. Bu sırada doğru ve düzgün yazmak için daktilo gerektiğini düşünmüştüm. Çünkü büyük yazarların çoğu daktilo başında pozlar veriyorlardı ve ben de bir daktilo sahibi olmak istiyordum.
Daktilo ile ilk tanışmam eniştem Cemil Hoca’nın evine gittiğimde oldu. Eve bir daktilo almışlardı. Babama nasıl kullanıldığını gösteriyorlardı. Büyülenmiş gibiydim. Bir makinaya istediğinizi yazdırabiliyordunuz. Hayatında Bilgisayardan başka bir şey görmemiş olan gençler bizi tabi ki anlayamaz. O dönemin bilgisayarı da daktiloydu. Daha bilgisayar icat edilmemiş bir zaman dilimindeydi.
Eve geldiğimizde bir daktiloya sahip olmak hayalimi süslüyordu. Kendimi daktilono’nun başında oturmuş kitap yazarken hayal ediyordum. Çok havalı buluyordum. Bir daktiloya sahip olacaktım ve bu benim yazarlık yolundaki ilk adımım olacaktı. O daktiloyla kitaplar yazacak, ünlü bir yazar olacaktım. Henüz ilk okul öğrencisiydim ve bir daktilo almak için para biriktirmeye karar verdim.
O yıl elimdeki tüm harçlıkları biriktirdim. Ramazan ve Kurban Bayramlarında bana verilen paraları da harcamayıp biriktirdim ve nihayet bir daktilo parası olduğunu düşündüğüm rakamı denkleştirip babamın yanına çıktım. Daktilo parasının da Cemil Hoca’nın aldığı daktilo parası olarak kafama yazmıştım. Henüz ilkokul üçüncü sınıf öğrencisiydim ve gelecekte bir yazar olmak istiyordum. Bu nedenle daktilomu da aldım.
Babamın avucuna paraları saydım. “Baba, ben de daktilo istiyorum. Parasını biriktirdim. Bana bir daktilo al” dedim. Babam gülümseyerek paraları aldı. Birkaç hafta sonra Gaziantep’ten döndüğünde benim daktilomu da getirmişti. Ne kadar çok sevindim. Dünyalar benim olmuştu. Babamla birlikte daktiloyu açtık. Beraber nasıl kullanılacağına baktık. Deneme yanılma yazıları yaptık. Tabi ki öyle uzun soluklu yazamıyordum. Parmağımla tuşlara tek tek vuruyordum. Parmaklarım henüz güçlü olmadığı için tuşlar net basılmıyordu. Bilindiği gibi daktilonun iyi yazılması için tuşlara sert vurmak gerekiyordu.
Ben, bu cihazı henüz kullanmaya hazır olmadığımı anladığım için babama bıraktım. Babam benim için onu saklayacaktı. Bazı günlerde eniştelerim geldiğinde açılıyordu. Ya da babam resmi bir yazı yazdığında daktilosunu kullanıyordu.
Aradan yıllar geçti. Ankara’ya taşınmıştık ve ben lise bir öğrencisiydim. Birgün Abdulcelil eniştem geldi Osmaniye’den. Yine meşhur daktilomuz ortaya çıktı. Ben bu daktilo benim dedim övünerek. O da yazı yaz bakalım dedi. Tabi ki tek tek tuşlara basarak yazmaya çalıştım. O da babama dönerek
- Seyda, bizim Vahap on parmağıyla daktilo kullanıyor. Böyle biz konuşurken konuşmalarımızı hemen yazıyor, diyerek hem oğlu ile övündü ve hem de bizi gömdü. Babam
- Nasıl öğrenmiş
- Bizim oradaki Halk Eğitim Merkezi bir daktilo kursu açtı, oraya gitti ve on parmak kullanmasını öğrendi…
İçimden hem enişteme ve hem de Vahab’a kızdım. Ben de on parmak öğrenmeliydim. Ertesi gün Ankara’daki halk eğitim merkezlerini dolaştım. Ama maalesef koca Ankara’da on parmak eğitim veren bir halk eğitim merkezi yoktu. Daha sonra Kızılay’a baktım. Burada Daktilo ve Muhasebe eğitimi veren kurslar vardı. Fiyatını öğrendim. Oldukça pahalıydı. Babama gidip durumu anlattım ve daktilo kursuna gitmek istediğimi söyledim. Kabul etti. Kursun parasını alıp yazıldım. Daktilo kursu dört ay sürdü. Dört ayın sonunda iyi bir daktilocu olmuştum.
O dönemde daktilo kursunu bitirenler hemen bankalarda ve hatta adliyelerde yazıcı olarak iş bulabiliyorlardı. Daktilo yaygınlaşıyor, ama on parmak bilen insan sayısı o kadar hızlı ilerlemiyordu. Ama ben çalışmak istemiyordum çünkü önümde bitirmem gereken bir lise vardı. Fakat Öz-İplik-İş sendikası başkanı olan abim, dersten sonra yani öğleden sonra yarım gün sendikasında çalışmamı teklif etti. Ben de kabul ettim. Zaten sendikadakilerin çoğunu tanıyordum ve boş zamanlarımda onlara takılıyordum. Böyle iş hayatına atıldım ve bir ayın sonunda da ilk maaşımı aldım.
Abimin sendikacılığı bırakıp Avukatlığa başlaması üzerine işlerini toparlayıncaya kadar onun yazınında bir kış boyu katip olarak çalıştım. Avukatlık yazışmalarını daktiloya yazdım…
Tabi ki daha sonraları bilgisayarlar hayatımıza girdi. Bilgisayarın ilk hali tabi daha ilkeldi. Dos komutlarıyla çalışıyordu ve biz arkadaşın bilgisayarı ile ilk dos komutlarını öğrendik. Liseyi bitirdiğimizde Süleyman Aksoy babama bir bilgisayar hediye etti ve ben bilgisayarla tanıştım. Bu bilgisayar artık Windows programını kullanıyordu. Daktilo, artık evimin müzesinde yerini alırken, bilgisayar baş köşeye geçmişti.
Daktilonun bana en büyük faydası hızlı yazı yazmayı öğrendim ve bu da benim bu kadar çok yazı yazabilmemin en büyük sebebi oldu. Yani çocukluğumda hedeflediğim yazar olma düşüncesini bir anlamda gerçekleştirmiş oldum…
İbrahim Halil ER
Foto: Hikayede bahsettiğim daktilom…