
Bilindiği gibi Selefilik katı bir Şia karşıtıdır. Hatta Şia’yı ehli bidatten sayan ehli reye karşılık küfrüne kail olan bir anlayışa yakındır.
Bu anlayışın ilham kaynağı olan İbn-i Teymiye’nin etkisi büyüktür.
İbn-i Teymiye’nin şia karşıtı olması da doğaldır. Çünkü o, Müslümanların halifesi olan Abbasilerin Moğollar tarafından yıkılmasından bir kaç yıl sonra doğdu ve tüm hayatı Abbasi devletinin yıkılmasının oluşturduğu anarşi ve Moğol saldırılarıyla geçti.
Hatta o, sadece kitaplarında kızgınlığını ifade etmedi. Bizzat Moğollara karşı savaşa katıldı. Askeri teşvik etti. Mardin fetvası ile halkı Moğollara karşı savaşa teşvik etti.
Peki olayın şia ile ilgili bölümü neresi?
Bilindiği gibi Abbasi devletinin Moğollarca yıkılmasını sağlayan kişi Şii vezir Müeyyidüddin b. Alkamî idi. O, gizlice Moğollarla temasa geçerek Bağdat’ı işgal etmelerini teşvik etti. Bu arada Abbasi devletinin ordusunu zayıflatacak faaliyetlerde bulundu ve sonunda Moğollar Bağdat’a gelip halifeliği yıktılar. Bunun sonucunda Sünnileri yok ederken, Şiileri korudular. Şii alimlerden Nasreddin-i Tusi ve Allame Seyyid İbn Tavus el-Hılliyi yanlarına danışman olarak aldıkları gibi bu düşünceyi korudular.
Şia, Moğollarla birlikte hareket ettiğinden, dönemin meşhur alimi İbn-i Teymiye’nin de onları tekfir etmekten başka bir seçeneği kalmıyordu.
Görüldüğü gibi, ibni Teymiye’deki güçlü Şia karşıtlığının sosyal ve siyasal kökeni dönemin tarihinde gizlidir.
EK
selefi hareketlerin göreceli güçlenmesinin nedeni Şia’nın tekrar yayılma isteğiyle alakalıdır.
Şia yayıldıkça onun geleneksel muhalifi selefi hareketler de güçleneceklerdir. Bu tez antitez gibidir.
Tarihteki olguları canlandırırsanız rakipleri de meydana çıkacaktır.
İbrahim Halil ER