Ahlak konusunda kınalızade ali çelebi’nin yazdığı bir kaynak eser.
Okunmasını tavsiye ederim.
Şimdi elimde onu okuyorum.
Ahlak-ı Alai
Farsça kaleme alınan diğer 16. yüzyıl ahlâk kitapları arasında Türkçe yazılmasıyla öne çıkan Kınalızâde’nin Ahlâk-ı Alâî’si, hem din felsefe hem de İslâm toplumlarındaki siyaset ahlâk ilişkisini anlamlk açısından önemli bir kitap. Kitapta ahlâk, kişisel ahlâk, aile ahlâkı ve devlet ahlâkı olmak üzere üç ana başlık altında tasnif ediliyor. Osmanlı siyasetini meşru bir zemine oturtmanın yanında siyaseti ahlâki terimlerle kavramlaştırarak bir “siyaset ahlâkı” ortaya koymaya yönelen, bir taraftan da Machivelli’nin Prens’inin çağdaşı olan kitap, siyaseti ahlâkın penceresinden ele almasıyla siyaset felsefesi açısından da önemli bir konuma sahip. Türk Siyaset Düşüncesi’nin tarihsel kökenlerini derinlemesine anlamak isteyenler için vazgeçilmez bir kitap olan Ahlâk-ı Alâî ve bu kitabın ahlâk kitapları arasındaki yeri üzerine ciddi bir doktora çalışması…
Kınalizade Ali Efendi
916’da (1510) Isparta’da doğdu. Babası çeşitli kadılıklarda bulunan Mîrî mahlaslı Emrullah Efendi, dedesi Abdülkadir Hamîdî’dir. Hamîd-ili’nin merkezi Isparta’da oturan Abdülkadir Efendi kına kullandığından dolayı ahfadı da Kınalızâde (Hınnâvîzâde) lakabıyla tanınmıştır.
Ali Efendi, ilk öğrenimini Isparta’da yaptıktan sonra İstanbul’a giderek akrabası Kazasker Kadri Efendi’nin nezaretinde tahsiline devam etti. Kınalızâde Ali Efendi’nin müderrisliğe ilk tayini, hocası Çivizâde ile Ebüssuûd Efendi’nin aralarının açık olmasından dolayı biraz zaman aldı. Ardından Şam (970/1562), Kahire (974/1566), Halep (Zilhicce 974 / Haziran 1567), Bursa, Edirne (Receb 976 / Ocak 1569) ve İstanbul (978/1570) kadılıklarında bulundu. Son olarak Abdülkadir Şeyhî Efendi’nin yerine Anadolu kazaskeri oldu (Muharrem 979 / Haziran 1571). Uhdesinde Anadolu kazaskerliği bulunduğu halde II. Selim’in maiyetinde Edirne meştâsında muhtemelen bir sefer hazırlığı esnasında nikris hastalığının nüksetmesi neticesinde vefat etti (6 Ramazan 979 / 22 Ocak 1572)
Kaynaklarda Ali Efendi’nin hemen her mevzuda mâlûmat sahibi, bilhassa tefsir, fıkıh, felsefe, riyâziyyât, belâgat ve inşâdda önde olduğu belirtilmektedir. Kâtib Çelebi onun hakkında, “Gerçekleri araştırıp bulan ulu Türk âlimi, dünyaya bir gelenlerdendir” ifadesini kullanmaktadır (Mîzânü’l-hak, s. 19). Ayrıca fazilet sahibi, güzel ahlâklı, kâmil bir insan olduğu kaydedilmektedir. Üç dilde şiir söylemesi onun Arapça ve Farsça’ya olan vukufunu gösterir. Şiirleri sanatkârane bulunduğu kadar ifadesi serbest, lafızları da son derece sağlam ve yerindedir. Öte yandan Ali Efendi şair Emrî’nin etkisiyle muammaya merak sarmış, bu türün edebiyatımıza girmesini ve yayılmasını sağlamıştır (Tarlan, s. 4-5; Kam, I/4 [1332], s. 364). Kaside ve gazel tarzında epeyce şiir yazan Ali Efendi’nin çok sayıda başka manzumesi de vardır.