Bizim neslin huzuru yoktu, hep huzuru başka yerde aradılar ama bulamadılar. Huzuru elde etmek için kendi sokaklarını oluşturdular hatta kendi sitelerini yaptılar fakat bir süre sonra yeni nesilden aykırı tipler yine huzurlarını bozdu…
Belki de sokaklarda huzur kalmadığı için, huzurlu bir sokak özlemini çektiğimiz için romanın ismi bizi sardı. Çünkü insanların sokağa çıkmaya korktuğu ve sokaklarda sağ sol çatışmaların olduğu bir dönemdi aynı zamanda.. romanın ismi bile bir talep ve mesajdı, anlıyorduk ama ifade edemiyorduk… fakat talebimiz hep huzurdu…
Bizim nesil, huzuru elde etmek için sokak sokak dolaşamayacağını anlayıp mucadele yolunu seçti, fakat kimi sol hareketleri kimi de sufi hareketleri örnek aldı… Az bir grup da siyasi ve akademik yöntemi benimsedi…
Huzurumuz yoktu…
Başörtümüz hep birilerin gözlerine batıyordu…
Eşlerimizle birlikte örtü mücadelesi yapıyorduk…
Birisi vardı hele aramızdan çıkmış bir bayan, bu işin bayraktarlığını yapıyordu… durmadan şehir şehir konferanslar veriyordu..
Konferansları bayanlara veriyordu…
Biz beyler eşlerimizi, kızlarımızı konferans salonuna getiriyor, kapıda bekliyor ve bu arada birbirimizle muhabbet ediyorduk…
Daha o zamanlar biz gericiydik..
Kadın ve erkeğin birlikte aynı salonda oturup, bir bayandan İslam dersleri alınabileceğini bilmiyorduk, ne de olsa garip ve cahildik, henüz aydınlanmamıştık ve dinde güncelleme yapmasını da bilmiyorduk.
Kitap olarak Kur’an, hadis ve üç beş tane ilmihal tarzı eserlerimiz vardı… Bir de Mısır’dan gelen farklı içerikli İslam’i eserler vardı..
Bir de üç beş romanımız vardı…
Romanımızın adı bile “Huzur Sokağıydı” “Minyeli Abdullahtı”
Huzur sokağı bizi çok etkilemişti…
Bizim Bestseller’imiz olmuştu…
Yanlış anlamayın, satın almıyorduk birbirimizden alıp okuyorduk.
Demek ki bestseller değil bestreading dememiz daha uygundu…
Ama olsun okumaya alışıyorduk…
Mücadeleye alışıyorduk
Bilal’lin Feyza’nın, Hilal’in aşkını okuyorduk ve onlar üzerinden mücadeleye alışıyorduk…
Ama nedense hep bir hüzün ve arabest vardı ve bir türlü mutlu sonu elde edemiyorduk..
Çocuklarımızın adını Bilal, Feyza ve Hilal koymaya başladık..
Hatta Şule ismi bile bizde yaygınlaştı
Ne de olsa bütün bunları bir bayan yapıyordu…
Erkekler, sinmişken mücadele bayrağını bir bayan taşıyordu…
Tabi ki takdir ediyorduk…
Hatta o dönemlerde bayan – erkek ayırımını bile bilmiyorduk…
Ne de olsa cinsiyet eşitliği diye bir şeyden haberimiz yoktu ve birbirimizi rakip değil hayat arkadaşı olarak görüyorduk. Neyse ki birileri bizim bu yobazlığımızı gördü ve bizi uyandırdılar… sizler aslında eşit değilsiniz, hatta düşmansınız diyen feminal akımlar ortaya çıktı… önce düşmanlaştırıp sonra da barıştırmak için eşitsiniz dediler ve sonra cisiyet eşitliği mi cinsiyetsizlik mi nedir diye bir mesele çıkardılar… Biz daha o kadar gelişmediğimiz için cinsiyetsizliğin ne olduğunu anlamadık ama büyüklerimiz mutlaka iyi bir şey yapıyorlardır…
Huzur Sokağını okuyarak büyüyen bir nesil oluştu.. Her erkek Feyzasını, Hilalini ve her bayan Bilalini aradı… ararken ifsat oldu… Çünkü bu bize aşkın güzelliğini anlatmıştı… neyse bu konulara girmeyelim..
kitap çok satılınca daha doğrusu çok okununca hemen “birleşen yollar” adıyla sinemaya da uyarlandı.. Ona da koştuk ve hep birlikte ağladık..
ne güzel günlerde o günler, ağlamasını biliyorduk.. hatta kadın ve erkekler aynı şeye ağlayabiliyordu…
İşte bize o güzel günleri, anıları ve mücadele azmini yaşatan değerli aktivist, yazar ve hanımefendi Şule Yüksel Şenleri kaybettik…
Allah kendisine rahmet eylesin.. İhlaslı ve iyi niyetliydi… cennetine alsın..
İbrahim Halil ER